Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

56. Sayı - Aralık 2007

Son zamanlarda yaratılan şovenizm fırtınasının halkları birbirine düşman etmenin yanında ne işlere yaradığını son zamanlarda somut örneklerle öğreniyoruz. “Devlet-millet bütünleşmesi” çığlıklarının arasında zamlar yapılıyor, Genel Sağlık Sigortası gibi emekçilerin haklarını gasp eden yasalar gündeme geliyor, yasalar teker teker geçiyor. Yani ortalık hazır “kırmızı-beyaz”ken “malı götüren götürüyor.”
Bu arada Nükleer Enerji Yasası da, sonunda AKP’nin öncülüğünde yasalaştı. Nükleer enerjicilerin gözü aydın!
Hepimiz bu süreci az çok takip ettik. Bazılarımız daha çok, bazılarımız daha az… Ama aslında konu önemliydi; çünkü burada doğrudan insan hayatı söz konusuydu. Kapitalist tekeller ve insan sağlığı... Aslında sorunun özü buydu. Uluslar arası tekellerin taşeronu ve iş takipçisi AKP, tam bir uşaklık, cahillik ve körlükle, nükleer enerji santrallerin yapımına imza atmıştı.
Bu mesele, aslında nükleer enerjinin zararları ile ilgili bir tartışma da değil; bu konuda ayrıntılı çalışmalar yapan kurumlar ve onların raporları zaten var. Burada asıl mesele, neoliberal soyguncuların gözümüzün içine baka baka yalan söylemesi ve söylemeye devam etmesidir. Nükleer enerji santrallerinin yapımını üstlenen tekellerin gözü aslında yıllardır ülkemizin topraklarına dikilmiş durumdadır; metropol ülkelerde eskiyen ve toplum tarafından tepkiyle karşılanan bu teknolojileri akıtacakları yeni alanlar arıyorlar ve bizim gibi ülkelerde buluyorlar. Daha önce de birkaç hükümette şanslarını deneyen tekeller, sonunda AKP’nin ikinci dönem iktidarında sonunda emellerine ulaştılar. Bu seferki senaryonun yalanı ise Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda büyük enerji sıkıntısı yaşayacağıydı. Uzmanlar, ilgili meslek odaları defalarca tersini söyleseler de durum değişmedi; çünkü taşeronlar bir kere siparişi almışlardı!
Türkiye’de bilinir, devlet geleneğinin en temel davranış kalıbı, bu ülkenin üniversitelerinden yetişmiş bilim insanlarını umursamamak, onları “her şeye limon sıkan münafıklar” olarak görmek ve işleri satın alınmış cahil “uzmanlar” aracılığıyla yürütmektir. Çernobil faciasından sonra ODTÜ’lü bilim heyeti ile Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun yaptığı ilk toplantı hala dillere destandır! Bir yanda kaygı duyan ve önlem alınmasını isteyen bilim insanları, diğer tarafta onların tümünü “vatan haini” olarak gören uşak ruhlu cahiller sürüsü…
Bugün de aynı tablo geçerlidir.
Çevre bilimcileri, elektrik mühendisleri, vs. vs. ne dese desin geçerli olan tekellerin taşeronlarının görüşüdür. Bu coğrafya Yenilenebilir Enerji Kaynakları bakımından çok zenginmiş, başka kaynaklar varmış-yokmuş, umurlarında bile değildir. Kar hırsıyla birleşen cahillik, her şeyin üstünü örtmektedir. Fazla konuşanların bir adım sonra karşılaşacağı nokta ise “ülkenin kalkınmasını istemeyen hainler” sınıfına dahil edilmektir.
Örneğin, yolları bir ara Güney illerine düşmüş olanlar, evlerin damlarındaki şu ilginç güneş enerjisi panellerini fark etmişlerdir. Yani sıradan insanlar bile doğadan elde edilebilen bir enerji türünün farkındadırlar. Peki bilimin bugünkü düzeyiyle bu tür sistemlerin merkezileştirilip yaygınlaştırılması mümkün değil midir? Tabii ki mümkündür; ama bu ülkede böyle bir mantık zinciri kurmanız mümkün değildir. Çünkü, böyle bir mantık zinciri, tekellerin ve devletin “menfaatlerine” aykırıdır.

Yenilenebilir Enerji Kaynakları Nelerdir?
Yenilenebilir Enerji Kaynakları da yukarıdaki örneğe benzer özellikler gösterirler.
Yenilenebilir enerji kaynakları, devamlılığı olan, doğal ortamlardan elde edilen enerji kaynaklarıdır. Yenilenebilir Enerji Kaynakları’ndan en önemlileri; rüzgar ve güneş enerjisidir. Özellikle güneş enerjisi ısınmak ve aydınlanmak için evlerde kullanılırken, enerji üretiminde “tercih” edilmemektedir.
Tarihe baktığımızda güneş enerjisinde faydalanmaya olan ilgi 1970’lerden sonra artmıştır. Özellikle “maliyetin” çok düşük olması bu enerji türünün hayatımızdaki konumunu belirlemiştir. Ayrıca güneş enerjisi, çevreye olan katkısı ile bu alanda kendini kabul ettirmiştir.
Güneş enerjisi günlük hayatımızda kullanılmaktadır. Bunlardan birisi düzlemsel güneş kolektörleridir. Düzlemsel güneş kolektörleri, daha önce bahsettiğimiz gibi, evlerin damların sıcak su üreten sistemlerdir. Bir de Yoğunlaştırıcı Güneş Enerjisi Santralleri vardır.
Yoğunlaştırıcı Güneş Enerjisi Santralleri’nde, doğrusal, çanak şeklinde ya da merkezi bir odağa yönlendirilmiş dev aynalar kullanılarak, odak noktasında çok yüksek sıcaklıkta ısı elde edilir. Bu enerji türü (yaygınlık kazanmamasına rağmen) genellikle elektrik üretiminde kullanılır. Bu konu daha detaylı incelenmeye muhtaç bir konudur. Mesela proje halinde olan fakat hayata geçirilmeyen güneş enerjisi sistemleri de vardır. Güneş Havuzları bunlardan biridir. Bu yöntemde havuza atılan tuzların yardımı ile dip tarafta sıcaklık elde edilir. Bunlar daha çok deneysel sistemler olarak kalmışlar, bir yaygınlık gösterememişlerdir. Güneş Bacaları da bir başka sistemdir. Bir binanın zemininde toplanan ısı, yüksek ve dar bir bacaya yönlendiğinde, bacada kurulu türbini çalıştırır. Bu da, deneysel aşamada kalmış güneş enerjisi türlerinden biridir. Su Arıtma Sistemleri ise bir çeşit havuz sistemidir. Havuzun üstüne eğimli cam kapak yerleştirilir, buharlaşan su tuzdan arınarak bu kapakta yoğunlaşır.
Diğer bir önemli Yenilenebilir Enerji Kaynağı ise rüzgar enerjisidir. Rüzgar enerji de uzun süredir elektrik üretiminde, bataryaların şarj edilmesinde, su pompalanmasında ya da değirmenlerde pratik amaçlar için kullanılmaktadır. Rüzgar türbinleri dünyada değişik biçimlerde kullanılır. Tek bir evin elektriğini üretmek için küçük rüzgar türbinleri kullanılırken, büyük çiftliklerde çok sayıda türbinle daha fazla elektrik üretilmektedir.
Doğal olarak bu enerji türü, çevreye sıfır zararla çalışırlar; kirlilik ya da sera gazı üretmezler. Rüzgardan üretilen enerjinin maliyeti de son yirmi yılda %85 oranında azalmıştır. Nehirler ve barajlar üzerinden yaratılan su kaynaklı enerji ise zaten uzun süredir bilinen ve sık kullanılan bir sistemdir.

Neden Nükleer Enerjiye Hayır?
Önce nükleer enerjinin tarifini yapalım. Sözünü ettiğimiz şey, uranyum gibi ağır radyoaktif atomların, bir nötronun çarpması ile daha küçük atomlara bölünmesi veya hafif radyoaktif atomların birleşerek daha ağır atomları oluşturması sonucu ortaya çıkan çok büyük miktardaki enerjidir.
İlk nükleer enerji santrali İngiltere’deki Calder Hall’de 1956 yılında kurulmuştur ve daha sonra dünya yüzeyinde yaygınlaşmıştır. Ve tabii insanlığın başına açtığı belalar da öyle… Bunlardan en çok bilineni, 1986 yılında Çernobil faciasıdır. Çernobil’den kaynaklanan radyoaktif serpinti 160 bin kilometrekare toprağı kirletmiş, en az 9 milyon insanı etkilemiş ve 400 bin kişinin evinden olmasına yol açmıştır. 800 bin kişi kaza sonrasındaki temizlik çalışmalarına seferber edilmiştir; çocuklardaki tiroid kanserleri 100 kattan fazla artmıştır. Kazanın Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya’ya maliyeti, 352 milyar dolar olarak hesaplanmıştır.
Bundan ayrı olarak da nükleer santrallerin atıkları, uzun yıllar zehirli etkisini sürdürmektedir. Bu atıkları kalıcı bir biçimde depolamanın veya yok etmenin yolu yoktur. Yapılacak en ufak bir hata, geri dönüşsüz felaketlere davetiye çıkarmaktadır. Ayrıca gerek yapım, gerekse de söküm maliyeti oldukça yüksektir. Bir nükleer enerji santralinin yapımı 8-10 yıl sürmektedir. Örneğin Amerika’da bir santralin yapım süresi 15 yılı bulmaktadır. Tahminlere göre ülkemizde yapılacak nükleer enerji santrallerinin bitme tarihi de 2020 yılını bulacaktır. Yani 2020 yılına kadar şu abartılan “enerji sorunu” da devam edecektir.
Makina Mühendisleri Odası Başkanı Emin Koramaz’a göre kurulması öngörülen 4 bin 500 megavat kurulu güçteki santraller en erken 2020 yılında devreye girebilecektir. Bu tarihte ulaşılması öngörülen 96 bin 348 megavat toplam kurulu güç içindeki santral payının sadece yüzde 4.67 olabileceğini söyleyen ve yakıt yönünden tamamen dışa bağımlı olunduğuna işaret eden Koramaz, kurulması düşünülen üç nükleer santralın 13-18 milyar dolara mal olacağını belirtmektedir. Ek olarak şu bilgiyi de ilave etmekte fayda var; Alman Aerospace Merkezi tarafından hazırlanmış rapora göre, Türkiye’deki yenilenebilir enerjilerin toplam ekonomik potansiyeli 2020 yılının toplam elektrik enerjisi talep tahminlerinin üzerindedir. Hükümetin beyan ettiği tüm nükleer enerji yatırımları yapılsa ve reaktörler ideal verimlilikle çalışsa dahi (ki bu verimlilik yüzde 75’tir) nükleerden elde edilecek elektrik enerjisi bu miktarın yanında çok çok cılız kalmaktadır. Yani bir uzmanın dalga geçmek için söylediği gibi, nükleer santral “portakal bahçesinde oturup eczaneden alınmış C vitamini tabletleri yutmaya” benzemektedir.
“Tarihi bir an bu. Ülkemiz çok uzun süredir beklediği, nükleer santrallerine ve teknolojisine bu kanun vesilesiyle kavuşacak…” Böyle söylüyor Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler… Bu sevince ortak olanları tahmin etmek zor değil. Çünkü çıkarılan yasa, santralin yapımından sökümüne kadar birilerini zengin edecektir. Yasa santrali kuracak özel şirketleri adeta ödüllendirmektedir; santral yapımının maliyeti yüksek olduğu için, devletin de elbette katkıları olacaktır. Ayrıca, santrallerde üretilecek enerjinin tamamı için devlet alım garantisi vermektedir. Şirketlere yapılan en büyük “kıyak” ise, santrallerin kurulacağı arazi ücretsiz olarak tahsis edilmesidir.
Sonuçta AKP, üzerine aldığı görevleri layıkıyla yerine getirmekte, tekellerin ülkemizde istediği gibi cirit atmasının önü tamamen açılmaktadır.
Böylece altına imza atılan sürecin neler getireceği ise tümüyle meçhuldür. Deprem kuşaklarıyla kesilen Türkiye’de büyük sarsıntılar halinde bu teknolojilerin ne gibi sonuçlara yol açacağını da AKP’nin cahil takımının hesaplamadığı kesindir.
Sonuç olarak şu aşamada sorun, teorik olarak Nükleer Enerji ile ilgili bir tartışmaya da denk düşmemektedir. Şu aşamada sorun, tamamen kar hırsıyla atılan bu adımın neoliberal bir çılgınlığın eseri olmasıdır. Bu, bir enerji projesi de değildir zaten; son derece açıkça bu yasa, bir siparişin yerine getirilmesidir. Dolayısıyla, bu konuda bir karşı duruş sergilemek kesinlikle gereklidir. İhalenin yapılmasını engellemekten, santrallerin yapımının önlenmesine kadar atılacak her adım meşrudur, hakkımızdır. Önümüzdeki dönemde emekçiler ve devrimciler böyle bir sürece de hazırlanmalıdırlar.

Yararlanılan Kaynak:
www.kuresel-isinma.org


.


 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19