Yeni
bir seçim süreci içindeyiz. 30 Mart yerel seçimleri
birbirini izleyecek olan seçim süreçleri için
bir başlangıçtır; bu yerel seçimi Cumhurbaşkanlığı
ve genel seçim süreçleri izleyecektir. Neo-liberal
sömürünün sınırlarının tükettiği, kriz dinamiklerin
yeni biçimler aldığı, oligarşi içi çatışmaların
yeni boyut kazandığı, işçi sınıfı ve halkın tüm
kazanımlarının tasfiye edilip emperyalist saldırı
programının halka dayatıldığı, başta Kürt ulusunun
özgürlük sorunu olmak üzere hiçbir demokratik
sorunun çözülmediği, rüşvet, yolsuzluk ve yağmanın
tüm iktidar odaklarına sindiği, "demokrasi,
özgürlük, hak, hukuk, kuvvetler ayrılığı"
gibi kavramların gündemden kalkıp devletin çeteleştiği
bir süreçte, önümüzdeki seçimler, her sınıf ve
politik akım için önemli bir yerde durmaktadır.
Yeni sömürgeciliği derinleştiren neo-liberal düzen
çürümüştür ve bu düzenin 11 yıllık yürütücüsü
AKP iktidarı için zor günler başlamıştır. 12 Eylül
açık faşizmi ve neo-liberal sömürü düzenin ürünü
olan AKP, sadece emperyalizmin işbirlikçisi, İslam
ile neo-liberal sömürüyü birlikte ele alan, post-
modern kültürü bu temelde topluma dayatan, yalan,
demagoji ve takiye yapmayı başlı başına bir yöntem
olarak benimseyen tekelci sermayenin bir partisi
değil; bununla birlikte bu düzenin özüdür, özetidir.
Oligarşi içi çatlakta, bir dönem "demokrasi
ve özgürlük" söylemini kullanan, özellikle
Kürt ulusunun özgürlük talepleri karşısında "demokratik
açılım"dan bahseden AKP, 2010 yılından bu
yana bu söylemleri bir kenara attı, hem içte hem
de dışta siyasal gericilikle ısrar etti. İçte,
vahşi neo-liberal sömürüyü tüm halka dayattı;
özelleştirmede hiçbir değer ve kurala bağlı kalmadı,
işçi sınıfı ve emekçilerin tüm kazanılmış haklarını
tasfiye etti, taşeronlaşma, kıdem tazminatı, sözleşmeli
işçilik gibi saldırılarda hiçbir sınır tanımadı.
Kentleri "kentsel dönüşüm", "3.
köprü", "Galata- port", "Haydarpaşa-port"
gibi, doğal kaynakları "HES", "altın
arama" gibi kapsamlı saldırılarla talan etti,
ediyor. Demokratik sorunların en önemlisi olan
Kürt özgürlük sorununu "görüşme ve uyutma"
taktiği ile geçiştiren, sömürge savaşını kontra
taktiklerle Rojava'ya taşıyan AKP, Alevilerin
"eşit yurttaşlık" taleplerine gözlerini
kapattı ve Sünnileştirmeyi sürdürdü. İşçi sınıfı
ve halkın demokratik tüm taleplerini elinin tersi
ile bir kenara itekledi; demokratik hak aramaya,
söz ve basın özgürlüğüne, örgütlenme ve gösteri
hakkına, basın açıklamalarına bile polis şiddetiyle
karşılık verdi. Dışta ise, "sıfır sorun"
söylemini çoktan unuttu, tüm komşu halklarla düşmanlık
ve çatışma politikası benimsedi, emperyalizm ile
kol kola "bölgesel güç" "neo-Osmanlı"
hayalleri peşinde yeni hegemonya kavgası yürüttü.
Savaş kışkırtıcılığı yaptı, örtülü ve açık işgal
girişimlerine başvurdu, hatta sık sık emperyalizmin
çizmiş olduğu sınırları aştı. Ortadoğu'da akan
her damla kandan doğrudan sorumlu oldu, İslamcı-gerici-paramiliter
çeteleri örgütledi, askeri ve mali destek verdi.
Mısır ve Suriye'de iç çatışmada taraf oldu, bunu
iç siyasette kullandı; ama Mısır ve Suriye'de
duvara tosladı, dünyaya rezil oldu.
Tüm bunlar yeni kriz dinamiklerini ortaya çıkardı.
Neo-liberal sömürü düzeni her yerinden patladı;
yolsuzluk, rüşvet, yağma, tüm kirli ilişkiler
etrafa saçıldı. "Kasalar, ayakkabı kutuları
ve paralar, babalar ve oğullar, siyaset mühendisliği,
paralel devlet, Haşşaşiler, beddualar, görevden
almalar, sürgünler, dost modern darbeler"
gibi söylem ve kavramlar bu kirli savaşın, asimetrik
savaşın birer parçası oldu. Oligarşi içinde iktidar
savaşı yeni boyut kazandı, "hak, hukuk, kuvvetler
ayrılığı, yasalar önünde eşitlik" gibi burjuva
kavramlar tuz-buz oldu. Devletin çete; iktidar
kavgasının çeteler kavgası olduğu, bu kavgada
hiç bir ahlaki ölçünün olmadığı gerçeği gün yüzüne
çıktı. Gezi ve Haziran halk direnişi bu zulüm
ve sömürü düzeninin temel bir taşını sökmüştü;
şimdi tüm taşlar yerinden oynadı, AKP somutunda
düzen ve onun kurumları sarsıldı, çöktü.
İçte siyasal gericilik dışta yeni hegemonya kavgası;
işçi sınıfı ve halkın emek ve özgürlüğünü çalanlar
Kürt ulusu ve diğer ulusal toplulukların, Alevi
ve diğer inanç sahiplerinin hak ve özgürlüğünü
çaldı; "demokrasi" söylemi bir aldatmaca,
"demokratikleşme" ise bir hayal oldu,
sürekli faşizm kurumsallaştı. AKP somutunda düzen
çöküyor; siyasal kriz derinleşiyor, sömürü ve
siyasal hegemonya yeniden biçim alıyor.
İşçiler, Emekçiler, Tüm Ezilenler;
Böylesi bir süreçte, iki direniş dinamiği işçi
sınıfı ve halklara yol göstermektedir.
Birincisi Kürt ulusunun sömürgeciliğe karşı direnişi
ve özgürlük kavgasıdır. Kürt halkı, sömürgeciliğe
karşı büyük bedeller ödeyerek son 40 yılda büyük
bir direniş içindedir. Bu direnişte sömürge zinciri
içinde varlığı inkar edilen, imha ve asimilasyon
politikasıyla sürekli baskı altında tutulan Kürt
ulusu yeni bir ulusal kimlik, bilinç kazandı,
bir dizi siyasal-sosyal-kültürel kazanım elde
etti. Başta, "ulusların kendi kaderini tayin
etme hakkı" olmak üzere, ulusal-demokratik
haklar tümden kazanılmadı, Kürt halkı özgürleşmedi;
ama artık sömürgecilik de dikiş tutmuyor, dökülüyor.
Lozan'da emperyalizm ve sömürgeciler tarafından
çizilen "sınırların" anlamı kalmadı;
dört parçaya bölünen Kürt coğrafyası eşitlik ve
özgürlük temelinde adeta birleşiyor. Güneyde emperyalizme
dayanarak burjuva çözümde adım atan Kürt halkı,
bugün Rojava'da halkın öz-gücüne dayanan öz-yönetimini
inşa ediyor, özerkliğini ilan ediyor, yeni bir
toplumsal modeli inşa ediyor.
AKP ve oligarşi oyalama taktiklerinde, inkar ve
imhada ısrar ediyor; ama örgütlü Kürt halkı yenilmez.
İkinci olarak, Gezi ve Haziran halk direnişidir.
Gezi ve Haziran halk direnişi, sınırları tükenen
neo-liberal sömürüye, onun yürütücüsü AKP'ye karşı
halkın güçlü bir tepkisidir. Bu kendiliğinden
halk isyanı, çok sesli, çok renkli, çok katmanlıdır,
1 Mayıs gibi kitlesel gösterilerin, Gazi gibi
direnişlerin önemini bir yana bırakmadan ifade
edersek, 12 Eylül açık faşizminden bu yana en
önemli halk direnişidir. Tüm ezilenleri çatısı
altına toplayan Haziran direnişin hedefinde AKP
vardır; ama aynı zamanda tohum halinde yeni bir
toplum, eşit ve özgür bir toplum özlemini yansıtır.
Haziran halk direnişi, AKP'yi temelinden sastı,
neo-liberal düzenin çatlaklarını açığa çıkardı
ve büyüttü, Türkiye halkları için yeni bir umut
oldu.
Kürt özgürlük mücadelesi ve Haziran halk direnişinin
talepleri aynıdır; eşitlik, adalet ve özgürlük.
Bu iki direniş dinamiğinin ortaya çıkardığı gerçek
ise, bu talepler için emperyalizm ve oligarşiye
karşı direniş ve bununla kopmaz bağ içinde işçi
sınıfı ve halkların kendi özyönetimlerini inşa
etmesidir. Buradan hareket edersek, Kürt coğrafyasında
30 Mart yerel seçim süreci, Kürt halkının özyönetimi
için referandum; Türkiye halkı için ise, neo-liberal
sömürü düzeni ve onun kurumlarına karşı direniş,
oynanan orta oyununa, yani burjuva seçeneklere
karşı sol ve halkan yana bir seçeneğin zeminini
oluşturmaktır.
Tüm Devrimci Kurtuluşçular;
Önümüze çıkan her sorunda olduğu gibi, yerel seçimleri
de kendi cephemizden, devrimci sosyalizmin bağımsız
çizgisinden ele alıyoruz. Dar ve küçük hesaplar
bize yabancıdır; bizim için asıl olan işçi sınıfı
ve halkın kavgasını ileri taşımak, bu temelde
milyonlara ulaşmak, önümüzdeki bu güncel görev
ve süreci dönemsel ve stratejik görev ve hedeflerimizin
hizmetine bağlamaktır.
Bu temelde seçim sürecini birbirini tamamlayan
iki taktik üzerinde inşa ediyoruz.
Birinci ve asıl olarak, tüm burjuva partilere,
AKP, CHP, MHP ve diğerler burjuva partilere cepheden
tavır alıyor, bunların tüm politikalarını eleştirip
teşhir ediyoruz. Bu partiler sınıf düşmanımızdır,
politik hedeflerimiz arasındadır. Bu mücadeleye
kendi politik çizgimiz, kendi programımız yol
gösteriyor. Kendi bayrağımız altında işçi sınıfı
ve halkın tüm taleplerine sahip çıkıyor, "eşitlik,
adalet ve özgürlük" için, "yolsuzluk
ve yağmaya" karşı direnişi büyütüyor, devrim
ve sosyalizm kavgasında yeni adımlar atmayı önümüze
koyuyoruz.
İkinci ve tamamlayıcı olarak, kendi öz-yönetimi
için yeni adımlar atan Kürt halkıyla enternasyonal
köprüler kurmak, işçi sınıfı ve halkın birliği
temelinde yeni adımlar atmak için devrimci ve
halkçı adaylarda birleşiyoruz. Kentlerin yağmalanmasını
sağlayan, rant ve soyguna dayalı neo-liberal yerel
yönetimler karşısına, halkın söz ve karar sahibi
olduğu, halk meclislerine dayanan demokratik ve
halktan yana yerel yönetim programını savunuyoruz;
burjuva seçeneklere karşı, devrimci ve halktan
yana bir seçeneğin zeminine katkı sunuyoruz.
Hiç şüphesiz, seçim sürecini sadece bir "seçim
çalışması" olarak değil, kendi politik kimliğimizle,
kendi programımızla açık bir kitle çalışmasına
dönüştüreceğiz. Ev ev, sokak sokak, alan alan
dolaşacağız, devrimci sosyalizmin programını,
politik çizgisini, strateji ve taktiklerini, kültür
ve tarzını anlatacağız, işçi sınıfı ve halklarla,
kadın ve gençlerle yeni bir ilişki düzeyi kuracağız.
Sadece bu değil, en az bunun kadar önemli olan
devrimci ve sol güçlerin birliği için "geçici"
de olsa bir deneyim kazanıp, bunu ileri taşıyacağız.
Stratejik ve dönemsel hedeflerimiz için bu süreci
kazanacağız.
1 Şubat 2014
KURTULUŞA KADAR
SAVAŞ
|