Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Şişirme ile kofluğun birbiriyle buluştuğu tecrübeyle sabittir. Bu kez de öyle oldu.
Salman Rüşdü diye biri, kaçıncı sınıf romancı olduğu bilinmez, tutup bir roman yazdı. Yazmaz komaz olaydı! Öyle bir ciddiye aldı ki İmam'ın önderliğindeki islam dünyası, ortalık birbirine girdi. Fermanlar, fetvalar çıkarıldı, tarih birdenbire Salman'cılar/Anti-Sahnan'cılar diye iki kategori icat etti.
Anti-Salman'cılar belli, sakallarından tanınıyorlar. Ama Salman'cılar için rivayet muhtelif. Bir sosyalistin bu konu ile ne ilgisinin olabileceği bir soru işareti olarak duruyorsa da, sosyalizmle demokratlık birbirine karıştırılalı beri bu gibi durumlarda "özgürlük savunuculuğu" yapmak hem moda hem de mecburiyet oldu.
Gerçi, Salman zaten -biraz riskli de olsa!- kendi reklamını yapabilmenin yolunu bulmuş, devrimciler niye bu işe bulaşsın diye düşünüyor insan ama bulaşmamak da elde değil! Demokrasiyi savunuyoruz ya! Herkes için! Aynı gramajda!
***
Şişirilen şeyler kof çıkıyor. "Geceyarısı Ekspresi" hikâyesinde de böyle oldu. İzledik, gördük ki tam bir kalitesizlik gösterisidir. İşkenceler vb. konusunda Türkiye gerçeğinin yüzde birini bile yakalayamamış olması bir yana, tipik Amerikalı burnu büyüklüğünün de çapsız bir yansımaydı. Amerikan filmlerinin karakteristik özelliğidir, eğer olay bir geri bıraktırılmış ülkede geçiyorsa her şey rezalettir, çürümüştür. Gerçekte de durum böyledir belki ama filmin fısıltıyla verdiği asıl mesaj "hukuk ve demokrasi ülkesi" ABD'nin "farklı" olduğudur. Biraz da kötü bir sinemacı sözkonusuysa, sonuçta ortaya çıkan şey, bir ülke gerçeğinin belgelenmesinden öte, düpedüz sıradan Amerikalı'nın egzotik ihtiyaçlarını gidermek ve Amerika'da yaşadıkları için şükretmelerini sağlamak oluyor.
Salman Rüşdü olayı kuşkusuz bu örnekten farklı. Ama "şişirilme" ve "kofluk" açısından benzerlikler gösteriyor. Dünyada kimi ateist açıdan kimi daha farklı açılardan dinleri inceleyen binlerce kitap var, herkes alıp okuyor, hiç biri için reklamasyona gerek duyulmuyor, çünkü kitapların kendi ağırlıkları zaten var. Ama birden, Salman Rüşdü çıkıyor sahneye. Ve kendisini hedef tahtası yaparken kitabını da uluslararası bir sansasyonun ortasına atıyor.
***
Sansasyon olur da Aydınlık hiç durur mu? Şimdiye kadar beklediği hata ! Hemen boylu boyunca uzanır olayın içine.
Açın 30 ya da 31 Mayıs tarihli Aydınlık'ı, örneğin Almanya'daki "Kürt yürüyüşü" haberini arayın, bulamazsınız. Aydınlık bu yürüyüş işini sevememiştir, tarihsel bir önemi varmış filan, onu hiç ilgilendirmez. Ama aynı tarihli Aydınlık boydan boya Salman'la doludur.
Aydınlık ekibi, 60'lardan beri siyaseti her zaman sansasyon olarak algılamıştır. Değişen yalnızca konulardır. Dün "kanlı sol örgütlerin" isim listelerini yayınladı, "ordu Rus sınırına!" manşetleri atardı, bugünse şeriata takmıştır. Kuşkusuz rastgele değil, durmadan İnönü'nün "özgürlük" üzerine sözlerini yayınlamasına bakılırsa, böylece mesaj iletmek istediği kesimler ve bu kesimlerden aldığı tepkiler anlaşılabilir. PKK kapılarından boş döndüğünden beri Perinçek ekibinin Kemalizme daha çok ısındığı biliniyor.
Ve Aziz Nesin.... Türkiye gibi bir ülkede, Şırnak'tan Kadıköy'e katliamlar yaşanırken, sömürgecilik onca yıldır Kürt Halkının kökünü kurutmaya çalışırken mümkün olabilen en geri çizgilerde duran, arada Beşikçi'yi ajanlıkla suçlamak gibi orjinallikler de icadeden Aziz Nesin, şimdilerde "demokrat"lığa yeni bir ölçü getirmiştir: Şeytan Ayetleri...
Öyle bir karmaşa yaratılıyor ki, sonuçta insanlar Aydınlık'ı savunma "vazifesi"yle karşı karşıya kalıyorlar. Aydınlık'ın böylece neyi saptırmaya çalıştığı ise toz duman içinde pek görülemiyor.
Oysa sözkonusu olan çok ciddi bir saptırmadır. Kan gölüne dönmüş bir Türkiye ve Kürdistan'da insanları Salman Rüşdü'nün bilmem kaçıncı sınıf romanını ve onun sonuçlarını savunmaya çağırmak, "kahrolsun şeriat" noktasına sürüklemek tam bir saptırmadır.
Kuşkusuz Türkiye'de özellikle radikal islamcı akımların küçümsenemez bir yükselişi vardır. Refah'ın yükselişi bunun için bir ölçüttür. Bunun bir tehlike olduğu yadsınamaz. Ve devrimci hareket bu tehlikeye karşı ciddi çözümler üretmelidir. En önemlisi de, devrimci hareket, islamcı akımın doldurduğu yerin aslında kendisine ait bir yer olduğunu bilmelidir. Ortada, sosyalist hareketin kendi zafiyetinden ve konjonktürel nedenlerden doğan bir muhalefet boşluğu vardır ve bu boşluğa islami kesimin -belli bir söylem kullanarak- yerleşmek istediği bir sır değildir. Sorun, devrimci hareketin kendi gücünü ve tabii ki çekim gücünü artırması sorunudur. Yoksa, islami düşünceye karşı ideolojik bir mücadele yalnızca bu genel olgunun bir parçasıdır. İslami safsatanın cilasını kazımak elbette hiç küçümsenemez ama sorunun ekseni değildir ve hele de bu işi Salman Rüşdü türünden sansasyonel garipliklerle yapmak hiç sağlıklı değildir.
Kısacası, özellikle Uğur Mumcu olayından sonra geliştirilen anti-islamcı devlet kampanyasının bir parçası olmak gerekmiyor. Devrimcilerin, kendi sözlerini bağımsızca söylemeleri kesin bir zorunluluktur.
Aydınlık'a gelince...
O nasıl olsa yeni birşeyler bulur... Kendilerini devlete yaklaştıracak yollar bulmakta hiçbir zaman zorlanmadılar ki!....


 

 

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92