Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

KAVRAM

1917 Ekim devrimi, Emperyalizm ve proleter devrimler çağının ilk müjdesini enternasyonal proletarya ve tüm ezilen halklara vermişti. Bu gelişmeyle birlikte emperyalistler kendilerini sarmalayan ve paylaşım savaşı yoluyla atlatmaya çalıştıkları krizin, sistemlerini tehdit eden boyutlarıyla da tanışmış oldular. Tüm kuşatma ve karşı-devrim girişimlerine rağmen ayakta kalmayı başaran Bolşevik iktidar, diğer olgularla birlikte emperyalistleri yeni yönetsel arayışlara yönlendirdi.
Birinci Paylaşım Savaşı’nın ardından çıkılmış gibi görünen kriz, 1929’da tüm dünyayı saracak şekilde yeniden alevlenmişti. Daha bu kriz patlamadan 1922’de iktidarı ele geçirmiş olan Mussolini ise siyasal literatürü yeni bir kavramla tanıştırıyordu: Faşizm.
Emperyalist ülkeler, Birinci Paylaşım Savaşı sonrasında ekonomi ve diğer alanlarda devlet müdahalesinin gerekliliği üzerine hemfikir olmuşlardı. Bu müdahale olmaksızın başta ekonomi olmak üzere tüm toplumsal sistem, kendi doğasından kaynaklanan krizini oldukça kısa sürede dışavuruyor, patlayan cerahatın tüm sistemi alaşağı etmemesi ise sadece öznel etkenlerin siyasal ve örgütsel kapasitesi ile ilgili bir durum arzediyordu.
Bu devlet müdahaleciliği eğilimi ABD, İngiltere gibi görece demokratik geleneklerin daha güçlü olduğu ve sınıf mücadelesinin de daha gelişkin olduğu ülkelerde “new deal” (yeni dalga) adıyla anılan, para arzı, faiz oranları gibi görece daha dolaylı araçlarla müdahaleyi getirirken, savaştan krizinin daha da ağırlaşmasıyla çıkan, sadece ekonomik değil, toplumsal ve siyasal anlamdaki bunalımlarını da atlatamayan, atlatabilme kanalları geliştiremeyen ve sınıf hareketinin de reformizm/pasifizm zehiriyle sakatlandığı Almanya, İtalya gibi ülkelerde faşist rejimleri işbaşına getirerek sadece ekonomiye değil, her alana müdahale edilmesi biçiminde bir gelişmeye yol açıyordu.
Komünist Enternasyonal’de “tekelci burjuvazinin en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının açık, teröre dayalı diktatörlüğü” biçiminde tanımlanan faşizm, ölümü kutsayan ideolojisiyle insanlık tarihinin gördüğü en gerici devlet biçimidir. Ortaya çıktığı her yerde, sözkonusu ülkenin özelliklerine bağlı olarak farklı farklı biçimlenen faşizmin, temel motifleri en uç boyutlarda ırkçılık, militarizm ve devletçiliktir. Eğemenliği ele geçiren grup (ya da gruplar), kendilerinkinden başka hiçbir iktidar odağı bırakmamacasına siyasal platformu düzlerler.
Korporasyonlar aracılığıyla devletin, burjuvaların ve işçilerin aynı bütünün parçaları olduğu propagandasını yaparlar ve bu projeyi uygularlar. Tüm sınıfsal kavram ve kategorileri silmeyi amaçlayan bu uygulamadaki sınıf düşmanlığına yıllar sonra 12 Eylül hükümetine çalışma bakanı veren Türk-İş’te rastlayabilmek mümkün.
Faşizmin insanı ve onu insan yapan emeğini hiçleştiren yaklaşımı ve bu ideolojik zemini üretirken maddi toplumsal yaşamın üretim, propaganda, eğitim araç ve yöntemlerinin sözkonusu ülkenin gelişmişlik düzeyine göre profesyonelce kullanılması, ona başedilemez bir güç imajını yapıştırır. Oysa İkinci Paylaşım Savaşı’nın Partizan Savaşları bu “efsaneyi” çoktan tarihin derinliklerine gömmüştür.
Bugün egemenler cephesinde, İkinci Paylaşım Savaşı ve soğuk savaş dönemine ait, tarihe malolmuş bir olgu olarak ele alınan faşizm, sömürge ve yeni-sömürge haklklarını iliğine kadar sömürmeye devam etmektedir.

 
 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul