Devrim
Şehitleri Ölümsüzdür...
|
Mayıs'tan Haziran'a... Kanlı Bir Çizgi...
Mayıs'tan Haziran'a kanlı bir onur zinciri vardır.
Kırmızı bir çizgidir ve o çizgi üzerinde en akıl almaz
katliamlar, en olağanüstü direnişler kayıtlıdır. Yaşanacak
olanlarla kıyaslanmaz belki ama yaşadıklarımızla kıyasladığımızda
bir tarihin çok net köşe taşlarıdırlar.
l MAYIS 77...
Ülke tarihinin en büyük provokasyonu... 1970'lerin ortalarında,
bir devin, işçi sınıfının uyanışı, yüzbinlerin ayağa
kalkışı oligarşiyi telaşa düşürmüştür. Ve korkuları,
eyleme dönüşür... Mermiye, bombaya dönüşür l Mayıs 1977
günü... Taksim Alanını can pazarına dönüştürürler otel
odalarından, resmi binalardan ve plakasız arabalarından
açtıkları ateşle... Bir büyük panik içersinde onbinlerce
insan kendisini önceden kapatılmış sokaklara, ölüm tuzaklarına
vurur... Akşam olduğunda, işçi sınıfı 36 insanını şehit
vermiştir... Ve Taksim, hâlâ kanlıdır... Hâlâ her kaldırım
taşında kanımız vardır. Ve ancak Taksim işgalden kurtarıldığında,
ancak o zaman kapanacaktır yaramız...
6 Mayıs 1972... Üç Darağacı...
Şairin dediği gibi, "Karşıyaka'nın üç gülü"dür
onlar...
Deniz, Hüseyin ve Yusuf... Üç kızıl gül... Bir geleneğin
adı oldular... Nasıl yaşanacağını, ne için yaşanacağını
göstermekle kalmadılar, nasıl ölüneceğini de gösterdiler
bize...Üçü de sehpaya çıkarken bütün soytarılar korkunç
bir umutla baktılar onlara, bir tek kez sendelesinler,
bir tek korku izi belirsin yüzlerinde diye dualar ettiler...
Yanıldılar... Ve işte o yanılgıları, karşılarında gördükleri
o kaya gibi tavır onyıllarca sürecek bir geleneği başlattı...
***
18 Mayıs ... İBRAHİM KAYPAKKAYA...
Devrimci hareketin saygıyla ve borçluluk duygusuyla
andığı bir gündür 18 Mayıs... Çünkü, Denizlerin sehpada
yaptığını, Diyarbakır işkencehanelerinde yapmıştır İbrahim:
Bir gelenek yaratmak! işte yaptığı budur. O öldüğünde
henüz doğmamış olan bugünün gencecik devrimcileri işkencehanelerde
doğru davranabiliyorlarsa bu duvarın temelinde, tuğlasında
İbrahim vardır. Bu yüzdendir ki, İbrahim kendi geleneklerimizin,
yürüdüğümüz ayrı yolların ötesinde bir yerde, bütün
devrimci geleneğin tam temelinde durur... Çünkü, bütün
devrimci hareket ona "borçlu"dur... Haziran
ayı işçi sınıfı ve Türkiye halkları için en şanlı günlerle
en acılı günlerin buluştuğu aydır. En görkemli eylemler
ile en kanlı katliamlar bu ay içerisinde yaşanmıştır.
1970'in 15-16 Haziranı hepimizin belleğindedir. Daha
doğrusu 15-16 Haziran işçi sınıfının tarihinde bir dönüm
noktasıdır. O güne dek sarı sendikacıların masallarıyla
uyutulmak istenen, bir sınıf olduğu unutturulmaya çalışılan
işçiler, birdenbire bir dev gibi ayağa kalkıp
İstanbul'u sarstılar.
İzmit'ten, Gebze'den ve İstanbul'un her köşesinden yürüyüşe
geçen onbinlerce işçi gerçekten de 15-16 Haziran günlerinde
İstanbul'u öyle bir sarstı ki, patronlar neye uğradıklarını
şaşırdılar. Bir bölümü İstanbul'daki villalarını, evlerini
terkedip Avrupa'ya bile kaçmıştı.
Polis ve ordu barikatlarını yığdılar işçilerin 0önüne.
Birçok noktada bu barikatlar da aşıldı. Bu arada işçi
sınıfı da Mehmet Gedik, Yaşar Yıldırım ve Mustafa Bayram
isimli evlatlarını şehit verdi.
Sonunda sıkıyönetimleriyle, bütün orduyu yığarak durdurabildiler
işçi sınıfının coşkun selini.
Yürüyüşü durdurdular belki, ama işçi sınıfının 0mücadele
azmini ve kendine güvenini engelleyemediler. 15-16 Haziran
bu açıdan birkilometre taşı oldu.
***
İşkencehanelere Ve Dağlara Uzanan...
71 Mayıs'ı, Haziran'a dönerken ilk kara haber Nurhak
dağlarından geliyordu. 31 Mayıs 1971 günü... THKO'nun
gerilla birliği kuşatılmıştır. Dağ taş asker kaynamaktadır...
Birden ve hazırlıksız yakalarlar gerillayı. THKO önderlerinden
SiNAN CEMGİL, ALPASLAN ÖZDOĞAN ve KADiR MANGA katledilir...
Büyük marifet becermiştir Türk ordusu... Cesetler teşhir
edilir.... "Varmak için güzel yarınlara / Bizim
de dağlarımız vardır Che Guevara" diyordu Metin
Demirtaş bir şiirinde.
Gerçekten de görev budur ve gündem budur. Her küçük
tepeyi bir Sierra Maestra yapmak...
Nurhak'a ancak o zaman "güneş" doğacaktır.
Nurhak'a ve bütün ülkeye...
Nurhaklardan Maltepe'ye... l Haziran 1971...
Türkiye halklarının onlarca yıllık mücadelesinin süzülerek
ortaya çıkardığı THKP/C, işçi sınıfının partisi olarak
silahlı mücadelenin içindedir.
12 Mart cuntasının balyoz harekatı koşullarında halkın
büyük sempatisini toplayan şehir gerillası eylemleri
sürmektedir.
Ve bu savaşta, l Haziran 1971'de Maltepe'de bir evde
Mahir Çayan'la Hüseyin Cevahir kuşatılırlar, İkisi de
THKP/C geleneğine uygun olarak sonuna kadar savaşır.
Ve sonunda M. Çayan ağır yaralı olarak esir düşerken
Hüseyin Cevahir şehitlerimiz arasına katılır.
1971-1972 yılları Maltepe'den Kızıldere'ye kanlı bir
onur çizgisidir. THKP/C gerilla hareketi Türkiye'nin
mücadele tarihini zorlamış, artık geri gitmemek üzere
devrimci mücadeleyi gündeme koymuştur.
***
Zulme ve İhanete İnat... Düşmana İnat.
Cevahir'in katledilmesinden on yıl sonra yine Maltepe'de
bir evde, 6 Haziran 1981'deyiz... Bu kez kuşatılan MLSPB
gerillalarıdır... Kızıldere'den uzanan savaşçı çizgiyi
devralan Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği
12 Eylül koşullarında da savaşı sürdürmektedir ve bu
süreçte merkezi bir eylem olarak israil Başkonsolosunun
cezalandırılması planlanmıştır. Bu eylemin hazırlığı
içindeki MLSPB gerillaları, arkadaşlarını köpekçe satan
bir hainin tuzağına düşerler. Ev kuşatılır... Sonuna
dek savaşan DOĞAN ÖZZÜMRÜT ve ERCANYURTBİLİR yoldaşlar
şehit düşerler...
Aynı günün sabahında ölüm pusuları kurulmuştur.
Yoldaşlarıyla buluşmaya giden ATİLLA ERMUTLU, trafik
kontrolü bahanesiyle arabası durdurulduğunda silahsızdır.
Ama ölüm fermanı vardır artık. Arabasının içinde şakağına
sıkılan kurşunla öldürülür. Aynı eylem için buluşma
yerine giden TAMER ARDA
ise Sefaköy'de pusuya düşer. Silahsızdır. Kurtulmaya
çalışır ama tam çember içindedir.Ve kurşuna dizilir...
Sokak ortasında, herkesin gözü önünde...
Son kurşunları sıkan, bizzat dönemin İstanbul Emniyet
Müdürü Şükrü Balcı'dır... İhanet ve onur aynı saatler
içine sığınıştır...
Ve 6 Haziran sabahında 4 yetenekli gerilla yitirilmiştir.
Yine de kazanan onurdur... İhanet ise, boynunda ölüm
fermanıyla bir insan müsveddesi olarak yaşamını sürdürür...
Devrimin adaletini küçümsemenin ağır yanılgısıyla...
***
Namuslu.. Genç Omuzlarda Taşınan...
Ama kana doymadılar. Haziran oligarşinin cinayetler
ayıdır. Kana doymadılar ve gözlerini idam hükümlüsü
iki MLSPB gerillasına diktiler.
AHMET SANER, KADİR TANDOĞAN ve HAKKI KOLGU 16 Nisan
l981'de bir Amerikan ajanının cezalandırılması eyleminde
yaralı olarak yakalanmışlar, hastanede ölüme terkedilen
Hakkı Kolgu şehit düşmüştü. 12 Eylül'ün komedi mahkemelerinde
yargılanan Saner ve Tandoğan ise idama mahkum edildiler.
25 Haziran l981 gecesi cellatlar hazırdı, savcılar yargıçlar,
hepsi hazırdı. Ama Saner ve Tandoğan'da hazırdı ölüme.
Son anlarına dek pişman olmadıklarını haykırdılar. Ve
kendi sehpalarını kendileri tekmeleyerek, devrimci sloganlarını
cellatların suratına haykırarak ölümü kucakladılar.
"Ya özgür vatan ya ölüm". Gün doğduğunda,
ortada onurlu iki ölü ve cellatların ömürleri boyunca
alınlarına yazılı kalacak olan utançları vardı....
Hep darağaçları kurdular devrimciler için. Hep ölüm
tuzakları hazırladılar. Devrimci güçlerin vurulmakla
tükeneceğini, korku ile teslim alınabileceğini sandılar.
Yanıldılar.
Türkiye'de devrimci hareket tükenmedi. 1991'de Haziran
eylemlilikleri içinde şehit düşen
GÜRKAN ÖZDEMİR bunun başlı başına canlı tanığıydı. Türkiye'de
devrimci hareket tükenmedi ve tükenmeyecek. Hakim sınıflar
70'lerden beri idam sehpalarını, katliamları, sokak
infazlarını devrimci hareketin karşısına diktiler ve
bunların hiçbiri sökmedi.
Bayrak yine kıpkızıl ve ayaktadır.Yalnızca onu tutan
eller değişmiştir bugün. Şehitlerin
ellerinden devralınan bayrak bugünün devrimci kuşağının
ellerindedir....
|