Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Ş. Onursal

Biliniyor; yaklaşık yüzyıl önce, 1901 Mayıs’ında, Lenin “Nereden Başlamalı?” sorusuna Rusya özgülünde yanıt aramış, bu isimle bir makale yazmıştır. “Nereden Başlamalı?” makalesindeki düşünceler, daha sonra ünlü eseri “Ne Yapmalı?”da geliştirilmiştir. O dönemde, 20. yüzyılın başında, Rusya’da marksist grup ve çevreler oldukça dağınıktır. RSDIP her ne kadar 1. kongresini yapmış, kuruluşunu ilan etmişse de, Parti merkezinin kısa sürede Çarlık polisince ele geçirilmesi sonucu bu adım sonraki örgütsel dağınıklığı önleyememiş, dahası her çevre kendi tarzını, ideolojik-politik anlayışını geliştirmiştir. Tüm Rusya’da marksist çevrelerin birleştirilmesi, merkezi bir parti çatısı altında toplanılması o koşullarda temel görevdir. Bu süreç, salt bir örgütsel birlik değil, aynı zamanda ideolojik birlik sürecidir. Bunun için, birleşmeden önce ayrılıklar netlik kazanmalı, bir program etrafında, marksist bir parti için elzem olan, program-örgüt-taktik birliğin sağlanması zorunludur. Işte, Lenin “Ne Yapmalı?” sorusuna yanıtı da bu çerçevede verir; tüm Rusya’da marksist çevreleri etrafında toplayacak, örgütleyecek, aynı zamanda kollektif propaganda ve ajitasyon görevini üstlenecek, örülen örgütsel yapıya “ip” olacak bir organa ihtiyaç vardır. Bu organ, merkezi yayın organıdır, Iskra’dır.
“Nereden Başlamalı?” sorusunun yanıtı, her koşulda, yüzyıl önce Rusya’da özetlediğimiz bu yanıt olamaz. Doğmatik sol, önemli ölçüde işçi dalkavukluğu ekseninde, hep yüzyıl önce Lenin’in bu yanıtını kopya etmiştir, ancak hiç bir sonuçta alamamıştır. Halbuki, aslında, yüzyıl önce Rusya koşullarında geliştirilen Iskra projesi, bir yayın organından öte siyasal bir araçtır, sınıf mücadelesine bütünsel müdahale etme aracıdır. Zaten “Nereden Başlamalı?”, “Bir Yoldaşa Örgütsel Görevler Üzerine Mektup...” ve ünlü eseri “Ne Yapmalı?”nın siyasal mantığı; öncü parti ile merkezi müdahaledir. Lenin, bir özeleştiri ile çubuğu, politik iradeden, partiden yana bükmüş, sınıf-bilinç ilişkisi başta olmak üzere, leninist örgütlenme mantığını kurgulamıştır. Ve özellikle, “Ne Yapmalı?”nın temel mantığı, leninist örgüt ilkeleri-anlayışı, çoğu kez iddia edildiği gibi, yerel-Rusya’ya özgü değil, evrensel niteliktedir. Bundan dolayı, Devrimci Sosyalizm, örgütlenme sorununu her ele alışında, her dönem önemli bir sorun olan bu sorunda, leninizme, özellikle “Ne Yapmalı?” eserine başvurmuştur.

Dönemler ve Görevler
Tekrar soruya dönersek, “Nereden Başlamalı?” sorunu; bir tarihsel dönem değerlendirmesinden, sınıflar mücadelesinin evriminden ve ihtiyaçlarından, politik öznenin somut durumundan, alınan mesafe ve birikimden bağımsız olamaz. Buradan, bir tarihsel doğrultu ile kendi öz tarihimize, devrimci sosyalist geleneğe baktığımızda, çeşitli dönemlerde, bu soru ile karşı karşıya kaldığımızı göreceğiz. l960-70 döneminin birikimi, sınıflar mücadelesinin almış olduğu biçim, politik ihtiyaçlar vb. ile Mahir Çayan Yoldaş, bu sorunun yanıtını, tıpkı Lenin gibi, “partiden” olarak vermiştir. Ilk kez, devrimci sosyalizm, ‘70 sonbaharında partileşmiş, politik özne ortaya çıkmıştır. Ancak, genç bir parti olarak, dönemin ağır sorumluluğunu omuzlayan politik özne, Kızıldere’de askeri bir yenilgi yaşamış, parti örgütlenmesi dağılmıştır. Kızıldere sonrası, birçok P-C çevresi ortaya çıkmıştır; bu çevreler merkezi bir önderlikten yoksundur. Işte bu ortamda, 1974-75’lerde “Nereden Başlamalı?” sorusu birkez daha güncelleşmiş; bu sorunun yanıtı yol ayrımlarını ortaya çıkarmıştır. O dönemde, örneğin DY bu sorunun yanıtını “en geniş kitle çalışmasından” menşevik anlayışı ile vermiş, önü-sonu belli olmayan bir “partileşme süreci” ile “kendine DY’cu diyen herkes DY...” olmuştur. Partimiz tarihinde 2. dönemi yaratan öncüllerimiz, elbet somut durumu da dikkate alarak, Lenin’in “Ne Yapmalı...” daki mantığı ile süreci ele almışlar, “yukaridan aşağı örgütlenme” ve “çelik çekirdek...”ten tüm P-C’lilerin kucaklanması, bunun için politik mücadelede ısrarı ifade etmişlerdir... 12 Eylül yenilgisi TDH için ağır bir yenilgidir; Devrimci Sosyalist Politik Irade’de bu yenilgiyi yaşamıştır. Ve ‘87’lerde bir kez daha “Nereden Başlamalı?” sorusu güncelleşmiş, çubuk hep leninizmden yana bükülmüştür. 91 dönemi de benzer bir süreçtir; “geç kalmışlığa” vurgu yapan politik özne; esas olarak partinin günün ihtiyaçlarına göre örgütlenmesini önüne koymuştur. Bugün de devrimci yenilenme ile bu soru gündemimizdedir! Ve hiç kuşkusuz yanıtımız; geleneğimizede uygun olarak leninizmden yanadır.
Elbette, birer başlık olarak işaret ettiğimiz bu dönemler, çeşitli biçimde ele alınmıştır ve tüm dönemler arasında ber”eşittir”işareti yoktur, bire-bir aynı nitelikte değildir. Dahası her dönemin özgün ihtiyaçları, özgün açılımları olmuştur; ve başarılı olunduğu gibi; başarısızlıklarda vardır. Tüm bunların ele alınması bu yazının konusu değildir. Ama bir gerçeğin altını çizmekte yarar var, devrimci sosyalizm kendi gerçeğine eleştirel ve samimi yaklaşmıştır. Her dönemin başarısını olduğu gibi başarısızlığını da teslim etmiştir. Tüm tarihsel süreç bize aittir, her sorunun yanıtını bulmak için ısrarcı olup, yeniden ve yeniden de olsa, nesnel öznel zeminden kopmadan, bu soruların ardına düşeceğiz.
Bugün, hiçbir şey sıfırdan başlamıyor. “Nereden Başlamalı” sorusunun yanıtını devrimci sosyalizm, 1970’lerde çok net ifade etmiştir, yukarıda ifade ettik. Ve bu süreç, süreklilik içinde kopuş-sıçrama noktalarını ifade etmiştir; bu süreci “Mahir ve Devrim” çalışmamızda ayrıntılı ele aldık. 30 yıl önce atılan bu adım, bu geleneğin ilk köşe taşıdır; ve sonraki tüm süreç, atılan adımlar, bu zeminden yükselmiştir. 1974-75’lerde TDH ve kimi gayri-resmi inkarcı çevreler “partileşme süreci” adı altında kendiliğindenciliği teorize ederken, bu gelenek, bir kez daha Mahir ruhu ile leninizmde ısrarcı olmuş, poltik iradeyi somutlamıştır. İlk kuruluş adımı, aynı zamanda sınıf mücadelesine bütünsel müdahale adımıdır... İlk adım, bu dönemde “Parti...” olarak tanımlanmamış, ama tüm ilişkiler parti ruhu ve kültürü ile ele alınmıştır. Elbette bu döneme ilişkin çeşitli eleştiriler yapmak mümkündür; bunu 3. OKB’lerinde ele aldığımız biliniyor. Ama bu tarihsel dönemde, kendini “çelik çekirdek” veya “parti çekirdeği” olarak tanımlayan Marksist politik irade, leninizmin temel siyasal mantığı ile uyumlu bir duruş içindedir... O günden bu güne, bir dizi ara aşama, yenilgi-toparlanma-durgunluk-atılım dönemleri yaşadık; ama bu gelenek hep leninizm zemininde kalmıştır.Ve bu politik irade, kimi zaman, kimi tarihsel kesitlerde zayıflasa da hep var olmuştur; üzerinde yükseldiği ideolojik-politik bir çerçeve, platform vardır. Her bir tarihsel dönemi, bir başka tarihsel dönem ile aynılaştırmak mümkün değildir; bundan her tarihsel dönemin nesnel-öznel ihtiyaçları farklıdır, bu ihtiyaçlara yanıtlarda farklı olacaktır. Bundan dolayı, her dönem için elimizde bir reçete yoktur, böyle bir reçeteye ihtiyaçta yoktur. Bugün için şu söylenebilir; Devrimci Sosyalizm, sık sık ifade ettiğimiz üzere, çok yönlü Devrimci Yenilenme sürecini önüne koymuştur. Ve, “Nereden Başlamalı” sorusunun yanıtı, bu süreçle birlikte, mevcut nesnel-öznel koşulların sağlıklı bir analizi ile vermek zorundadır.

Leninizmin Güncelliği
Tam bu noktada, Leninizmin temel siyasal mantığını bir kez daha bilince çıkarmak zorunludur. O halde nedir, Leninizmin temel siyasal mantığı? Bunu özetle ele alalım.
Yukarıda özetle kimi vurgular yapmıştık! Leninizmin örgütsel sorunda temel mantığı, ilkel-amatör çevre örgütlülüğünü parti örgütlülüğüne, iktisadi-yerel mücadeleyi genel ve siyasal mücadeleye bağlamaktır. İktidar Mücadelesi, her devrimin temel sorunudur. Ve ancak bu temel sorun, ülke çapında, bütünlüklü bir siyasetle, çok yönlü sınıf mücadelesine devrimci müdahale yapabilen, bunu süreklileştirebilen bir parti örgütlülüğü ile ele alınabilir. Bu nedenle “Nereden Başlamalı” sorusuna yanıtı Leninizm; “partiden” olarak vermiştir. Böyle bir parti yoksa, ilk elden görev, bu mantığa bağlı olarak partinin örgütlenmesidir. Böyle bir parti varsa, bu temel mantığa sıkı sıkı sarılmak, bütünsel müdahalenin nesnelleşmesi, sınıf kavgasının çok yönlü yürütülmesidir.
Leninizm ile oportunizm arasındaki ayrım da bu noktada ortaya çıkar. Hatta bu ayrım noktası, Leninizmde en temel sorunlardan biri olarak ele alınmıştır. ‘Ne yapmalı’ ve örneğin RSDİP tüzüğünün 1. maddesi tartışmaları ekseninde yaşanan Bolşevik-Menşevik ayrışmasında, bu süreci etraflıca ele alan önemli eseri “Bir Adım İleri İki Adım Geri” de her vesile ile ele alınması boşa değildir. Leninizmde, “Devrimciler örgütü”, yani partinin ana örgütlenmesi ile “işçiler örgütü” yani kitle örgütlenmesi elbet birbirinden kopuk değildir, ama iki örgüt biçimi ayrı ayrı örgüt biçimleridir, nitelikleri farklıdır. Proletarya partisinin, sınıfın politik iradesini temsil etmesi, “öncü örgüt” olması, “proletaryanın en yüksek örgüt biçimi” olarak tanımlanması, kitle örgütleri olan sendika, kooperatif, dernek vb. örgüt biçimlerinden nitelik farklılığı ifade eder. Bu ayrım zorunludur. Lenin’de “nereden başlamalı”sorusuna ilişkin birçok alıntı yapılabilir, ama şu iki alıntı, bu sözler sorunun özünü ifade eder.
Birinci alıntı, ekonominin amatör, oportünist örgüt biçimine karşı ifade edilen şu sözler: “... ilk ve zorunlu pratik görevimizin, siyasal savaşıma gerekli enerjiyi oturmuşluğu ve sürekliliği sağlayabilecek olan bir devrimciler örgütünün yaratılması olduğunu...”(Ne Yapmalı, Sol Yayınları, syf: 115)
İkinci alıntı şudur: “burada alınacak ders basittir: eğer işe güçlü bir devrimciler örgütü ile başlarsak, bir bütün olarak hareketin istikrarlılığını güvence altına alır ve hem sosyal demokrat hedefleri, hemde sendikal hedefleri gerçekleştirebiliriz. Fakat kitlelere güya “en açık” (aslında ise jandarmalara en açık olan ve devrimcileri polisin ulaşabileceği hale getiren) geniş işçi örgütüyle işe başlarsak, ne birinci, nede ikinci hedefleri gerçekleştirebiliriz, çalışmalarımızdaki amatörlükten kendimizi hiç bir zaman kurtaramayız ve dağınıklığımız sürekli yenilgimiz sayesinde Zubatov ya da Ozerov tipi sendikaların kitleleri en açık hale gelmesine katkıda bulunuruz. (N. Yapmalı/S. Eserler-2, SF: 139)
Bu iki alıntı, leninizmin örgütsel sorunda temel mantığını veriyor ve bize bugün de bu mantık gereklidir. Çarlık Rusya’sında Zubatov ve Ozerov tipi sendikalar, çarlık otokrasisinin denetiminde sendakalardır. Lenin, bunlara karşı sınıfın bağımsız, öz örgütleri olma dinamiğine sahip bağımsız sendikaları önerir. Sendikaların yasal zeminlerinin olmadığı koşullarda, bunlar yasadışı, ancak oldukça gevşek, ekonomik hakları için mücadele etmek isteyen tüm işçilere açık yapılar olacaktır.
Ama, sorun bundan öte, ilk elden yakalanması gerekli temel halkanın ne olduğudur; bunun yanıtı, “devrimciler örgütü”dur. Güçlü bir “devrimciler örgütünün” yaratılmasının temel görev olarak ortada durduğu koşullarda, “en geniş kitle içinde çalışma” veya “kitlelere açık her alanda çalışma” oportünist taktiği ile sorunlar çözülmez. Tam tersine, böylesi bir başlangıç veya çalışma tarzı ile, sadece leninizmin zemininden uzaklaşılmakla kalınmaz, amatörlük içinde arpa boyu yol alınmaz, gerçek ilerlemenin önü tıkanır. Lenin, bir merkezi yayın organı/Iskra ile partinin örgütlenmesini önüne koyduğu bir dönemde “devrimciler örgütü” ile işe başlar.
Ve, Iskra bu iskeletin yaratılmasında ideolojik-politik bir rol oynar, “ip...” rolünü üslenir. Bu mantık, sadece ilk adımla sınırlı değildir. İlk adımın atıldığı, “şimdi gerçek bir parti haline geldik” dendiği RSDİP 2. kongresi (Bolşevik-Menşevik ayrılığı bu kongrede yaşadı) ve sonrasında da, leninizm bu mantıkla örgütsel sorunları ele almıştır; “devrimciler örgütü” halkasını hep ön planda tutmuştur. Hatta, geçerken ifade edelim, Parti tüzüğünün 1. maddesi tartışmalarında; menşeviklerin “her öğrenci, işçi, profesör, parti programını benimseyen, düzenli aidat veren herkes parti üyesi olabilir” biçiminde özetlenebilecek anlayışı ile, Bolşeviklerin “parti programını kabul eden, düzenli aidat veren ve ek olarak parti örgütünde çalışanların parti üyesi olabileceği” tezi arasındaki fark, tam da budur.
Menşevikler; her işçinin, öğrencinin, kendini parti üyesi olarak gören herkesin partiye üye olacağını öne sürerler. Buna karşılık Lenin ve Bolşevikler; “herkesin parti üyesi olamayacağını”, işçiler ile devrimcilerin ayrı olduğunu, parti ile sınıf/kitle arasında mesafe olduğunu, programı benimsemek ve düzenli aidat vermenin parti üyeliği için yeterli olmadığını ve bir parti örgütünde çalışmanın öneminin altını çizerler. Ve bundan, leninizm “işçinin seviyesine inme...” oportünist tezine savaş açmış, işçileri partinin seviyesine çıkarmayı, “dıştan bilinç götürmeyi” savunmuştur.
İşçiler örgütü ile devrimciler örgütü iki ayrı örgütlenme biçimi olup, işlevleri birbirinden farklıdır.. Lenin’in sözleri ile işçiler örgütünün yapısı ve işlevi şöyledir:
“İşçilerin ekonomik mücadele örgütleri, sendikal örgütler olmak zorundadır. Her sosyal-demokrat işçi, bu örgütleri olanakları ölçüsünde desteklemeli ve onlar içinde aktif olarak çalışmalıdır. Bu doğru. Ne var ki, sadece sosyal-demokratların bu “meslek” birimlerine üye olabilmelerini talep etmek kesinlikle bizim çıkarımıza değildir; bu, kitleler üzerindeki etkimizin kapsamını daraltacaktır. İşverenlere ve hükümete karşı mücadele içinde birleşmenin gereğini kavramış olan bütün işçiler sendikalara girmelidir. Bu sendikalar çok geniş örgütler olmazlarsa, bunlar üzenrindeki etkimiz - sadece ekonomik mücadelenin “kendiliğinden” gelişiminin yaptığı etki değil, aynı zamanda birliğin sosyalist üyelerinin, meslektaşları üzerindeki doğrudan bilinçli çalışmalarının etkisi de o kadar büyük olacaktır. Fakat geniş bileşimli bir örgütte sıkı bir konspirasyon (bu ekonomik mücadeleye katılmaktan çok daha büyük bir eğitimi gerektirir) imkansızdır.
Geniş bir bileşim ile örgütte sıkı bir konspirasyon zorunluluğu arasındaki bu çelişki nasıl giderilecektir? Sendika örgütlerinin mümkün olduğunca az konspiratif olması nasıl sağlanacaktır? Genel konuşulduğunda, bunun için ancak iki yol olabilir; ya meslek birliklerinin legalleşmesi (çeşitli ülkelerde bu, sosyalist ve politik birliklerin legalleşmesinden önce gelmiştir), ya da gizli örgütün korunması, ama bu öylesine “serbest”, öylesine şekilsiz, Almanların dediği gibi öylesine lose/gevşek olur ki, üye kitlesi için konspirasyon neredeyse sıfıra eşittir.” (Ne Yapmalı/Seçme Eserler-2 Sf:134-135)
Bir not düşelim; “konspirasyon” gizlilik demektir ve kimi çevirilerde bu sözcük, “gizlilik” olarak çevrilmiştir. Ek not şu: Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Rusya için, 20. yüzyılın başında Zubatov tipi, çarlığın denetiminde dernekler vardır ve işçiler bunun dışında yarı-legal oluşumlar içindedir. Bu dönemde sendikalar, işçilerin örgütlenmesi için, bugünle kıyaslanamayacak kadar önemli rol oynarlar. En azından ülkemiz için sendikaların rolü, bugün için daha geri bir noktaya düştüğü açıktır.
İkinci alıntı, “işçilerin örgütü” ile “Devrimcilerin örgütü” arasında temel ayrım noktaları üzerinedir. Söz Lenin’in;
“... işçilerin örgütü, ilk olarak, sendikal bir örgüt olmalıdır, ikinci olarak, mümkün olduğunca kapsamlı olmalıdır, üçüncü olarak, mümkün olduğunca az konspiratif olmalıdır (...) Buna karşılık devrimciler örgütü, herşeyden önce ve esas olarak, mesleği devrimci faaliyet olan (devrimciler örgütünden de zaten bu nedenle söz ediyor ve devrimci sosyal-demokratları kastediyorum) kişileri kapsamaktadır. Böyle bir örgütün üyelerinin bu ortak özelliği karşısında, birinin ya da diğerinin mesleğı arasındaki farklar bir yana, işçilerle aydınlar arasındaki her türlü fark tamamen ortadan kalkmalıdır. Bu örgüt pek geniş tutulmamalı ve mümkün olduğunca konspiratif olmalıdır...” (N. Yapmalı, S. Eserler-2, sf. 32-33)
Lenin’den aktardığımız alıntı, sadece işçi örgütleri ile devrimciler örgütü arasındaki temel farkları vermekle kalmıyor, aynı zamanda oportünizmin dilinden düşürmediği, parti üyeliği için, “sınıfsal köken” arama saçmalıklarınada yanıt oluyor. Dahası, bugün kimi legalist çevrelerde (SİP-TKP) “öncü örgüt) vurgusu yapılırken, Lenin ve Leninizm adına “açık/legal parti” bu vurgu ile kutsanıyor, Leninin temel önermeleri tersyüz ediliyor. Sık sık “Leninist...” demekle leninist olunmuyor, Legal mücadeleyi herşey yapan ve legal bir partiyi işçi sınıfının komünist partisi olarak tanımlayanlar, icazetli sosyalistler, Leninizmin ruhunu hiç anlamamışlardır. Leninizim her türlü legal olanaktan yararlanmayı işaret etmiştir; bu işin abcsidir. Ama iktidar mücadelesinde, politik mücadeleyi her koşulda yürütecek bir parti, burjuva legalitesinin sınırlarının çok ötesinde olmak zorundadır. Bu önerme, illegal bir partinin zorunluluğu, bizim gibi emperyalizme yeni-sömürgecilikle bağlı, sürekli faşizmin olduğu, demokratik kazanımların çok zayıf bir noktada bulunduğu bir ülkede tartışılmaz doğrudur. Bu bir “taktik sorun”da değildir; devrim ancak şiddete dayalı gerçekleşir, tüm devlet mekanizmasını parçalamak zorunludur, devrim ve sosyalizm mücadelesi uzun süreli bir savaşı gerektiriyor, o halde, bu stratejik bir sorumluluktur, Leninist Partinin en temel, olmazsa olmaz ilkesidir.

Savaş Örgütü İçin
Ve, konuya dönersek, Leninzm; kitle mi, kadro mu, kitle örgütlenmesi mi devrimciler örgütlenmesi mi?, sorularına, öncelik olarak, partiden, kadrolardan, devrimciler örgütlenmesinden yana çubuğu büker!
Parti, savaş-mücadele örgütüdür, düz insanların gönül birliğinden öte, programı benimsemekten öte, ilkeli-kurallı-disiplinli-hiyerarşik bir ilişkiyi, örgütlülük biçimini ifade eder. Bu nedenle, proletaryanın öncü örgütü olan parti, bünyesinde bilimsel sosyalizmi benimseyen, parti programını kabul eden, ilkeli-kurallı-disiplinli, uyum ve irade birliğini içeren, bunu parti yaşamında içselleştiren, parti örgütlerinden aktif çalışan, toplumun en ileri unsurlarını bünyesinde barındırır. Parti, çeşitli parti organlarnın organik toplamıdır, yukarıdan aşağı örgütlenme ilkesini benimser, mevcut düzene cepheden savaş açar.. “Profesyonel devrimci” kavramı Leninizme aittir, bu kavram, parti örgütlülüğünün “çelik çekirdeğini”, kadro örgütlülüğünü ifade eder. “Profesyonel devrimci” ile sıradan bir parti üyesi, elbet parti karşısında, tüzükte ifadesini bulan eşit haklara sahiptir, ama bu iki kategori birbirinden farklıdır. Demirden disipline sahip proletarya partisi, en sıkı örgütlülüğü bu “tepe” noktadan, “profesyonel devrimci”lerden başlatır; parti üyeleri, aday üyeler, bizim özgülümüze ayrıca cepheliler bu eksende partiyi sarıp sarmalarlar, örgütlenirler. Bu zafere ulaşma için zorunludur ve önderlik yeteneğine sahip kadroların uyumu ve istikrarı, sürekliliği parti için yaşamsaldır.
Lenin’in sözleri ile ifade etmek gerekirse;
“Şunları iddia ediyorum: 1- Sürekliliği sağlayan istikrarlı bir önderler örgütü olmadan hiçbir devrimci hareket varlığını sürdüremez; 2- hareketin temelini oluşturan ve harekete katılan, mücadeleye kendiliğinden çekilen kitleler ne kadar geniş olursa, böyle bir örgüte duyulan gereksinim o kadar acil bir hal alır ve bu örgüt o ölçüde sağlam olmak zorundadır (çünkü her türlü demogogun kitlelerin geniş kesimlerini peşinde sürüklemesi o kadar kolay olmayacaktır); 3- Böyle bir örgüt esas olarak, devrimci faaliyeti meslek edinmiş insanlardan oluşmalıdır; 4- Otokratik bir ülkede böyle bir örgüt üyeliği ancak meslekten devrimciler, siyasi polise karşı mücadele sanatında profesyonelce eğitilmiş insanlar üye olabilecek şekilde ne kadar çok sınırlarsak, örgütün ele geçirilmesi o kadar zor olacaktır, 5- Gerek işçi sınıfından gerek diğer toplumsal sınıflardan, harekete katılma ve içinde aktif olarak çalışma imkanına sahip olacak kişiler çevresinde o kadar geniş olacaktır.” (N. Yapmalı, S. Eserler-2 sf:144)
Her şey çok net.. Leninizm, böyle sıkı bir parti örgütlülüğünü önümüze koyuyor. Bu, parti sorunundaki temel önermeler, devrimci sosyalizmin kılavuzu olmuştur. Bugün de bizler için, “Nereden Başlamalı” sorusunun yanıtı, Leninizmin işaret ettiği partiyi, örgütsel olarak örmekten başka birşey değildir. Bu çok net kavranmalıdır; her devrimci sosyalist bunu bilince çıkarmalıdır.
Bugün, devrimci sosyalizm devrimci yenilenme sürecinde çok yönlü mücadele içindedir. Politik-teorik, örgütsel, ideolojik, kültürel tüm alanları kapsayan bu mücadele; örgütsel yapıyı, yukarıdan aşağıya yeniden inşa etmeyi de içeriyor. Lenin, yüzyıl önce, “Nereden Başlamalı?” sorusunun yanıtı olarak, merkezi yayın organı ile işe başlandığı biliniyor. Bugün devrimci sosyalistlerin önünde, bunu çok aşan, çok daha kapsamlı görev vardır. Lenin Iskra projesi ile dağınık çevreleri toparlanmayı önüne koymuştur; bizim önümüzde böyle bir tablo yoktur, 30 yıllık devrimci sosyalist birikimimiz, net ideolojik-politik platformumuz, örgütsel deneyimlerimiz, dost ve düşman karşısında net bir politik irade vardır. Ulusal ve evrensel düzeyde, devrimci yenilenme görevlerimiz biliniyor ve bu politik irade, bu çerçevede kendini kurgulayacak, daha ileri bir örgütlülüğe ulaşacaktır. Yani, çoğu kez yapılan gibi, bugün “ilk adım” atma değil, atılan adımları çoğaltma, dönemin ihtiyaçları ile yeniden örgütlenme önümüzde duruyor. Ve, Lenin’in sözleri ile ifade edersek, yeni bir yol arayışı içinde değiliz, tam tersine 30 yıl önce seçilen yolda, hangi pratik adımların atılacağı ve bizce bilinen yolda bu adımların nasıl atılacağı bugün önemlidir.
Hemen belirtelim. Devrimci sosyalizm, bugün için atılan ve atılacak adımlar açısından bir “bilinmezlik” içinde değildir. Bunlar nelerdir? Bu sorunun yanıtı çok yönlüdür, bu çalışmanın sınırlarını aşar, ama atılacak adımlar biliniyor, planlanmıştır.
Devrimci marksist geleneğe uygun biçimde, tıkanma noktalarını açacak hamlelerin önemini kavrayarak, gereken pratik adımları atarak bu süreç aşılacaktır. Örgütsel açıdan çok yönlü kurumsallaşma, üç cephede savaşı yürütecek bir bütünlüğe ulaşma, kurallı-ilkeli-disiplinli bir parti yaşamının içselleştirme, böyle bir partinin kadrolarını yaratma bugünün görevidir. Atılan adımlar, alınan mesafeler, hep bu amaca yöneliktir; bunu çoğaltmak görevdir.
Nereden Başlamalı? Işte bu sorunun yanıtı, Devrimci yenilenme sürecinde özetle budur. Bu temel halka kavranmalı; örgütsel yapıyı çok yönlü kurumlaştırarak ileri taşımalıyız. Bunu kavrayalım ve kendi yolumuzda yürüyelim! Tüm araç, imkan ve gücümüzü buna seferber edelim, mücadeleyi ve partili yaşamı adım adım örelim!
Evet, herkese ve herşeye rağmen, kendi yolumuzda yürüyelim, bize gerekli olan budur!


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul