11
yıllık AKP iktidarı için, bir anlamda sonun başlangıcı
yaşanıyor. Seçim rüzgarlarının yeniden esmeye
başladığı şu günlerde, AKP'nin "büyük oy
kaybı" yaşayacağını, iktidardan düşeceğini
söylemiyoruz. Şimdilik, oligarşi kendi içinde,
AKP dışında yeni ve başka bir iktidarı düşünmüyor.
Sadece oligarşi değil, emperyalizm için de AKP
hala tek seçenek durumunda. Kim ne derse desin,
eğer büyük alt-üst yaşanmıyorsa, kitleler sokakta
kendi kaderini eline almamışsa, bu ülkede hiç
bir iktidar "halkoyu" ile düşmez, "halkoyu"
ile başka bir burjuva iktidar kurulmaz. Tam tersine
"halkoyu" işin sadece bir kısmıdır,
hatta birazda önemsiz kısmıdır; asıl güç emperyalizm
ve tekelci sermayedir. Bu açıdan bakılınca, AKP
hala tek "seçenek".
Ama
biz burada, sürekli faşizmi gizleyen "demokrasi
oyunu" üzerinden AKP için "sonun başlangıcı"
demiyoruz. Bunun için "koşulların olgunluğundan"
da söz edemeyiz. Çünkü sadece emperyalizm ve oligarşi
için AKP tek seçenek konumunu korurken, burjuva
siyasal alanda AKP'ye karşı ciddi bir alternatif
söz konusu değildir. CHP, çapsız bir genel başkan
etrafında çapsız bir muhalefet yürütüyor, tek
sermayesi çoktan zemini zayıflayan "Cumhuriyet
ve Atatürk"tür. Bizim asıl işaret ettiğimiz
sokaktır; Gezi ve Diyarbakır'da simgelenen, Türkiye
ve Kürt ülkesinde sokağın sesidir. Hem Gezi ve
Haziran halk direnişi, hem direnerek ayakta kalan
Kürt halkının direnişi burada en önemli unsurdur.
Yurtsever hareket ve önderi A. Öcalan'ın başlatmış
olduğu tek yanlı "görüşme süreci" tıkanmıştır;
halkları "seçim, demokrasi" gibi politik
oyunlarla daha fazla uyutmak mümkün değildir.
Bundan dolayı, AKP'nin ayağının altındaki toprak
kaymaktadır, AKP için sonun başlangıcı söz konusudur.
Peki,
emperyalizm ve oligarşi AKP'den vaz mı geçti?
Hayır, vazgeçmedi. Tabi, 11 yılın sonunda AKP
için bu ilişkiler de çok sorunsuz değildir. Bir
yandan bazı sermaye gruplarıyla rekabet ve çelişki
var, diğer yandan Mısır, Irak, Suriye gibi konularda
AKP duvara tosladı, Çin füzesi, El Kaide'ye destek
emperyalist çevrelerin canını sıkıyor. Yani burada
da her şey güllük gülistanlık değil; ama bu çelişkilerden
yola çıkılarak yeni bir burjuva iktidarı oluşturmak
için henüz erken. AKP tek parça da değildir; bir
koalisyondur. İşler sarpa sardıkça, sadece bazı
cemaatlerle değil, kendi içinde çeşitli iktidar
odaklarıyla da çelişkiler su yüzüne çıkıyor. Ama
hala ortak çıkar AKP'de. Bundan dolayı AKP hala
tek seçenektir.
AKP'de
tüm bunların farkındadır...
AKP,
şimdi, özellikle Gezi direnişi sonrası (ki aslında
önceki seçimden bu yana) "demokrasi ve özgürlük"
söylemini bir yana attı, siyasal gericiliği her
alana taşıdı; sadece polis baskısı ve şiddetini
sokağa taşımadı, eğitimden sağlığa, barınmadan
çevreye, başörtüsünden öğrenci evlerine kadar
yeni bir yaşam biçimini dayattı, sorunları derinleştirdi.
Tüm bu saldırılara karşı direnmek ise meşrudur,
haktır. Eşitlik, adalet, demokrasi ve özgürlük
için direnmeliyiz. Bu talepleri devrim ve sosyalizm
kavgasına bağlayarak direnmeliyiz.
Tek
yol budur!
Kürt
halk direniş çizgisinden yürüyor…
Peki,
AKP Kürt ulusunun özgürlük sorununu çözüyor mu?
Hayır, çözmüyor ve çözemez de. Kürt ulusunun özgürlüğü
sorunu tarihsel ve güncel bir sorundur; emperyalizm
ve oligarşinin, bunun bir parçası olan AKP'nin
bu sorunu çözecek ne siyasal gücü vardır, ne de
böylesi demokrasi geleneği. AKP, bu devasa sorunda
oyalama taktiği izliyor, A. Öcalan ve yurtsever
hareketin başlatmış olduğu "görüşme süreci"
ise tıkanmış durumdadır. Özünde AKP için "görüşme"
de çok önemli bir yerde durmuyor; görüşme oyalama
taktiğinin hizmetindedir.
Bırakalım bu ağır sorunu çözmeyi, bu yönde iyi
niyet sahibi olan bir iktidar, hiç utanç duvarları
örer mi, sömürge savaşını Rojava'ya taşır mı,
yeni bir savaş için hazırlıklar yapar mı?; "demokrasi
paketleri"nin ise koca bir yalan olduğu açıktır.
Ama Kürt halkı tüm bunları boşa çıkarır; hiç bir
oyalama taktiği tutmaz, direne direne özgürlüğü
koparır alır. Kürt halkı bu yolda, direniş yolunda
yıllardır yürüyor, yürüyeceği de açıktır...
Gezi'den
seçime…
Gezi
direnişi sol ve devrimci hareket içinde yeni bir
süreci işaret ediyor. Sol ve devrimci hareket
bu gerçeğin ne kadar farkındadır, bunu ne kadar
bilince çıkarmıştır; bu tartışılır. Bazı olgular
birden fark edilmez; kitlesel direnişlerin bir
dizi sonuçları da birden açığa çıkmaz, sürece
yayılır. Bu açıdan bu direnişin anlamı ve sonuçlarını
tartışa tartışa, ilerleyen süreçle öğreneceğiz.
Gezi
direnişinde öncü değil artçı olduk; öncü olmak
için bu direnişi iyi okumalıyız. Sol ve devrimci
hareketin tutucu bir damarı var; bu damarın bunu
iyi okuyacağı umudumuz zayıf, onlar çeşitli kalıplar
içinde olguları yorumlamaya çalışsınlar. Ama bu
süreç, en önemlisi de Kürt hareketinin katkılarıyla
yeni adımlar ortaya çıkarıyor. Özünde önceki seçimden
bu yana başlayan, kendini HDK'nde somutlaştıran
adımlar yeni bir partiye, HDP'ne evrildi.
Bu
gelişmeleri halkların yararına, devrim ve sosyalizm
savaşımında izlemek, değerlendirmek görevimizdir...
Tam
burada, hem Gezi direnişi hem de tüm gelişmeler,
biraz da seçim sürecinde kendini dışa vuracaktır.
Bu açıdan seçim süreci sol ve devrimci hareket
için önemli bir yer tutacak; süreçleri ne kadar
anlıyoruz, işçi sınıfı ve halklar için neler yapıyoruz,
devrimci siyaset halk için mi yoksa kendimiz için
mi yapılır gibi ana sorular bir kez daha yanıt
bulacaktır.
Elbette
devrimci sosyalizm kendi yolunda yürüyor, yürüyecektir.
Ülkenin seçim sürecine girdiği şu günlerde, konuya
ilişkin politik tutumumuzu ilerleyen günlerde
açıklayacağız. Ancak, biz her sorunu devrimci
sosyalizm açısından ele alırız; bizim için işçi
sınıfı ve halkların çıkarı her şeyin önündedir.
En genel olarak ifade etmek gerekirse "boykot"
tavrının, içinde bulunduğumuz sürece, demokrasi
ve özgürlük mücadelesine, devrim ve sosyalizm
mücadelesine yararı yoktur. Halkın AKP ve CHP
arasında kalması çözümsüzlük üretiyor. Sol ve
halkçı bir seçenek sadece bu iki burjuva seçeneğe
karşı değil, aynı zamanda kitlelerin yönünü sola
dönmesi açısından da anlamlıdır. Sol bir dalga
ile kendi devrimci çalışmamız ters orantılı değildir;
tam tersine birbirini besler. Devrim ve demokrasi
için Türkiye halkları ile Kürt halkının ittifakı
zorunludur. Tüm bunları düşünerek, hiç bir seçim
oyunu ve hesabı içinde olmadan, sol ve halkçı
bir seçenek için mücadele ediyoruz, seçim sürecini
de bu yönde değerlendirmek mümkündür.
Seçim
bu açıdan önemli kazanımlar içeren bir süreç olabilir,
olmalıdır da...
Kendi
yolumuzdan yürüyoruz...
Bugün
devrimci sosyalizm hem sol ve devrimci hareket
içinde hem de halk içinde güçlü bir seçenek değildir;
buna alışmak, bunu kanıksamak ise büyük politik
yanılgıdır. Devrimci sosyalizmin politik bir eksen
olması, önüne koymuş olduğu dönemsel görevlerle
bire bir ilişkilidir. Bu açıdan, devrimci bir
partinin örgütlenmesi, devrimin örgütlenmesidir;
devrimci bir partinin örgütlenmesi devrimci sosyalizmin
politik bir harekete dönüşmesidir.
Büyük
hedeflere küçük adımlarla ulaşılmaz; küçük ama
emin adımlar atmayan büyük adımlarla devrim yürüyüşünü
gerçekleştiremez. Büyük ya da küçük tüm adımlar
bir biriyle ilişkilidir; tümü devrimci partinin
ve devrimin örgütlenmesinin hizmetindedir.
Bu
açıdan, sadece doğru bir siyasal çizgi de yeterli
değildir; bu çizgiye bağlı taktik adımlar atmak,
bunun için emek ve örgütlenme seferberliği içinde
olmak zorunludur. Emek, örgüt gibi devrimci değer
ve kavramlar solun elinde aşınmıştır; böylece
söyleyen ama yapmayan, elitist, inançsız, iddiasız
bir devrimcilik kapıya dayanmakla kalmamış, evin
içinde gezmektedir. Devrimci bir partinin inşası,
devrimci sosyalizmin doğru politik çizgisi üzerinden,
doğru bir devrimcilikle başarılacaktır. İç devrim
bundan zorunludur, iç devrim devrimci eylemin
içte somut biçim almasıdır. Devrimci parti, bununla
birlikte devrimci halk hareketi, ancak bu politik
çizgide, emek ve örgütle ete kemiğe bürünecektir.
İşte
o zaman, sol ve devrimci hareket, halk, hatta
düşman başka şeyler tartışacaktır....
Bu
görevler için yürüyoruz...
Bu
görevler için küçük adımlar atıyoruz. Adalet,
Eşitlik Ve Özgürlük İçin Mücadele, tüm güçlerimizin
seferber olduğu yeni bir adımdır. Küçük ama tarihsel,
siyasal değeri büyük bir adımdır. Bu adımı daha
başka adımlarla büyütmek, dönemin hedeflerini
inşa etmek görevimizdir.
KASIM 2013
|