Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 

 

Ş. Onursal

       12 Haziran genel seçimlerini geride bıraktık. Ve nereden bakarsak bakalım, AKP'nin üst üste üç seçim başarısı, son yıllarda yaşanan tüm gelişmeleri dikkate alarak ifade ediyoruz, bu, yeni bir süreç/ya da aşamadır.
       12 Haziran seçimleri, emperyalizm ve oligarşinin çıkarlarının AKP iktidarında somutlaştığını bir kez daha göstedi. Bu tesadüf değildir. AKP, bir burjuva partisi olarak, son 30 yıllık neoliberal sömürü modelinin yaratmış olduğu sermaye birikimine dayandı, onun üzerinden yükseldi; neoliberal sömürü düzeni, 12 Eylül faşizmin açmış olduğu yoldan bugüne ulaştı ve artık bu sömürü modeli oturdu. Bu, 1980 sonrası derinleşen yeni sömürgecilik ilişkilerinde yeni bir aşamadır. Sadece bu değil, iç pazara egemen olan emperyalist sermaye ve yerli tekelci sermaye, bu sömürü modeline uygun yeni bir orta sınıf yarattı ve kendine bağladı. Merkezileşen ve sınıfsal çıkarları ortaklaşan tekelci sermaye, ki AKP bu sınıfların partisidir, hem burjuva alanı daraltı, hem de yeni orta sınıfla toplumsal zeminini güçlendirdi. Neoliberalizm "sosyal devleti" bir yana attı; ama orta sınıfları da kapsayan yeni zenginler ve "sadaka kültürüne" dayanan dayanışma biçimi AKP'ye yeni kanallar açtı, toplumsal tabanını sağlamlaştırdı.
       Ayrıca, emperyalizmin Ortadoğu ve Kafkaslara yönelik çıkarları, buna uygun ekonomik ve siyasal hamleleri, emperyalizmin oligarşiye vermiş olduğu rol, işbirlikçilikte sınır tanımayan AKP için yeni imkanlar yarattı. Dün Irak ve Afganistan işgalleri, bugün Ortadoğu'da gelişen halk hareketleri; emperyalizm tüm bunlara göz yummuyor, her önemli adımda yeni hamle yapıyor, kendini uzun vadeli örgütlüyor ve bir "eksen ülke" olarak Türkiye'ye yeni görevler veriyor. Büyük Ortadoğu projesi, özünde bu alanlarda kapitalist pazarın derinleştirilmesini içeriyor. Emperyalist işgaller bu yönde bir adım oluyor ve bu ülkeler giderek yeni sömürgeciliğin daha da derinleşmesine tanık olacaktır. Ama öte yandan Tunus ve Mısır'da başlayan halk hareketi, bambaşka bir dinamikle Libya ve Suriye'ye de yayıldı. Emperyalizm ise her ülkede, tümden somut koşullara bağlı olarak bu halk hareketlerini kontrol etmeye çalıştı, kendi çıkarı için kullanmaktan uzak durmadı. Kimi yerde kontrol altına almaya çalışırken, bazen de körükleyicisi oldu, oluyor. Tüm bu süreçlerde emperyalizmin Türkiye oligarşisine verdiği rol, bölgesel güç olmaktır. AKP bu rolü oynadı ve ABD, AB başta olmak üzere emperyalistlerin desteğini aldı.
       Bu güne birden gelinmedi. İç pazara göre değil, dış pazara göre yeniden örgütlenen Türkiye kapitalizmi, emperyalist sermaye ile iç içe yeni bir yönelim içindedir. Son yıllarda derinleşen oligarşi içi çatlak ise, hem 12 Eylül 2010 referandumu, hem de 12 Haziran seçimleri, son iki yılda YAŞ da yaşanan gerilimler, Ergenekon, Balyoz, Andıç davaları ile yeni bir aşamaya geldi. Artık oligarşi içi çelişkide, 28 Şubat konseptine göre konum alan güçler gerilemiş, emperyalizmin desteğini alan AKP sürece egemen olmuştur.
       Böylece yeni bir sürecinde kapısı da aralanmıştır.
       Bugün burjuva siyasal alanda neoliberal sömürü modelinin devamı için AKP tek çözümdür. CHP'den MHP'ye uzanan burjuva siyasal alanda, oturan neoliberal sömürü modeli, bugün için yeni bir arayışa sahip değildir. CHP ve MHP dışında diğer burjuva partiler, tam da neoliberal sömürü modelinin gelmiş olduğu aşamaya bağlı olarak tümden erimiş, bu partilerin çıkarları AKP de somutlaşmıştır. CHP ve MHP'nin ise, neoliberal sömürü modeline yönelik ciddi bir eleştirisi yoktur, ayrıca yeni dönemde, 2010 Türkiye'sinde biriken ekonomik, siyasal, kültürel sorunlara yönelik politika üretmemektedir. Kemalist, ırkçı, şövenist çizgide, daha çok oligarşi içi çatlakta tükenen ve eski statükoları korumaya çalışan kesimlere dayanarak varlığını sürdürmektedirler. CHP'nin "yeni CHP" söylemi de ciddiyetten yoksundur; çapsız burjuva politikacıların çapsız partisi konumundadır. Nitekim başlı başına seçim süreci ve polemikler, sadece CHP için değil, "kaset savaşları"nı da içine alacak biçimde tüm burjuva partilerin nasıl bir konumda olduğunun dışa vurumudur.
       İşçi ve emekçiler için 12 Haziran genel seçimlerinin ciddi bir kazanımı yoktur. 11 Haziran ile 13 Haziran arasında hiçbir fark yoktur. Neoliberal sömürü AKP elinde yoğunlaşmış, bu sömürü modeli için son hamleler yapılmıştır. Açlık, yoksulluk, işsizlik, yıkım, ahlaki çözülme, kısaca neoliberal sömürünün tüm sonuçları adeta işçi ve emekçi sınıfları teslim almıştır. Emperyalist-kapitalist sistem 1929 dünya krizinin benzerini yaşamakta, birbirini izleyen yeni kriz dalgaları kapıdadır. Böylesi bir süreçte, bu sömürü modeli, işçi ve emekçilerin hiçbir sorunu çözemez; dün sosyal güvenlik yasası, Tekel işçilerinin direnişinin nedeni olan 4/C uygulamaları, bugün kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesiyle devam ediyor. Yani vahşi sömürü hız kesmedi. Artık özelleştirilecek çok fazla kaynak kalmadı. Sistemin elinde mutlak sömürü artırmaktan ve böylece neoliberalizmin sonuçlarını derinleştirmekten başka seçenek kalmadı.
       Sadece bu değil, işçi ve emekçileri için siyasal demokrasinin hiçbir unsuru, örneğin temel hak ve özgürlüklerin sözü bile edilmiyor. Yani bu sömürü modeli, sadece işçi ve emekçilerin elinde ekmeğini almakla kalmıyor, barınma hakkından tutalım eğitim ve sağlık gibi insanca yaşam için en temel haklarını gasp ediyor, dahası özgürce örgütlenme hakkını da elinde alıyor. Ekmek ve özgürlük işçi ve emekçiler için bir hedef oluyor; emeğine sahip çıkmayan özgürlüğünü kazanamıyor.
       Rejim hukuktan sosyal yaşama, ekonomiden kültüre, eğitimden spora varana kadar hemen her alanda emekçiler için bir faşist kuşatma ağını ilmek ilmek örüyor.
       Kürt ulusu için sömürgecilik devam ediyor. Kendi özgücüne dayanan Kürt özgürlük hareketi, emperyalizmin desteği ile gündeme gelen tasfiye projelerine karşı, "demokratik özerklik" hamlesi yapmıştır. Hem "demokratik özerklik" hamlesi hem de oligarşinin iflas eden "demokratik açılım" projesi ve yeniden 1993 konseptlerine dönme arayışları Kürt sorunda yeni bir aşamayı işaret ediyor. 12 Haziran seçimlerinde 36 milletvekili çıkaran "emek, demokrasi ve özgürlük" bloğu için, özellikle de Kürt yurtsever hareketi için bir başarı ve kazanımdan söz edilebilir. Bu kazanımları da arkasına alan yurtsever hareket politik gündemi belirlemeye devam edecektir; görüşme-müzakere, savaş gerilimi içinde yeni aşamada Kürt sorunu ekseninde yeni hamle ve ayrışmalar yaşanacaktır.
       Bu süreçte "iki ülke-iki devrim" temelinde stratejik ve taktik ittifaklar da yeniden biçim alacaktır. Ne Kemalizm ve soysal şovenizmden beslenen anlayış ve duruş, ne de öz-güçten yoksun "Kürt severlik". Doğru devrimci duruş, bir kez daha önem kazanacak, dahası bunun politik karşılığı günlük mücadele içinde şekillenecektir.
       Bütün olgu ve hesapların merkezinde devrimci ve sosyalist hareket olmalıdır; ama tarihin garip cilvesi devrimci ve sosyalist hareket süreci "merkezinde" değil "çevre"sindedir. Devrimci ve sosyalist hareket ile bu nesnel ve öznel gelişmeler arasındaki mesafe bize asıl görevlerimizi de hatırlatmaktadır. Emperyalizmin bölgesel çıkar ve hesaplarını bozacak; oturan ve olgunlaşan neoliberal sömürü modelinin tüm sonuçlarına karşı işçi ve emekçileri ayağa kaldıracak; "demokrasi" örtüsü altında sürekli faşizmi açığa çıkaracak tek güç devrimci ve sosyalist harekettir. Devrimci ve sosyalist hareketin dağınık olması, politik gündemi belirleyen değil politik-toplumsal süreçlere "takılan" olması, toplumsal zemininin dar ve politik özne olamaması asıl sorundur. Uzun yıllara dayanan yenilgi atmosferi, sosyalist hareketin yaşadığı kriz hala aşılamamıştır; bu ağır bir yük olarak güncel yürüyüşleri de etkilemektedir.
       Elbette yaşam ve sınıf mücadelesi durmadı, devrimci ve sosyalist hareketin yaşadığı kriz, tarihinin değerleri ve birikimi üzerinden yeni dinamikler de yarattı. Bu dinamikler bugün zayıftır; emperyalizmin ve oligarşinin nispeten rahat hamleleri de tam bundan dolayıdır. Bunu aşmak görevdir ve bugün bu göreve sahip çıkma günüdür.
       Devrimci sosyalizm, tarihsel ve güncel görevlerinin bilincindedir.
       Devrim, büyük toplumsal alt-üst oluştur, eskinin yıkılması yeninin inşa edilmesidir. Kendi iç devrimini yapamayan, her sürecin yaratmış olduğu statüko ve eskiyen yanları aşamayan bir hareket yeniyi inşa edemez. Bilinç ve davranışta, söz ve eylemde, örgütlenme ve tarzda, sadece kendini değil işçi ve emekçi halkı örgütleyip, onları birleştirme ve önderlik etmede, kısaca günün ideolojik, politik, örgütsel ihtiyaçlarına yanıt olmada; tüm bunları başarmak için büyük emek ve irade savaşını öngörmektedir. İç devrim, sadece eskiyen ve sürece yanıt vermeyen her şeyi bilinç, davranış ve örgütte yıkmak değil, söz ve eylem birliğini sağlamak, kendimizden başlayarak emekçilere umut vermektir. İç devrim, anda, "hemen şimdi" kendimizi yeniden örgütlemektir; kendimizi yeniden ve yeniden örgütleyerek, milyonlara ulaşacağız. Ufku sosyalizm olan, bununla donanan kadro ve parti, her gün, her an bu büyük davanın insanı olmak zorundadır.
       Devrimci sosyalizm, devrim ve sosyalizm davasının yılmaz savunucusudur. Devrimci sosyalizm, hem politik çizgisi, hem de mücadele geleneği ve değerleriyle bir bütündür. İç devrim, bu politik çizgi ve mücadele değerlerinin günlük yaşamda yeniden üretilmesi eylemidir. Güncel ve dönemsel taktik politikalar, devrimci sosyalizmin politik çizgisi üzerinden, devrim programı ve sosyalizm ufku ile belirlenir. Bunun günlük yaşamda inşası ise, iç devrimi yaparak, güncel mücadele ve görevleri sahip çıkılmasıyla başarılabilir. Değiş, değiştir; yenilen, yenile; tüm bu eylemler ile yeniden ve yeniden parti çizgisi ve hedefleriyle bütünleş!
       Tarihimiz zengindir; bugün şu ya da bu nedenle "yakındığımız" kendimizde "eksik" bulduğumuz her şey tarihimizde vardır. O halde, tarihimiz bize öğrenmeyi emrediyor; her devrimci sosyalist, devrimci kurtuluş davasının savunucusu "kompleks" ve "böbürlenme" hastalığına tutulmadan tarihimizden öğrenmeli, iç devrimini güçlendirmeli ve görevlere sahip çıkmalıdır. Kaybedilen her şey bu tarihte ve mücadele geleneğimizde vardır; gör, kavra ve kendini yeniden üret!
       Eskiye takılan eskir; tarihten öğrenmeyen yeniyi üretemez. Mücadeleyi her gün yeniden üreteceğiz, iç devrimi sürekli kılacağız ve mücadeleyi kazanacağız!
       Kazanacağız. Emperyalizmi bu ülkeden kovacağız, oligarşiyi yıkacağız ve özgür bir ülke ve özgür bir dünyayı inşa edeceğiz!
       Zafere kadar devrim!

 
 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
YönetimYeri: Şehit Muhtar Mah. Yoğurtçu Faik Sokak No: 12-14 Kat: 4
Beyoğlu/İSTANBUL