Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

56. Sayı - Aralık 2007

Okurlarımızın hatırlayacağı gibi geçen sayımızda Garry Lench’in FARC komutanı Raul Reyes ile yaptığı röportajı sunmuştuk. Bu sayımızda da Lench’in FARC kampında yaşadıkları üzerine izlenimlerini aktarıyoruz. Gerilla yaşamı üzerine ilginç gözlemler içeren bu yazıyı www.anncol.com sitesinden alarak çevirdik.

Kolombiya ormanlarının derinliklerinde, daha önceden belirlenmiş randevu noktasında Kolombiya Silahlı Devrimci Güçleri’nin (FARC) iki kadın üyesi ile buluştuk. Bir süre iki odalı basit bir kulübede bekledik, bu yerel köylü bir ailenin eviydi. Orada, bir gerilla nehir kenarında durup el telsiziyle görüşmeler yaparken oturup kahve içtik ve konuştuk. En sonunda her şeyin güvenli olduğu, nehirde ordu devriyelerinin olmadığı mesajını almış olarak dördümüz yolculuğumuzun bir sonraki aşaması için bir kanoya bindik. Terry Gibbs ve benim için bu noktaya gelmek iki gün sürmüştü ve gideceğimiz FARC kampına ulaşmak için hala kısa bir nehir yolculuğu ve ormanın içinde bir yürüyüş yapmamız gerekiyordu.
Yeşil, gür yağmur ormanlarının içlerine doğru bir saatlik bir yolculuktan sonra nehir kenarına yanaştık, kanodan indik ve dar bir yoldan aşağıya doğru küçük bir açıklığa yürüdük. İki kadın gerilla rehberimizi kanoyu ve motoru saklarken orada bekledik. İki isyancı geri döndüğünde her birinin elinde 6 ayak boyu uzunluğunda 10 inç eninde ve 2 inç kalınlığında ikişer tane kalas vardı. Ayrıca bizim sırt çantalarımızı da taşımak için ısrar ettiler. FARC kampına doğru bir saatlik bir yürüyüş için bir patika boyunca yola çıktığımızda güneş batıyordu.
Bu arada takılıp düştük ve çamurlu yol boyunca kaydık, kütüklerin arasından sadece küçük el fenerlerimizin soluk ışığı yolumuzu aydınlatıyordu. Mucize eseri üzerinden geçtiğim bataklığa düşmekten kurtulabildim. Sonuçta, neredeyse bir saatlik yürüyüşün ardından öndeki kadın gerillayı karanlıktaki bir siluete bir şeyler anlatırken gördüm. Üniformalı, AK47 taşıyan bir erkek gerilla daha sonra yanından geçerken Terry’yi ve beni selamladı. Ağaçların arasında ilerdeki beyaz bir ışık dikkatimi çekti ve sonunda kamp alanına girdiğimizde gri sakallı, üniformalı bir adamı, bir laptop ile çalışırken gördüm. Bu, FARC komutanı Raul Reyes’ti; isyancı örgütün 7 kişilik merkez komutanlığının bir üyesi. Bir çok yorumcuya göre, Reyes, FARC’da ikinci adam konumunda.
Reyes ikimizi selamladı ve kısa bir tanışma sohbetinin ardından bizi akşam yemeği için kendisine ve diğer gerillalara katılmaya davet etti. Sonra ben ve Terry’e kalacağımız çadır gösterildi; bir yatak, sivrisinek ağı ve yukarda, sık sık yağan tropik yağmurlardan korunmak için her şeyin üstünü kaplayan kamufle edilmiş bir branda vardı. Kalacağımız çadır, gerillaların kullandığı ile aynıydı. Üç gün boyunca ben ve Terry, gerillaların yaşadığı gibi yaşadık. Yakındaki bir derede onlarla beraber yıkandık; onların, yere kazılmış çukurlardan oluşan tuvaletlerine gittik. Ve hepimiz bol bol geleneksel Kolombiya yemeklerinden yedik.
Terry ve ben bu kampta değişik amaçlarla bulunuyorduk. O, kadınların Kolombiya’daki toplumsal mücadeleye katılımı hakkındaki araştırması için kadın gerillalarla röportaj yapmak için gelmişti. Ben ise Reyes ile röportaj yapmak için oradaydım. Kampta hareket özgürlüğümüz vardı ve bütün gerilla birliklerine girip çıkabiliyorduk; gerillaların üçte biri kadındı. Reyes haricinde hiç bir isyancının fotoğrafını yayınlamamız istendi, bu şartla resim çekmemize izin verilmişti. Kampta Reyes ve diğer gerillalarla birlikte bilgilendirme sohbetleri yaparak saatler geçirdik.

Kampta Yaşam
Gerillaların yaşam koşulları en basit ifadeyle sertti. Yukarda bahsedilen çadırlarda kalıyorlardı, iki tane uniformaları, bir çift kauçuk botları, bir AK 47 tüfekleri, yedek şarjorleri ve bir palaları vardı, günde üç öğün de yemek… Bu sert koşullara rağmen, ülkenin ücra bir köşesinde yer aldığı düşünülürse kampın altyapısı etkileyiciydi. Çadırlar, birbirlerine çamurlu ve ıslak zeminin birkaç inç üstünde kurulmuş tahta yollarla bağlanıyordu. Yağmur ormanları örtüsünü korumak için, yolları ve çadırları yapmaya yer açmak amacıyla mümkün olduğunca az ağaç kesilmişti. Ve kuşkusuz havadan tespit edilebilme tehlikesinin de azaltılması için...
Kampın merkezinde, tahta iskeletli, çadır benzeri, çatı olarak kullanılan siyah plastik brandalı bir yapı vardı. İçerde, istif halinde, rehberlerimizin kampa taşıdıklarına benzeyen tahta kalaslardan düzinelerce vardı. Bir köşede, bir televizyon ve karatahta vardı ve gerillalar güncel olayları takip edebilmek için her akşam Kolombiya’nin iki büyük kanalı, Caracol ve RCN’deki haberleri izliyordu. Ülkenin televizyonlarının genelde FARC’ın çok olumsuz bir portresini çizdiği düşünülürse bu etkinlik özellikle ilginçti.
Tahta yollar, kamp merkezinden bir çok yöne doğru açılıyordu, yol aşağı ya da yukarı meyillendiğinde de tahta merdivenler oluyordu. Bir yol erkekler tuvaletinde son bulmak üzere yağmur ormanının içine doğru gidiyordu. Sadece yere kazılmış iki çukurdan oluşan bu yere tuvalet demek biraz abartılı olabilir: Biri küçük, diğeri de büyük tuvalet ihtiyacı için. Başka bir yol da yine aynı şekildeki kadınlar tuvaletine gidiyordu. Kil benzeri kırmızı çamuru insan pisliklerini kapatmak için çukura dökmekte kullanılmak üzere uzun sopalar vardı.

Kadınlar, Erkekler ve İşler…
Üçüncü bir yol, kampın mutfağına gidiyordu; mutfak, geniş, yanları açık bir yapıydı, içinde iki ocak ve birçok tencere ve tava vardı. Aşçılar her gün klasik Kolombiya mutfağından oluşan üç öğün yemek hazırlıyorlardı: Çoğunlukla çorba, et, tavuk, pilav, patates, sebzeler ve yukka... Bir öğleden sonra, Terry kadın gerillalarla roportaj yaparken mutfağa gittim ve orada mutfak görevinde bulunan biri kadın, biri erkek iki isyancıyla sohbet ettim.
Onlara yarı soru yarı sohbet gibi “burada gerçekten iyi besleniyor gibi görünüyorsunuz” dedim. Kadın gerilla, “iyi bir zamanda geldin” dedi; “şu anda bolca yiyeceğimiz var, bazen ise yiyecek çok fazla şeyimiz olmuyor. Ne kadar sıklıkta takviye alabileceğimiz hava koşulları ve güvenlik durumuna bağlı. Onlara “her gün siz mi yemek pişiriyorsunuz” diye sordum. Erkek olan “hayır” dedi: “Herkes sırayla yapar. Biz bugünün akşam yemeğini, sonra da yarının kahvaltı ve öğle yemeklerini hazırlayacağız. Sonra başka biri görevi alıp aynısını yapacak.”
“Yani herkes yemek pişiriyor? Erkekler de kadınlar da?” dedim. Kadın gerilla “tabii ki” dedi: “Kampta herkes her şeyi yapar. Erkek ya da kadın olman farketmez. Yemek pişirirsin, kendi elbiselerini yıkarsın, nöbet tutarsın ve devriyeye çıkarsın. Kadınlar ve erkekler için her şey aynıdır.”
Böyle bir eşitliğin FARC’ın felsefesinin bir parçası olduğunu duymuştum ama ne dereceye kadar uygulandığından emin değildim. Hala da ülkedeki diğer FARC kamplarında bunun ne kadar uygulandığını bilmiyorum. Ama bu kamptaki gerillaların cinsiyet eşitliği konusunda etkileyici bir noktaya ulaşmış oldukları açıktı. Bu eşitlik, onların sadece etkinliklerinde ve sözlerinde değil, yasam biçimlerinde de gözle görülür biçimde ortadaydı.
Üstelik bu eşitlik, -doğrusu buna çok şaşırmıştım- kadınlardan çok erkeklerin davranışlarında görülüyordu. Erkek gerillaların kadın arkadaşlarına karşı gösterdiği yumuşaklık, maçoluklarının hiç olmaması, onları eşit olarak kabul etmeleri, bunlar gerçekten çok şaşırtıcıydı. Ve kadınlar… onlar da geleneksel erkek hayat tarzını yaşayan bir grup kadın olarak birçok iyi kadınsal özellikler sergiliyorlardı. Aslında, kadın gerillalar için kadınlıklarını korumak önemliydi. Görev dışındaki boş zamanlarda kadınların sık sık bir araya gelip makyaj yaptıklarını ya da birbirlerinin saçlarını ördüklerini gördük. Yani FARC kampındaki eşitlik, kadınların erkek gibi davranmalarına dayanmıyordu.
Her gün öğleden sonra gerillalar gruplar halinde yıkanmaya gidiyorlardı. Terry ve ben de her gün akşam yemeğinden önce bir grup gerillayla beraber banyoya gittik. Tahta yol, yağmur ormanının içinden geçerek küçük bir tepenin aşağısındaki küçük dereye gidiyordu. Gerillalar dereye bir bent yapmışlardı, böylece temiz suyu 12 inç yukseklikteki tahta yapının üstüne 10 ayak boyundaki yıkanma alanı boyunca akıtıyor, nihayet su bir diğer bente girdikten sonra kendi doğal yolunda yağmur ormanına karışıp gidiyordu. Ayaklara çamur bulaşmasını önlemek için iki bent arasındaki havuzun dibine tahta zeminler döşenmişti.
Burada iç çamaşırlarına kadar soyunan kadın ve erkek gerillalar baldır hizasına gelen su havuzunda beraber yıkanıyorlardı. Ayrıca havuzun bir tarafına kurulan tahta masa uzerinde de camaşırlarını elle yıkıyorlardı. Her gerillanın iki tane kamuflaj uniforması vardı ve her gün birini yıkıyorlardı, böylece diğerini giydikleri süre içinde takım kuruyordu. Bir gün ben de kampa yürürken çamurlanmış olan pantalonlarımı yıkamaya çalıştım. Bizimle birlikte yıkanan bir kadın gerilla dayanamadı ve beceriksizliğime güldü. Erkek bir gerilla sonunda acımış olmalı ki, bana son derece etkili olan yıkama tekniğini öğretti.

Eğitim Düzeni
Kampta gün saat 04.50’de başlıyordu. Bu saatlerde bazı gerillalar devriyeye giderken diğerleri de kamp çevresinde nöbet tutuyorlardı. Kampta kalanların bir çoğu, temel okuma-yazma ve matematik kurslarına katılıyordu. Bütün gerillalar köylüydü, bazılarıysa okuma yazma bilmiyordu. Daha iyi eğitimli olan gerillalar daha az eğitimli olanlarla temel eğitim vermeleri ve Marksizm’in ilkelerini öğretmeleri için eşleştiriliyordu. Bu ikili gruplar her gün öğleden sonra iki saatlerini derslerle geçiriyorlardı. Bazı günler, gerillalar askeri eğitime katılıyorlardı. Akşam yemeğinden sonra ise haberleri izliyor, politik ve kültürel konularda grup tartışmaları yapıyor, film seyrediyor ve saat 21.00’de yatıyorlardı.
Bize gerilla grubunun güvenlik nedeniyle sık sık kampı taşıdığı anlatılmıştı. Böyle bir operasyon tahta altyapı dışındaki her şeyi toplayıp ormanın başka bir noktasına doğru yol almak demekti; ve daha sonra da palaları ele alıp yeni bir kampın inşaatına başlamak… Hepsi köylü olan isyancılar her an ellerinin altında olan bu aletle, yani pala ile çok becerikliydiler. Ancak tıbbi bakım gibi, grubun ihtiyacı olan diğer bazı beceriler kolay bulunamıyordu.
Bir kadın gerillaya, bir gerillanın hastalanması ya da yaralanması halinde ne yaptıklarını sordum. “Her zaman, temel tıbbi bakım sunabilecek birçok gerilla vardır” dedi. “Ve bu gerillalar sahip oldukları bilgileri diğerlerine de öğretirler; boylece her grupta tıbbi yardım yeteneğine sahip birileri olur”
“Ama ya hastalık ya da yara çok ciddiyse ve daha geniş bir tıbbi bakım ya da ameliyat gerektirirse” diye sordum. “Böyle bir durumda o gerilla FARC’ın doktorlarla donatılmış hastanelerinden birine gönderilir. Ama güvenlik sebeplerinden ötürü kesinlikle gerekmedikçe böyle bir yolculuk pek tercih edilmez” diye yanıtladı gerilla. Hastanelerin köylerde mi yoksa bu tür kamplarda mı olduğunu sordum. Burasına benzer kamplarda olduğunu söyledi.

Kolombiya Güzelini Seçmek…
Gerillaların bir çoğu Pazar günleri yaptıkları kültürel etkinliği hayatlarının önemli bir parçası olarak gorüyordu. Bu etkinliklerde, müzikle, tiyatro ve şiirle, okumakla ve çoğunlukla devrimci ideallerden etkilenmiş sanat eserleriyle ilgileniyorlardı. Kamptaki son öğleden sonramızda gerillalar Terry ve benim için bir gösteri düzenlediler. Mizah ve politik-sosyal yorumlarla dolu şarkılar ve skeçlerden oluşan gösteri için hepimiz ortadaki geniş yapıda toplandık. Skeçlerden biri Kolombiya’da oldukça popüler olan güzellik yarışmalarıyla ilgiliydi. Bir erkek ve bir kadın gerilla, ellerinde uydurma mikrofonlarla yeni Senyorita Kolombiya’yı arayan yarışmanın sunuculuğunu yapıyordu.
Sunucular önce geçen yılın kraliçesini tanıttılar, askılı bir üst ve mini etek giymiş, başında mukavvadan bir taç ile etkileyici bir kadın gerillaydı. Daha sonra onun yerine geçecek olan “güzeli” bulmak için yeni adaylar tanıtılırken o da sahnenin önündeki yerini aldı. 4 yarışmacı perdenin arkasından birer birer odaya girdiler. Her biri dar ve kısa kadın elbiseleri içinde ve izleyicilerin neşeli tezahüratları arasında yürüdüler. İşin en ilginç ve komik yanı, yarışmacıların 4’ünün de kadın kıyafeti giymiş ve makyajla süslenmiş erkek gerillalar olmasıydı!
Sunucular daha sonra yarışmacılara Kolombiya Güzeli seçilirlerse ne yapacaklarını sordular. İçlerinden biri, adı “Senyorita Cauca” olan kısa boylu tıknaz melez bir isyancı “Bütün Kolombiya’lıların eşit olacağı yeni Kolombiya’yı yaratacağım” dedi. FARC’ın resmettiği ve Yeni Kolombiya olarak isimlendirdiği sosyalist toplumdan söz ediyordu, FARC içinde kültür ve politika iç içe geçmiş vaziyette.
Gosterinin en komik anı ise Senyorita Choco olan zayıf, bıyıklı siyah bir gerillanın, peruk, kırmızı bir bikini üstü ve plastikten yapılmış mavi bir mini etek içinde abartılmış kadınsı hareketler sergileyerek yürüyüş yapması oldu. Choco, Ben ve Terry’nin de kahkahaları arasında bütün gerillaların tezahüratını aldı. Skeç, sunucuların bana ve Terry’ye yeni Senyorita Kolombiya’nın kim olacağını sormasıyla son buldu. Tabii ki oybirliğiyle Senyorita Choco’yu seçtik. Sunucular daha sonra beni ve birkaç erkek gerillayı kadın elbisesi içindeki yarışmacılarla dans etmeye ikna etti. Skeç, güzellik yarışmalarının cinsiyetçi karakterinin ve kadın bedeninin ticarileştirilmesinin büyüleyici bir parodisiydi.

Kadın-Erkek İlişkileri ve Gerilla Yaşamı
Kampta, FARC’ın on yıllardır üyesi olan birkaç yaşlı gerilla vardı. Bunların arasında 26 yıldır gerillanın içinde olan Komutan Reyes ve 32 yıldır ormanda yaşayan FARC’ın en yaşlı kadın üyesi de vardı. Ama gerillaların çoğunluğu yirmili yaşlardaydı. Bazı kadın ve erkek gerillalar birlikte yaşıyorlardı ve onların çadırlarında iki yatak vardı. Bir başka gerillayla bir ilişki kurmak isteyen her gerilla komutanlarının iznini almak zorunda. Bu protokol ABD ordusunda deniz aşırı göreve gidecek olan askerlerin evlenmek için komutanından izin alma zorunluluğuna benziyor. FARC gerillalarının bir ilişkiyi bitirmek için de izin almaları gerekiyor, gerçi böyle bir başvuru çoğunlukla geri çevrilmiyor.
Gerçek şu ki, gerillaların alan örgütlerinin içine ve dışına gönderilmeleri uzun süreli bir ilişkiyi yürütmeyi zorlaştırıyor. Bir sabah çadırlarında bir gerilla çiftle oturup bu koşullar altında bir ilişkinin nasıl yürütülebildiğini konuştum. Carmen isimli afro-Kolombiyalı kadın gerilla, “zor, çünkü birimizin ne zaman başka bir yere gönderileceğini asla bilmiyoruz. Sevgilisi Osvaldo ekledi: “FARC, çiftleri mümkün olduğunca her zaman birlikte tutmaya çalışıyor.”
“Peki ayrı düşerseniz birbirinizle irtibat kurmanız mümkün mü?” diye sorduğumda Osvaldo, FARC’a ve devrimci davaya bağlılığın her gerilla için ilk öncelik olduğunu onaylarcasına
“Hayır, pek de kolay değil, çok zor ama yapılabilecek bir şey yok” dedi.

Siyasi Durum ve FARC’ın Konumu
Terry ile beraber Reyes ile de bir dizi bilgilendirici konuşma yaptık ve ayrıca ben iki saatlik resmi bir röportaj yaptım. Konuşmalar sırasında Kolombiya ve genel olarak dünya ile ilgili birçok konu hakkında tartıştık. Reyes’le konuşmalarımız bazen yemek yerken, bazen de onun çadırında yapıldı. Reyes’in kaldığı yerin diğer gerillalarınkinden tek farkı tahta kalaslardan bir masanın ve laptopun olmasıydı.
Konulardan biri, FARC ile Amerikan hükümeti arasında bir tutsak değişimi yapılıp yapılamayacağıydı. Daha açıkça ona ABD’de tutuklu olan iki FARC üyesi Simon Trinidad ve Sonia’ya karşılık FARC’ın elinde bulunan üç Amerikan askeri müteaahitini serbest bırakıp bırakmayacağını sordum. Reyes, “böyle bir değiş tokuşa razı olamayız; cünkü biz Kolombiya’da çatışıyoruz; bunun için her türlü değiş tokuş bizimle Kolombiya hükümeti arasında olmalıdır” dedi: “Biz ABD ile savaş içinde değiliz ve çatışmayı da uluslararası boyuta taşımak istemiyoruz. Dahası, bu tür bütün insancıl değiş tokuşlar Kolombiya hapishanelerinde esir tutulan gerillaların serbest bırakılmasını kapsamak zorundadır.”
Bu arada ülkenin yeni merkez sol partisi olan Demokratik Kutup hakkında da tartıştık. Reyes’e Demokratik Kutup 2010 seçimlerinde başkanlığı kazanırsa onlarla barış görüşmelerine başlama ihtimallerini sordum. “Uygulayacakları politikalara bağlı” şeklinde yanıtladı.
Daha sonra çadırıma geri döndüğümde, gerilla güçlerinin bir suç örgütünden başka bir şey olmadığını iddia eden yorumcuları düşündüm. Genellikle söylenen şey şudur: FARC başlangıçta ideolojik bir örgüttü ama ama bugün artık başta koka ticareti olmak üzere gayrı-meşru işlerden kar etme amacı güden bir suç organizasyonudur… Kolombiya Başkanı Alvaro Uribe de birçok kez Kolombiya’da aslında silahlı bir çatışmanın olmadığını ve hükümetin sadece terörizme karışan suçlularla mücadele ettiğini tekrarlamıştır. Açıkçası bunların hepsi FARC’ın politik meşruiyetini zedelemeye yönelik girişimlerdir.
Evet, FARC’ın koka ticaretiyle olan ilgisi ve adam kaçırmaları, ev yapımı ilkel havan topları ve kara mayını kullanmaları gibi sivillere karşı yaptığı insan hakları ihlalleri de isyancıların basitçe adli suçlular olarak adlandırılmasını kolaylaştırdı. Ancak, FARC kampında gördüm ki bu mesele siyah ve beyazdan ibaret değil. Gerillaların yaşadığı zor koşulları görünce bu iddiaları kabul etmek aslında çok zor. Kolombiyalı askerler ve paramiliterlerin aksine gerillalar maaş filan almıyorlar ve günde üç öğün yemekten başka da bir maddi gelirleri yok.
Ve eğer Reyes gibi gerilla liderlerinin adli suç örgütlerinin şeflerinden çok fazla farkları yok deniliyorsa, bu kişiler doğrusu epey başarısız olmalılar! Sonuçta Kolombiyalı adli suçlular lüks içinde yaşıyorlar. Örneğin eski Medellin kokain kartelinin lideri Pablo Escobar, son otuz yıldır (diğer birçok Kolombiyalı uyuşturucu kaçakçısı gibi) büyüleyici malikanelerde savurgan bir hayat yaşadı. Paramiliter-kontrgerilla liderleri ise Kuzey Kolombiya’da geniş sığır çiftliklerinde suç dünyasından kazandıkları paraların tadını çıkararak gayet güzel yaşıyorlar. Ve şimdi de onları affedip terhis ediyorlar ki, böylece çalıp çırparak elde ettikleri servetlerini “yasal olarak” harcayabilsinler...
Oysa FARC liderleri Reyes’in yaşadığı gibi yaşıyorlar. Gerilla grubunun finansal zenginliğine rağmen herhangi bir parasal kazançları yok. Tahta kalaslar üstünde uyuyarak, nehirlerde yıkanarak, tropik hastalıklarla boğuşarak ve ABD’nin istihbarat faaliyetlerinden ve Kolombiya ordusundan kaçınmak için kamptan kampa taşınarak sürdürülen zor bir hayat bu. Reyes 26 yıldır ormanda bu koşullarda yaşıyor ve sahip olduğu tek lüks bir laptop ile kampın televizyonu. Zenginlik peşinde koşan bir suç örgütü şefi için bunun pek parlak bir hayat olduğu söylenemez.
Kampta üç gece geçirip görevimizi tamamladıktan sonra Terry ile son sabahımızda uyandık, toparlandık ve gerillalarla vedalaştık. İsyancı rehberlerimizle beraber yağmur ormanından nehre doğru bir yürüyüş yapıp bir kanoya bindik. Nehirde giderken Kolombiya’nin geleceği hakkında düşündüm. Plan Kolombiya’nın neredeyse yedinci yılındayız; Başkan Uribe’nin güvenlik politikaları ve beş milyar dolardan fazla Amerikan yardımına karşın FARC’in önemli bir askeri zayıflama yaşadığına dair bir işaret yok! Sonuç olarak, FARC savaş alanında yenilemeyecek kadar güçlü; ve fakat iktidarı ele geçirebilecek kadar da güçlü değil. Bu yüzden barış için tek mümkün yol barış görüşmeleri gibi görünüyor.
Ama FARC, kontraların yaptığı gibi hafifleştirilmiş hapis cezaları karşılığında bir silah bırakmaya yanaşacak değil. (Kontrgerilla örgütleri Uribe ile böyle bir sözde anlaşma yaptılar.) FARC, Kolombiya’da M19’un, El Salvador’da FMLN’nin ve Guatemala’da URN’nın yaptığı türden, neoliberal yapıya dokunmayan bir barış anlaşmasına ve genel af karşılığında silah bırakmaya razı değil. Herhangi bir barış anlaşması için ülkenin politik, sosyal ve ekonomik sisteminin değişmesi, ülke zenginlikleri ve topraklarının çok daha adil dağılımını sağlayacak bir biçimde her şeyin yeniden inşa edilmesi gerekli. Ama böyle bir anlaşmanın ülkenin ekonomik ve siyasi azınlığı ile ABD hükümeti tarafından kabul edilmesi gerekiyor ki, bu da mümkün değil ve sonuç olarak, en azından yakın gelecekte çatışmalar daha da şiddetlenecek gibi gözüküyor. Ve tabii, ne yazık ki, şiddetin asıl yükünü taşıyan yine sivil nüfus olacak...

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19