Dersim tarihi direnmelerin tarihidir. Bu sayısız
direnmeler, "Dersim" kelimesine özgün
anlamlar kazandırmış; "Dersim" adı bağımsızlık
özleminin, zulme ve sömürüye karşı muhalefetin,
ardı arkası kesilmeyen bir direnişin sembolü olmuştur.
Yüzyıllarca devam eden dersim direnişi tarihi
kişilikler ve ulusal kahramanlar çıkarmıştır,
bunlardan biri de Seyyid Rıza'dır.
Seyyid Rıza 1867'de Hassenan Aşiretinin Yukarı
Abbasan Kolu'nun önderi Seyyid İbrahim'in en küçük
oğlu olarak dünyaya geldi. Mehmet Ali Efendi adlı
bir ulemadan dersler alarak büyüdü. Mehmet Ali
Efendi hem bir dini önderdi hem de bölge halkının
ulusal bilincinin gelişmesinde önemli katkıları
olmuştu. Babasının ölümünden sonra Seyyid Rıza
babasının vasiyetine uygun olarak şeyhliği devraldı
ve Tujik Tepesi eteklerindeki Agdad Kasabası'na
yerleşti.
Seyyid Rıza kasabası Agdad'ta Kürdistan bayrağını
çekmesine rağmen Hozat'taki Kürt aşiretlerine
güvenemediğinden 1921'deki Koçgiri ayaklanmasına
katılmadı.Ayaklanmanın ardından Alişer ve Baytar
Nuri'yi himayesi altına aldı.1926'da Koçan aşiretine
karşı girişilen operasyon sırasında Seyyid Rıza,
diğer Dersim aşiretlerinin hükümet kuvvetlerinin
safında yer almasını önlemeye çalıştı. Ancak bütün
toplantılara rağmen aşiretler arasında birlik
sağlanamadı. Aşiretler arası bu çatışmalar yüzünden
Ağrı isyanı sırasında Dersim'in ayaklanmaya katkısı
çok cılız oldu.
Daha sonra 1936'da Türk ordusunun Dersim yakınlarına
yeni garnizonlar kurma kararı, Kürt aşiretlerinin
günlerce süren yoğun toplantılarına neden oldu.
Yörede askeri garnizon istemeyen aşiretlerin temsilcisi
olarak Seyyid Rıza kararın geri alınması için
general Abdullah Alpdoğan'la görüştü. Alpdoğan
garnizonları durdurmak bir yana aşiretlerden 200
bin silah toplamalarını istiyordu. Bu arada halk
bazı şantiyeleri basarak nöbetçi askerlerin silahlarına
el koyuyor ve Seyyid Rıza genelgenin iptal edilmesini
ve halkın ulusal haklarını güvence altına alan
yeni bir bölgesel yönetim oluşturulmasını istiyordu.
Hükümetin bu talebe cevabı bölgeye hemen çok sayıda
asker göndermek oldu. Askeri operasyonlar kış
bastırdığında kesildiyse de ordu Dersim'i kuşatma
altında tutmaya devam etti.1937 baharında karların
erimesiyle yeniden başlayan askeri operasyonlar
sırasında Seyyid Rıza'nın oğullarından Bra İbrahim
arabuluculuk için gittiği Elazığ dönüşünde, istihbarat
şefi Binbaşı Şevket'in adamları tarafından öldürüldü.
Bunun üzerine Türk yetkililere başvuran Seyyid
Rıza oğlunu öldürenlerin kendisine teslim edilmesini
istedi. Ancak bu talebi kabul edilmedi ve çatışmalar
yeniden başladı.
Eylül 1937'de hükümet yetkilileriyle görüşmek
üzere Erzincan'a giden Seyyid Rıza tutuklandı.
Yeni genel müfettiş İzzettin Paşa kendisine Seyyid
Rıza olup olmadığını sorduğunda "Ben Dersimli
Rızo'yum."dedi."Dersimde her meşe altında
ve her dağ başında binlerce Rızo vardır. Şu halde
siz hangi Seyyid Rıza'yı soruyorsunuz?" yanıtını
verecekti. 14 gün süren mahkeme sonunda 18 Kasım
1937'de aralarında oğlu ve kardeşinin de bulunduğu
11 kişiyle idama mahkum oldu. Seyyid Rıza idamında
büyük rol oynayan sonraki Dışişleri Bakanı İhsan
Sabri Çağlayangil'in anlatımıyla, sanki meydan
insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap
etti: "Ewlad-i Kerbelayimi, be gunayimi,
ayibo, zulimo, cinayeta."(evlad-ı Kerbela'yız,
günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir.) Dik
adımlarla yürüdü, çingeneyi itti, ipi boynuna
geçirdi, sandalyeye ayağıyla tekme vurdu, infazı
kendisi yaptı. Cenazelerinden korkulan direnişçiler
halka teşhir edildikten gizli biçimde gömüldüler.
Ama Seyyid Rıza, Dersim'in belleğinden hiç silinmedi.
Özellikle sömürgecilere duyduğu öfkeyi ifade ettiği
şu sözleriyle:
"Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim,
bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz
çökmedim, bu da size dert olsun."
|