Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 

 

Barikat

       Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan... İdam sehpasına marş söyleyerek yürüyen bu iki yiğit devrimcinin iki avukatından biri olan, 12 Eylül'ün en karanlık zamanlarında devrimcileri savunma cesaretini gösterebilen az sayıdaki avukatlardan biri olan Nebi Barlas ile Barikat Dergisi olarak yaptığımız röportajı kısaltarak sunuyoruz.

       Barikat: Yargılama sürecinde bir dizi hukuksuzluk yaşandığını biliyoruz.
       Nebi Barlas: Çok hızlı.
       Barikat: Ne kadar sürdü yargılama?
       Nebi Barlas: İki üç celse.
       Barikat: Celselerde yaşanan neydi?
       Nebi Barlas: İkişer gün arayla yapıldı yargılama. Savunma için iki gün süre verdiler.
       Barikat: Nasıl tanıştınız onlarla?
       Nebi Barlas: Sıkıyönetim 26 Kasım 1979'da ilan edildikten sonra yoğun tutuklamalar başladı Türkiye'de. 12 Eylül darbesiyle bu büyük ivme kazandı. 650 bine yakın kişi yargılandı. İstanbul'da sıkıyönetim mahkemesinde, başka illerde, 3 bine yakın kişinin avukatlığını üstlendim. MLSPB davasında 195 kişinin, Dev-Sol davasında 240 kişinin.
       MLSPB davasında gençlerin yoğun olarak avukatlığını üstlendiğim için gençler Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan'nın avukatlığını da bizim üstlenmemizi istediler. Ali Rıza Dizdar ile beraber avukatlığını üstlendik. Yargılamada "asmayalım da besleyelim mi" mantığı içerisinde süratle genç insanların idam edilmesi için yoğun bir gayret olduğu evreydi o evre .
       Ben de bir avukat olarak genç insanlar asılmasın diye hasbel kader bir mücadele içerisinde oldum. Ahmet Saner, Kadir Tandoğan'ın yargılaması 3. Nolu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde yapıldı... 13.10.1980 tarihinde karar verildi. Dava 2 veya 3 celse sürdü. Celseler arası 2-3 gün aralıklarla verildi. Hatta savunma için 3 gün mehil verildi. Karar verildiğinde, idam cezası ile ilgili karar verildiğinde Kadir Tandoğan'ın babası sanırım Zekeriya Amca belediyede çalışıyordu o zaman. Geldi yanımıza. Avukat oğlum dedi. Ben belediyede çalışan bir memurum. Çok fakirim. Hiç kurban kesmedim hayatımda. Ama şimdi oğlumu kurban veriyorum dedi. Karar açıklandığı gün kurban bayramının arifesiydi.
       Yargıtay safhasında askeri yargıtay kararın 59. madde ve Kadir Tandogan'ın ateş etmemiş olmasını nazara alarak o yönlerden bozma kararı verdi. Fakat o arada Türk-Amerikan Kongresi vardı. Kongreye katılan Amerikalı yetkililer bu ikisi asılmadan masaya oturmayacaklarını söylediler. Askeri yargıtay başsavcılığına karara itiraz ettirdiler. Başsavcılığın itirazı üzerine Askeri Yargıtay daireler kurulu dairenin bozma kararını kaldırarak mahkemenin idam kararını onayladı. Süratle konseyden, meclisten tasdik edilerek idam cezalarının yerine getirilmesine ilişkin karar resmi gazetenin mükerrer sayısında alel acele çıkarıldı ve bize Ali Rıza Dizdar'la bana sıkıyönetim komutanlığı askeri savcılığı tarafından o gece idam cezalarının infaz edileceği bildirildi. Şimdi ben olayları değerlendiriyorum tamamen ABD'nin Ortadoğu ajanı Alberto Sam Novello'nun Etiler'de öldürülmesi nedeniyle Amerika kinini yerde bırkamaz o nedenle bu gençler asılmıştır. Şundan bu neticeye varıyorum, Usame Bin Ladin operasyonunun adı Geranimo operasyonudur. Geranimo kızılderililerin ulusal kahramanıdır. Binlerce Amerikan askerini yıllarca arkasında sürüklemiş, karısı ve çocukları öldürülmeye başlayınca teslim olmuş bir kahramandır. İkiyüz yıldır Amerika Gerenimoya olan kinini, intikamını bir türlü bastıramamıştır. Son "Nato'nun Libya'da ne işi var" lafının üzerinden iki gün geçmeden, meclise de danışmadan 5 tane savaş gemisini göndermek zorunda kaldı. Emperyalizmin kucağına oturan iktidarlar, emperyalizmin dışında bir hareket yapamazlar. Libya'yı bombalayan Amerikan harp gemilerinden birinin adı Andre Dorya. 1539'de Barboros Hayrettin Paşa'nın Preveze'de mağlup ettiği komutanın intikamını kaç yıl sonra almaya çalışıyorlar...
       Söylemek istediğim iki yüz yıldır, üç yüz yıldır Geranimo'ya olan kinini unutamayan Amerika, bir Ortadoğu ajanının, Alberto Sam Novello'nun öldürülmesini yerde bırakmadı. Asılmadan masaya oturmadılar. Şu olay da var tabi, ODTÜ'de Commer'in arabasını yakan gençler, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Taylan Özgür, Battal Mehedoğlu beşi de öldürüldü. Nedir bu? Kinini bırakmıyor adamlar. Tamamen bu iki gencin asılması Amerikalı bir ajanın öldürülmesi nedeniyledir. Amerikanın kendi ajanına yapılanı unutmaması kanını yerde bırakmaması olarak görüyorum ben. Doğru yanlış, ama yaşadığım olaylar bunu gösteriyor.
       Barikat: Sanırım ana davadan ayrılması da ayrı bir bir hukuksuzluk?
       Nebi Barlas: Evet tabi tabi. Sıkıyönetim mahkemesinde yargılanmalarda idam cezasını gerektiren fiiller nedeniyle bazı davalar birleştirildi. Sıkıyönetim mahkemesi muhtelif davalarda idam talebiyle yargılanan kişilerin idam cezası almış olmalarına rağmen davalar ana davalarla birleşti. Ahmet Saner, Kadir Tandoğan davasının MLSPB ana davası ile birleştirilmemesi tamamen bir hukuksuzluktur, tamamen bu düşünceyle, asmayalım da besleyelim mi mantığı içerisinde bir düşüncenin ifadesidir. O sırada Türkiye genelinde idam cezalarının infazı konusunda çok yoğun bir şey vardı. Onların davalarının birleştirilmemesi hukuk açısından büyük bir usulsüzlüktür, hukuka aykırılıktır.
       ...
       İnfazda bulunmamızı istediler çocuklar. Cezaevine görüşmeye gittik. Tabi ben çok duygusal bir insan olduğum için beni teselli etmeye başladılar. Nebi abi söyleyin arkadaşlarımıza bizi yalnız bırakmasınlar arkamızdan gelsinler, üzülme Nebi abi. Aslanlar gibi biz direncimizi göstereceğiz, sen bize, tarihe tanıklık yap diye infazda bulunmamızı istediler. Gece Ali Rıza Dizdar'la beraber infazın yapılacağı Paşakapısı Cezaevi'ne gittik. Çok yoğun aramalar.
       ... [Burada Nebi Barlas o gün tuttuğu notlarından bir bölüm okuyor]
       "21.15'de o gün yani 24 Haziran, Rıza Dizdar'la beraber Selimiye Askeri Ceaevi'nde tutuklu bulunan Ahmet Kadir ve Kadir Tandoğan ile görüşmek için gittik. Verilen özel izin üzerine sanıklar tel örgülü görüşme yerine getirildi. Önce Kadir Tandoğan, son derece sakin ve cesur bir görünümle geldi. Morali çok iyiydi. Dizdar kendisine inançları ile ilgili olarak dini telkinde bulunmak düşüncesinde olduğunu söyledi. Bunu tedbir olsun diye yaptık. Gazeteler bize saldıracaklardı. Ali Rıza Dizdar başının devamlı gökyüzüne bakmasını söyledi. Son konuşmamız olduğunu söyleyerek vedalaştık. Sonra morali çok yüksek ve gülerek Ahmet Saner geldi. Bizlere avukatı olarak infazda bulunmamızı arzu ettiğini söyledi. Dizdar Kadir'e söylediklerini Ahmet'e de söyledi. Son ayrılırken ben çok iyiyim, tüm arkadaşlara selamlarımı söyleyin dedi. Gerçekten de son derece güç bir görev. Hayatlarının baharında yirmi yaşlarında iki gencin bir an sonra ölüm cezasının yerine getirilmesi suretiyle idam edileceğini bilerek onlarla konuşabilmek hazin, üzüntü verici bir durumdu.
       "25.6.1981, 03:00 Paşakapısı Cezaevi Avlusu.. Çok sıkı bir aramadan sonra asker ve sivil polislerin bahçeyi doldurduğu infazın yapılacağı mahaldeyiz. Bahçenin ortasına idam sehpası kurulmuş. Dizdar, Kadir Tandoğan'la görüşmeye girdi. 03.30'da Ahmet Saner gerilla marşı söyleyerek sehpaya yürüdü. "Kahrolsun ABD Emperyalizmi", "Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mücadelemiz!" diye slogan attı. Bu arada askerler ağzını kapatmak istediler. Hepsini geri itti. Bizi asmak isteyenler asılacaklardır, gebertileceklerdir diye son sözünü söyledi. 03.30 geçe sehpaya çıkarak çingeneye, cellada "dikkat et beni sakatlayacaksın" diyerek tekme attı sandalyeye. Bu arada ben kahkaha atmışım. Biraz sonra asılacak bir adam dikkat et beni sakatlayacaksın diye dalga geçiyor. Bu kadar büyük bir yüreklilik, bu kadar büyük bir yiğitlik yok.
       "03.55'de Kadir Tandoğan getirildi. "Yaşasın Türkiye Halkının Kurtuluş Mücadelesi, Kahrolsun Oligarşik İktidar!" diye slogan attı. Son söz olarak "Türkiye anayasası hiçbir zaman çoğunluğun hizmetinde olmamıştır, hiçbir zaman emekçilerin hizmetinde olmamıştır. İdamlar bizi yıldıramaz!", "Katil Oligarşi!" diyerek sehpayı kendi tekmeledi."
       Şimdi tabi bir avukat olarak böylesine yiğit insanların ölümde bile yanlarında bulunmak büyük bir onur. Büyük üzüntü verici bir olay tabi bir insan için, bir avukat için. Ama o insanların yiğitlikleri karşısında orada bulunmanın onurunu yaşıyorum bir avukat olarak. Gerilla marşı söyleyerek, yiğitçe sehpaya çıkıp celatla dalga geçen, hatta infaz bittikten sonra ben saçlarını okşadım ikisinin de. İnfazda bulunan Üsküdar savcısı geldi ne kadar yiğit insanlar yazık olmuş dedi. İdamda bulunan İmam dedi ki çok yiğit insanlar ben size bunların mezarlarını göstermiyorlar ya ben size bunların mezarlarını göstereyim dedi kartını verdi Ali Rıza'ya. Ertesi gün gittik gördük. Duvardibi durağından girince iki tane selvi ağacının orda mezarlarını bulduk, gördük. Babasını da götürdük. Zaten bir hafta sonra da öldü Zekeriya Amca.
       Barikat: Duruşmalardaki tutumları nasıldı?
       Nebi Barlas: Gayet iyiydi, mertti.
       Barikat: Yargıtayın bozduktan sonra, dediniz ya Yargıtay üstkurulu itiraz etti? Bu süreç ne kadar sürdü? Ordan idama kadarki süreç?
       Nebi Barlas: Hemen hemen. Bir gün, iki gün. Ali Rıza Dizdar infaz sırasında İadei mahkeme talebinde bulunduğuna dair kabul veya ret konusunda kendilerine herhangi bir tebligat yapılmadığını, usül hükümlerine aykırı bir durumun yerine getirilmemesini, verilen ölüm cezasının yerine getirilmesinin hukuki bir noksanlık olduğunu ve infazın tehirine karar verilmesini talep etti. Kabul edilmedi tabi. Söylediğim gibi asmayalım da besleyelim mi mantığının bir şeyidir.
Bir MLSPB davasında saat 5 olmuş. Efendim dedim. Türkiye'de mesai sona eriyor. Duruşmaya son verin. Pazartesi, Çarşamba, Cuma duruşma yapılıyor. Savcı "savaş hali hükümleri uygulandığından, Nebi Barlas'ın talebin reddine, duruşmanın devamına..." dedi.
       Haydarpaşa Hastanesinde görevli Yüzbaşı Çetin Özeralp'in öldürülmesi olayı görülüyor. Teşhis zabıt varakası, yüzleştirme zabıt varakası, olay yeri gösterme zabıt varakası... 67 tane belgeyi okudu hakim. Ne diyorsunuz Nebi Bey? diye bana sordu. Usulun şu maddesine göre dosyadaki belgelerin içeriğin okunduktan sonra ben cevap vermek durumundayım. Buyurun okuyun. Gece saat yarım. Saat 10'da mahkeme başkanı telefon etmeye gitti. Orduevinde düğüne mi gidecek ne. Beni atmak için de devamlı beni kontrol ediyor. Başkanın devamlı gözü bende. Buyurun Nebi bey dedi. Yargılama yapamazsınız dedim. Nasıl yani dedi. Heyet teşekkül etmemiş efendim dedim, başkan yok. Hadi saat 01:00. Kabakoz Maltepe Sağmalcılar, Hastal, Davutpaşa... 10 tane cezaevinin subayı hepsi orada. 1'de talepte bulunuyorum ben. 21 kişini tahliye talebi. Hepsi için konuşuyorum. Bir saat sürüyor. Başkan bana kızıyor. Hakim diyor avukat haklı. 5'de bırakalım dedi avukat. Diyorum padişaha kelle mi yetiştiyorsunuz efendim pazartesi duruşma var. "Padişaha kelle mi yetiştiriyorsunuz" lafım zabıtlarda var.
       Anlatmak istediğim o. Son sürat, gencecik insanlar asılsın diye çok büyük, yoğun bir çaba vardı. Ama şimdi 80 darbecilerinden hesap sorulmuyor. Yetmez Ama evetçiler utansınlar...
       ...
       ... MLSPB duruşması var, kıyamet işkence var. Yukarda çok arıyorlar duruşmaya geç gireyim diye. Tabi duruşma salonuna girdiğim zaman o üçyüz ailenin, ikiyüz sanığın yüzündeki ferahlık bir avukat olarak büyük onur duyduğum, yaşamım boyunca bir hukukçu olarak onur duyduğum bir durum.
       .....
       Yani gerçekten iki tane gencin o mantık içinde asılmaları... bir avukat olarak çok üzüntü, çok acı duyuyorum. Türk Halkının bunun hesabının sorması lazım. Yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'in bile hesabı sorulmadı. Türk Halkını, aydınlarını uyutuyorlar. 12 Eylül'den hesabı emperyalizmin güdümündeki bu iktidar hesap soramaz.
       Barikat: Peki Ahmet'le Kadir için nasıl insanlardı diye sorsak?
       Nebi Barlas: Çok mert çocuklardı, çok yiğit çocuklardı. Hiç ölümden korkuları yoktu. Bunu idam sehpasında görmüş bir avukat olarak söylüyorum. Bu kadar ölümden korkmayan cesaretle, cellatla alay eden "beni sakatlayacaksın" diye, üç saniye sonra asılacak, kendi sandalyesini tekmeleyen... tavırları, davranışları, dik duruşları. İşte o yiğitlik karşısında ben üzüntümün ortadan kalktığını söyleyebiliyorum ancak, bir avukat olarak. İki tane yiğit insanın asılmasında bulunuyorsun. Ne kadar acı bir şey. Ama bu insanların yiğitlikleri karşısında o görevi yapmaktan da büyük onur duymuş olmam gerekir diye düşündüm.
       Barikat: Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
       Nebi Barlas: Son olarak böyle iki tane yiğit gencin asılması bir avukat, bir aydın olarak beni çok üzmüştür. Bunun nedenlerini açıkladım. İnsanlarımızın, aydınlarımızın, devrimcilerin mutlaka bunun hesabını sormalılar. 12 Eylül darbecileri yargılansın mı yargılanmasın mı diye bu halkı kandırılıyor.
       Niye bu kadar çok insanı savunuyorsun, örgüt avukatı mısın diye çok başımı ağırttılar. Şuna inanıyorum ben Işık Ergüden'de kitabında yazmış. "Hapishaneler Çağı" kitabında. Bir kişi bile direnebiliyorsa, diyor. Adalet onun ayaklarının bastığı yerde mutlaka yeniden kurulur. Ben bu inançla binlerce insanı savundum.

 
 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
YönetimYeri: Şehit Muhtar Mah. Yoğurtçu Faik Sokak No: 12-14 Kat: 4
Beyoğlu/İSTANBUL