Neler oluyor Tuzla’da?
Aylardır gündemden düşmüyor, herkes Tuzla’dan
söz ediyor, herkes Tuzla’daki “iş kazaları”nı
dilinden düşürmüyor.
Neden?
Çünkü Tuzla’da kan akıyor, işçi kanı akıyor. Kızaklardan
çıkan her gemi, işçi kanıyla boyanarak denize
açılıyor.
Upuzun bir ölüler listesi var… İsimler aktıkça
akıyor, Ahmet, Mehmet, Hüseyin… Kimi Samsun’dan
gelmiş, kimi Urfa’dan, kimi Bingöl’den… Ekmek
için gelmişler, çocukları ve aileleri için gelmişler…
1985’ten bu yana 98 hayat… Kesin rakam mı? Belli
değil… Gece yarısı parayla susturulan aileler
var mı, bilinmez…
Neden?
Nedenini herkes biliyor: Kâr, daha çok kâr, daha
çok kâr…
Gözü doymaz tersane patronları, işçi kanıyla besleniyorlar.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, “Bugün
bu sektörde 3 milyar dolarlık dış ticaret hacmi
yakalanmışsa, bu sektörde 40 binin üzerinde insan
çalışıyorsa, ciddi anlamda bir katma değer yaratılıyorsa,
Türkiye dünyanın 6. büyük gemi inşa sanayi ülkesi
olmuşsa, bu ülkenin bir ferdi olarak ben bundan
şeref duyarım” diyor bir konuşmasında.
Ve sonra soruyor, acaba bundan rahatsız olan düşmanlarımız
mı düzenliyor bu olayları?
Utanmıyorlar!
Hiç utanmıyorlar!
Yüzleri hiç kızarmıyor!
Deniz Ticaret Odası Başkanı Metin Kalkavan: “İşlediğin
çelik, pamuk değil. Biz tekstil atölyesi değiliz.
İşçinin ölebileceğini bilmesi lazım” diyor…
Utanmak yok!
Yüz kızarması hiç yok… Açık açık söylüyorlar…
Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) Yönetim
Kurulu Başkanı Murat Bayrak, “Ağır riskli işyerlerinde
senede 5-6 ölümlü kaza oluyor, kazalar işin doğası
gereğidir. İş kazasını önlemek mümkün değil” diyor.
Biz ölüme mahkumuz yani; onlar ise kasalarını
doldurmaya!
İşte asıl mesele budur!
Dertlerini bu kadar açık ifade ediyorlar!
Türkiye’de 2002’de 37 tersane faaliyet gösterirken,
bu sayının 2008’de 84’tür. 2009 yılı sonunda ise
bu sayı 135’e yükselecektir.
2003 yılından bugüne dünya gemi inşa sanayi yüzde
89 büyüme gösterirken, Türkiye’deki büyüme oranı
yüzde 360’tır.
Bütün bunların bir sebebi var!
Bütün bunların sebebi, işçi kanı üzerine kurulan
vahşi tersane düzeni ve kâr oranını daha da yükseltmek
için bütün işlerin taşerona devredilmesidir.
Gayet basit ve açık.
Herkes her şeyi gayet iyi biliyor.
Çok sayıda sipariş alan ve büyük kârlar sağlayan
tersane patronları, olabildiğince hızlı ve olabildiğince
ucuz emek kullanarak taşeronlarla, taşeronların
topladığı “kurbanlık” işçilerle bunları yetiştirmek
istiyor. Çünkü her gecikme kâr oranını düşürüyor
ve yetiştirilemeyen siparişler, tazminatlara neden
oluyor.
Tuzla’daki vahşi cinayet düzeninin temel sebebi
budur.
Yalnızca Tuzla’da değil, bütün Türkiye’deki işçi
katliamının temel sebebi budur.
Para kazanmak, daha çok kazanmak, daha daha çok
kazanmak!
Ücreti düşür, sosyal güvenceyi kaldır, saatleri
uzat…
Yeter ki kasa dolsun taşsın!
Yeter ki işler yetişsin, siparişler gecikmesin!
“Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez!”
Öyle mi?
Sayın bakalım, örneğin 2006 yılında kaç kişi Kürt
savaşında ölmüş?
Korucular dahil 97 kişi!
Sayın bakalım, 2006 yılında iş kazalarında kaç
işçi ölmüş?
Tam bin 601 kişi!
Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez, İşçilerin Canı
Cehenneme!
İşçilerin Canı Cehenneme, Paralar Cebe!
Davutpaşa’da gencecik insanların canını alan patlama
işte bunun patlamasıdır.
Her yıl gurbet yollarında onlarcası ölen tarım
işçileri bunun için kanını akıtıyor işte.
Ölüm hep bize düşüyor. Askersek de bize düşüyor,
işçiysek de bize düşüyor.
***
Büyük ve Küçük Adamlar İçin
Gerçeğe Yakın Bir Öykü
-Göçük altında kalanların
anısına-
Küçük adamlar, on sekiz kişiydiler
Büyük adam yalnızdı ve yaşlı
Emeklerini
satarlardı küçük adamlar
Büyük adam ülkesinin topraklarını...
Küçük
adamlar bir karanlığa girdiler, çıkamadılar
Büyük adam, mesken seçmişti kendine karanlıkları
Bundan
ötürü, "hayata gözlerini yumdu"
büyük adam
Küçük adamlar, "kaybettiler hayatlarını"
Büyük
adam top arabasına kuruldu son seyahatinde
Küçük adamlar minibüs bagajında tuttular
köylerinin yolunu
Chopin
uğurladı büyük adamı -çaresiz!-
Küçük adamları, gürültüyle ağlayan küçük
kadınları
Büyük
adamın "naaşı defnedildi" böylece,
gün inerken
Küçük adamların "toprağa indirildi"
tabutları
Sonunda
her şey bitti
Büyük adam ve diğerleri için
Tanrının bileceği iş denildi
bütün bu olanlara
Çelenkler kaldı geriye, soluk fotoğraflar
Ve sözcük kırıntıları…
Ağustos
'86
|
Temmuz’un ortasındayız şimdi … Sıcak günler…
Ya kanımız akacak patronlar için.
Ya da 15-16 Haziran’ı anımsayacağız yeniden. İşçi
sınıfının o muazzam ayaklanmasını anımsayacak
ve onun ışıklı yolundan yürüyeceğiz.
Ya ölümün gölgesi düşecek geleceğimizin üstüne.
Ya da direneceğiz, geleceğimiz ve çocuklarımız
için.
1970 Haziran’ında Gebze’den Kızıltoprak’a uzanan
o akıl almaz yolu bıkmadan, usanmadan, yorulmadan
yürüyenlerin bize söylediği söz budur, bize öğrettiği
ders budur.Tuzla bugün ölçüdür… Türban mı takmışsın,
Kalpak mı geçirmişsin kafana, hayırlı olsun… Vatanı
mı kurtaracaksın? 68’li misin, 78’li misin, kaç
rakamı bir araya getirince bir kuşak üyesi olma
şerefini elde ediyorsun? Önemli değil.
Tuzla’ya ne diyorsun?
“Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez!”
Tuzla hangi vatanın parçası peki?
Davutpaşa hangi ülkenin topraklarındadır?
Ve hep aynı ince çizgide değil miyiz, biz emekçiler:
Ya kanımızı akıtacağız patronlar için.
Ya da ayağa kalkıp yürüyeceğiz, kafamızı bulandıranlara
hiç aldırmadan. Başka yolumuz var mı?
|