Türkiye'nin
yeni-sömürge bağımlı kapitalist sistemi 10 yıldır
AKP eliyle ekonomide neo-liberal politikaların
dizginsiz uygulamalarıyla, siyasette ABD emperyalizminin
imalatı olan ılımlı İslam konseptiyle, kültürel
ve sosyal alanda muhafazakar dincilikle postmodern
politikaların kimi yerde içiçe geçtiği, kimi durumlarda
yan yana ilerlediği bir program temelinde, özellikle
ABD emperyalizminin desteği ve denetimi altında
restore edilmeye çalışılıyor.
Restorasyon
programı ne burjuva siyaset alanında, ne de devrimci
ve sol cephede (Kürt ulusal demokratik hareketi
hariç) ciddi bir muhalefetle/direnişle, devrimci
çıkışlarla karşılaşmadığı için önemli yol katetmiştir.
AKP
bir yandan yalancı pehlivan misali demokrasi şampiyonluğu
yaparak, bir yandan kriz sonrası zaten toparlanma
sürecine giren ekonomi alanında ülkeyi daha büyük
felaketlere sürükleyecek borçlanma temelli bir
büyüme trendiyle her an kırılacak kağıttan bir
kaplan yaratarak, geniş kitlelere bu ekonomiden
kırıntılar dağıtarak, orduyla arasındaki iktidar
savaşını demokratik gelişme diye yutturarak, dini
tam bir kasaba tüccarı gibi sonuna kadar kullanarak
ve daha bir dizi başka etkenden yararlanarak geniş
kesimlerde ilerleme duygusu yaratabildi. Bu kesimleri
kendi politikalarının ekseninde toparlayarak oylarını
arttırdı, sistemin yeniden dizayn edilerek restore
edilmesi politikalarını ilerletti.
Öyle
ki, Haziran 2011 seçimlerden yüzde elli civarında
oy alan AKP, Kürdistan'daki gerilemesinin yarattığı
burukluğa rağmen adeta ebedi iktidar yolunu açtığı
kanısını tüm toplumsal dinamiklerin üzerine fazlaca
itiraz olmadan püskürtebilmiştir.
Gerçek
Bu Değildi! Bu Değildir!
Gerçek,
Türkiye kapitalist sisteminin emperyalizme bağımlı
bir yeni-sömürge olduğudur. Yeni-sömürgeciliğin
başını işbirlikçi tekellerle emperyalistlerin
çektiği oligarşinin düzenli biçimde ülkedeki tüm
kaynakları sistematik biçimde yağmalaması demek
olduğudur. Emperyalizme bağımlı ekonominin işbirlikçi
oligarşinin kurduğu yağma düzeni nedeniyle kaçınılmaz
biçimde sürekli bir kriz yaşadığıdır. Büyüme diye
yutturulanın aslında yağma için ülkenin emperyalistlere
borçlandırılması, borç yoluyla sahte ilerleme
tablolarının yaratılması, ekonominin tüm gidişatının
emperyalist dünya sisteminin egemenlerinin ihtiyaçlarına
bağlanmasıdır. Ülkenin ödeyemeyeceği borç yükleri
altına sokulması, alınan borçların yine faiz ödemeleriyle,
yandaşlara ve emperyalist tekellere verilen ihalelerle,
şişirilmiş ihtalatla, vb. yollardan akıtılması
ve bu saadet zincirinin borçlar ödenemeyecek hale
geldiğinde, ya da emperyalistlerin ülke ekonomisini
boşaltmaya dönük büyük operasyonlarıyla yeni ve
daha büyük bir krize yuvarlanmasıdır. Bedelin
her seferinde geniş emekçi yığınlarına ödetilmesidir.
AKP bu yoldan yürümektedir.
Gerçek,
Türkiyenin sömürge tipi faşizmin egemen olduğu
bir ülke olmaya devam ettiğidir. AKP'nin devletin
restorasyonu sürecinde ordu temelli iktidar modelini
tasfiye ederken geliştirdiği demokrasi söyleminin
salt bir aldatmacadan ibaret olduğudur. Türkiye'deki
faşist devlet aygıtı ve dolayısıyla iktidar odakları
esas olarak ABD emperyalizmi tarafından yukarıdan
aşağıya kurumsal düzeyde örgütlenmiştir. Burjuva
siyasal partiler esas olarak bu kurumsal yapının
uzantılarından ibarettir. AKP'nin yaptığı bu modeli
kendi ekseninde yeniden yapılandırmaktan ibarettir.
Kontrgerillanın
yeniden organizasyonuyla, paralı özel ordular
ve devasa polis gücünün yaratılmasıyla ve bunların
tüm denetiminin AKP'nin eline geçmesiyle eskisinden
çok daha büyük bir özel savaş gücü örgütlenmektedir.
Kadınlara, işçilere, hak arayan emekçilere, sendikalara,
Kürtlere, Alevilere, basına ve genel olarak tüm
halka yönelik baskılar sistematik olarak artmaktadır.
Türkiye faşizmi kendisini ABD'nin Ilımlı İslam
projesi temelinde AKP eliyle eskisinden çok daha
baskıcı-terörcü devlet aygıtları yaratarak, eski
aygıtları onararak ve toplumsal atmosferi dinci
baskılanma altına alarak yeniden organize etmektedir.
AKP'nin üçüncü dönemi bütün bu uygulamaların bütünlüklü
olarak apaçık devreye sokulduğu dönem olmuştur.
Gerçek,
Türkiye'nin dış politikasının ABD emperyalizminin
Ortadoğu planlarına (Büyük Ortadoğu Projesi-BOP)
uygun olarak tümüyle saldırgan bir tarzda yeniden
organize edilmesidir. Barış değil, savaş politikalarının
dinci, mezhepçi bir zeminde yeniden kurulmasıdır.
Gerçek,
Kürt ulusunun demokratik hakları konusunda kopartılan
"Açılım" yaygarasının aslında Kürt ulusal
demokratik hareketini tasfiye amaçlı olduğunun
açığa çıkmasıdır. Ulusal demokratik hakların en
asgari düzeyde (ana dilde eğitim, bölgesel yönetim
hakları, vb.) bile kabul edilmemesidir.
Gerçek,
Alevilerin TC, hatta Osmanlı tarihinde bile görülmeyen
ölçüde bir açık tavırla dışlanması, aşağılanması,
katliam tehditi altına alınması, irili-ufaklı
katliam girişimlerinin boy vermesidir.
Gerçek,
işçi sınıfının grev hakkına dönük, hak arama çabalarına
dönük sistematik saldırılardır. THY grevinin,
hava ulaşımında grevin yasaklanarak bastırılması,
grev yapan işçilerin işten çıkarılması, grev ve
sendikalaşma haklarının her adımda biraz daha
kısıtlanması bunun en açık, en saldırgan görünümüdür.
Gerçek,
kadınların tarihte görülmeyen ölçüde katliama
uğraması, baskı altına alınmasıdır. Kadın öldürmelerinin
AKP iktidarı döneminde her yıl misliyle artmasıdır.
Kadının eve kapatılmasının hız kazanması, kürtaj
yasasından başlayarak bedeninin denetim altına
alınmasıdır.
Gerçek,
eğitimdeki eşitsizliğin getirilen yeni 4+4+4 formülüyle
tamamen yasallaştırılması, emekçi çocuklarına
yüksek öğretim kapısının tümüyle kapatılmasıdır.
Eğitimin sunni dincilik temeline oturtulmasıdır.
AKP
ve onun arkasında duran başta ABD emperyalizmi
olmak üzere emperyalistler, bu politikalarla Ortadoğu
için bir model ülke yaratmak istiyorlar. Bu politikaların
Ortadoğu'daki hegemonyalarını sağlam zemine oturtacağını
sandılar/sanıyorlar. Bunların Türk ve Kuzey Kürt
coğrafyasında ve model olabildiği ölçüde Ortadoğu'da
emperyalist çıkarlara uygun boyuneğmiş toplumlar
yaratacağını sandılar/sanıyorlar.
Yanılıyorlar!
Yanıltıyorlar!
Emperyalistler
ve yerli işbirlikçilerinin elbirliğiyle yarattıkları
çarpık, bağımlı yeni-sömürge kapitalizmleri hiç
bir yoldan istikrarlı sömürü adaları yaratabilecek
dinamiklere sahip değildir. Çok isterler bunu,
fakat istemekle olacak bir şey değildir... Emperyalistler
ve yerli işbirlikçileri bir yandan böyle suskun,
denetim altına alınmış, istikrarlı sömürü bölgeleri
yaratmak isterler. Büyük planlar, sık sık övündükleri
20 yıllık, 50 yıllık planlar yaparlar, güncel
durumlara ilişkin A planı, B planı, dahası alfabenin
bütün harfleri kadar alternatif planlar yaparlar,
çok "hazırlıklıdırlar". Ama bir yandan
da, dünya kapitalizminin, yeni-sömürge kapitalizminin
içsel dinamikleri vardır, bu dinamiklerin hepsinin
gelip düğümlendiği kâr güdüsü ve kapitalizme içsel
olan fazla üretim-eksik tüketim döngüsünün yarattığı
kriz dinamikleri vardır. Ve A'dan Z'ye, bir yıllığından
elli yıllığına kadar bu planların hepsi gelip
kapitalist sistemin, kapitalistlerin dizginsiz,
vahşi kâr hırsının, kriz dinamiklerinin buz gibi
duvarına çarparak tuzla buz olur...
Yeni-sömürgelerin
ve kendi ülkelerindeki işçi sınıfının sömürüsüyle
en azından daha dayanıklı olan büyük emperyalist
ülkelerin, ABD emperyalizminin, Avrupa emperyalistlerinin
hali ortada... Kriz içinde kıvranıp duruyorlar.
Ne oldu, 20 yıllık, 50 yıllık planlara, ne oldu
A planlarına, Z planlarına?.. Hepsinin yerini
kriz masaları aldı... Onların istikrar adaları
kıvranırken, bağımlı yeni-sömürge kapitalizmlerinden
istikrar adaları, "model"ler çıkarmak,
olsa olsa şapkadan tavşan çıkaran eli çabuk sihirbazların
göz aldatmacası olabilir.
Politikada
şapkadan tavşan çıkarmak mümkün olmuyor. Ama burjuva
politikacılarının elinde başka silahları var;
şapkanın yerine binlerce TV kanalını, gazeteyi,
internet olanaklarını, partilerini (ve Türkiye
özgülünde giderek artan oranda dini) kullanıyorlar.
Tavşanın yerine ise yalanı, palavrayı koyuyorlar...
Palavralar binlerce TV kanalından, gazeteden vb.
insanların üzerine püskürtülüyor. Tabii, bu numaraları
yutmayanları yola getirmek için sopa da hemen
diğer elde tutuluyor.
Türkiye'nin
yeni-sömürge kapitalizminin vardığı nokta, tam
da büyük bir krizin, kırılmanın eşiğidir. AKP
eliyle devreye sokulan Ilımlı İslam projesi, yağma
ekonomisi, Kürtleri kandırma ve ezme açılımları,
Alevileri dışlama ve ezme çabaları, sendikaları
ve işçi sınıfını ezme ve boyunduruk altına alma
politikaları, kadınlara dönük zulüm, aşağılama
v.d. ezme, boyun eğdirme ve sömürme politikaları
artık sınırlarına varmıştır. Ve önümüzdeki dönem
kesin biçimde AKP'nin başaşağıya gidiş dönemidir.
Sadece
bu genel belirlemelerle yetinmeden, biraz daha
yakından bakalım, AKP'nin başaşağı gidiş sürecine...
Kriz
ve Gerileme
Her
Cephede Gelişiyor, Somutlaşıyor
Suriye
ve Dış Politika
AKP'nin,
dış politikası iflasa doğru gitmektedir. Amerikan
emperyalizminin "Ilımlı İslam" projesinin
bir parçası olarak bölge ülkeleri için model olacak
bir ülke dizaynı temelinde bölgeye öncülük etme
politikası yarı yolda kalmıştır. Ortadoğu'daki
tüm komşularıyla (Suriye, Irak, İran) yarı savaş
hali içindedir. Komşularla "sıfır sorun"
politikası iflas etmiştir. Suriye'deki iç savaşın
bir parçası haline gelme, İran'a karşı füze radarlarını
konumlandırma, Irak'da açıkça mezhepsel güdülerle
davranma, İsrail karşısında uslu kedi konumuna
dönüş bölge halkları nezdindeki kof prestijini
tüketmeye başlamıştır. Ortadoğu politikalarının
merkezine açıkça mezhepçilik oturmaya başlamıştır.
Bölge lideri olma hayallerinden İslamın sunni
kolunun önderi olma noktasına çekilmek zorunda
kalmıştır. Suriye, İran, Irak politikalarında
bu net biçimde belirginleşmiştir. Suriye'de savaşın
açıkça doğrudan tarafı konumuna gelmiştir. Suriye'deki
dinci güçlerin merkez üssü olmak bir yana, çok
sayıda özel harekatçı yoluyla savaşa doğrudan
katılım da söz konusudur. Bütün güç gösterilerine
ve yaygaralara rağmen, savaşa aktif olarak katılıma
rağmen, Suriye'nin yeniden biçimlendirilmesi yönündeki
emperyalist güçlerin yaptığı planlamaların, denklemlerin
içinde de yer alamamakta, tezleri, iddiaları ciddiye
alınmamaktadır. Yaptığı iş, gösterdiği çaba taşeronluğun
ötesine geçmemektedir.
Suriye'nin
işgal edilmesi, işgalde de birincil derecede rol
oynayarak Suriye Fatihi olma hevesi, emperyalist
efendilerin farklı planlarına takılı kalmıştır.
Savaş ve işgal kışkırtıcılığından geriye kuyruğundan
vurulmuş bir Fantom uçağı kalmıştır. AKP'nin dış
politikası bu kuyruk acısına takılı kalmıştır.
Çaresiz ve şaşkın biçimde düşüşünü derinleştirecek
tarzda, fakat emperyalist efendilerin uyarılarının
da etkisiyle oldukça sinik biçimde taşeronluk
hizmetlerine devam etmektedir.
İsrail'e
karşı "one minute"lü sahte çıkışlarının
yarattığı şaaşalı dönem sona ermiştir. Bölgedeki
tüm komşu ülkelerle düşmanlık, Rusya ve Çin'le
en hafif deyişle "limoni" dönem başlamıştır.
Ve büyük efendi ABD emperyalizmi de Obama ile
Tayyip'in telefon görüşmesini bir elde telefon,
bir elde beyzbol sopasıyla görüntüleyerek şımarıklığa
son, hizaya gel mesajını açıkça vermiştir. Bölgesel
güç olma hayalleri tümüyle suya düşmüştür. Düşüş
açık biçmde başlamıştır ve devam edecektir.
İşçi
Sınıfı ve Emekçiler
İşçi
sınıfına ve emekçi kesimlere dönük saldırganlığın
giderek yoğunlaşması ve hak gaspları, daralma
ve düşüşün başlıca göstergelerinden biridir. Sendikal
haklar tam bir baskı cenderesine sokulmuştur.
AKP'nin THY grevindeki tutumu bunun açık göstergesidir.
İşçilerin hak arama mücadelelerine karşı grev
yasağı koyma ve işten çıkarmalar artık saldırıların
pervasız bir rotaya girdiğini apaçık göstermektedir.
Kamu emekçilerinin, işçilerin grev ve direnişlerine
dönük saldırılar artık sıradan olaylar haline
gelmiş durumdadır. Sendikal barajların uygulamaya
sokulması, kıdem tazminatlarını ortadan kaldırma
girişimi, asgari ücretin 700 TL gibi insanlık
dışı bir rakamda tutulması, işsizlik oranlarının
düşmemesi, iş sağlığı ve güvenliğinin adeta sıfırlanması
ve iş kazalarında aylık işçi ölümlerinin artık
yüzlü rakamları bulması, ve benzeri olgular işçi
sınıfı düşmanlığının her adımda büyüdüğünü gösteriyor.
Saldırılar sadece işçi sınıfına değil, tüm emekçi
yoksul halka dönük olarak yoğunlaşmıştır. Kentsel
dönüşüm politikaları denilen kent rantı oluşturmaya
dönük yasalar ve politikaların yasal zemini geçtiğimiz
aylarda oluşturulmuştur. Sırada büyük emekçi semtlerinin
yıkımı ve emekçilerin yaşam alanlarının talan
edilmesine dönük büyük saldırılar gündemdedir.
Köylülük hızla yoksullaşıyor. Öyle ki, AKP'nin
oy deposu olarak gördüğü iç Anadolu'da yoksul
köylüler eylemlerle ayağa kalkmaya başlamıştır.
Oldukça büyük bir köylü kitlesi topraklarını HES
(Hidro elektrik santral) projeleriyle kaybetme
tehdidi altındadır ve direnişler dört bir yanda
gelişmektedir.
Sıkışan
ekonomi ve rant dağıtım mekanizması hayatın her
alanını yağmalamak için olanca hızıyla harekete
geçmiştir ve işçileri, köylüleri, yoksul emekçileri
karşısına almıştır. AKP'nin bu kesimler içinde
gerileme süreci başlamıştır ve bu saldırıların
boyutlanmasına bağlı olarak bu süreç derinleşecektir.
Kürt
Ulusal Sorunu
AKP'nin
düşüş sürecinin başlaması Kürt ulusal sorununda
çok daha belirgindir. Tayyip'in "zafer"
kazandığı 2011 Haziran genel seçimlerinde oy oranlarının
düştüğü tek yer Kürt kentleri oldu. Kürt açılımı
demagojisi boşa çıkan AKP, seçimler sonrasında
adeta intikamcı bir tutumla sahte açılım sürecinin
bittiğini ilan ederek, gerillaya ve legal siyasal
alana adeta intikamcı bir saldırganlıkla yöneldi.
Seçim sonrası gerillayı ve Kürt ulusal hareketinin
bütün bileşenlerini ezme politikasını temel alan
AKP, mücadelenin her cephesinde yenilgiye uğramış,
hedeflerinin hiç birine ulaşamadığı gibi, gerilemiştir.
Ezildi/ezilecek denilen gerilla Ağustos ayı itibariyle
TC sınırları içinde yaklaşık 400 km²'lik bir alanı
denetimine almıştır. Pek çok bölgede yollarda
ve kırlık bölgelerde denetim artık neredeyse yarı
yarıya gerillanın elindedir. Sokak mücadelesi
sürmektedir. Suriye Kürtlerinin kendi bölgelerini
denetim altına alarak demokratik özerklik projesini
hayata geçirmeleri, AKP'nin hem Suriye politikasının,
hem de Kürt politikasının tam anlamıyla hezimeti
olmuştur. Kürt ulusal sorunundaki bu gelişmeler
AKP'nin düşüş sürecindeki en açık olgu durumundadır.
Aleviler
AKP'nin
bütün toplumsal dinamikleri kendisi üzerinden
sisteme bağlama politikasının bir uzantısı olarak
gündeme gelen Alevi açılımı ise tümüyle iflas
etmiş, yerini açık bir Alevi düşmanlığına bırakmıştır.
Aleviliği, Sunni İslam'ın bir parçası haline getirme
çabalarından sonuç alamayan AKP'nin geldiği nokta,
Tayyip'in dilinden ifade edilecek olursa; Sivas
katiamcılarının serbest bırakılmasını "hayırlı
olsun"la karşılama, cemevlerinin "ucube"
olarak tanımlanmasıdır. Bütün cemevlerinin kapatılmasının
yolunu açan Yargıtay kararı da TC'nin ve onun
yeni sahibi AKP'nin en son saldırı hamlelerinden
biridir. Aleviliği aşağılayan ve düşman olarak
gösteren söylemlerin toplumsal karşılığı ise en
gerici/faşist kesimlerin Alevi katliamları için
harekete geçmesi olmuştur. Alevilerin evlerinin
işaretlenmesi, Malatya Sürgü'de olduğu gibi katliam
girişimleri artık adeta rutin olaylar haline gelmiştir.
Bu noktada, tescilli Alevi düşmanı MHP'li faşistler
de, AKP'nin yanında özellikle katliam girişimlerinde
baş role soyunmuş durumdalar. Teslim alamadığı
Alevileri ezme ve bu temelde Sunni halkı Alevilere
düşmanlaştırarak kendi ekseninde kemikleştirme
politikası AKP'nin yaşadığı daralmayı da apaçık
ortaya koymaktadır.
Kadınlar
Kadınlar,
AKP'nin saldırı politikalarının başlıca hedeflerinden
biri haline gelmiştir. Amerikan dinciliğinin kadınlara
biçtiği role uygun yasal düzenlemeler ve yol verilen
gerici toplumsal baskılar kadınların yaşamını
giderek bir cehenneme çevirmektedir. AKP iktidarı
döneminde kadınlara dönük öldürme olayları tam
7 kat artmıştır. Kürtaj bağlamında başlayan tartışma
ve düzenlemeler kadının kendi bedeni üzerindeki
hak kırıntılarını da yok etmeye dönük saldırganlıklarda
önemli bir başlangıcı oluşturuyor. Kadına ev ve
çocuk bakıcılığı rolü dışında tüm toplumsal yaşamı
kapatma çabasının artık açık bir politik tutuma
dönüşmesi, kadın ile erkeğin eşit olmadıkları
yönünde bakanlar düzeyinde yapılan açıklamalar
vb. kadınlar üzerindeki baskıların önümüzdeki
dönemde hızla artacağını gösteriyor. Son bir yıl
içinde kadınlara karşı dile getirilen cinsiyetçi,
ayrımcı söylemler ve uygulamalar, daha önceki
dönemlerin nispeten nötr söylemleriyle tam bir
karşıtlık içindedir. Yoksullaşmanın ağır yükünü
çeken asıl kesimin kadınlar oluşuyla bu olgular
bir araya getirildiğinde, kadınların tam bir cehennemle
yüzyüze olduğu açıktır. AKP saldırılarını boyutlandırdıkça
bugüne değin aldığı kadın desteğinin giderek daralacağı
açıktır. AKP kadınlar cephesinde de düşüşe geçmiştir...
Toplumsal
Yaşam
Kültürel,
sosyal ve eğitsel yaşamda son bir yıl içinde yaşanan
gelişmeler, AKP'nin büyük bir saldırganlıkla toplumsal
yaşamı Türklük, Amerikancı dincilik ve bu iki
unsura göre biçimlenmiş erkek egemenliği üzerinden
yeniden biçimlendirmeye çalıştığını gösteriyor.
Kürtleri, diğer ulusal toplulukları, Alevileri,
Ezidileri, Hıristiyanları, laikleri, kadınları
toplumsal yaşamdan tümüyle silmek için eğitimde
devreye sokulan 4+4+4 sistemi, kürtaj ve sezeryan
tartışmaları, sistematik biçimde geliştirilen
Kürt ve Alevi düşmanlığı, toplumsal yaşamı hızla
büyük çatışmaların içine doğru çekmektedir. Türk,
Sunni (daha doğrusu Amerikan modeli "Ilımlı
İslam"cı, dinci) ve erkek egemen toplumsal
kodlar üzerinden kendi egemenliğini sağlamlaştırmaya
çalışan AKP, aynı zamanda karşısında büyük ve
giderek zorunlu olarak daha güçlü ve sert bir
direniş geliştirmek zorunda kalacak toplumsal
kesimleri biriktiriyor. AKP'nin yarattığı bu çatışma
alanları onun güçleneceğini sandığı alanda gerilemesi
için bir başlangıcı da oluşturuyor.
Ekonomi
Ekonomi,
AKP'nin hep hem en güçlü göründüğü, hem de yumuşak
karnını oluşturan alan oldu. 2001 kriziyle ülke
ekonomisinin dönemsel yağmalanması tamamlandıktan
sonra gelen toparlanma döneminde iktidar olan
AKP, kapitalist ekonomilerin doğal döngüsü olan
bu toparlanma sürecini adeta kendi marifeti gibi
göstermeyi başardı. Dahası, yüksek faizli büyük
borçlanmalarla ve ülkenin bütün kaynaklarının
emperyalistlere ve yerli işbirlikçilerine peşkeş
çekilmesi yoluyla yaratılan rant ekonomisinde
emekçi sınıflara da acısı daha sonra fena halde
çıkacak kimi kırıntılar dağıtarak büyük yükseliş
olarak göstermeye çalıştığı bir yalancı zenginleşme
yarattı. Bu yalancı zengileşme aynı zamanda banka
kredileriyle ev, mülk, araba vb. satın alan geniş
bir küçük ve orta burjuva kesimi de AKP'ye esir
etti. Ekonomideki kırılmaların iflasları anlamına
geleceğini düşünen bu kesimler AKP'nin politikalarını
beğensinler ya da beğenmesinler AKP ile mevcut
"istikrar" durumunu özdeşleştirdiler.
Artık bu yolun sonuna gelinmiştir. Emperyalist-kapitalizmin
dünya ölçeğindeki krizinin çıkışı olmayan labirentlerinde
bulduğu kimi kaynaklarla durumu idare etmeye çalışan
AKP, artık borç alarak ekonomiyi yürütme imkanlarını
tüketmek üzeredir. Borç alma imkanları azalmakta,
ihracat düşmektedir. Bunun açık ifadesi, 2012
büyüme hedefinin geçen yılın şişirilmiş büyümesinin
yarısı düzeyine çekilmiş olmasıdır. Yarıya düşürülmüş
bu hedefin tutup tutmayacağı da belli değildir.
Bunun farkında olan AKP bedelli askerlikten, işsizlik
fonlarına, 2B arazilerinin yağmasından, emekçi
mahallelerinin yıkılarak tekelci sermayeye peşkeş
çekilmesine, reel gelirlerin düşmesi anlamına
gelen ücret artışlarına, işçilerin kıdem tazminatlarına
el koyma anlamına gelecek düzenlenmelere, çok
övündüğü yeni sağlık sisteminde paralı uygulamalara
değin, tümü emekçilerin cebine el atmak anlamına
gelen bir dizi uygulamayı devreye sokmuştur.
Bunlar
da yetmeyecektir! Türkiye'nin çarpık, bağımlı
yeni-sömürge ekonomisi artık bıçak sırtında topallayarak
yürümeye başlamıştır. Ve yeni bir büyük kırılmayla/krizle
çöküp yere serilmesi artık an meselesidir. AKP
ekonomi alanında da eğik düzleme girmiştir, gerilemektedir.
Sistem
İçi Yarılma
AKP'nin
gerilemesinin en somut biçimiyle açığa çıktığı
alanlardan biri kendi iç cephesinde oluşan büyük
yarılmalar ve girmek zorunda kaldığı yeni ittifak
arayışlarıdır. AKP baştan itibaren sistemin ortak
paydalarında birleşen gerici ve faşist dinci kesimlerin
ve bunlarla bir çok noktada ortaklaşan liberal
kesimlerin partisi olarak biçimlendi. Elbette,
temel kolon baştan itibaren Tayyip'in de içindiği
olduğu milli görüşçülerdi. Fetullahçılar da başta
olmak üzere geniş bir tarikat bileşimi de bu koalisyonun
ikinci ana halkasını oluşturdu. Fetullahçılar
bu süreç içinde CIA'in de daha büyük hesaplarla
verdiği desteklerle AKP içinde hızla büyüdü ve
etkili konumları ele geçirmeye başladı. Fetullahçılar
2011 Haziran seçimleri sonrasında oluşan zafer
sarhoşluğu içinde iktidardan ve ekonomik ranttan
daha fazla pay istediği noktada iktidar bloğu
çatlamaya başlamıştır. Öyle ki, bu durum Tayyip'in
siyasi kariyerini ağır bir biçimde darbelemeye,
onun bürokratlarını tutuklamaya yeltenmeye kadar
varmıştır. Bu hamlenin başarıya ulaşmadığı noktada,
Fetullahçıların gücünü sınırlamaya dönük tasfiyelerde
başlamıştır. AKP'nin oluşturduğu iktidar bloğundaki
çatlaklar, Tayyip'in cumhurbaşkanlığı sevdası,
yeni başbakanın kim olacağı, vb. noktalara bağlı
olarak derinleşmektedir. Abdullah Gül'ün Ağustos
ayında danışmanı aracılığıyla hükümete dönük eleştirilerini
alenileştirmesi, Cemil Çiçek'in "teröre karşı
mutabakat" adı altında hükümete rağmen inisiyatif
almaya başlaması hep görünür hale gelen çatlaklara
işaret ediyor. AKP'ye destek veren sinik liberal
cephede gelişmeler karşısında şok halinde ve destekleri
azalıyor.
Her
cephede yaşanan sıkışmalar ve saldırganlık, iktidar
rantından yararlanmada öne çıkma çabaları AKP'nin
birleşik davranma olanaklarını giderek daha fazla
zorluyor. Tayyip'in bu yarılmaları dengelemek
için orduyla arayı düzeltme, kendisine rakip olabilecek
HAS ve Demokrat Partiyi kendi saflarına çekme,
vb. noktalardan girdiği yeni ittifak arayışlarının
iç yarılmaları ne denli onaracağı ya da dengeleyeceği
ise açık değildir. AKP kendi iç cephesinde de
artık eski sağlam görüntüsünü korumaktan uzaktır.
Gerileme bu alanda da belirginleşmeye başlamıştır.
Gerilemeye
Karşı Tayyip'in Silahları:?
Palavralar,
Kürt ve Alevi Düşmanlığı
Devrimci
Sosyalist Hareket seçimler sonrasındaki değerlendirmesinde
AKP'nin hem oy potansiyeli açısından, hem de siyaseten
kendi sınırlarına vardığını tespit etmişti. Toplumsal
çelişkilerin vardığı derinlik ve genişlik, biriktirdikleri
çatışma dinamikleri ve AKP'nin bunlar karşısında
izleyeceği, izlemek zorunda kalacağı politikaların
büyük mücadelelerin önünü açacağını ifade etmişti.
Bugün
bu tespitin yaşamın bütün alanlarında somutlaştığını
görüyoruz. Ve daha ilk hamlelerden itibaren AKP
gerilemeye başlamıştır.
AKP
girdiği gerileme sürecinin her bir olgusu karşısında
toplumsal meşruiyetini artık burjuva politikacılığı
açısından bile fütursuz hale gelen sinik bir palavracılıkla
ve Alevi-Kürt düşmanlığı temelinde dengelemeye
ve yeniden üretmeye çalışıyor.
Suriye'de
uçak düşürülüyor, hemen uluslararası sularda düşürüldü
yalanı ve yalancı pehlivan kükremeleri ile cevap
veriyor. Uçağın Suriye hava sahası içinde düşürüldüğü
ortaya çıkınca sinik söylemlerle yalana devam
ediyor. Yalancı pehlivan kükremeleri ise korkak
kedi sessizliğine dönüşüyor.
Suriyeli
mültecilere insani ve politik yardım yapıyoruz,
kesinlikle silah ve askeri eğitim yardımı yapmıyoruz
diyor. Tüm dünya Türkiye'nin Suriyeli dincilerin
temel askeri üssü olduğunu yazıyor. Hatta Suriyeli
gerici askeri güçler internet sitelerinde merkez
üs olarak Türkiye'den adres veriyorlar. Yine sinik
bir sessizlik...
Tecavüzcü
işkenceciler polis müdürü yapılıyor, işkence mahkumiyetleri
ortaya çıkıyor, Tayyip, tam bir fütursuzlukla
"hayır mahkum edilmedi" diyebiliyor...
Gerilla
Kürdistan'da 400 km²'lik alanda denetimi ele geçirmiş,
tüm TV kameralarının önünde saatlerce yol kesiyor,
Tayyip "hayır, böyle bir şey yok" diyor.
Onlarca
asker çatışmalarda ölüyor, Tayyip "birkaç
asker" diye açıklıyor ve yalan söyleyerek
inkar ediyor.
Bunlar
sadece bir kaç örnek... Ama her gün bu tür aleni
yalanların onlarca örneği AKP yöneticileri tarafından
durmadan, adeta otomatiğe bağlanmış biçimde söyleniyor.
AKP'nin
toplumsal meşruiyetini yeniden üretmek için sığındığı
bir saldırı alanı Kürt ve Alevi düşmanlığıdır.
Kürtlerin
Kuzey Kürdistan dışında her yerde saldırıya uğramaları,
linç edilmeleri, Kürtçe konuşmanın dahi saldırı
vesilesi olması, her yerde hortlatılan Kürt düşmanlığı
sıradan olaylar haline gelmiştir.
Aynı
durum Aleviler için de geçerlidir. Alevilere ucube
denilerek hakaret edilemesi, ibadethanelerinin
yasadışı sayılması, Alevi inancının yok sayılması,
Alevilere dönük katliam girişimlerinin gelişmesi,
evlerinin işaretlenerek tehdit edilmeleri vb.
günlük olaylar haline gelmiştir.
AKP
bu yoldan hem eğitimde, sosyal yaşamda, dış politikada
uyguladığı Amerikan imalatı dinci politikaların
yanı sıra, Kürt ve Alevi düşmanlığını da öne çıkararak
kendisine oy veren sağcı, milliyetçi, dindar seçmen
kitlesini kemikleştirmeye, diğer alanlarda yaşadığı
gerilemeyi bu yoldan telafi etmeye çalışmaktadır.
Hesabı
2013 yerel seçimleri ve 2014 cumhurbaşkanlığı
seçimlerine kadar bu azgın saldırılarla ve tabanı
kemikleştirme politikalarıyla durumu idare etmek,
bu seçimleri kazanmaktır. Sonrası için "Allah
kerim"...
AKP
bu politikalarla burjuva hükümetlerin herkesin
hükümeti olma, milleti temsil etme iddialarından
uzaklaşarak, daralmaktadır. Bu durum, düşüş sürecinin
hem nedeni, hem de sonucudur. Bu politikalar aynı
zamanda yükseliş duruşundan bir savunma hattına
doğru çekildiğini göstermektedir.
AKP'nin
yeni Türkiyesinde durum budur. İniş başlamıştır...
Başaşağıya
gidişte iki faktör temel önemdedir.
Birincisi,
ekonomideki gerileme eğiliminin büyük bir kırılmaya,
krize dönüşmesinin nasıl olacağıdır. Bu, AKP'nin
gerileme sürecindeki en önemli nesnel faktördür.
Büyük bir kırılma her an gündemdedir. Bu durumda,
AKP'nin tüm dayanakları kısa sürede çökecektir.
Ekonomideki başaşağı gidişin bir kırılma/krizle
değil de, adım adım gelişmesi durumunda süreç
daha sancılı ve şiddetin/saldırganlığın dozunun
adım adım artacağı, oldukça karmaşık bir süreç
olacaktır.
İkinci
temel faktör ise birleşik direnişin ve devrimci
bir seçeneğin bu süreçte güçlü çıkışla ortaya
konup konamayacağıdır.
Direniş
İçin Tek Seçenek:
Birleşik
Mücadele ve Devrimci Önderlik
AKP'nin
Türkiye'nin yeni-sömürge kapitalist sistemini
restore etme çabaları her cephesinden dökülmeye
başlamıştır. Bunun anlamı, toplumsal çelişkilerin
artması, çatışmaların yoğunlaşması, sistemde özellikle
ekonomi alanında büyük kırılmalar olması durumunda
bütün statükoların kısa sürede tuzla buz olarak
büyük ve derin çatışmalı bir sürecin kapısının
açılması demektir.
Devrimci
ya da halkçı bir önderliğin ortaya çıkmadığı koşullarda
büyük bedeller ödenerek yürütülen mücadelelerin
bile bir süre sonra nasıl sistem içi kanallara
akıtıldığını Arap halklarının büyük isyanları
sırasında gördük/görüyoruz. Devrimci seçeneğin/önderliğin,
geniş mücadele cephelerinin yaratılamadığı koşullarda,
Türkiye de bu noktada bir istisna olmayacak, derin
çatışmalar eni konu sistem içine akacaktır.
1990
sonrası tüm halk mücadelelerinin gösterdiği üzere,
her alanda, her cephede kırılmaya başlayan, gerileyen
AKP önderliğindeki yeni-sömürge sistemine karşı
işçi sınıfının, emekçilerin, ezilenlerin direnişini
örgütleme dinamiği taşıyan tek kesim devrimci
güçlerdir. Sistem içi güçlerin hiç biri AKP'nin
karşısında bir seçenek oluşturamazlar. Dahası
açıktır ki oluşturacakları seçenekler (CHP'nin
Haziran'da ortaya koyduğu Kürt açılımının komikliği
ve pespayeliği bunu bir kez daha göstermiştir.)
halkın insanca yaşam ve özgürlük istemlerine kesinlikle
yanıt olamaz.
Birleşik
Mücadele...
Devrimci
güçlerin zayıflığı biliniyor. Derinleşen çelişkiler
ve büyüyecek mücadele olanaklarına yönelmek bu
zayıflıkları aşmak için yegane yoldur. Burada
ayrıntıları tartışmak gereksiz, ama şu açıktır;
devrimci güçlerin artık karınca gibi çalışmak
olarak ifade edilen yollardan, ya da bununla bağlantılı
olarak çeşitli devrim deneyimlerinin takliti temelinde
güç biriktirmesinin mümkün olamayacağı (zaten
olmamıştır da) bir dönem başlamaktadır. Savunmacı
ve içe dönük politikaların işlevsizliğinin çok
daha açık biçimde görüleceği bir süreç hızla ilerlemektedir.
Devrimci güçler hızla ve büyük bir tempoyla çelişki
ve çatışma alanlarına müdahale edebildikleri ölçüde
toparlanabilirler.
Kürt
ulusu, ulusal kurtuluşçu önderliğinin etrafında
direnişini sürdürüyor. Bu direniş hem hangi araç
ve yollardan direnilmesi gerektiği konusunda önemli
örnekler yaratıyor, veriler sunuyor, hem de sistemdeki
kırılmalarda başat roller oynuyor. Sistemin kırılmasını
beklemeden, onu kendisi kıra kıra yol alıyor.
Ancak yalnızdır, bu onun politik açıdan bükülmesinde
önemli rol oynadı, ancak bu bir yana onun pratik
olarak da büyük hamleler yapma olanaklarını sınırlıyor.
Aleviler
artık açıkça önü açılmış olan katliamcılık karşısında,
diğer saldırılar karşısında kaçınılmaz olarak
öz savunmalarını geliştireceklerdir. Bu gelişmelere
bağlı olarak yavaş ya da hızlı, sağlam ya da gevşek/kırılgan
olacaktır. Ve muhtemeldir ki, devrimciler bu noktada
önemli rol oynayacaktır.
Fakat
bu iki büyük direniş dinamiği Türkiye devrimci
hareketinin geliştireceği direniş zeminleriyle
buluşamadığı ya da zayıf buluştuğu ölçüde büyük
zorluklarla zayıflıklarla yüz yüze kalacaklardır.
Dahası,
insanca yaşam ve özgürlük taleplerinin, devrim
talebinin ülke gündeminin merkezi bir unsuru haline
gelebilmesi için, bu dinamiklerin diğer bütün
mücadele dinamikleriyle birleştirilmesi, tüm işçilerin,
köylülerin, yoksulların, ezilenlerin birleşik
mücadelesinin yaratılması gerekir. Devrimci güçler
her cephede kırılmaya başlayan sisteme karşı direniş
ve devrimci sıçrama için her alanda mücadele cepheleri
inşa etmek zorundadırlar.
Bu
bağlamda, devrimci ve sol güçlerin birliği yönünde
son dönemlerde yoğunlaşan çabaların henüz çok
anlamlı sonuçlar yaratamadığı açıktır. Devrimci
Sosyalist Hareketin devrimci güçlerin birliğine
dönük yaptığı çağrı da gereken karşılığı almış
değildir.
Bu
durum umutsuz olmak için neden değildir. Bu çabalarda
geri çekilmek söz konusu olmaz. Örgütsel bağlamlar
üzerinden yürüyerek mücadele birliklerinin yaratılamadığı
nokta, somut mücadele alanları, somut çelişki
ve çatışma noktaları üzerinden uzun vadeli, büyük
kampanya çalışmalarıyla somutlaşan birleşik ve
güçlü direniş nüveleri yaratmaya yönelmek gerekiyor.
Emekçi
semtlerine dönük yoğunlaşacak yıkım saldırılarına
karşı devrimci güçlerin çekirdeğini oluşturacağı
mücadele cephelerini somutlaştırmak güncel görevlerden
biridir. Alevi, Sunni, Türk, Kürt her ulus ve
dini inançtan emekçileri birleştirecek bu mücadeleler
aynı zamanda AKP'nin ulusal ve dinsel temelde
yaratmaya çalıştığı kamplaşma ve çatışmalara da
yanıt niteliği taşıyacaktır
İşçi
sınıfına ve emekçi halk sınıflarının karşılaştığı
ve giderek artan hak gaspları ve saldırılar karşısında
sendikaları da mücadeleye zorlayan birleşik bir
devrimci müdahale sınıf içinde, emekçi halk katmaları
içinde sola dönüşü hızlandıracak ve büyük kırılma
anlarında önemli direnişlerin, sıçramaların yolunu
açacaktır.
Alevilere
dönük saldırılar karşısında Alevi emekçilerinin
örgütlenmesi, öz savunmalarını geliştirmeleri,
Sunni halkın bu tuzağa düşmesinin engellenmesi
amacıyla devrimci güçlerin geliştireceği mücadeleler,
yaratacakları mücadele cepheleri hem Alevi emekçilerinin
yeniden yüzünü sola ve devrime dönmesinde sıçrama
noktası olacak, hem de saldırılar güçlü direnişlerle
karşılanabilecektir.
Kürt
ulusunun büyüterek geliştirdiği mücadele ile mırın
kırınsız bir dayanışmayı örgütlemek, birleşik
mücadeleyi örmek, HDK dışındaki devrimci güçlerin
bu mücadeleleye aktif katılımını sağlayacak birleşik
mücadele araçları yaratmak, düzenin bu alanda
yaşadığı kırılmaları daha boyutlandıracak ve devrimci
güçlere büyük mevziler kazandıracaktır.
Kadınlara
dönük saldırganlığa karşı gelişecek birleşik mücadele
diğer mücadele alanlarıyla (barınma hakkı, Alevilerin
ve Kürtlerin direnişi, işçi sınıfı mücadeleleri)
bağları doğru kurulabildiği ölçüde gerçek bir
kitlesel emekçi kadın mücadelesine dönüşebilir.
Bu ise düzenin tüm dayanaklarını (siyasal, aile,
gelenekler, vb.) sarsacak bir mücadele zemininin
oluşması anlamına gelir.
Suriye'deki
iç savaş AKP'nin yumuşak karnı haline gelmiştir.
Esad diktatörlüğünün kanlı yüzünü teşhir eden,
ancak bir o kadar barbar olan dinci örgütlerin
de gerçek yüzünü ortaya koyan, Suriye'deki başta
Kürtler olmak üzere demokratik, ilerici güçlere
dönük aktif desteği somutlaştıran birleşik bir
mücadele, hem AKP'nin, hem de emperyalistlerin
saldırganlığını frenlemede önemli bir rol oynayacaktır.
Suriye politikasında yenilecek bir AKP her alanda
önemli ölçüde zayıflacaktır. Sadece bu da değil,
Türkiye cephesinde devrimci ve sol güçlerin Ortadoğu'da
gelişen mücadeleler karşısındaki devrimci demokratik
tutumunu somutlaştırarak bölge halklarına farklı
bir alternatifin de gelişmekte olduğunu gösterecektir.
Orta ve uzun vadede bu, Ortadoğu'da devrimci mayalanmalar
için önemli bir örneği ifade edecektir.
Birleşik
mücadelenin geliştirilebileceği çok önemli sonuçlar
ortaya çıkarılabilecek bir çok alan daha bulunuyor.
Bunlardan bir veya birkaçını eksen alarak uzun
süreli ve iyi örgütlenmiş birleşik mücadele kampanyaları/örgütlenmeleri
devrimci güçleri toplumsal mücadele alanında görünür
hale getireceği gibi, derin toplumsal bağlar açısından
da önemli kazanımlar yaratacaktır. Bu pratik mücadele
yolundan yürünerek daha gelişkin birlikler yaratmak
çok daha fazla olanaklıdır.
Gelişmekte
olan çelişki alanlarına müdahale temelinde, sağlam
biçimde planlanmış, örgütlenmiş ve uygulanan mücadele
kampanyaları/çalışmaları içinde kendini görünür
hale getiren, etkili olmaya başlayan, birleşik
mücadeleyi örmeyi başardığını gösteren devrimci
güçler yüzü sola ve devrimcilere dönük çok büyük
bir kitle içinde yavaş yavaş umut kaynağı olacak,
en azından bunların bir bölümünün enerjisini çalışmalar
bağlamında mücadeleye akıtacaktır. 1 Mayıs'larda
kortejlere katılmayarak yandan yürüyen, ya da
doğrudan meydanlara gelen ve sayısı neredeyse
kortejlerdeki insanlara yaklaşan kitlenin yeniden
kortejlere dönmesinde birleşik mücadele önemli,
güçlü bir toparlayıcı rol oynayacaktır.
Birleşik
mücadele konusunda devrimci güçlerdeki isteksizlik
veya mevcut mücadele örneklerinin zayıflıkları
sınıflar mücadelesinin önümüze koyduğu birleşik
mücadele görevini yok sayma hakkını kimseye vermiyor.
Olmuyorsa,
bir daha ve/veya başka bir yoldan denemek zorunludur.
Devrimci
Seçenek/Önderlik...
Devrimci
Sosyalist Hareket kendi tarihsel rolünün ilk adımı
olarak devrimci önderliğin/seçeneğin yaratılmasını
görmektedir.
Devrimci
önderlik/seçenek düzeyi yaratılmadan, koşullar
devrimci çalışma için ne denli elverişli olursa
olsun büyük devrimci sıçramalar/gelişmeler olamayacağı
kesindir.
Devrimci
önderlik/seçenek ise ancak ve ancak somut toplumsal
çelişkilere devrimci önderliğin yaratılmasına
hizmet edecek bir planlama ve ufuk temelinde devrimci
müdahaleler geliştirilerek, bu mücadelelerin içinde
yaratılabilir. Mücadelenin dışında ya da kıyısında
bir devrimci önderlik geliştirilmesi mümkün değildir.
Önümüzdeki
dönem bu açıdan belirleyici öneme sahiptir. Sınıf
çatışmalarının, her türden toplumsal çatışmaların
yoğunlaşacağı önümüzdeki dönemde bu mücadelelerin
dışında kalmak, ya da aynı anlama gelen kıyısında
durma tavrı göstermek devrimci önderliğin yaratılması
iddiasının tümden boşa düşmesi anlamına gelecektir.
Devrimci önderliğin yaratılması sürecinin özgül
ve farklı görevleriyle güncel mücadele zeminlerini
birleştirmek olmazsa olmazdır.
Yürüyüşümüzü
büyütmek, devrimci çıkışın zeminlerini yaratmak
için bu bilinçle yürüyeceğiz!
|