| Comandante Raul Reyes ve
İvan Rios yoldaşların katledilmesinden sonra
3 Nisan 2008’de James Petras’ın kaleme aldığı
bu yazıyı, içerdiği eleştirel yaklaşım nedeniyle
okurlarımıza iletmeyi gerekli bulduk. Türkçe
çeviri Latinbilgi/sendika.org’tan alınmıştır.
|
Başkan Uribe’nin Ekvador’un bağımsızlığını ihlal
eden piyade ve füze saldırısı, Ekvador ve Venezüella’yı
bölgesel bir savaşa girmenin eşiğine getirdi.
Başkan Chavez’le, bu savaşçı eylem sırasında yaptığım
bir söyleşi boyunca, bana Uribe’nin “önleyici
savaş” ve “bölge-dışı müdahale” doktrininin tehlikesini,
Kolombiya rejimini “Latin Amerika’nın İsrail’i”
olarak adlandırarak belgeledi.
Chavez, benim de davetli konuk olduğum Pazar günkü
“Alo Başkan” radyo programının başında; kara,
hava ve deniz kuvvetlerini Venezüella’nın Kolombiya
sınırına gönderdiğini bildirdiği bir duyuruyla
devam etti.
Uribe’nin sınır ötesi saldırısının amacı, ABD-eşgüdümlü
uzaktan, uydudan yönetilen füze saldırısını test
etmenin yanı sıra Ekvador ve Venezüella’nın askeri
saldırıya karşısındaki siyasi “iradesini” görmekti.
Uribe’nin, Fransız Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner,
Ekvador İçişleri Bakanı Larrea, Kolombiya Kızıl
Haçı ve özellikle Venezüella Başkanı Hugo Chavez’in
katılımıyla müzakere edilen, FARC rehinesi Ingrid
Betancourt’un olası insani [amaçlı] serbest bırakılmasından
kaçınmayı amaçladığına da şüphe yok. Kouchner,
Larrea ve Chavez, içlerinde çeşitli uluslardan
sivillerin de bulunduğu 22 kişiyle birlikte Ekvador’da
Uribe’nin Amerikan-eşgüdümlü füze ve kara saldırısıyla
katledilen FARC lideri Raul Reyes ile dolaylı
biçimde temastaydı. Uribe’nin askeri müdahalesi,
kısmen, “rehineleri kurtarmak için” sergilediği
askeri çabalarının yenilgisine karşın Chavez’in
FARC’ın elinde tuttuğu rehineleri serbest bırakmasında
oynadığı önemli diplomatik rolü yadsımaya da yönelikti.
Raul Reyes bu müzakerelerde, hem Avrupalı ve hem
Latin Amerikalı hükümetler hem de Kızıl Haç tarafından
yasal sözcü olarak kabul ediliyordu; eğer mahkum
tahliyesi üzerine olan müzakereler başarılı olmuş
olsaydı, aynı hükümetlerin ve insani yapıların
Uribe’ye karşılıklı mahkum takası ve FARC’la barış
görüşmelerini başlatması yönünde baskı yapabilmesi
de muhtemel olurdu; ki bu, Bush ve Uribe’nin acımasız
savaş politikası, siyasi suikastleri ve “kavruk
toprak” (isyancıların bulunduğu bölge ve çevresindeki
tüm yaşam ve geçim araçlarını yok etmeye yönelik
kirli savaş politikası -Latinbilgi’nin notu) politikaları
ile tezat içindeydi.
Uribe’nin Ekvador’un bağımsızlığını ihlal ederek
22 FARC gerillasını ve Meksikalı ziyaretçilerini
katlederken tehlikede olan şey, Uribe’nin 2002’de
iktidara geldiğinden bu yana güttüğü bütün askeri
karşı-isyan stratejisinden daha azı değildi.
Uribe, sonuçta gerçekleşen şeyi, yani Amerikan
Devletleri Örgütü’nün (OAS) kınaması ve yaptırımı
ile Venezüella, Ekvador ve Nikaragua’yla ilişkilerindeki
(geçici) kopuşu göze alıyor ve bunu net bir biçimde
istiyordu. Öyle de yaptı, çünkü saldırıya gizli
(ve yasadışı) biçimde katılan ve saldırıyı derhal
alkışlayan Washington’un desteğine güvenebilirdi.
Bu, Uribe için, Latin Amerika ulusları ve Fransa’yla
olan işbirliğinnden daha önemliydi. Kolombiya,
hâlâ Washington’un Latin Amerika’daki ileri askeri
kalkanı, özellikle de, anti-emperyalist Chavez
hükümetini istikrarsızlaştırmak ve devirmek için
en önemli siyasi-askeri araçtır. Clinton ve Bush,
son 7 yıl içinde Kolombiya’ya, 1500 askeri danışman
ve özel kuvvetleri, düzinelerce İsrailli komando
ve “eğitimci”yi, 2 bin paralı askeri ve 200 bin
kişilik güçlü Kolombiya ordusuyla yakın ilişki
içinde çalışan 10 binden fazla paramiliter gücü
de içeren 6 milyar dolarlık askeri yardımda bulundular.
Uribe’nin sınır ötesi “savaşı nedeni” üzerinde
etkili olan bu ve diğer uluslararası faktörler
bir yana, Ekvador’daki FARC kampına yönelik bu
saldırının önemi, Latin Amerika’daki en güçlü
gerilla hareketinin ve Washington ve Bogota’nın
baskıcı neo-liberal politikalarının en uzlaşmaz
muhalifinin başını kesmek, zayıflatmak ve izole
etmektir. Silahlı mücadelenin sona erdirilmesi
için çağrıda bulunan Fidel Castro, Hugo Chavez
ve Rafael Correa gibi ilerici liderlerin de dahil
olduğu uluslararası politikacılar, FARC’a, kilit
liderlerinin, aktivistlerinin ve sempatizanlarının
öldürülmesi açısından ağır bedellere mal olan
üç barış girişiminin [(1984-1990), (1999-2001)
ve (2007-2008)] tecrübelerini görmezden geliyor
gibiler. 1980’lerin ortasında FARC’ın çok sayıda
lideri seçim sürecine katılarak, bir siyasi parti
(Yurtsever Birlik) kurdular. Başarılı bir biçimde
seçilen çok sayıda yerel ve ulusal yönetici ve
liderleri, kongre üyeleri ve üç başkan adayları
da dahil 5000 üyeleri katledildi. FARC böylece
kırsala ve gerilla mücadelesine geri döndü. On
yıl sonra FARC zamanın Kolombiya Başkanı Pastrana
ile askerden arındırılmış bir bölgede müzakere
etmekte uzlaştı. FARC açık forumlar topladı, devleti
demokratikleştirecek toplumsal ve siyasi reformlar
için politika alternatiflerini ele aldı ve özel
mülkiyete karşı stratejik ekonomik sektörlerin
“sivil toplum”daki muhtelif sektörlerle birlikte
kamusal mülkiyete alınmasını tartıştı. Başkan
Pastrana, ABD Başkanı Clinton ve daha sonra Bush’ın
baskısı altında, aniden müzakereleri sona erdirdi
ve silahlı kuvvetlerini FARC’ın üst düzey müzakere
ekibini ele geçirmeleri için yolladı. ABD tarafından
beslenen ve akıl verilen Kolombiya ordusu FARC
liderlerini ele geçirmeyi başaramadı, ancak paramiliter
Başkan Uribe tarafından izlenen “kavruk toprak”
politikalarını sahneye koydu.
FARC 2007-2008’de siyasi mahkûmların Kolombiya’da
askerden arındırılmış bir bölgede karşılıklı serbest
bırakılmasını görüşmeyi önerdi. Uribe reddetti.
Başkan Chavez müzakerelere bir arabulucu oarak
dâhil oldu. Fransız hükümeti ve diğerleri Chavez’i
FARC’tan rehinelerin hayatta olduklarına ilişkin
“kanıt” istemeye davet ettiler. FARC, Chavez’in
isteğine uydu ve üç elçi yolladı. Ama bunlar Kolombiya
ordusu tarafından yakalandılar ve şu anda canavarca
koşullar altında hapiste tutuluyorlar. FARC, yine
de Chavez’in teklifine uymayı sürdürdü ve Kızıl
Haç ve Venezüellalı yetkililere teslim edilmek
üzere ilk mahkûm grubunu salıverme girişiminde
bulundu; ancak Uribe’nin silahlı kuvvetleri tarafından
hava saldırısına uğradılar ve böylece tahliyeyi
iptal ettiler. Daha sonra, yükselen tehlikeye
rağmen ilk parti rehineyi serbest bırakabildiler.
Fransız Dışişleri Bakanı Kouchner ve Chavez, Fransız
asıllı Kolombiyalı eski başkan adayı Ingrid Betancourt’un
serbest bırakılması için yeni teklifler getirdiler.
Bu da, Uribe üst düzey bir ABD teknik asistanıyla
birlikte ülkenin her yerinde kapsamlı bir denetimi,
Reyes, Chavez, Kouchner, Larrea ve Kızıl Haç arasındaki
iletişimi izlemeyi de içeren büyük bir askeri
saldırı başlattığı zaman sabote edildi.
Reyes’in katledilmesine yol açan da, onun FARC
içindeki en yüksek düzeydeki bir kişi olarak müzakerelerde
ve esir tahliyesinin koordinasyonunda yer alarak
oynadığı bu yüksek riskli roldü. Mahkûmların tek
taraflı tahliyesi için yapılan dış baskı, FARC’ın
güvenliğini azaltmasına neden oldu. Sonuç ise
-Kolombiya hapishanelerinde tutulan 500 devrimciden
hiçbirinin serbest bırakılmasına karşın, liderlerin,
müzakerecilerin, sempatizanların ve militanların
öldürülmesi oldu. Sarkozy, Chavez, Correa ve diğerlerinin
bütün çabası FARC’tan -sanki Uribe’nin hapishanelerinde
işkence gören ve ölmekte olan yoldaşları herhangi
bir insani değişimin parçası değillermiş gibi-
hep tek taraflı tavizler talep etmek üzerine kuruluydu.
Bunu izleyen günlerde, 8-9 Mart’a denk gelen hafta
sonu boyunca süren Dominik Cumhuriyeti’ndeki zirve,
Kolombiya’nın Ekvador toprak bağımsızlığını ihlalini
mahkum eden bir karara önayak oldu, ancak saldırıdan
sorumlu olan Uribe hükümeti ne gerçek anlamda
söz konusu edildi ne de resmi bir yaptırıma uğramadı.
Üstüne üstlük, hayatını insani takas ararken haince
suikasta uğrayarak kaybeden lider Raul Reyes’in
(saygı gösterilmesini bir yana bırakın) adı bile
anılmadı. Toplantının kendisi bir trajedi karşısında
umut kırıcı bir yanıtsa, sonucu da bir maskaralıktı:
Nigaragua devlet başkanı Ortega, Kolombiya’nın
eli kanlı başkanını bağrına basarken, gülümseyen
Uribe toplantı salonunu bir baştan ötekine yürüyerek
Correa ve Chavez’e el sıkışmayı ve baştan savma
bir özür dilemeyi teklif etti. Toplantı-sonrası
“uzlaşma”, [Correa ve Chavez’in] sınır ötesi saldırıya
ve Reyes’in soğukkanlı biçimde katledilmesine
muhalefetinin sadece bir tiyatro olduğu izlenimini
yarattı; eğer beklendiği gibi Uribe sınır ötesi
saldırılarını daha geniş ölçekte tekrarlarsa,
gelecek için kötü bir kehanet. Venezüella ya da
Ekvador halkları ve silahlı kuvvetler bir başka
seferberlik ve teyakkuz çağrısını ciddiye alacaklar
mı?
Santa Domingo “uzlaşma” toplantısından bir haftadan
daha az bir zaman sonra, Chavez ve Uribe “kökenleri
ne olursa olsun şiddet gruplarına” karşı işbirliğine
yönelik eski bir askeri antlaşmayı yenilediler.
Açıkçası Chavez, Venezüella’nın FARC’a herhangi
bir manevi destek sağladığı şüphesini yatıştırıp
Uribe’nin Venezüella’yı istikrarsızlaştırma amaçlı
paramiliter sızmalarını geniş oranda durduracağını
umuyor. Başka bir deyişle, FARC’la dayanışmak
yerine önceliği “hikmeti hükümet” aldı. Ancak
Chavez için açık olması gereken şey, Uribe’nin,
Washington’la olan bağları nedeniyle antlaşmada
kendine düşen kısma riayet etmeyeceği gerçeği
ve Washington’un Chavez hükümetinin Kolombiyalı
kontrgerilla güçlerinin Venezüella içine devam
eden sızmalarını da içeren her türlü araçla istikrarsızlaştırılması
ısrarıdır.
Uribe, Chavez ve Correa’dan özür dileyebilir çünkü
onun askeri saldırılarının gerçek amacı FARC liderliğini,
herhangi bir şekilde, herhangi bir yerde, herhangi
bir zamanda ve herhangi bir koşulda, hatta uluslararası
müzakerelerin ortasında imha etmekti. Washington,
Chavez ve Correa iktidara gelmeden çok önce, FARC
sekretaryasının her bir üyesinin başına 5 milyon
dolar ikramiye koydu. Washingtonun en yüksek önceliği
[askeri yardım programlarıyla (7 yılda 6 milyar
dolar), askeri danışma misyonunu genişletip arttırmasıyla
(1500 ABD’li uzman) ve Kolombiya’daki kontrgerilla
faaliyetlerine dahil oluş süresiyle (45 yıl) şahit
olunduğu üzere] FARC’ı yok etmekti.
Washington ve Kolombiyalı vekilleri, eğer FARC’ın
iki numaralı komutanını öldürmekte başarılı olabilirlerse
Correa ve Chavez’in olası kızgınlığına ve OAS’ın
azarına maruz kalmayı göze almışlardı. Sebebi
açık: Kolombiya kırsallarının üçte birinde sözü
geçen güç, komşu liderler değil FARC’tır; O FARC’ın
askeri-siyasi gücü ki, Kolombiya’nın silahlı kuvvetlerinin
üçtü birinin hareketini engelliyor ve Kolombiya’nın
Washington’un emriyle Chavez’e karşı herhangi
bir büyük askeri müdahaleye girişmesine engel
oluyor. Uribe ve Washington, Correa’ya FARC’ın
lojistik kaynak hatlarının çoğunu ve Ekvador-Kolombiya
sınırındaki birçok güvenlik kampını ortadan kaldırması
için baskı yaptı. Correa, bugün kendi ülkesi topraklarında
olan 11 FARC kampını imha ettiğini ve 11 gerillayı
tutukladığını iddia ediyor. Venezüella Ulusal
Muhafızları, Venezüella-Kolombiya sınırı boyunca
kamp kurmuş Kolombiyalı mülteci-köylüler arasında
FARC aktivistlerini ve sempatizanlarını takip
eden Kolombiya sınır devriyesini görmezden geliyorlar.
Uribe ve Washington’un baskısı, Chavez’i FARC’a
ve onun yöntemlerine, stratejisine yönelik bir
desteği alenen inkâr etmeye zorladı. FARC uluslararası
anlamda izole edildi; Küba Dışişleri Bakanlığı
Santo Domingo’daki sahte “uzlaşma”yı, barış için
“büyük bir zafer” ilan etti. Böylece FARC, Kolombiya’nın
şehirlerindeki ve kırlarındaki önemli iç desteği
korumasına karşın diplomatik olarak izole edildi.
FARC’a yönelik dış desteğin ya da sempatinin “nötralize”
olmasıyla birlikte, Uribe rejimi -Santo Domingo
toplantısının öncesinde, esnasında ve hemen sonrasında-
bütün ilerici ve solcu örgütlere karşı kanlı bir
cinayetler ve tehditler serisi başlattı. 6 Mart
2008’deki 200 bin kişilik güçlü “devlet terörü
karşıtı yürüyüş” öncesinde, yüzlerce örgütçü ve
aktivist tehdit edildi, kötü muameleye maruz kaldı,
takip edildi, sorguya çekildi ve Uribe tarafından
“FARC’ı desteklemek”le suçlandı; bunların ardından,
yürüyüşün lideri ve dört de insan hakları sözcüsü
ölüm timlerince katledildi. Bu büyük kitle gösterisinin
ardından basın Kolombiya’ın başlıca sendikası
CUT (Kolombiya İşçileri Konfederasyonu), banka
çalışanları sendikası başkanı, öğretmen sendikası
lideri, CUT’un eğitim işkolu başkanı ve pedagoji
enstitüsünde bir araştırmacıyı da içeren çeşitli
suikastleri ve saldırıları haber verdi.
Şu ana kadar Kolombiya’da toplamda 5 binden fazla
sendikacı katledildi, 2 milyon köylü ve çiftçi
zorla yerlerinden edildi ve topraklarına Uribe
yanlısı paramiliter güçlerce ve toprak ağalarınca
el konuldu. Eski itirafçı ölüm mangası liderleri,
Uribe’yi destekleyen seçilmiş kongre üyelerinin
üçte birinden fazlasını finanse ve kontrol ettiklerini
alenen kabul etmişlerdi. Halen 30 kongre üyesi
paramiliter ölüm mangalarıyla “ilişkileri” nedeniyle
yargılanıyorlar. Uribe’nin en samimi kabine işbirlikçilerinin
birkaçının ölüm mangalarıyla aile bağları ortaya
çıkarıldı ve iki tanesi de istifaya zorlandı.
Uribe, uluslararası plandaki, özellikle de Latin
Amerika’da kötü şöhretine rağmen, Washington’un
güçlü desteğiyle, “FARC’ı yok etmek” yani sivil
toplumun bağımsız halk örgütlerini ortadan kaldırmak
için 200 bin asker, 30 bin polis, binlerce ölüm
mangası katili ve bir milyondan fazla orta ve
üst sınıflardan Kolombiyalıdan oluşan ölüm saçan
bir katliam makinesi inşa etti. Uribe, geçmişteki
herhangi bir Kolombiyalı oligarşik yöneticinin
de ötesinde, devlet terörüyle kitlesel seferberliği
bir araya getirebilen bir faşist diktatöre en
yakın kişi.
Kolombiya’daki muhalif siyasal ve toplumsal hareketler
kitlesel, örgütlü ve saldırıya açıklar. Günlük
yıldırmaların ve çete usulü cinayetlerin hedefi
konumundalar. Uribe bugüne kadar, terör ve kitlesel
propaganda aracığıyla, iktidarını işçi sınıfı
muhalefetine dayatabildi ve orta sınıfların desteğini
toplayabildi. Ancak, -en önemli muhalifi- FARC’ı
yenilgiye uğratmakta, imha etmekte ya da dağıtmakta
baştan sona başarısız oldu.
İktidara geldiğinden bu yana her yıl, Uribe nihayetinde
“teröristlerin” sonunu getirecek biçimde ülkenin
bütün bölgelerinin kitlesel olarak ve baştan aşağı
askeri temizlikten geçirileceğini taahhüt etti.
FARC’ın etkili olduğu bölgelerdeki on binlerce
köylüye işkence yapıldı, tecavüz edildi, katliamlar
ve sürgünler gerçekleşti. Ama Uribe’nin askeri
saldırılarının hepsi de başarısız oldu. Ancak
bu arada Uribe, bazı generallerin ve hatta ABD
yetkililerinin gözlemini kabul etmeyi de kesinlikle
ve tümden ihmal etti: FARC, askeri yoldan yok
edilemez ve hükümet bir yerde masaya oturmak zorunda.
Kendi başarısızlıkları ve FARC’ın dayanıklı mevcudiyeti
Uribe’de bir psikotik takıntı haline geldi: Bütün
yasal, uluslararası baskılar baştan savıldı. Öföri
(hastanın kendini olduğundan çok daha güçlü hissetmesi
- ç.n.) ve histeri arasında gidip gelerek, saplantılı
terör stratejisine karşı olan iç muhalefete saldırdı,
bütün dış ve iç eleştirilere “FARC destekçileri”
diye bağırır hale geldi. Ekvador ve Venezüella’ya
“şartlar gerektirmedikçe topraklarını bir daha
işgal etmeme” sözü verdi.
“Uzlaşma” için biraz fazla!
Bugün, insani takas süreci öldü; FARC, özellikle
iyi niyetli dostlarının, bütün FARC örgütünü ve
liderliğini riske atacak olan ricalarına uyamaz
ve uymayacaktır. Chavez’in maksadının iyi niyetli
olduğunu kabul edelim. Mahkûmların iki taraflı
kurtarılması iddiası, eğer uluslararası liderlere
ve örgütlere karşı sorumlu ve dünya kamuoyu önünde
hayırlı bir görüntü (imaj) yaratmak için hevesli
bir rasyonel burjuva politikacıyla pazarlık yapılıyor
olsaydı bir anlam ifade edebilirdi.
Ancak, muhaliflerini imha etmekte kirli bir tarihe
sahip bir psikotik politikacının birden bire görüşmelerin
ve insani takasın erdemini keşfedebileceğine inanması
Chavez için saflıktı. Şüphesiz FARC, zor deneyimler
ve acı tecrübeleri arasında, silahlı mücadelenin
arzulanan bir yöntem olmadığını ancak canavarca
faşist bir rejime göğüs gerebilmek için tek gerçekçi
yol olduğunu Andlı ve Karayipli dostlarından daha
iyi anlar.
Uribe’nin Raul Reyes’i katletmesinin Chavez’in
girişimleriyle ya da Ekvador’un bağımsızlığıyla
veya Ingrid Betancourt’un tutsaklığıyla ilgisi
yoktu; bu, doğrudan doğruya, hayat boyu devrimci
ve FARC’ın lideri olan Raul Reyes’le ilgiliydi.
Şimdi, savaş paniği sona erdi, farklılıklar sümenaltı
edildi, liderler yerlerine döndüler ancak Raul
Reyes, en azından Kolombiya kırsallarında ya da
köylülerinin kalbinde, unutulmadı.
.
|