Eleştiri ve özeleştiri ilkesi, parti yaşamının
olmazsa olmaz, temel ilkelerden biridir. Marksizm-Leninizm’i
kendine rehber edinmiş partiler, “yanılmaz, şaşmaz,
hata yapmaz” birer siyasal örgüt değillerdir.
Tıpkı bireyler gibi, partiler de yanılır, hata
yapar, yanlış kararlar verirler. Elbette Marksist-Leninist
parti, bireylerden çok farklı olarak bu hataların
sorumluluğunu taşır. Bu sorumluluk, Marksist-Leninist
parti için, sadece kendi üyelerine değil, başta
işçi-emekçi sınıflar olmak üzere tüm halka her
adımının ve eyleminin hesabını vermek yükümlülüğü
getirir.
Marksist-Leninist bir parti rasgele adım atmaz;
O adımlarını, tüm eylemlerini tarihsellik içinde
günceli değerlendirerek, nesnel ve öznel koşulların
sağlıklı bir analizine dayanarak atar. Ama tüm
bunlara rağmen hata yapar, yanılır, yanıltır.
Yine de tüm bunlar partiye deney ve tecrübe olarak
döner, bir birikim sağlar. Bunların birikime dönüşmesinde
eleştiri ve özeleştiri yaşamsaldır. Bu birikime
sahip olmayan bir parti, bunun için eleştiri ve
özeleştiriyi bir sisteme bağlayamayan bir parti,
“öncü parti” sıfatına sahip olamaz.
Marksist-Leninist Parti, İç Yaşamını Neye
Göre Biçimlendirir ve Örgütler?
Bunun en net ve doğrudan yanıtı; sosyalizm ve
sosyalizm ilkeleridir. Soyut bir sosyalizm değil,
sosyalizm tarihinin tüm deney ve birikimine, bu
deney ve birikimlerin doğru yanıtlarına göre somutlaşan
bir sosyalizm parti yaşamına yön verir. Sosyalizm
anlayışındaki farklılık, bunun parti yaşamında
almış olduğu biçimler, kendini ne kadar “Marksist-
Leninist” olarak tanımlarsa tanımlasın, o partiyi
bir başka partiden ayrıştırır. Örneğin, burjuva
partileri dahil her partide “demokratik merkeziyetçilik”
ilkesi, parti tüzüklerinin en başında yer alır,
ama bu ilke her partide farklı biçim alır; Neden?
Bunun yanıtı işte az önce ifade ettiğimiz bütünsel
bir proje olarak sosyalizm anlayışından kaynaklanır.
Burada önemli olan lafız değil, özdür, ruhtur.
Hiç şüphesiz aynı şey eleştiri ve özeleştiri ilkesi
içinde geçerlidir.
Parti yaşamı, bazı temel ilke ve normların alt
alta sıralanmasından oluşmaz. Bu ilke ve normlar,
parti yaşamına yön verir, ona ruh katar, ama bunlar
iradi ve kurallı bir çabayı olduğu kadar, gönüllü
birliği de gerektirir. Özünde her bir ilke veya
normlar, parti yaşamından sosyalizmin somut biçim
almasını ifade eder ve bu ilke ve normlar birbirinden
kopuk, uzak değil, birbirine bağlı, birbiri ile
iç içe geçmiş, birinin diğerini tamamladığı bütünün
parçalarıdır. Bunların tümünün organik toplamı,
parti yaşamını oluştur.
Eleştiri ve özeleştiri, siyasal ve toplumsal süreçte
üreten, mücadele eden Marksist-Leninist bir parti
için, “anlık”, bazı dönemler için geçerli olan
değil, tüm siyasal ve örgütsel süreçleri doğrudan
kesen sürekli bir eylemdir, yaşam biçimidir. Eleştiri
ve özeleştiri, canlı bir yaşam biçimi haline gelmezse,
orada parti yaşamı canlı olamaz.
Ünlü bir söz vardır: “Sadece mezardaki ölüler
hata yapmaz.” Canlı bir partinin mücadelesinde,
doğal olarak, bazı süreçlerde, o süreçlerle çelişen,
o sürece hizmet etmeyen, bir dizi eksiklikler,
hatalar ortaya çıkabilir. Hatta bazı süreçlerde
ya da çok kez, çok iyi plan yapılır ama bu planı
yaşamda somut biçimde örgütlerken, bu planın dışına
çıkılır. Baştan öngörüleyen sonuçlar, hatta yaşamsal
hatalar da ortaya çıkar. Eğer tüm bunlardan arınmak,
daha iyi ve ileri olanı örgütlemek isteniyorsa,
sadece başarılardan değil, başarısızlıklardan
da dersler almak zorunludur. Büyük başarısızlıklar
ya da yenilgiler, neden büyük başarı ya da zaferlerin
öngünü olur, ya da zeminini oluşturur? Çünkü yenilgiler,
eleştiri ve özeleştiri ile tarihsel ve siyasal
dersleri açığa çıkarır; bunu bilince çıkaran bir
parti, ileriye daha güçlü hazırlanır, bu derslerle
zafere ilerler.
Burada eleştiri ve özeleştiri anahtar bir konumdadır.
Her eleştiri, somut, açık ve net yapılmalı, nesnel
ve öznel koşullar tarafından çerçevesi belirlenmelidir.
Somut, açık yapılmayan eleştiri, yanılma ve önyargılara
açıktır, hatta bunlara davetiye çıkarır. Nesnel
ve öznel koşullardan soyut bir eleştirinin pratik
değeri yoktur. Yine bu temelde her özeleştiri,
açık, samimi, ön açıcı olmalıdır Bu temelde bir
özeleştiri somut bir değerlendirmeye dayanır,
eksik ve hatalardan arınarak ileriye yönelik dersleri
içerir. Eleştiriler, somut bir anlayışa, bu anlayışın
kaynaklarına, hatta bu anlayışın somut biçim aldığı
kişilik özelliklerine yönelik yapılır. Bu anlamda
çok sık ve çok kez yanlış anlaşıldığı gibi, “yapıcı
eleştiri” ve bu temelde suya sabuna dokunmayan
bir “eleştiri” yoktur. Her eleştiri bir şeyi,
bir yanlış anlayışı, bunu besleyen siyasal-sosyal-kültürel
zeminleri, kişilik özeliklerini yıkar. Eleştirinin
diğer yüzü olan özeleştiri ise, bu yıkılanın karşınına
yeni bir şeyi kurar. Bu anlamda eleştiri “yıkma”
eylemi ise, özeleştiri de “yeniden kurma” eylemidir.
Bundan dolayı, eleştiri ve özeleştiri aynı bütünün
birer yüzüdür.
Hiç şüphesiz çok kez yine karıştırıldığı gibi,
eleştiri ile küfür ya da hakaret birbirinden çok
farklıdır. Eleştiri, ilerlemek ve gelişmek ya
da geliştirmek için yapılır; küfür ya da hakaret
ise, karşıdakini aşağılamak, ezmek, yok etmek
için yapılır. Eleştiri anlayışa yönelir, küfür
ya da hakaret ise kişiye yönelir. Marksist-Leninist
bir partide, kimsenin kimseye küfür ya da hakaret
etme hakkı yoktur. Ama açık, net olarak ortaya
konan eleştiriler çok kez kişisel savunma mekanizmalarına
çarpar ve eğer sert ifade edilmişse, çok kez bu
kaldırılamaz ve “hakaret” olarak anlaşılabilir.
Bundan dolayı, açık ve net ifade edilen eleştiri,
aynı zamanda doğru bir dille ifade edilmelidir.
Eleştiri aynı zamanda özeleştiridir. Bundan dolayı,
sert de olsa, eleştiri, sorumluluk içerir, eleştiri
sahibinin görev ve sorumluklarını içerir, küfür
ya da hakaret ise bu sorumluluğu taşımaz. Eleştiri,
parti yaşamında içsel bir alanda durur, küfür
ya da hakaret ise dışsal; eleştiri tutar, çeker,
paylaşır. Küfür ya da hakaret ise ötekileştirir,
iter.
Sorumlu, kendine ve iradesini temsil ettiği sınıfa
karşı samimi bir parti, tüm faaliyetlerinden,
bu faaliyetleri yürüten örgütler ve kadroların
tüm eyleminden sorumludur. Parti başarıdan olduğu
gibi, başarısızlıktan da sorumludur. Bu anlamda,
“ben doğru yaptım, ama parti hatalı” demek ya
da tersinden “parti doğru ama kadrolar hatalı”
demek çok kez yanıltıcıdır. Elbette, siyasal yaşamda,
eksik ve hataların bireysel olanları olduğu gibi,
genel ve partiyi içeren hata ve eksiklikler de
vardır; bunları birbirinden ayırmak zorunludur.
Ama tüm bunlara karşı, hata ve eksikliklere karşı
bizim silahımız eleştiri ve özeleştiridir.
Marksist-Leninist bir parti bu silahı en iyi ve
verimli biçimde kullanmak zorundadır.
Parti Yaşamındaki Somut Görünümler
Bu kısa ve özlü tanımlamalardan sonra soru şudur:
peki, bu sorun, yani eleştiri ve özeleştiri parti
yaşamımızda nasıl somut biçim almaktadır?
Bunu bazı ana çizgilerle ele almakta yarar vardır.
Açık ifade edelim. Bir partinin örgütsel bütünlüğün
bozulup politik eksenden uzaklaştığı her süreçte,
toplumsal-siyasal-kültürel zeminden de beslenerek,
başıbozukluk yaşam biçimine dönüşür. Bu durumda,
genel olarak tek tek birey ya da çevreler kendilerini
siyasal yaşamın merkezine koyar, her şeyi bu dar
dünyadan açıklar, kendinin “en doğru”, kendi dışındaki
her şeyin ise “yanlış” olduğu biçiminde bir eğilim
geliştirir. Böylesi süreçlerde, örgütsel ilişkiler
ya da örgütsel yapıda, sözde nasıl ifade edilse
edilsin, eleştiri ve özeleştiri gerçek anlamından
uzaklaşır. Eleştiri, “yıkma ve yeniden kurma”
eylemine hizmet etmez, rekabet, üstünlük sağlama
ve önyargıların konusu olur; özeleştiri ise “yanına
bile yaklaşılmaz” bir zaaf olarak ortaya çıkar.
Bu gibi durumlarda, eleştiri ve özeleştiri adına
her şey birbirine karışır. Doğru ve bütünlüklü
bir parti örgütlülüğü, diğer ilke ve normların
yanı sıra, bu ilkesel sorunu, yani eleştiri ve
özeleştiriyi yeniden kendi ayakları üzerine oturtmak
zorundadır. Yeniden inşa sürecimiz, aynı zamanda
bu sorunun yeniden biçim kazandığı, lafız değil
ruhun yeniden yeşerdiği bir süreçtir.
Partimiz, anlayış düzeyinde, tarihimizin hiçbir
döneminde, örgütsel ve siyasal açıdan en geri
konuma düştüğü süreçlerde bile, kendini eleştiriye
kapatmamış, “kol kırılır, yen içinde kalır” mantığı
ile hareket etmemiştir. Hiç şüphesiz bu ilkesel
tutum ve gelenek önemli bir kazanımdır. Ancak,
bu her şeyi açıklamaktan uzaktır ya da bu ilkesel
tutum sahibi olmanın her şeyi “çözeceğini” düşünmek
saflıktır. Eleştiri ve özeleştiri, parti yaşamında
bir yöntem, yaşam biçimidir ama bu aynı zamanda
bir demokrasi kültürüdür. Eğer demokrasi kültürü
gelişmemişse, ilkesel tutumunuz ne olursa olsun,
orada eleştiri ve özeleştiri sağlıklı gelişmez,
hem bireyde hem de örgütsel ilişkilerde bu temelde
ilerleme olmaz.
Biz geriye değil ileriye bakarak yürürüz. Yeniden
inşa sürecimiz, yukarıda ifade ettiğimiz gibi,
partimizdeki demokratik geleneği arkasına alarak,
sadece örgütsel inşa değil, bütünsel yenilenme
eylemidir. Bu eylem içinde, örgütsel inşaya bağlı
olarak, doğru bir anlayışla eleştiri ve özeleştirinin
de inşasını kapsamıştır, kapsamaktadır. Bizim
için, demokrasi, “seçim” ve “açıklık” ilkesiyle
birlikte “katılımcılık”la anlamlıdır. Bundan dolayı
sık sık, parti içi demokrasi için “katılımcılığa”özel
bir vurgu yapmakta ve eleştiri hakkının kullanılmasına
önem vermekteyiz; dahası bunlar her vesile ile
teşvik edilmektedir. Bu konuda, örnek tutum ve
pratikler hiç de az değildir ve partimize karakterini
veren bunlardır. Hiçbir organ ve birey, her hangi
bir eleştiri karşısında bu eleştiriyi örten, yok
sayan, susturan vb tutum ve davranış içinde olamaz.
İllegalite parti yaşamında temeldir; ama bu her
şeyi örten bir işlev göremez. Tam tersine, parti
tüm faaliyetleri, illegalite kurallarını bozmadan
parti ve cephe üyelerinin denetimine açmak ve
bu temelde her türlü eleştiri ve öneriyi dikkate
almak zorundadır. Örgütsel ilişkiler gizlidir,
ama düşünce ve politik faaliyetin sonuçları parti
hukuku içinde açıktır. Bunu somut biçimde yaşamında
inşa edemeyen bir parti kastlaşır ve bu partide
“demokrasi” değil “demokrasi” adına diktatörlük
söz konusu olur. Bununla birlikle, “demokrasi”
adına her şeyin her yerde ifade edildiği sınırsız
bir “özgürlük” de yoktur. Eğer örgütlü ilişki
ve platformlarda, gündeme bağlı olarak bunlar
ele alınmazsa, orada “demokrasi” değil “anarşizm”
söz konusu olur. Bu durumda parti bir tartışma
platformuna, özerk gruplar toplamına dönüşür.
Partimiz böylesi bir kastlaşmayı ve demokrasinin
bozulma biçimlerini reddeder; bu tip anlayışlara
ve davranış biçimlerine partimizde yer yoktur.
O halde, bugün, demokrasi kültürü ile ilişkili
olarak, eleştiri ve özeleştiri parti saflarında
ete kemiğe bürünüp, yaşam biçimine dönüşmüş müdür?
Ya da bugün istenilen parti düzeyi yakalanmış
mıdır?
Bu soruların yanıtı, siyasal ve örgütsel sürecimizi
dikkate alarak ifade edersek, maalesef güçlü biçimde
“evet” demekten bizi alıkoymaktadır. Bu noktada
2008 yılı başlarında bir resim çıkarmak gerekirse,
olumlu ve ileri çizgilerle geri ve olumsuz çizgilerin
iç içe olduğunu; ama iradi süreçlerle olumlu yanın
geliştiğini ifade edebiliriz. Hedefimiz daha gelişkin
bir düzeyi, partimizin anlayışını her ilişkide
somut biçimde inşa etmektir.
Yine de olumsuz ve aşmamız zorunlu olan yanları,
şu çizgilerle özetlemek mümkündür:
a) Geride bıraktığımız süreçlerde, daha çok “güven”
unsurunun etrafında kurulan ilişkilerde, “parti
ne yaparsa doğru yapar” ya da “ben doğruyum herkes
yanlış” gibi uçlarda dolaşan anlayışların olduğu
bilinmektedir. Bu süreçler geride kalmıştır, ama
bunlardan tam olarak kurtulduğumuz söylenemez.
Hatta, toplumsal ve kültürel zeminden beslenerek,
bu geri anlayışların etkisinin hala şu veya bu
düzeyde yeniden ürediği ifade edilebilir.
b) Dar pratikçilik, daha çok görünenle ilgilenir,
her hangi bir hatayı kişiselleştirir. Bu temelde
yapılan eleştiri ve özeleştiri ise daha çok yüzeysel
olur ve çeşitli savunma mekanizmaları ile gerçek
işlevinden uzaklaşır. İdeolojik zayıflıkla iç
içe olan bu tip pratikler parti saflarında şu
ya da bu düzeyde vardır.
c) Eleştiri ve özeleştiri konusunda sol ve devrimci
hareket özürlüdür ve bu ilişkiler kendine özgü
bir kültürü yaratmıştır. Biz bunu aşma iddiasındayız
ve her ne kadar bu kültürel iklim içinde olsak
da daha farklı, daha ileri bir sosyalist anlayışı
inşa etmek istemekteyiz. Ama bizde, bazen sol
ve devrimci hareketteki yanlış anlayış ve pratiklere
tepki olur ve bunun yerine neyin doğru inşa edileceği
çok net bilinmez ; “doğru” adına biçimsizlik ortaya
çıkarır, parti saflarında bunların da örneği vardır.
d) Kendi merkezli düşünmek, bunu düşünürken kendini
örgüt merkezinde değil de eğreti durumda konumlandırmak,
eleştiri ve özeleştiriyi bozmaktadır, ne eleştiri
gerçek amacına hizmet etmekte ne de özeleştirin
yanından bile geçmek söz konusu olmaktadır. Bu
eğilim de parti saflarında görünmektedir.
e) Bir kenara çekilmek, eleştiri ve özeleştiriyle
“kimseyi kırmamak”, böylece eleştiri ve özeleştiriyi
tümden anlamsız kılmak örnekleri olduğu gibi,
eleştiriyi yoldaşlarına karşı üstünlük aracı olarak
kullanmak, hatta aydınlanmak için değil, eleştirmek
için soru sormak örnekleri de vardır. Kimi süreçlerde
görülen, dar pratikçilikten beslenen eleştiri
yapmama eğilimi, bu kez, eleştiri alanından tümden
uzaklaşmak ya da sıkı “eleştiri” yapmak ama özeleştiriye
hiç yaklaşmamak biçiminde yeniden ortaya çıkmaktadır.
Yani, eleştiri tek yanlı biçimde giderek daha
güçlü bir biçim alırken, bu kez özeleştiriden
uzak olma haline dönüşmektedir ve bu bir zayıflığı
işaret etmektedir. Özeleştiri “küçük düşme” ya
da “açık verme” olarak görülmekte, bencil düşünme
ön plana çıkmaktadır. Kendi merkezli ve parti
bütünlüğünü görmekten uzak bu yaklaşım, sorumluluk
ve sahiplenme duygusunu zayıflatan bir unsurdur.
f) Ayrıca, toplumsal ve kültürel zeminden beslenen,
eleştiri adına dedikodu yapma, sorunun muhatabı
yoldaşların yüzüne karşı ya da parti platformlarında
değil, daha çok bir “iç dökme” ekseninde başka
çevrelerde eleştiriyi dillendirme örnekleri hiç
de az değildir. Hatta özellikle parti denetimin
az çok zayıf olduğu alanlarda, çevre kültürüne
denk düşen biçimde kastlaşmış bir yapı içinde
“eleştirilerin” dedikoduya dönüşmesi sık rastlanan
örneklerdir.
Nasıl Aşacağız?
Her şeyden önce tüm bunların bir ya da birkaç
eleştiri ya da değerlendirmelerle aşılamayacağını,
bir biçimde yeniden ve yeniden üretileceğini bilmek
zorunludur. Bunu anlamak, bize nasıl mücadele
edeceğimiz konusunda bir bakış sunar. Bir hata,
zaaf, yanlış ilişki biçimi görülür ve bunu aşmak
için doğru ele alınır, ki bu olmak zorundadır;
ama bir biçimde benzer hata yeniden üremekte,
bazı zaman farklı görüntü ile yeniden karşımıza
çıkmaktadır. Neden? Çünkü; üzerinde yaşadığımız
toplumsal ve kültürel ilişkiler bunları beslemektedir.
Buna karşı tek seçenek, güçlü bir ideolojik yaklaşım
ve bu temelde örgütsel ilişkilerin inşasıdır;
olumsuz örneklerin mahkum edilip olumlu örneklerin
geliştirilmesi ve bu temelde kesintisiz mücadeledir.
Bu mücadelede sosyalizm anlayışımız ve parti bilinci/sorumluluklarımız
tayin edicidir. Biz eksik, hata ve yanlışlarımıza
hangi sınıfın bakış açısı ile bakıp ele alacağız?
Burjuvazinin dar, bencil, çıkarcı dünyasından
mı yoksa proletaryanın kolektif, dayanışmacı,
evrensel dünyasından mı sorunları ele alacağız.
Burjuvazi sürekli “günü kurtarmayı”, rekabet içinde
“alta kalanın canı çıkmasını”, “en iyi benim,
benim dışımda her şey olumsuz” diyerek çarpık
bir birey olmayı, özgüven zayıflığı ile birlikte
güvensizliği, ötekileştirmeyi, suni düşmanlıkları
pompalıyor, bunları topluma egemen kılmaya çalışıyor.
Buna karşılık proletarya ise, evrensel bir sınıf
olmanın sorumluluğu ile dayanışmayı, birliği,
ortak sınıfsal çıkarlar için kavgayı, kolektivizmi
savunuyor; dünyaya buradan bakıp, dünyayı değiştirme
mücadelesi veriyor. Bundan dolayı biz; eleştiri
ve özeleştiriyi parti yaşamı içinde iradi örgütlerken,
buradan, yani sosyalizm anlayışımızdan bakarız,
bu sorumlulukla sorunları ele alırız ve bu temelde
sistemli bir mücadele içinde, eğitsel boyutları
ön plana çıkaran bir yaklaşım benimseriz. Önce
kendimize bakarız; kendi hata ve zaaflarımıza
karşı nesnel oluruz, hiçbir bahane bulmadan bunları
inceleriz, bunların kaynağını açığa çıkarırız
ve aşarız. Bu aşma eyleminde, kendi iradi çabamız
olur, ama bunu kolektif yaparız, yoldaşlarımızdan
ve partiden destek alırız.
Burada açıklık yaşamsaldır. Kendimizi ne kendimize,
ne de yoldaşlarımıza ve partiye karşı gizlemeyiz.
Parti, parti platformları, kendimizi en doğrudan
ifade ettiğimiz kürsüdür. Kendimize doğrudan ayna
tutarız, kendimizin olumsuz yanlarını açığa çıkarırız,
görmüş olduğumuz hata ve zaaflara karşı uyarıcı
oluruz ve bunu en özgür biçimde parti platformlarında
ifade ederiz. Açık olmak, bir zaaf değil, her
devrimcinin yaşam biçimidir. Eğer bir hatamız
varsa, bunu yoldaşlarımızın gözlerinin içine baka
baka, tam bir samimiyetle ifade etmek, bunu aşma
mücadelesinde irade ortaya koymak, yoldaşların
ve partinin desteğini almaktan daha onurlu bir
şey olamaz.
Burada bütünsel ve sorumlu yaklaşım da yaşamsaldır.
Biz her gün kendimizi yenilerken, ideolojik düzeyimizi
geliştirirken, sorunları sosyalizm ve parti çıkarları
temelinde ele alırken, parçadan değil bütünden,
parçanın bütünün bir unsuru olduğundan hareket
etmek zorundayız. Kendimizdeki her adımın partiyi
doğrudan etkilediğini bilmeli; bu sorumlulukla
hareket etmeliyiz. Partideki her gelişmeyi anlamalı,
kavramalı, özümsemeli, bunu örnek tutumlarla her
alanda inşa etmeliyiz. Başkalarının hatası bizi
büyütmez, başkasının eksikliği bize bir şey katmaz.
Bütünlüğü bir yana atarak, bir kenardan yapılan
homurtularla sözde “eleştiri”lerin bir gram değeri
yoktur. Biz, eleştiren, eleştirdiğinin yerine
yeni olanı koyan, bütünden bakan, sahip çıkan,
dayanışma içinde olan, parti birliğimizi gözü
gibi koruyan, örnek olan kadro ve ilişkilerle
ilerleyeceğiz.
Parti; ideolojik -politik çizgi, bunun üzerinde
yükselen örgütsel işleyiş ve mücadele içinde oluşan
kültür ya da tarz ile bir bütündür. Yeniden inşa
sürecimiz böylesi bir partinin, yani yeni tarihsel
dönemin ihtiyaçlarına yanıt üreten bir partinin
inşasıdır. Eleştiri ve özeleştiri, tüm bu alanları
birbirine bağlayan, doğrudan kesen bir yöntemdir.
Doğru bir anlayışla ele alınan eleştiri ve özeleştiri,
ideolojik temelde parti işleyiş ve kültürünü zenginleştirir.
Eğer bu bağlar; yani ideolojik, örgütsel ve kültürel
bağlar yeterli derecede kurulamazsa, doğru bir
anlayış, ne kadar doğru ve ileri düzeyde ifade
edilse edilsin, bunun tüm parti saflarında nüfuz
etmesi söz konusu olamaz.
Böyle bir parti için, eleştiri ve özeleştiriyi
güçlü, doğru kullanalım; partiyi ve mücadeleyi
büyütelim!
|