19
Aralık katliamının üzerinden 13 yıl geçti. 13
yıl önce, yine böyle karlı bir aralık gününde
katiller tüm güçleriyle saldırdılar tutsak devrimcilere.
Sadece askeri birlikler değil, medyası, istihbaratı,
Avrupa Birliği'nden getirilen uzmanlarıyla devlet,
topyekün saldırıya geçmişti. Tutsak devrimcilerin
haykırdığı "Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!"
sloganları, montaj hileleriyle yarıda kesilerek
sanki "Yaşasın Ölüm" sloganı atılıyormuşçasına
veriliyordu ekranlardan. Devrimcilerle arasına
mesafe koymayı, daha doğru bir ifadeyle her fırsatta
devrimci düşmanlığı yapmayı marifet bellemiş liberal
"aydınlar" balıklama atlıyorlardı bu
görüntülerin üzerine ve hiç sorgulamaksızın hemen
sayfalarca teoriler üretiyorlardı. Topyekün saldırının
bir parçası da onlardı zaten. Onları "birey
olma hakkı" adına hücreleri savunurken de
görmüştük ekranlarda. Daha bir yıl önce 19 Aralık
katliamının provası niteliğindeki Ulucanlar Katliamı
gerçekleşmişken, devlet işkenceyle insan öldürmüşken
onlara göre en büyük sorun "örgüt baskı"sıydı.
Devlet baskı yapmaz, katliam yapmaz, yapsa da
münferittir… Hayatının bir gününü, bir saatini
bile cezaevinde, karakolda, işkencede geçirmemiş
olanlar için, böyle bir şey yaşamışsa bile bir
daha aynı şeyi yaşamamak için herşeyi yapmaya
binlerce defa yemin etmiş olanlar için çok kolay
kurulabilecek cümlelerdi bunlar.
Aradan 13 yıl geçti.
Direniş hiç bitmedi. Zından duvarlarından 1 Mayıs
alanlarına, Kürdistan dağlarından Tekel işçilerinin
zaptettiği Ankara sokaklarına, işyerlerine özelleştirme
amacıyla gelen kimseyi sokmayan Yatağan işçilerinden
altın madencilerini, HES'çileri köylerine sokmayan
köylülere… Ve buralardan geldik Gezi Parkı'na.
Direniş her yerde, direniş hep bizimle… Sen de
bizimlesin Alp Ata Yoldaş.
Parkta, çadırlarda
sabahladığımız gecelerde, özellikle de yıldızlı
gecelerde sıcaklığın hep yanımızdaydı. Burada
olsan o uçsuz bucaksız yaratıcılığınla ne yöntemler,
ne araçlar geliştirirdin diyerek seni çok aradık.
Ama ülkenin her yerinden patlayan yaratıcılıklarla
sanki her yerde sen vardın. Antakya'da TOMA'ları
kör eden lazerler, Beşiktaş'taki kepçe, Gezi Parkı
merdivenlerindeki piyano… Sadece yaratıcılık örneklerinde
de değil; ülkenin tüm alanlarında senin neşen
vardı, senin gülüşün vardı, senin dostluğun, senin
insancıllığın vardı. Seni hiç bu kadar kalabalık
görmemiştik yanımızda. Yaşarken bile.
Sadece sen değildin
yanımızdaki, tüm şehitlerimizdi. Gezi Parkı'nda
bir duvarda gördük Sabri Dura Yoldaşımızın adını.
Yazanlar "Sabri Hoca"nın öğrencileriydi.
Hayatlarına girmiş böylesine bir devrimciyi unutmaları
olanaksızdı. Ondan bahsederken gözlerinin içindeki
ışıldamayı, yüzlerine yayılan aydınlanmayı farketmemek
olanaksızdı. Fiziksel olarak hiç tanışmadığımız
bir yoldaşımızın capcanlı anısı vardı karşımızda.
Onun sevgisini hissettik, onun direncini paylaştık
parka yapılan her saldırıda, Taksim'in ara sokaklarında,
Beşiktaş çarşısında, İstanbul'un
tüm emekçi mahallelerinde ve ülkenin dört bir
tarafında.
Bunu daha önce de
yaşamıştık; Hiç tanımadığımız insanların gelip
bize, bizim yoldaşlarımızı övmesini. Sabri Dura
Yoldaşımızın o gençlere neler kattığını onların
ağzından dinlerken cezaevinde yaşanmış başka bir
olay geldi aklımıza. Farklı bir siyasetten dostumuzla
yapılan bir sohbette onun anılarını dinlerken
ağzından dökülen şu cümleleri unutamadık: "12
Eylül öncesi İstanbul Eyüp'te birçok farklı siyasettik.
Durmadan aramızda tartışıyorduk faşistlere karşı
ne yapalım diye. Sonra sizin Doğan ve Ercan geldi
bizim semte. Onlar hiç tartışmadılar. Faşistlere
karşı ne yapılması gerekiyorsa, onu yaptılar.
Biz de öyle bakakaldık…"
Bunlara daha nicelerini
eklemek mümkün. Ama bizim asıl işimiz bu değil.
Yönümüzü geleceğe döndük. Şu an Gezi Parkı işgal
altında olabilir. Ama yıldızlar hala gökyüzünden
bize göz kırpmaya devam ediyor. Alp Ata Akçayöz
Yoldaş, küçücük kızına devrim şehitlerini anlatmak
için "onlar gökte yıldız oldular" demişti.
Hiç kimsenin yıldızları söküp almaya gücü yetmez.
Bu topraklarda zulme,
sömürüye, baskıya karşı direniş hiç bitmedi. Değişik
biçim ve şiddetlerde hep yaşadı, yaşıyor ve yaşayacak.
Daha çok yenilgi tadacak faşizm. Daha çok gülecek
yüzümüz. Yine çıkacağız meydanlara gökteki yıldızlar
kadar çok. Ve onlar kadar yok edilemez.
|