Mumcu
Cinayeti
Sosyalist Hareketin Riskleri ve Eleştiri Yöntemi
Üzerine
|
Uğur Mumcu olayında çok klasik bir
provakasyonla karşı karşıya olunduğu ne kadar doğruysa,
devrimci hareketin bu tür provakasyonları açığa çıkarmakta
yetersiz kaldığı da o kadar doğrudur. Bu durum, provakasyonun
amacına ulaşmasını, yani ortamı bulandırmasını kolaylaştırmaktadır.
Dolayısıyla devrimciler artık olayın sonrasını değil,
öncesini tartışmalıdırlar.
Uğur Mumcu cinayetinin üstünden epey bir süre geçti.
Buna karşın soru işaretleri yine de varlığını korumaya
devam ediyor. Daha doğrusu, siyasal açıdan oldukça açık
yanıtlar varolduğu halde, yönlendirici cinsten başka
soru işaretleri ortada tutulmaya devam ediliyor. Kuşkusuz
devrimcilerin elinde olayı kriminal açıdan çözümleyebilecek
imkânlar yoktur ve zaten bütün bunlar gerekli de değildir.
Bütün siyasal göstergeler az-çok net ölçülerde gerçek
faili, devleti işaret ediyor. Gerek cinayetin bizzat
kendisi, gerekse de daha sonraki kullanım biçimi gerekli
sonuçların çıkarılmasına yardımcı oluyor. İslami bir
grubun kendi başına bu işi becerdiğini söylemek ve buna
inanmak oldukça zordur. Çok net şekilde devlet güçleri
tarafından kotarılan ya da kolaylaştırılıp himaye edilen
bir işle karşı karşıya olduğumuz kesin gibidir.
Ve şu şimdiden çok açıkça söylenebilir: Bu cinayet hiçbir
zaman aydınlanmayacaktır! Bu cinayetin karanlıkta kalması
devlet güvencesi altındadır! Zaman zaman anımsanacak,
birileri sağından solundan kurcalayacak ama karmaşık
labirentlerin içinde hiç bir şey bulamayacaktır. Çünkü,
cinayetin kendisi gibi, sonraki labirentler de devlet
tarafından düzenlenmiştir; olayı bir şekilde araştırmak
isteyen herkes önceden çizilmiş yollar üzerinden yürümek
zorunda kalacaktır.
SOLUN RİSKLERİ, KARMAŞIK ORTAM
Bilindiği gibi marksist literatürde "Siyasi Gerçekleri
Açıklama Kampanyası" olarak geçen kavram esasen
her günlük olaydan yararlanarak düzeni teşhir etmeyi,
insanların olaylara farklı bakmalarını sağlayarak yeni
bir bilinç yaratmaya dayanır. Devrimci partiler her
gelişmeye kendi iradelerini ve yorumlarını eylemlerini
sokarak yeni bir enformasyon odağı yaratmak gibi bir
görevle karşı karşıyadırlar.
Ancak özellikle karmaşık bazı sosyal olaylarda "Açıklama
Kampanyası" taktiği kendi içinde bazı riskler taşır.
Güncel olayı ele alır ve değerlendirirken, olayın farklı
cephelerini açığa vururken, genel zeminin kayma tehlikesi
başgösterebilir. Özellikle egemen medyanın gücü altında
ezilme, genel demogoji fırtınası içinde derdini anlatamama
riski vardır. Salt gazete başlıklarıyla yetinmeye koşullandırılmış
insanların yüzeysel kavrayışı da bu riski artıran bir
unsurdur.
Mumcu cinayeti sonrasında da sosyalistlerin önünde böyle
bir riskler karmaşası vardı.
Bir yanda devlet tarafından işlenmiş bir cinayet, öte
yanda ise aynı cinayetin yine devlet tarafından kullanım
biçimi duruyordu. Binlerce insan sokaklara dökülmüş,
döktürülmüş yürüyordu; uzun süredir yaşanmamış bir olay
yaşanıyor, düzen-içi bir aktivite bilinçli olarak yaygınlaştırılıyordu.
Uğur Mumcu'nun bilinen nitelikleri de ayrı bir faktör
olarak süreçte yer alıyordu.
Kuşkusuz, "nerede kitle varsa orada olunmalı"
biçiminde değil; ama sosyalist hareket de bu noktada
söyleyecek bir söze sahip olmalı ve bunu bir şekilde
ifade edebilmeliydi. Mitinglere katılımın bu açıdan
bazı riskler taşıdığı açıktı. Devrimci güçlerin sağlıklı
bir biçimde olayın içine girmesi halinde (ki bundan
sadece nicel durumu kastetmiyoruz, daha çok örgütlü-nitel
bir güçten sözediyoruz.) mitinglerin bile pekala farklılaştırılması,
senaryo yazarlarının istediklerinden çok değişik bir
durumun fiilen yaratılması mümkündü. Ama, bugünkü durumda
bu ölçüde bir müdahale ve etkinlik pek olası görünmüyordu.
Ve zaten gösteriler de hemen her seferinde Kemalist-devletçi
bir renk taşıdı, içinde devrimci insanların da bulunması
bu gerçeği pek fazla değiştirmedi. Çok genelde gösterilerin
kitle zemini zaten devrimcilerin üzerinde çalıştıkları
zemindi, ama buna karşın bilinen zaafiyet bu zemin üzerinde
bile oyunu boşa çıkarıcı bir etkinliğin yaratılmasını
engelliyordu.
Bütün bunlara karşın yine de devrimci güçler bölük pörçük
ve güçleri oranında kendi sözlerini söylemeye çalıştılar.
Dergiler, bildiriler, diğer propagandif çabalar bu yönde
işledi. Bilinen risklere karşın mitinglere katılıp durumu
farklılaştırma çabaları da gözlendi. Kuşkusuz bu çabalar
yetersizdi ve bir çok yerde istenen sonucu vermedi.
SOSYALİST DERGİLERİN AÇIKLAMASI
VE ELEŞTİRİ YÖNTEMİ ÜZERİNE
Aynı günlerde çok sayıda sosyalist derginin oluşturduğu
bir platform da "Sosyalist Basın Susturulamaz"
kampanyasını yürütüyor ve bir dizi eylemliliği hayata
geçiriyordu. Mumcu olayı gündeme girdiğinde, aynı platform
bu konuyu da tartışmak gereğini hissetti ve sonuçta
bir ortak metin hazırlanması gerektiği noktasına vardı.
Özgür Halk ve başka bazı dergilerin katılmama kararı
aldıkları bir süreçte metin hazırlandı ve DGM önündeki
"Sosyalist Basın Susturulamaz" eylemi önceden
saptandığı gibi gerçekleştirildikten sonra, Cumhuriyet
binasına gidilerek bu hazırlanan metin okundu ve "devlet
terörüne hayır !", "kahrolsun kontra-gerilla"
sloganları orada bulunan kitleyle birlikte atıldı.
Tam bu noktada, devrimciler arasındaki eleştirinin seviyesini
düşüren -ve doğrusu pek dürüstçe de olmayan- bir "eleştiri"
biçimine değinmek gerekiyor.
HEDEF dergisinin son sayısında yayınlanan "Uğur
Mumcu'nun Mumu Gizli Kemalistleri Aydınlattı" başlıklı
yazı bunun bir örneğiydi. İçlerinde BARİKAT'ın da yeraldığı
dergilerin hazırladığı metni bütünüyle yayınlamak zahmetine
katlanmayan HEDEF, metnin içeriğini çarpıtmış ve okurunu
yanlış bilgilendirmektedir.
Elbette bir metne itiraz etmek, onu eksik ve yanlış
bulmak, eleştirmek mümkündür. Bu durum, sözkonusu metin
için de geçerlidir.
Ancak, iki önemli koşulla:
İlkin, eleştiriye kalkışıldığında, eleştirilen metnin
de okura sunulması bir gerekliliktir. HEDEF okurlarının
ve herkesin böyle bir bilgilenme hakkı vardır. Bunu
yapmayıp, metinde hiç bulunmayan anlamları varmış gibi
göstererek insanları yanıltmak, dürüst bir tutum değildir.Anadolu'nun
herhangi bir köşesinde eline HEDEF dergisi geçen bir
insana, sanki 12 tane siyasi hareket "Mumcular
Ölmez, Yaşasın Kemalizm" diye metin hazırlamış
gibi bir izlenim vermek, devrimci bir yayıncılık anlayışı
da değildir.
İkincisi, artık devrimciler arasındaki tartışma üslubuna
bir düzen gelmesi zamanı gelmiştir ve geçmektedir. Artık
"kaleminden kan damlayan" şu eski polemikçi
tipi aşılmalıdır. Edebiyatlı başlıklar atarak, zehir
zemberek sağa sola saldırmak kimseye varolan-dan fazla
bir güç katmamıştır ve katmayacaktır.
Yani, her ne söyleniyorsa belirli bir usûl erkân içinde
ve seçilmiş sözcüklerle söylenmelidir. Tutup 12 siyasi
harekete "hazırola geçmek", "zavallı
duruma düşmek" gibi sözler söylemek, "devrimcilikten
Atatürk inkılaplarını mı anlıyorlar?"gibilerden
seviyesiz sorular sormak ve bu devrimci insanların "neredeyse"
Uğur Mumcu için "hüngür hüngür" ağlayacaklarını
söylemek, doğrusu siyasi terbiye dışı bir tavırdır.
Siyasi eleştiri ile düzeysiz tekerlemeler arasında bir
fark olduğunu HEDEF bilmek durumundadır. Kaldı ki, bütün
bunlar düşünülüp söyleniliyorsa, bu somut durum pratiğe
de dürüstçe yansımalı ve HEDEF (eğer böyle düşünüyorsa)
sözkonusu dergilerle siyasi ilişkilerini gözden geçirmelidir...
Kısacası, bu sorunda ve her zaman sol-içi tartışmanın
seviyesi yukarıya çekilmelidir. Sözkonusu metin gerçekten
eksik de olabilir. Bu konudaki bir eleştiri oturup tartışılabilir.
Ama, eleştirinin ötesine gidilip, siyasi saygı sınırları
aşıldığında tartışmanın zemini de ortadan kaldırılmış
olur ve o zaman eleştirinin umulan "yararı"
da kuşkulu hale gelir.
SONUÇ OLARAK
Uğur Mumcu cinayeti her bakımdan tipik bir kontr-gerilla
cinayeti olarak tarihte yerini alacaktır. Gerek kısa
vadede, gerekse daha uç süreçlerde aynı türden başka
provakasyonların gerçekleşmesi de kimseyi şaşırtmamalıdır.
Onlarca yıldır, yüzlerce yeni-sömürge "öğrenci"si
Panama'daki Pentagon-CIA kamplarında boşu boşuna eğitilmedi...
Elbette, kontr-gerilla da öğrenilen bir şeydir ve "öğrenci"lerin
aldıkları dersleri uygulamaları doğaldır. Her zaman
olduğu gibi, herkes görevlerini yapmaktadır.
Devrimci hareketin görevleri ise yeterince açıktır.
Uyanıklığı korumak, oligarşinin provakasyonlarını kavrayıp
açığa vurmak devrimcilerin ertelenemez görevleri arasındadır.
Devrimci hareket, provakasyonları etkisiz kılabilecek
bir nitel duruma bir an önce ulaşmak zorundadır. Ve
bunun yolu da, edebiyatlı sözcükler sıralamak değildir...
|