Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 

 

D. Arda

       İçinden geçmekte olduğumuz süreç, 2012 yılı, birçok alanda partimiz ve devrimci harekete yeni ve karmaşık görevler yüklemektedir. Bu görevlerin biri de, diğer devrimci görevlerle iç içe yeni bir birlik/ittifak siyasetini örgütlemek, buna bağlı olarak devrimci hareket için yeni bir politik alan ve devrimci odak oluşturmaktır.
       Nereden bakarsak bakalım, 2012 yılı, içinden geçtiğimiz yeni tarihsel dönemin ağırlaşmış tüm sorunlarından ne bağımsızdır ne de önceki süreç ve yılların basit bir tekrarıdır. Tam tersine, bu tarihsel dönemin tüm sorunları adeta bu süreçte yeniden ve yeniden üremekte, daha ağır ve yakıcı olarak devrimci ve sosyalist hareketin gündemini belirlemekte, etkilemekte ve devrimci hareketi basıncı altına almakta; tüm bunların karmaşık ve zorlu kombinasyonu içinde kendi yolunu aramaktadır.
       Kapitalist-emperyalist sistem sürekli kriz üretmektedir. Kapitalizmi krizden, krizi kapitalizmden ayrı düşünmek mümkün değildir. Ancak kapitalizme karşı sosyalizm, dünden, önceki tarihsel dönemlerden (2. bunalım döneminde Ekim Devrimiyle dünyanın 1/6’sında; 3. bunalım döneminde ise, dünyanın 1/3’de sosyalizm maddi güçtür) farklı olarak, güçlü bir devrimci odak ya da politik alan oluşturmamaktadır. Bir başka ifade ile Ekim Devrimin açmış olduğu yoldan yürüyen işçi sınıf ve halklar için, bir dönem dünyanın 1/3 kapitalist sömürünün dışında sosyalist bir dünya varken, bugünün en ayırt edici özelliği olarak, içinden geçtiğimiz tarihsel dönemde sosyalizm savunma çizgisinde kalmıştır. Bir yandan, kapitalist-emperyalist sistem reel sosyalizmin çözülmesiyle yeni bir döneme adım atmış, kapitalist sömürü ve barbarlık her alanda derin tahribatlar yaratmış, öte yandan bu saldırı programlarına karşı devrimlerin nesnel koşullarına rağmen güçlü bir devrimci ve sosyalist seçenek oluşmamıştır. Yeni tarihsel dönemin sömürü modeli neo-liberalizmdir; bu sömürü modeli aynı zamanda kapitalizm için yeni bir sermaye birikimi modelidir. Vahşi, ilkel sermaye birikimin en pervasız biçiminin süreklileştiği bu sömürü modeli, aynı zamanda kapitalizmin tarihsel sınırlarını belirlemektedir.
       Kapitalizmin sınırları tükense de, tek başına, evrimci tarzda kapitalizm son bulmaz; kapitalizm koşullarında ortaya çıkan devrimci, sosyalist öncü ve halk hareketi kapitalizmi yıkar. “Ya kapitalist barbarlık ya sosyalizm” sadece emperyalist çağın stratejik şiarı değil, aynı zamanda bugünün güncel şiarıdır.
       Bilimsel sosyalizmin 1847/8 yılından bu yana, 150 yıllık devasa tarihsel-siyasal birikimi vardır. Bilimsel sosyalizm donuk, durağan, “tamamlanmış” bir teori, işçi sınıfının salt dünya görüşü değildir. Bilimsel sosyalizmde, diyalektik yöntem ve eleştirel yaklaşım içseldir; her tarihsel dönemde, içsel olan değişim ve dönüşüm dinamiklerine bağlı olarak kendini yeniden üretmek zorundadır. Uzun yıllar sosyalizmin yaşadığı krizde bu yeniden üretimdeki zayıflığın rolü vardır; bu hala aşılmış değildir. Sadece bu değil; aynı zamanda kapitalist kuşatmaya karşı, ideolojik, politik ve örgütsel karşı koyuşun gerilemesi bugün dünyada işçi sınıfı ve halklara gri bir tablo sunmaktadır.
       Bu koşullarda Türkiye devrimi ise, uzun yılları kapsayan genel ve özgün kriz dinamiklerini aşmış değildir. Türkiye devrimci hareketi, asıl olarak kendi iç dinamiklerinden kaynaklı olarak, uzun yıllara yayılan yenilgi-toparlanma-gerileme diyalektiğini aşamamıştır. Hiç şüphesiz, Türkiye devrimci hareketinin yaşamış olduğu bu kriz sarmalı, her gün daha da ağırlaşmaktadır. Hemen yanı başında, Kürdistan’da bu yenilgi ve gerileme eğilimlerine karşı, bir halk, Kürt halkı, politik önderliğe bağlı olarak kendi özgürlüğü için ayağa kalkmış; ancak burada kurulacak bir paralel yürüyüşün bir dizi kazanımı, tam da bu paralellik, ya da birlikte yürüyüşteki zayıflık nedeniyle tersine dönmüştür. Devrimci hareket, kendi dar gündeminden kopamamış, işçi ve emekçi sınıfların, ezilenlerin gündemi ve onlarla aynı örgütsel kanallarda buluşamamış, Kürt Ulusunun özgürlük kavgasıyla sıkı ve sürecin ihtiyaçlarına uygun bir kanal açamamıştır. Bu anlamda, “öncü güçler”, Türkiye devrimci hareketi ile halk arasındaki mesafe her geçen gün daha da büyümüş; “öncü güçler” kendi ile sınırlı bir yerde en ilerisinde varlığını korumaya çalışmıştır. Elbette bu kuşatmayı aşmak için, bu kuşatmadan devrimci çıkış için geliştirilen tartışma ve politik projeler vardır; ama bunlar hala zayıftır ve ideolojik-politik-örgütsel karşılığı tam inşa edilememiştir.
       Mevcut tablo için birçok verilerden söz etmek mümkündür; ama nereden bakarsak bakalım, ortada ağırlaşmış bir süreç ve bunun ağır ve yakıcı sonuçları önümüzde durmaktadır. Bu ağır sonuçları parçalayıp dağıtmak, aşmak ise güncel görevdir.

       Yeni Saldırı Programına
       Karşı Ortak Direniş

       Türkiye sadece yeni tarihsel dönemin ağır dönemsel ve güncel sorunlarının, tüm çelişkilerinin derinden yaşandığı bir ülke olarak kalmıyor, aynı zamanda tarihsel ve güncel sorunlarıyla tüm bu çelişki ve çatışmaların odağında da kalıyor.
       AKP üst üste aldığı üç seçimin kazanımlarını arkasına alarak işçi ve emekçi sınıflara, Kürt Ulusuna yeni bir savaş konsepti uygulamaktadır. Bir yandan neo-liberal sömürü modeli derinleşirken, bu sömürü modelinin tüm sonuçları işçi ve emekçi sınıflara, halka fatura ediliyor; özelleştirmeden tutalım sosyal güvenlik yasasına kadar bir dizi saldırı ile kazanılmış haklar budanıyor. Emperyalizm ve tekelci sermaye bu sömürü modeli üzerinden ortak çıkarları doğrultusunda yeniden biçimleniyor. Oligarşi içi çelişki, emperyalizm ve tekelci sermayenin partisi olan AKP lehine evrilirken, bu çelişki ve çatışmada en çok kullanılan “demokrasi” kavramı, işçi ve emekçi sınıflar, ezilenlere karşı bir silaha dönüşüyor. Bunun sonucunda ise, ekonomik sömürü ve sermaye birikimi yeni bir yolda ilerlerken, halkın payına açlık, yoksulluk, ahlaki çürüme, hastalık, insani yaşam hakkının (barınma, eğitim, sağlık, soysal güvenlik, çevre vb) yok edilmesi düşüyor. Bunun yanında sol ve devrimci hareket başta olmak üzere, düzene “muhalif” kesimler yeni bir özel savaş konsepti ile baskı altına alınıyor.
       Bu dönemde, “Arap Baharı” Ortadoğu’da bir dizi değişim ve dönüşüme yol açarken, emperyalizmin bölgesel hesap ve nüfuz alanını genişletmek için yeni hamleleri gündemdedir. Dün Afganistan ve Irak işgali; bugün Mısır’dan Tunus’a halk hareketleri ve bunlara emperyalizmin müdahaleleri, dahası Libya’ya emperyalist müdahalenin bir benzerinin Suriye için uygulamaya konulması... Emperyalizmin Ortadoğu’da nüfuz alanını genişletme hamleleri hem derinlemesine hem de genişlemesine artıyor; savaş, işgal, askeri müdahaleler, kışkırtmalar, yeni ikili anlaşmalar halkların boynuna ağır bir fatura yüklüyor. Hiç şüphesiz Ortadoğu’da bu durum emperyalizme yeni sömürgecilikle bağlı Türkiye’ye, bu emperyalist savaş ve saldırı programları için yeni roller yüklüyor. Bir yandan Türkiye’de yeni sömürgecilik derinleşiyor, öte yandan Türkiye emperyalizmin vermiş olduğu görevlere bağlı olarak Ortadoğu’da Truva atı rolü oynuyor.
       Kürt Ulusu ve onun öncü güçleri, emperyalizm ve oligarşinin ortak operasyonu ile yeni bir kuşatma, tasfiye saldırısı altındadır. Emperyalizm ile AKP, sadece oligarşi içi çelişkilerde ortak bir yerde durmakla kalmıyor; Kürt Ulusunun tüm demokratik taleplerini sömürge düzeni içinde eritmek ve Kürt Ulusunun örgütlülüğünü dağıtmak, parçalamak için sömürge savaşını yeni bir konseptle uyguluyor, bu yönde özel savaş yürütüyor. Bir yandan binleri bulan gözaltılar, tutuklamalar, tehditler… Öte yandan gerilladan halka kadar uygulanan imha (Uludere’den Kazan Vadisi’ne uzanan katliamlar) politikası yürütülen özel savaş taktiğidir.
       Ayrıca bugünkü süreçte “demokratik açılım”ın ta başından beri bir safsata olduğu gerçeği çok net bir biçimde ortaya çıkmış ve iflas etmiştir. Bu bağlamda, görüşme-müzakere oyalamaları ile “Kürt sorunu yoktur” ekseninde yeni bir savaş konsepti, Kürt Ulusu ve onun öncü güçleri için uygulamaya sokulmuştur. Uygulanan bu özel savaşı püskürtmek sadece Kürt Ulusunun değil, Türkiye Halklarının ortak mücadelesi ile ortak kazanımı olmalıdır.
       İşte bu koşullarda, bu baskı ve saldırılar karşısında sol ve devrimci hareket için yeni bir birlik/ittifak siyaseti zorunludur.

       Birlik/İttifak Siyasetimizin
       Üç Ana Ekseni

       Mevcut, önemli ölçüde kendiliğinden, daha çok “içe bakan” ve “dışa açılmayan”, tek ya da dar bir gündemle oluşan birlik/ittifak biçimleri (platformlar) yetersizdir. Kimi platformlar kimi süreçlerde devrimci işlev de görmüştür. Ama hem yeni sürecin ihtiyaçlarından uzaktır, hem de birçok platform söz konusudur. Bu haliyle hem enerji kaybına yol açmakta hem de dağınık, örgütsüz bir tabloyu işaret etmektedir.
       O halde yeni bir birlik/ittifak siyasetine ihtiyaç vardır.
       Yeni birlik/ittifak siyaseti, bundan önceki tüm birlik/ittifak girişim ve oluşumların kazanımlarını arkasına almalı; bunun üzerinden güncel ve dönemsel bir birlik/ittifak inşa etmelidir. Artık bir dönem az çok devrimci işlev gören ama bu işlevinden şu ya da bu nedenle uzaklaşan her oluşumu aşmak, günün ve dönemin ihtiyaçlarına uygun yeni bir birlik/ittifak inşa etmek zorunludur; bu görevimizdir. Bu ihtiyaca ve göreve uzak durmak Türkiye devrimci hareketine bir şey kazandırmaz.
       Yukarıda özetle ele aldığımız gibi; Türkiye devrimci hareketini, oldukça karmaşık ve yoğun gündemler, zorlu süreçler beklemektedir. Bu zorlu süreçlerde, karmaşık ve yoğun gündemler içinde boğulmamak, güncel ve dönemsel sorunları ana eksenlerde sadeleştirmek ve yeni birlik/ittifak siyasetini bu ana eksen üzerinden inşa etmekte yarar vardır.
       Bu anlamda üç ana eksen, içinden geçtiğimiz dönemde birlik/ittifak siyasetimizin temelini oluşturmalıdır.
       1) Anti-emperyalist eksen; Emperyalizmin, Ortadoğu ve bununla bağlantılı olarak ülkemiz için yeni saldırı politikaları hiç eksik olmadı. Bu saldırı politikalarının derinleşeceği de açıktır. Hem Ortadoğu’daki gelişmeler, hem de ülkemizdeki kimi adımlar (Malatya Kürecik’te faaliyete geçen füze kalkanı gibi) bu ana başlıkta devrimci tavrı zorunlu kılmaktadır. Ortadoğu halklarının yanında olmak, emperyalist her saldırıda devrimci tavır almak ertelenemez devrimci görevdir.
       Bu alt başlıkta kimi süreçlerde az çok olumlu işlev de gören bazı oluşumların devrimimize katkı sunduğu da açıktır. Bugüne kadar bu kazanımları korumak ve geliştirmek yeni birlik/ittifak siyasetimizin prensibi olmalıdır.
       2) Oligarşinin AKP eliyle yürütmüş olduğu saldırılara karşı devrimci direniş ekseni; Oligarşinin hiçbir kesimi, ne AKP, CHP, MHP ve diğer burjuva partiler, ne de Genelkurmay gibi kurumlar, ne anti-emperyalist ne de demokrattır. Bu anlamda, tüm burjuva partilerine cepheden tavır almayan, bunlar arasındaki çelişkiden “demokrasi” bekleyen her anlayış, sınıf mücadelesinde oligarşinin herhangi bir kesimine “yedek güç” olmaktan kurtulamaz. Nitekim çeşitli süreçlerde bunun örnekleri sık sık yaşanmaktadır. Yukarıda ifade ettik, kapsamlı bir ekonomik ve siyasal saldırı programı halka karşı uygulamaya konulmuştur; bu saldırı programında ise AKP burjuvazinin öncü gücüdür. O halde bu saldırı programına cepheden tavır almak, bu çizgide bir direniş örgütlemek günün devrimci görevleri arasındadır. Hak gasplarından devrimci harekete kadar uzanan bu saldırılara karşı ortak bir direniş örgütlemek, bunun sokakta sesi olmak ertelenemezdir.
       3) Kürt Ulusunun özgürlük sorunu ekseni; Kürt sorunu hem tarihsel hem de güncel yakıcı, demokrasi mücadelesinin en önemli (tek değil) sorunudur. Tek bir gün yok ki, Kürt Ulusunun özgürlük sorunu, demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak siyasal gündemden uzak olsun. Bu yakıcı sorun karşısında, ideolojik-teorik yaklaşım ne olursa olsun, Türkiye işçi sınıfının, halkların, sol ve devrimci hareketin doğru yerde durması ve buna uygun görevleri atlamaması bir zorunluluktur. Ezilen ulus özgür olmadan ezen ulus özgür olamaz; Kürt Ulusunun özgürlük taleplerinin yanında olmadan, bu haklı taleplere ezen ulus emekçileri tarafından katkı sunmadan, Türkiye halklarının bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm kavgası büyümez. Yani iki ülke-iki devrim gerçeği vardır; ama adeta iki ülke devriminin kaderi ortaktır, birbirini yakından etkilemektedir. Bu noktada, tarihsel ve güncel gelişmelere müdahale eden bir enternasyonal köprü kurmak günün görevidir. Kürt ulusuna imha ve inkar dayatılırken biz kendi dar gündemimiz içinde eriyemeyiz. O halde bu ana eksende ortak bir direniş ve dayanışma çizgisi oluşturmak iki ülke devrimine çok şey kazandıracaktır.
       Özetle; bu üç ana eksen üzerinden yeni bir birlik/ittifak siyaseti günün, dönemin devrimci görevlerinden biridir. Devrimci Sosyalist Hareketimiz, önüne koymuş olduğu yeniden inşa sürecinin tüm devrimci görevlerine sahip çıkarken, kendi bağımsız politik hattında bu temelde yürürken, bu üç ana eksende, sol ve devrimci güçlerle yan yana olmaktan onur duyacaktır.

       Sol Ve Devrimci Harekete Çağrı
       1) Bu üç ana ilke üzerinden, bugüne kadar tüm birlik/ittifak biçimlerini (ki bunlar platformlardır) tek ve merkezi bir platforma dönüştürmek sürecin ihtiyacıdır.
       2) Sol ve devrimci hareketin her bir kesiminin bu üç alanda özgün görüşleri olabilir; ama bunlar yeni bir birlik siyasetin önünde engel değildir. Özgünlükler elbette korunacaktır; bunun üzerinden bir tartışma hiçbir devrimci gücün gündemi bile olamaz. Ama bu özgünlükler, bu konularda ortak politik tutum önünde engel değildir; politik tutumları ortaklaştırmak, buradan boğulmak istenen devrimcilerin sesini daha güçlü kılmak, birleşik bir politik alan tutmak, her devrimci gücün kazanımı olacaktır.
       3) Ayrıca, bu yeni birlik/ittifak ilişkisi her devrimci gücün kendi yolunda, kendi programı ile yürümesinin önünde engel değildir. Tam tersine bu yönelime saygı ve ona devrimci hareket içinde destek sunma projesidir.
       4) Biçimi (platform, konsey, birlik) işleyiş ilkeleri (tüm devrimci örgütlenmelerin eşit ve özgür ilişkisi, ortak kararlara uyma zorunluluğu, ana ilkeleri vb), hatta bunlara bağlı olarak adlandırması üzerinden yürüyecek her tartışma ve önerinin bu birlik siyasetine katkı sunacağı açıktır.
       Bütün bunları birlikte inşa etmek için tüm sol ve devrimci güçlerini bu ana ilkeler üzerinde birlik oluşturmaya davet ediyoruz.

 
 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Şehit Muhtar Mah. Yoğurtçu Faik Sokak No: 12-14 Kat: 4
Beyoğlu/İSTANBUL