MLSPB; THKPC'NİN BİR SÜRECİ OLAN-POLİTİK-ASKERİ
SAVAŞ ÖRGÜTÜ
1965-70 yılları... Osmanlı İmparatorluğundan evrilen
devlet, Kürdistan'daki kısa süreli çeşitli isyanların
dışında, proletarya ve onun müttefiklerinin sosyal
ve sınıfsal niteliklerini yepyeni bir kimlikle
karşısında buluyordu.
THKP-C gerillaları, emperyalizmin gizli işgali
altındaki bu ülkede, emperyalizme karşı halkın
tavrını, Oligarşik Devlet ittifakının ve faşizmin
baskı-zulüm ve sömürüsüne karşı isyanı, devrimci
kurtuluşun perspektifleriyle ifade etmeye başladılar.
Emekçi yığınlar, kendi tarihlerinde olağanüstü
uzun bir dönem suskun kalmışlardı. Sonra sosyalizm
soyut, revizyonist, pasifist, kuyrukçu yorumlarla
tartışılmaya başlanmış ve nihayet THKP-C, politik-askeri
diyalektik içerisinde Türkiye Devriminin ilk adımlarını
atmaya başlamıştı...
Genellikle akademik platformun düşünsel ve pratik
etkinliklerinden yola çıkarak, işçi grevleri,
köylülerin toprak işgalleriyle de buluşan THKP-C
öncülleri, bu eylemlikler içinde kitlelerle hızlı
ve yoğun bir alışveriş yaşadılar. Aynı süreçte
revizyonizmle ciddi bir düşünsel saflaşma gerçekleşti.
Böylelikle bir yandan sağ gelenekler, sınıfın
devrim, çalışma tarzı, örgütlenme anlayış ve perspektiflerle
parçalanırken bir yandan da partinin ideolojik
stratejik evrim süreci yaşamınmış oldu. TİP'den,
MDD'den başlayan bu evrim, 'Kesintisiz 2-3'lerle
önemli bir aşamaya ulaştı, ideolojinin netleşmesi;
devrim stratejisinin oluşması, P-C öncüllerinin
çok yönlü pratik içinde gelişerek kadrolaşması,
partileşme sürecinin de tamamlanması anlamına
geliyordu.
Ve THKP-C, 1970 Aralığında kuruluşunun ardından
bir dizi anti-emperyalist, anti oligarşik eylemle
devrim mücadelesinin ilk ve en önemli politik-askeri
adımlarından birini somutlaştırmıştır. Partinin,
kitle mücadelesi, ideolojik gelişim çizgisi ve
esasta silahlı propagandanın işlevleri bileşiminde
yaşadığı süreç, devletin niteliğini tanımlayarak
siyasi gerçekleri önemli ölçüde deşifre etmiştir.
Bu süreçte, 12 Mart Açık Faşizmiyle devleti kısmen
reorganize etmek ve proletarya cephesindeki gelişmeleri
yoğunlaştırılmış terörle ezmek ihtiyacının öne
çıktığı görülür.
P-C'nin açık faşizm döneminde devam ettirdiği
savaş, Kızıldere Manifestosu ile yükseltilerek
stratejik savunmanın anlamı belirginleştirilmiştir.
Kızıldere Askeri yenilgisinin doğrudan sonuçlarından
biri de merkezi yapının çözülmesi ve örgütsel
dağınıklık oldu. Geride kalan P-C'Iiler ve P-C
sempatizanları birkaç yıl süren bir bekleyiş dönemine
girdiler. İdeolojik nihilizmin 'arayış'ların,
sağ sapmaların hızla boy verdiği bu dönemde resmi
ve gayri-resmi inkarcılık, P-C'nin örgütsel dağınıklığından
revizyonist, oportünist çevre ve yapıların doğmasına
yol açtı.
Bir partinin niteliğinin, onun ideolojik, politik,
örgütsel özelliklerinin sistematiği olması gerçeği
temelinde, P-C'in örgütsel yapısının reorganizasyonu
da P-C diyalektiğinin bir parçasıydı. Dolayısıyla
o dönemde maddi güçlerin dağınıklığının giderilmesi,
örgütlenme-savaşma prensiplerine bire-bir bağlı
idi. Bu gerçeklerin bilincinde olan devrimcilere
düşen görev, merkezi örgütlenmenin yeniden yaratılması
ve öncü savaşının başlatılması idi. Bu amaçla
P-C çevrelerinde arayışlarını sürdüren MLSPB öncülleri,
bu çevrelerin tavrında "partileşme süreci",
"birlik platformları", "ideolojik
tartışma evreleri", "uzun süreli hazırlık"
formülasyonları altında, savaşın uzun süreli askıya
alınması bağlamında oportünist bir potansiyelin
yattığını tesbit ederek bağımsız mücadele zorunluluğunu
saptadılar.
O zamana kadar P-C düşünceleri ışığında sürdürülen
çeşitli çalışmaların, birikimlerin ve çevrelerin
merkezi bir yapı oluşumu kapsamında iktidar mücadelesi
perspektif ve programlarına sokulması temelinde,
1975 yılında THKP-C/MLSPB kuruldu. Devrimci Yol
öncülleri, Yurt Dışı ve Acil tasfiyeciliğine rağmen
gerçekleştirilen bu organizasyon, çok yönlü hedefleri
bağlamında, P-C sempatizan çevrelerine de hitap
edecek, bu çevrelerin toparlanmasının tek reel
seçeneği olarak kendi gündemini yaratacaktı.
MLSPB'nin oluşumu ve bağımsız bir örgüt olarak
ülkenin siyasal düzleminde yerini alması, dönemin
olguları bir bütün olarak değerlendirildiğinde
özel vurgular taşır. P-C sempatizanı kesimlerde
iktidar mücadelesi örgütlülüğü kavram kargaşasından
ibaret kalıyordu. Dernek çalışmaları, salt yatay
mücadeleler, grupsal amatör çalışmalar dönemin
başlıca faaliyetleri ve 'bekleyiş' temel çizgi
iken, silahlı mücadele söylemde kalıyor ve hatta
silahlı mücadeleyi savunduğunu söyleyenler dahi
"provakasyon" edebiyatından kendilerini
kurtaramıyordu. Ve böyle bir dönemde MLSPB, iktidar
için örgütlenme ve savaşma hedeflerini önüne koyuyordu.
Bir yandan fabrikalarda, sendikalarda kitle mücadelesini
sürdürmeye, kitlelerin örgütlenme ve eğitilme
amaçlarına her düzeyde elemanını seferber etmeye
çalışan MLSPB, okul ve derneklerde akademik-demokratik
çalışmalarını P-C görüş ve tezleri ışığında yürüttü.
MLSPB gerillaları, kuruluştan itibaren anti-emperyalist,
anti-oligarşik anti-faşist hedefler temelinde
şehir gerilla faaliyetlerini hızla yükseltmeye
çalıştılar. Yoğun ve sürekli bir çatışma içinde,
sınıf mücadelesinin PASS programlarına uygun olarak
Amerikan ajanlarının, devrimcilerin katili olduğu
tesbit edilen subay ve polislerin, siyonizmin
temsilcilerinin, MHP yönetici ve örgütleyicilerinin
cezalandırılması, MLSPB gerillaları tarafından
gerçekleştirilmiştir. Şehir gerillası, küçük ve
orta burjuvaziye-zarar vermemeyi amaçlamış, emperyalizmin
ve Oligarşinin kişi ve kurumlarını (tekelci kuruluşları,
karakolları, CIA-MİT görevlilerini, faşist polis
şeflerini) hedeflemiştir.
Oligarşinin, MHP'yi örgütleyerek, devletle devrim
hareketi arasındaki somut çatışmayı perdelemek,
halk üzerindeki devletin geleneksel imajını korumak,
silahlı devrimci hareketin yönünü saptırmak amaçlı
programı karşısında, sivil faşistlere karşı mücadelenin,
anti-emperyalist, anti oligarşik ve anti-faşist
mücadelenin bir parçası olduğu bilincine uygun
davranmıştır. MHP'ye karşı mücadeleyi ve MHP'nin
saldırılarına karşı "korunmayı" tek
işlev olarak görmeyen MLSPB, bu yönüyle de dönemin
diğer bazı yapılarından, farklı bir politik taktik
izlemiştir. Keza silahlı mücadelenin çeşitli örgütlerin
gündemine girmesinde, MLSPB'nin 74 sonrası yarattığı
pratiğin önemli rolü olmuştur.
Silahlı mücadele, sınıflar çatışmasının birinci
dereceden faktörü olmasının emperyalist üretim
ilişkileri ve çelişkilerinin bu döneminde devrimci
zor'un çok daha fazla önem kazanmasının doğal
sonucu olarak, tüm yeni sömürgelerde olduğu gibi,
eğer üzerinde yükseldiği politikanın perspektiflerini
sağlıklı bir biçimde içeriyor ve mücadelenin diğer
cepheleriyle bütünleşebiliyorsa,. hızla ve geniş
bir sempati potansiyeli yaratır. Yeni sömürgelerdeki
Öncü Savaşı-Halk savaşı tezlerinin pratiği, bunun
dışında bir gelişim tarzı örneği ortaya koymamıştır.
MLSPB'nin örgütlenmesinin 74-75 ortamı içindeki
tarihsel anlamı, izleyen yıllardaki gelişimle
somutlaşmıştır. Bu gelişim seyrinin, yapay bir
gelişme olmaması ve siyasal, sosyal plandaki özel
bir momentin yakalanmasıyla oluşan devrevi bir
kabarmanın ötesinde olgular taşıması nedeniyle,
daha sonraki yıllarda önemli siyasal kazanımlar,
çeşitli olumsuzluklara rağmen tükenmeyen bir ihtilalci
dinamik aktarılmıştır.
P-C'nin ülkemiz devrimine sokmuş olduğu politik
olgular üzerinde yükselen onun 74 sonrası ideolojik-örgütsel
organizasyonu olan MLSPB'nin siyasal hattı, Politikleşmiş
Askeri Savaş Stratejisidir. Halk Savaşını, stratejik
savunma, denge saldırı evreleriyle aşamalandıran
örgütlenme, gerilla savaşı temel olmak üzere,
ekonomik, demokratik ve ideolojik çalışmalar bütünselliğinde
mücadeleyi öngörür.
Bir yeni sömürgede, sürekli faşizmin koşulları
altında, illegal yapılanma esasında, yukarıdan
aşağıya örgütlenen MLSPB, 12 Eylül öncesinde legal
platformundaki çalışmalarını, DEVRİMCİ KURTULUŞ
adı altında yürütmüştür. Konferanslar arası en
yetkili organ ve yürütme organı olan Merkez Komitesi,
MLSPB üyelerinin oluşturduğu kadro hücreleri ve
bu hücrelere bağlı legal, yarı legal çalışma birim
ve alanları şeması, MLSPB tüzüğüne bağlı olarak
şekillenmiştir. Aynı biçimde, Merkez Komite Yayınları
olarak bültenler çıkarılmış, hareketin görüş ve
politik taktikleri açıklanmıştır. Sınıfın ve tüm
emekçilerin çıkar ve talepleri Politik Askeri
Savaşla somutlaştırılmış, sosyalizmin amaçları
ve karakteri devrimci öncünün mücadelesinde ifade
edilmiştir. Toplumsal yapılanmanın devletçe şekillendirilmiş
niteliği, öncü savaşının yarattığı sosyal ve psikolojik
etmenlerle, halktan yana yeni özellikler kazanmıştır.
Anti emperyalist tavır ve amaçlar yine bu eylemlerde
vurgulanmıştır.
MLSPB'nin yürüttüğü mücadelenin etkisi, doğal
olarak, P-C çizgisinin mirasına sahip çıktığını
iddia eden dönemin diğer örgütlenmelerin tabanındaki
silahlı mücadele duyarlılığını geliştirmiş, onların
kendi yapılarını silahlı mücadele için zorlanmalarının
sonucunda da söz konusu organizasyonlar daha aktif
bir mücadele izlemişlerdir. Öte yandan silahlı
propaganda, P-C'ye sempati duyan fakat o aşamada
henüz bir yapılanma içinde yer almamış devrimcilerde
ve gruplarda yankı bulmuştur. Hareketimiz bu çevrelerin
bir kısmı ile bağ kurarak bunların saflara katılmasını
sağlamış, fakat ne yazıkki, yarattığı sempatinin
büyük bir kısmını örgütleyememiştir.
12 Eylül öncesi dönemde, içlerinde Eylem Birliği
de olmak üzere bazı gruplarla birleşme ya da grupların
harekete katılımı amaçlı süreçler yaşanmıştır.
Ne varki bu girişimler çeşitli nedenlerle sonuçlandırılamamış
ya da sonuçlandırılmamıştır. Ayrıca MLSPB tarihinde
bir de ayrılık gündeme gelmiş ve 1978 yılında
bir grup ayrılarak, 'Savaşçılar' adı altında örgütlenmişlerdir.
Hareketimizin 12 Eylül açık faşizmine teslim olmaması
ve ortalığı kasıp kavuran tasfiyecilik, mültecilik
vb. türden savaşı tatil etme anlayışları olmadığı
ve açık faşizmden sonra da mücadelesini gücü oranında
sürdürdüğü halde yenilmesi, kuşkusuz, çeşitli
hata, zaaf ve eksikliklerinin sonucudur. 15 yıllık
mücadele sürecinde ortaya koyduğu etkinliklere
rağmen ideolojik mücadele platformunda ciddi eksiklikler
sergilendi. Bu bağlamda da P-C sempatizanlarının
başka yapılar içinde yer alması gerçekliğini tam
anlamıyla dönüştüremedi. Gerilla eylemlerinin
ve mücadelenin diğer biçimlerinin propaganda ve
ajitasyonunu gerekli biçimde yürütemedi. Basın
yayın planında eksikliğini gideremedi. Bunun yanısıra
kırsal alanda, kırsal alan amaçları doğrultusunda
yeterli çalışmalara giremedi. Kadro politikasını
hayata geçirirken, doğru prensiplerine rağmen
zaaf gösterdi. SP faaliyetlerinin hedef ve çapının
sistemli bir şekilde yükseltilmesi ve genişletilmesi
programı defalarca sekteye uğradı. Görüş ve saptamalarımızın
açılımlarının yapılması görevi yeterince gerçekleştirilmedi.
Ekonomik-demokratik çalışma alanlarında sahip
olunan doğru merkezi politika ve perspektifler,
çalışma alanlarına özgü somut programlar biçiminde
yeniden üretilmediği için ekonomik-demokratik-akademik
mücadele alanlarındaki etkinlikler istenilen düzeyde
gerçekleştirilmedi.
Özel tarihimizi ve hatalarımızı irdeleme-yargılama
mantığımız ilkel ve dogmatik bir savunma hattı
değildir. Öte yandan zaaf ve eksikliklerimizin
yol açtığı yenilgi gerçeğinden hareketle inkarcılıkla
buluşma mantığımız da yoktur. Marksist-Leninistler,
geçmişi o günün verileri içinde değerlendirerek
dönüştürürler. Zafere giden yol, yenilgi sonuçlarını
devrimciler ve karşı devrimcilerden hangisinin
doğru kullanılabildiğinin de yoludur. MLSPB, proletaryanın
ideolojik sınıf zaferlerinin bu anlamdaki tarihsel
sorumluluğunu, geleceğin yaratılmasının ön koşullarından
biri olarak görür.
Politik Askeri Liderliğin Birliği İlkesi'ne göre,
mevzilendirmesinin her kademesi çok yönlü pratiğin
içinde olan MLSPB, mücadelenin ilk yıllarından
beri onlarca şehit vermiştir. Çatışmalarda, işkencehanelerde,
darağaçlarında katledilen birçok yoldaş, devrimin
ve MLSPB'nin onur sayfalarındaki yerlerini almışlardır.
1978'de Adana'da Nurettin Gürateş, İstanbul'da
Fehmi Gökçek, Diyarbakır'da Davut Günay katledildiler!.
Bunları 1979'da Mustafa Mitaş, Bedir Ali Akarsu,
1980'de Hakkı Kolgu, Haluk Köylüoğlu, Hasan Karataş,
İsmail Yiğit yoldaşların katli izlemiştir.
MLSPB, anlayışları çerçevesinde 12 Eylül'den sonra,
aldığı bütün darbelere ve yönetim kademesini çatışmalarda,
işkencehanelerde tekrar tekrar yitirmesine rağmen,
savaşma-örgütlenme geleneğini canlı tutmaya çalışmış,
açık faşist teröre ideolojik ve örgütsel anlamda
teslim olmamıştır. MLSPB, Nurettin Yedigöl, İbrahim
Özalp, Atilla Ermutlu, Tamer Arda, Doğan Özzümrüt,
Ercan Yurtbilir, Cebrail Dinç, Kasım Akkurt, Nesimi
Karaca, Bedrettin Şınnak, Suat İğli, Cenap Dizdar,
Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan yoldaşları açık
faşizm sonrası sürdürülen mücadelede şehit vermiştir.
1978'de ise Didar Şensoy, MLSPB tutuklu ailelerinin
yürüttüğü direnişin şehidi olmuştur.
İşkencehanelerde düşmana devrimin ve halkın sırlarının
verilmemesi, bu yoldaki hiçbir hatanın bağışlanmaması
prensibini belli başlı prensipleri arasında gören
hareketimizin tutsakları, 12 Eylül zindanlarında
da hiçbir dayatmaya boyun eğmeyerek direnişi sürekli
yüksekte tutmuşlardır. 12 Eylül Faşizminin devrimci
tutsakları teslim alma programlarını yenmede MLSPB
tutsakları önemli rol oynamış ve kararlı bir direniş
çizgisi hayata geçirmişlerdir.
Emperyalizme, Oligarşiye ve faşizme karşı sürdürdüğü
mücadelenin yanısıra, enternasyonalist değerlere,
ırkçılığa ve siyonizme karşı mücadeleye, Kürdistan
halkının kurtuluş savaşına özel önem veren MLSPB,
1987 yılında III. Olağanüstü Konferansını gerçekleştirmiştir.
Bu konferansta 12 Eylül yenilgisi ve geçmiş süreçler
değerlendirilerek, dönemin politik taktikleri
saptanmıştır. Kemalizm ve MDD programı açılımları
da bu konferansın ortaya koyduğu sonuçlardandır.
Örgüt bünyesindeki eksiklikler, hatalar ve mücadele
düzeyinin hedeflenen-gereken kapsama ulaştırmamasının
doğurduğu sorunlara, 1985 sonrası örgüt platformunda
ortaya çıkan problemler, mücadeleden uzaklaşanların
tasfiyeci mantıkları eklenince örgütsel sorunlar
büyüdü. Bir yanıyla önemli dersler, mücadelenin
geleceği için önemli deneyimler sunan, ama, sınıf
mücadelesinde büyük bir kayıp anlamına gelen uzun
bir zaman diliminin kaybına yol açan sorunlarla
uğraşma durumu, örgütü hantallaştırdı, mücadelenin
yükseltilmesinden alıkoydu. Son tahlilde, startejimizin
yaşam bulmasında zaafa düşüldü. Bu gelişmeler,
olumsuzluklar 1987 Konferansından sonra başlayan
süreçte aşılmaya çalışıldı.
Devrimci Birliklerin, THKP-C'nin ideolojik-politik-örgütsel
ilkeleri doğrultusunda ve mücadele içinde gerçekleşebileceğini
savunan MLSPB, soyut birlik tartışmalarının dışında
mücadele içinde beraberlik anlayışlarını savunmuştur.
Öte yandan başlangıçtan beri özgücüne güvenme
ve dayanma ilkesine bağlı kalınmış, gerek görüşlerde
gerekse ilişkilerde tam bir bağımsızlık politikası
güdülmüştür. Devrimini yapmış hiçbir ülkeyi hiçbir
dönemde kendisine "merkez" olarak almamış,
diğer ülkelerdeki devrimci örgütlere yaklaşımında
da karşılıklı eşitlik ve içişlerine müdahele etmeme
temelinde tutum almışltır.
THKP-C/MLSPB TESBİTLERİNİN ÖNEMLİ NOKTALARI:
Gizli işgal, milli kriz, suni denge, emperyalist
üretim ilişkileri gibi formülasyonlarda ifadesini
bulan değerlendirmelerin ortaya çıkardığı devrimci
çizginin ana hattı, (devrimin barışçıl mücadele
metodlarıyla başarısının mümkün olmayacağı gerçeğinden
hareketle), Öncü Savaşı-Halk Savaşıdır. PASS;
dünyanın dönem özellikleri, bu dönemde yaşanmakta
olan uluslararası emperyalizmin üretim dizgesinin
ilişki ve çelişkileri, bu ilişki ve çelişkilerin
yeni sömürgelere yansıyış biçimi değerlendirilerek
soyutlanmış politik sentezdir. Bu sentez, çalışma
tarzı ve anlayışların genel çizgisidir. Çağın
hızla değişen özelliklerine göre biçimlenen ve
ülkenin ekonomik, siyasal, sosyal koşulları çerçevesinde
gelişen bu stratejinin askeri yönü, ülkenin her
açıdan militarize edilmiş yapısının yanısıra,
esasta ülkenin işgal altında bulunması ve işgalcilerle
yerli işbirlikçilerinin bu kapsamdaki programlarının
devrimci zor temelinde parçalanmasının zorunluluğuna
bağlıdır.
Emperyalizm, çıkar hassasiyetinin realizmiyle,
değişen dünya koşullarını değerlendirerek yeni
sömürgecilik metodlarını zenginleştirmiş, geri
bıraktırılmış ülkelerin oligarşilerniyle özgün
ittifaklar kurarak, onlarla bütünleşerek, onlarda
içselleşerek ülkelerin temel olgusu haline gelmiştir.
Bu içselleşme süreci, dünya ölçeğindeki değişimlere
paralel olarak süreklik yeni özelliklerle geliştirilir.
Kapitalizmin ülkeye yukarıdan aşağı, tüketim özellikleri
öne çıkarılarak sokulması, kırlarda feodal özelliklerin,
emperyalizmin programlarının öngördüğü oranda
çözülmesi, kültürel ve sosyal alanda alabildiğine
çarpık ve eklektik bir dokunun oluşturulması,
klasik sınıf ve mücadele tespitlerini de farklılaştırmıştır.
Dolayısıyla, Marksizm-Leninizmin dogmatizmi yadsıyan
doğası, yeni koşulların yukarıda vurgulanan savaş
ve örgütlenme özelliklerini tanımlamıştır.
MLSPB, devrimci savaş karakterini, düşünce ve
siyasal tespitlerinde, örgütsel yapılanmasında
ve özel kültüründe de aynı dinamizmle, yaşamayı
hedefler...
Bu bağlamda, kuruluşundan itibaren P-C'nin ihtilalci
özünü korumak temelinde, güncelin, Marksist-Leninist
düşüncenin bütün yeni dinamik ve olgularla sentezlenmesi
çerçevesinde bir ideoloji anlayışı olmuştur. Devrimci
ahlak, demokratik merkeziyetçilik, hiyerarşinin
sekter ve liberal tutumlara karşı sürekli tavrı,
dışımızdaki yapılanmalara karşı devrimci ölçülerde
gösterilen duyarlılık, Kürdistan sorununda (Ortadoğu
bütünselliğinde) ve radikal bir çözüm arayışı,
mücadele platformlarında geliştirilecek beraberlikler,
kadın sorununa ilişkin kapsamlı bir program olmamasına
rağmen örgüt içinde cins ayrımcılığının pratik
olarak aşılmış olması, onun önemli özelliklerinden
olmuştur. Öte yandan 12 Eylül yenilgisinden sonra,
yenilgi gerçeğinden hareketle gündeme getirilen,
geçmişi ve o bağlamda geleceği yadsıma, inkarcılık,
tasfiyecilik, sınıf savaşımının ve sosyalizm değerlerinin
çeşitli biçim ve kılıklarda çiğnenmesi tavırlarına
karşı mücadele, hareketimizin çok önem verdiği
sorunlardan olmuştur.
MLSPB, bugünkü veriler kapsamında, dünya sosyalizminin
düşünsel planda da yaşadığı bunalımı, sosyalizmin
yöntemleriyle ve bunalım-açılım dizgesine bağlı
tarihsel üstünlüğüyle çözüleceğini saptamaktadır.
Bugün devrimimizin gerilla savaşı temelinde, emekçi
kitlelerin yoğunlaşan isyan potansiyeline devrimci
dinamikler kazandırılarak nicel ve nitel boyutlarıyla
örgütlenmesi, dünya devrimler sürecine her zamankinden
daha önemli soluklar kazandıracaktır. Ve ülkemiz
emekçilerinin zaferi mutlaktır...
|