Neoliberal kapitalist sömürü düzeninin temel
kuralı şu: Sosyal güvence kurumlarını yok et,
emekçilerin sosyal haklarını ortadan kaldır; bunun
yerine sadakayı ve hayırseverlik gösterilerini,
tarikat vakıflarını, vb. koy!
Buna karşın ise geliştirilen sosyal dalavere,
üç-dört kanaldan yürüyor.
Birinci kanal, tabii ki yine emekçilerden alınan
vergiler ve kesintilerle yaratılan devlet fonları.
Fak-Fuk-Fon gibi kurumlar bu paraları toparlayıp
tekel bankalarında kullanıma soktuktan sonra sadaka
dağıtımını organize ediyor.
İkinci kanal, yine emekçileri ve dini eğilimi
güçlü olan orta sınıftan insanları sömüren, onların
yardımlaşma-hayırseverlik duygularını kullanan
tarikat vakıfları, vb. gibi kurumlardır. Bu tür
kurumlara, ilk bakışta “temiz” görünen ama birazcık
araştırılınca pis kokular saçan “Deniz Feneri”
gibi sadaka dağıtım ağları da dahildir.
Üçüncü kanal ise doğrudan AKP’ye akıtılan katrilyonlarla
ilgilidir. Bilindiği gibi kamuoyu genel olarak
daha çok kişisel rüşvet ve yolsuzlukları dikkate
alır, kimin ne kadar “götürdüğüne” bakar; çünkü
hepimiz tek tek insanların zenginleşmesine öfke
duyarız. Oysa dinci partilerin en önemli yeteneği,
bütün devlet ihale ve işlerinden, içerde ve dışarıda
“takipçiliğini” yaptıkları her işten, örneğin
bir yabancı devletle bağlanan her müteahhitlik
anlaşmasından, vs. muazzam paraları parti kasasına
aktarmasıdır. Üstelik bu para, (Erbakan’ın ünlü
kayıp trilyon davasında olduğu gibi) resmi kasada
da tutulmaz; kasa yerine kullanılan bazı tüccarlar,
vs. elinde toplanır ve seçimler yaklaştıkça bin
türlü yerden parti teşkilatlarına, belediyelere,
vb. aktarılır.
Sadaka Devletinin Fonları
Sadece AKP iktidarı altında geçen 2003-2007 yılları
arasında kamuoyunda ‘Fak-Fuk-Fon’ olarak bilinen
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu’ndan
6.1 milyar YTL yardım yapılmıştır. Fonun verileri,
yaklaşık 7.5 milyon kişinin her yıl düzenli olarak
devletten yardım alarak geçindiğini gösteriyor.
Peki, Fak-Fuk-Fon’un gelir kaynakları nelerdir?
Türkiye’nin iliğini sömüren büyük patronlar mı?
Elbette değil. Bu kaynaklar, yine vergilerden
oluşan bütçe fonları, trafik cezaları, normal
vergilerin üzerine eklenen yüzdelikler, alış-verişlerden,
arazi, vb. satışlarından yapılan kesintiler, bağışlar,
vs. vs. dir. Yani tam olarak ifade edersek, düpedüz
emekçilerin ve halkın cebinden alınan para, bir
biçimde siyasi ihtiyaçlar için sadaka dağıtımına
aktarılmaktadır. Şüphesiz siyasi ihtiyaçlar; çünkü
Türkiye’de yaşayan herkes iyi bilir ki, bu tür
kaynaklardan yararlanmak için çoğu kez en yerel
yetkililerden başlayarak başvuru yapmanız gerekir
ve orada da işler mevcut iktidar partisinin denetiminde
yürür.
Örneğin dini bayramlar öncesi yapılan gıda yardımlarına
aynı yıllar içersinde 470 milyon YTL harcanmıştır;
sadece 2003’te 1 milyon, 2007’de 1.9 milyon kişiye
kömür dağıtılmıştır.
İlk ve ortaöğretimdeki çocukların okul ihtiyaçlarının
karşılanması için aynı yıllarda harcanan para,
toplam 190 milyon YTL’dir. Aynı şekilde Fon, son
dört yılda üniversite öğrencilerine yaklaşık 410
milyon YTL dağıtmıştır.
Çocukların okutulmasını teşvik için annelere verilen
“şartlı nakit transferi” kapsamda 2003’te 59 bin
çocuk için 1.6 milyon; 2004’te 697 bin çocuk için
67 milyon; 2005’de 1 milyon 266 bin çocuk için
180 milyon, 2006’da da 240 milyon YTL kaynak aktarılmıştır.
Sadece 2007’de Fon’un desteklediği 45 aşevine
6.6 milyon YTL kaynak aktarılmıştır. Yeşil Kart’a
aynı yıllarda aktarılan kaynak ise 900 milyon
YTL’dir.
Ve böyle devam ediyor…
İlk bakışta her şey masum ve normal görünüyor.
Ama aslında olan şey, yoksullaştırılan, sosyal
güvenceden yoksun halde çukurun dibine itilen
insanlara dilenci muamelesi yapmaktan başka bir
anlam taşımamaktadır. Böylece, tam da IMF’nin
istediği gibi, patronlardan ve doğrudan devlet
kesesinden yapılan harcamaların azaltılması ve
“hayırseverlik” adı altında toplumun yozlaştırılması
amaçlanmaktadır.
Ve şüphesiz bunlar, sadece Fak-Fuk-Fon’a ait resmi
rakamlardır ve Türkiye’deki büyük sadaka düzeninin,
siyasi sömürüye dayalı “yardım” dağıtımının yalnızca
bir parçasıdır. Madalyonun diğer yüzünde ise büyük
tarikat vakıfları, gayrı-resmi tarikat fonları,
yurtdışından ve başka kaynaklardan sağlanan paraların
resmi olmayan “kasa”larda toplanıp parti ve belediyelere
aktarılması, yoksul çocuklarının tarikat okullarının
ağına düşürülmesi, “büyük yardim kampanyaları”
adı altında toplanan paraların sadece belli kesimlere
dağıtılması, vs. vs... var.
Yani deveyi hamuduyla yutanlar, birkaç kırıntıyı
da yoksulların önüne atıyorlar ki, sussunlar ve
kaderlerine razı olsunlar.
Şimdilik sürüyor bu dilencilik ve sadaka düzeni;
ve sürecek. Emekçiler ayağa kalkıp, kendilerinin
olanı gerçekten isteyinceye dek…
|