3 Kasım 2002 seçimlerinden önce tüm partiler
Türkiye’nin tüm sorunlarını ancak biz çözeriz
diyorlardı. Çözecekleri sorunları da sayıyorlardı.
İşsizliği, yoksulluğu, yolsuzluğu ve bazıları
da IMF ile tüm ilişkileri bitirip “bağımsız olacağız”
diyordu. Tarih 3 Kasım 2002’yi gösterdiğinde AKP
ve CHP meclise girebilmişti. AKP tek başına hükümet
kurmuş ve CHP muhalefet konumunda yer almıştır.
Fakat söz verdiklerinin aksine daha çok işsiz
daha çok yoksul ve daha çok yolsuzluk yapacakları
kesindir. Çünkü 1475 sayılı iş yasasına yönelik
hazırlıkları kanıttır.
Ağustos 2002’de Kopenhag kriterlerine uymak için
İş Güvencesi Yasası çıkmıştır. Büyük patronların
çabalarıyla uzun bir süre rafta kalmış, birçok
bakanı koltuğundan etmiş bu yasa, Kopenhag kriterlerine
uymak üzere raftan indirilmiştir. Fakat yürürlük
tarihi 15 Mart 2003’tür.
Yürürlük tarihinin ertelenmesinde, patron örgütlerine
verilen sözler etkili olmuştur. Görüşmeler boyunca
meclis kulislerinde TÜSİAD, TİSK ve Doğan Grubunun
sahibi Aydın Doğan, Hürriyet Gazetesi yazarı Ertuğrul
Özkök, ve Muharrem Sarıkaya, milletvekillerini
ablukaya almışlardır. Özkök’ün AKP genel Başkanı
R. Tayyip Erdoğan’a “işgüvencesine destek vermezseniz
partinize desteğimiz sürer” dediği, Erdoğan’ın
da buna olumlu yanıt verdiği biliniyor. Erdoğan
o günlerde kendisini ziyaret eden konfederasyon
başkanlarına da “işgüvencesi ile iş yasası birlikte
çıkmalı” diyerek destek vermemiştir. (12 Kasım
2002, Evrensel)
AKP’nin İşgüvencesi Yasasına desteğinin kerhen
olduğu, milletvekillerinin meclis kürsüsünden
yaptıkları konuşmalarla da ortay açıkmıştır. Milletvekilleri
patronların ağzından ifadelerler; “İş Güvencesi
Yasası 1475 sayılı iş yasası ile birlikte ele
alınmalıdır. Seçimden sonra kurulacak hükümetin
öncelikli işi 15 Mart’a kadar İş Yasası Ön Tasarısı’nı
mutlaka yasalaştırmak olmalıdır.” dediler. (12
Kasım 2002 Evrensel)
1475 sayılı iş yasasının işçilere emekçilere ne
vereceği değil de neleri alacağını açalım.
Esnek çalışma getiriliyor. İşçinin değil de iş
ve iş koşulları ne gerektiriyorsa o yapılacak
ve işçinin hak ve çıkarları hiçe sayılacak.
Sözleşme sürelerinde esneklik: iş sözleşmeleri
tarafların (patronların çıkarları önde gelir)
ihtiyacına göre, belirli veya belirsiz süreli,
tam süreli ya da kısmi süreli, deneme süreli ya
da diğer türlerde oluşturulacak.
Emsal işçi: emsal işçi uygulamasıyla, bir sendikanın
örgütlü olduğu işyerinde daha iyi şartlarla toplu
sözleşme imzalanmasının önüne set çekilmiş olacak.
Ödünç işçi: ödünç işçi uygulaması adı altında
bir mal gibi alınıp satılmasının önü açılıyor.
Buna göre bir patron çalıştırdığı işçiyi başka
bir patrona ödünç verebilecek. İşçi köleden farksız
bir hale dönüşüyor.
İşçi işyeriyle devredilecek: Feodalizm’de nasıl
bir serf toprakla beraber bir başka ağaya satılıyor
idiyse bu yasayla birlikte işçi de fabrikayla
birlikte başka bir patrona satılabilcek.
Deneme süresi uzatılıyor, mevcut yasaya göre 1
ay olan deneme süresi 2 aya çıkarılmakta. Toplu
sözleşmelerde bu süre 4 aya çıkarılabilecek.
İşyeri kavramı değişiyor: İşyeri kavramı, evde
çalışma, parça başı çalışma belirli bir şirketin
çeşitli birimlerinde çalışma gibi uygulamaları
da kolaylaştırıyor. Örneğin, ülke çapında bir
işletmenin patronu, işçiyi istediği ilde, istediği
fabrikalarda çalıştırabilecek.
Tatil günü belirsizleşiyor: haftasonu tatıli ortadan
kalkarak hafta sonu tatili herhangi bir gün yapılabilecek.
Telafi çalışması: patronlar ulusal ve dini bayramlar
ile genel tatil günleri öncesi ya da sonrası işyerinin
tatil edilmesi halinde, daha sonra işçileri tatil
süresi kadar çalıştırabilecek ve bu çalışma süresi
fazla mesai sayılmayacak.
Kısa çalışma: “Kısa çalışma” adı altında ücretsiz
izin uygulaması meşrulaştırılıyor. Patronların
stokları büyüdüğünde ya da geçici olarak işi durdurduklarında
işçileri ücretsiz izine çıkarmalarının önü açılmış
olacak.
8 saatlik işgünü hakkı yok ediliyor. Mevcut yasalarda
günde 8 saat olan çalışma süresi iş yasasıyla
12 saate kadar çıkarılabilecek.
Kıdem tazminatı, patronlar hem iş güvencesi hem
kıdem tazminatının bir arada olamayacağını savunuyorlar.
İş yasası ön tasarısında kıdem tazminatlarıyla
ilgili iki ayrı dayatma bulunuyor. İlkinde kıdem
tazminatları için bir fon oluşturulması ön görülüyor.
İşçiler kıdem tazminatına hak kazanabilmek için
bu fona 15 yıl prim ödemek zorunda olacaklar.
İkinci dayatma ise tazminat hesabının 30 günlük
değil, 15 günlük ücret üzerinden yapılması yönünde.
Burada da kıdem tazminatı alabilmek için işçinin
elli yaşını tamamlamak ve 10 yıllık kıdem süresini
doldurmak koşulu getirilmekte.
Yasa 1475’in işçilere verdiği (daha doğrusu aldığı)
haklar bunlar. Bu hakların gaspı olan 1475 sayılı
yasanın patronlar ve sendikalar arasında imzalanan
grup sözleşmelerinde de yasanın patronların lehine
olduğu açığa çıkmaktadır.
İş Güvencesi Yasası’nın yürürlüğe gireceği 15
Mart 2003 tarihine kadar 1475 sayılı yasa maddeleri
uyarınca iş yasasının değiştirilmesini isteyen
büyük patronlar “işçi atarız” tehditlerini hayata
geçirmeye başladılar bile. Sakıp Sabancı sahibi
olduğu BOSSA tekstil fabrikalarında 25 kadrolu
işçinin işine son verdi, işten atmaların süreceği
ve Ocak ayına kadar bu sayının 300’e kadar çıkacağı
belirtiliyor. İşten atılan işçiler Sabancı’nın
İş Güvencesi Yasası’nın yürürlüğe gireceği tarihe
kadar kadrolu bütün işçileri işten çıkarmayı kafasına
koyduğunu söylediler. (20 Kasım 2002 Radikal)
BOSSA-4 Fabrikası’nın Spor Giyim bölümünde çalışan
Veysel Çalık 4 yıldır çalıştığını ve “çalışma
gayreti yüksek” olduğu için başarı ödülü aldığını
anlattı. Çalık, “biz işimizi kaybediyoruz. Sendikalıyız,
ama sendikalar işten atmalara karşı net bir tutum
sergilememekte. Onlar 15 Marttan önce birşey yapmayız
diyorlar.” dedi.
Sarı sendikalar da sistem partileri gibi her zaman
patron tarafını tutmakta ve işçileri sırtından
vurmaktadır.
Ağaç-İş Sendikasına bağlı 25 işçi Kelebek Mobilya’dan,
15 Kasım’da işten çıkarıldı. İşçiler tarafından
mantıklı hiçbir gerekçenin olmadığı söylendi.
Sağcılığıyla bilinen Türk Metal Sendikası imzaladığı
MESS grup sözleşmesi ile esnek üretim/esnek çalışmayı
kabul etti. Ancak kabul edilen bununla da sınırlı
değil. Türk Metal imzaladığı sözleşmeyle 15 Mart
2003’te yürürlüğe girecek İş Güvencesi Yasası’nı
işlevsiz hale getirmektedir. İş Güvenliği Yasası’nın
işçi sınıfı için güvenlik sağladığı da doğru değildir.
Yasa işten çıkarmayı değil, işverenin hiçbir gerekçe
göstermeden, gösterse bile gerçekle bağdaşmayan
gerekçelerle işçi kıyımı yapılmasını sözde engelliyor,
Uygun bir gerekçe bulursa, örneğin “kriz” ya da
“verimsizlik” gibi, işçinin hukuki yoldan yapabileceği
bir şey kalmıyor. Yıllardır kapalı kapılar ardında
imzaladığı sözleşmelerle işçilerin tepkisini çeken
Türk Metal Sendikası bu kez kendisini aştı. Son
sözleşme görüşmelerinde yaklaşık 80 bin üyesi
adına MESS’in tüm dayatmalarına evet diyen Türk
Metal, işçilerin kazanılmış tüm haklarını gasp
edecek olan İş Güvencesi Yasası Ön Tasarısı’nı
kabul etmiş oldu. %12’lik ücret artışıyla bağıtlanan
sözleşmeye eklenen 58 ve 59. maddelerle işçilerin
kazanılmış hakları gasp ediliyor.
Sözleşmeye ek geçici 2 madde olarak geçen 53.
maddede şöyle deniliyor. Grup TİS dönemi içinde
İş Kanunu’nda değişiklik yapılması halinde Grup
Toplu İş Sözleşmesinin 25, 26, 28, 29, 30, 31,
32, 34. maddeleri parasal, süresel ve oransal
içerikleri hariç, ilgili yasanın ilgili hükümleri
çerçevesinde, herhangi bir tadil protokolüne gerek
kalmaksızın yasanın yürürlük tarihiyle eş zamanlı
olarak yürürlüğe girer demektedir.
Sözleşmenin söz konusu maddeleri çalışma süreleri
ile ilgili, mevcut yasalara göre haftada 45 saat
olan çalışma süresi, günlük 7,5 saat üzerinden
6 işgününe bölünüyor. “İş Kanunu”nda patronların
istediği değişiklik yapılması halinde günlük çalışma
süresi 11 saate kadar uzatılabilecek. Yani patron
işçiye bugün “iş az” deyip 4 saat çalıştırırken
yarın işin gereğine göre bunu 11 saate çıkarıp
telafi edebilir. Ve günlük fazla çalışılan saatler
için fazla mesai ücreti de ödenmez. Bu durum resmi
tatiller vs. durumlar içinde geçerli. İş Yasası
Ön Tasarısı yasalaştığı takdirde, bu madde işçinin
yıllık izin hakkının patron tarafından düzenlenmesine
de olanak tanıyacak. Patron yıllık izni bütünüyle
ortadan kaldırmasa da bu süreyi istedği zaman
ve oranlarda üçe bölebilecek.
Yani sözleşmeyle eski sözleşmenin “Özel Hakem”
başlıklı 21. maddesinde de değişikliğe gidiliyor.
Değişiklik uyarınca 21. maddeye şu cümle ekleniyor,
“4773 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği tarihte
1475 sayılı iş yasasına eklenen 13/C maddesi hükmüne
göre çıkacak uyuşmazlıkların Özel Hakem’e götürülmesi
kabul edilmiştir.”
Bu ek madde, İş Güvencesi Yasası’nda işçilere
tanınan mahkeme yolu ve tazminat haklarının tümünün
kesilmesidir. Çünkü yasaya göre Özel Hakem’in
kararlarına yargı yolu kapalı. Önceki sözleşmede
Özel Hakem’e götürülebilir şeklinde geçen ifadenin
“Özel Hakeme götürülmesi kabul edilmiştir” şeklinde
değiştirilmesi, özel hakemin şart koşulması geliyor.
İş Yasasıyla İş Güvencesi Yasası’nda verilen kısıtlı
hakların geri alınacağı açıktır.
AKP hükümeti mecliste yasaları çıkarırken her
kesimin işçinin, emekçinin, memurun, öğrencinin,
işverenin daha iyi koşullarda, daha mutlu bir
yaşam sürmesi için çıkarıyoruz diyor. Fakat uygulamada
işçi, emekçi, köylü, memur aç, yoksul ve sefalet
içinde yaşarken patronlar karınları tok, sırtları
pek kasaları para dolu olarak zevk sürmektedirler.
Yasalar halkı değil de sadece patronların iyiliğini
düşünmektedir.
Tabi ki bu düzenin böyle sürmeyeceğini patronlar
bizlerden daha iyi bilmektedir. Düzenin değişmesi
sorunu devrimci bir iradenin oluşması ve gündeme
müdahale etme becerisinde yatmaktadır. Devrimci
sosyalist hareketin gündeme müdahale etmesiyle
bütün taşlar yerinden oynatılarak o taşların yerli
yerine oturması sağlanacak ve geçmişte olduğu
gibi yasalar meydanlarda yapılacaktır.
|