Okurlarımızın
hatırlayacağı gibi geçen sayımızda Garry Lench’in
FARC komutanı Raul Reyes ile yaptığı röportajı
sunmuştuk. Bu sayımızda da Lench’in FARC kampında
yaşadıkları üzerine izlenimlerini aktarıyoruz.
Gerilla yaşamı üzerine ilginç gözlemler içeren
bu yazıyı www.anncol.com sitesinden alarak
çevirdik. |
Kolombiya ormanlarının derinliklerinde, daha
önceden belirlenmiş randevu noktasında Kolombiya
Silahlı Devrimci Güçleri’nin (FARC) iki kadın
üyesi ile buluştuk. Bir süre iki odalı basit bir
kulübede bekledik, bu yerel köylü bir ailenin
eviydi. Orada, bir gerilla nehir kenarında durup
el telsiziyle görüşmeler yaparken oturup kahve
içtik ve konuştuk. En sonunda her şeyin güvenli
olduğu, nehirde ordu devriyelerinin olmadığı mesajını
almış olarak dördümüz yolculuğumuzun bir sonraki
aşaması için bir kanoya bindik. Terry Gibbs ve
benim için bu noktaya gelmek iki gün sürmüştü
ve gideceğimiz FARC kampına ulaşmak için hala
kısa bir nehir yolculuğu ve ormanın içinde bir
yürüyüş yapmamız gerekiyordu.
Yeşil, gür yağmur ormanlarının içlerine doğru
bir saatlik bir yolculuktan sonra nehir kenarına
yanaştık, kanodan indik ve dar bir yoldan aşağıya
doğru küçük bir açıklığa yürüdük. İki kadın gerilla
rehberimizi kanoyu ve motoru saklarken orada bekledik.
İki isyancı geri döndüğünde her birinin elinde
6 ayak boyu uzunluğunda 10 inç eninde ve 2 inç
kalınlığında ikişer tane kalas vardı. Ayrıca bizim
sırt çantalarımızı da taşımak için ısrar ettiler.
FARC kampına doğru bir saatlik bir yürüyüş için
bir patika boyunca yola çıktığımızda güneş batıyordu.
Bu arada takılıp düştük ve çamurlu yol boyunca
kaydık, kütüklerin arasından sadece küçük el fenerlerimizin
soluk ışığı yolumuzu aydınlatıyordu. Mucize eseri
üzerinden geçtiğim bataklığa düşmekten kurtulabildim.
Sonuçta, neredeyse bir saatlik yürüyüşün ardından
öndeki kadın gerillayı karanlıktaki bir siluete
bir şeyler anlatırken gördüm. Üniformalı, AK47
taşıyan bir erkek gerilla daha sonra yanından
geçerken Terry’yi ve beni selamladı. Ağaçların
arasında ilerdeki beyaz bir ışık dikkatimi çekti
ve sonunda kamp alanına girdiğimizde gri sakallı,
üniformalı bir adamı, bir laptop ile çalışırken
gördüm. Bu, FARC komutanı Raul Reyes’ti; isyancı
örgütün 7 kişilik merkez komutanlığının bir üyesi.
Bir çok yorumcuya göre, Reyes, FARC’da ikinci
adam konumunda.
Reyes ikimizi selamladı ve kısa bir tanışma sohbetinin
ardından bizi akşam yemeği için kendisine ve diğer
gerillalara katılmaya davet etti. Sonra ben ve
Terry’e kalacağımız çadır gösterildi; bir yatak,
sivrisinek ağı ve yukarda, sık sık yağan tropik
yağmurlardan korunmak için her şeyin üstünü kaplayan
kamufle edilmiş bir branda vardı. Kalacağımız
çadır, gerillaların kullandığı ile aynıydı. Üç
gün boyunca ben ve Terry, gerillaların yaşadığı
gibi yaşadık. Yakındaki bir derede onlarla beraber
yıkandık; onların, yere kazılmış çukurlardan oluşan
tuvaletlerine gittik. Ve hepimiz bol bol geleneksel
Kolombiya yemeklerinden yedik.
Terry ve ben bu kampta değişik amaçlarla bulunuyorduk.
O, kadınların Kolombiya’daki toplumsal mücadeleye
katılımı hakkındaki araştırması için kadın gerillalarla
röportaj yapmak için gelmişti. Ben ise Reyes ile
röportaj yapmak için oradaydım. Kampta hareket
özgürlüğümüz vardı ve bütün gerilla birliklerine
girip çıkabiliyorduk; gerillaların üçte biri kadındı.
Reyes haricinde hiç bir isyancının fotoğrafını
yayınlamamız istendi, bu şartla resim çekmemize
izin verilmişti. Kampta Reyes ve diğer gerillalarla
birlikte bilgilendirme sohbetleri yaparak saatler
geçirdik.
Kampta Yaşam
Gerillaların yaşam koşulları en basit ifadeyle
sertti. Yukarda bahsedilen çadırlarda kalıyorlardı,
iki tane uniformaları, bir çift kauçuk botları,
bir AK 47 tüfekleri, yedek şarjorleri ve bir palaları
vardı, günde üç öğün de yemek… Bu sert koşullara
rağmen, ülkenin ücra bir köşesinde yer aldığı
düşünülürse kampın altyapısı etkileyiciydi. Çadırlar,
birbirlerine çamurlu ve ıslak zeminin birkaç inç
üstünde kurulmuş tahta yollarla bağlanıyordu.
Yağmur ormanları örtüsünü korumak için, yolları
ve çadırları yapmaya yer açmak amacıyla mümkün
olduğunca az ağaç kesilmişti. Ve kuşkusuz havadan
tespit edilebilme tehlikesinin de azaltılması
için...
Kampın merkezinde, tahta iskeletli, çadır benzeri,
çatı olarak kullanılan siyah plastik brandalı
bir yapı vardı. İçerde, istif halinde, rehberlerimizin
kampa taşıdıklarına benzeyen tahta kalaslardan
düzinelerce vardı. Bir köşede, bir televizyon
ve karatahta vardı ve gerillalar güncel olayları
takip edebilmek için her akşam Kolombiya’nin iki
büyük kanalı, Caracol ve RCN’deki haberleri izliyordu.
Ülkenin televizyonlarının genelde FARC’ın çok
olumsuz bir portresini çizdiği düşünülürse bu
etkinlik özellikle ilginçti.
Tahta yollar, kamp merkezinden bir çok yöne doğru
açılıyordu, yol aşağı ya da yukarı meyillendiğinde
de tahta merdivenler oluyordu. Bir yol erkekler
tuvaletinde son bulmak üzere yağmur ormanının
içine doğru gidiyordu. Sadece yere kazılmış iki
çukurdan oluşan bu yere tuvalet demek biraz abartılı
olabilir: Biri küçük, diğeri de büyük tuvalet
ihtiyacı için. Başka bir yol da yine aynı şekildeki
kadınlar tuvaletine gidiyordu. Kil benzeri kırmızı
çamuru insan pisliklerini kapatmak için çukura
dökmekte kullanılmak üzere uzun sopalar vardı.
Kadınlar, Erkekler ve İşler…
Üçüncü bir yol, kampın mutfağına gidiyordu; mutfak,
geniş, yanları açık bir yapıydı, içinde iki ocak
ve birçok tencere ve tava vardı. Aşçılar her gün
klasik Kolombiya mutfağından oluşan üç öğün yemek
hazırlıyorlardı: Çoğunlukla çorba, et, tavuk,
pilav, patates, sebzeler ve yukka... Bir öğleden
sonra, Terry kadın gerillalarla roportaj yaparken
mutfağa gittim ve orada mutfak görevinde bulunan
biri kadın, biri erkek iki isyancıyla sohbet ettim.
Onlara yarı soru yarı sohbet gibi “burada gerçekten
iyi besleniyor gibi görünüyorsunuz” dedim. Kadın
gerilla, “iyi bir zamanda geldin” dedi; “şu anda
bolca yiyeceğimiz var, bazen ise yiyecek çok fazla
şeyimiz olmuyor. Ne kadar sıklıkta takviye alabileceğimiz
hava koşulları ve güvenlik durumuna bağlı. Onlara
“her gün siz mi yemek pişiriyorsunuz” diye sordum.
Erkek olan “hayır” dedi: “Herkes sırayla yapar.
Biz bugünün akşam yemeğini, sonra da yarının kahvaltı
ve öğle yemeklerini hazırlayacağız. Sonra başka
biri görevi alıp aynısını yapacak.”
“Yani herkes yemek pişiriyor? Erkekler de kadınlar
da?” dedim. Kadın gerilla “tabii ki” dedi: “Kampta
herkes her şeyi yapar. Erkek ya da kadın olman
farketmez. Yemek pişirirsin, kendi elbiselerini
yıkarsın, nöbet tutarsın ve devriyeye çıkarsın.
Kadınlar ve erkekler için her şey aynıdır.”
Böyle bir eşitliğin FARC’ın felsefesinin bir parçası
olduğunu duymuştum ama ne dereceye kadar uygulandığından
emin değildim. Hala da ülkedeki diğer FARC kamplarında
bunun ne kadar uygulandığını bilmiyorum. Ama bu
kamptaki gerillaların cinsiyet eşitliği konusunda
etkileyici bir noktaya ulaşmış oldukları açıktı.
Bu eşitlik, onların sadece etkinliklerinde ve
sözlerinde değil, yasam biçimlerinde de gözle
görülür biçimde ortadaydı.
Üstelik bu eşitlik, -doğrusu buna çok şaşırmıştım-
kadınlardan çok erkeklerin davranışlarında görülüyordu.
Erkek gerillaların kadın arkadaşlarına karşı gösterdiği
yumuşaklık, maçoluklarının hiç olmaması, onları
eşit olarak kabul etmeleri, bunlar gerçekten çok
şaşırtıcıydı. Ve kadınlar… onlar da geleneksel
erkek hayat tarzını yaşayan bir grup kadın olarak
birçok iyi kadınsal özellikler sergiliyorlardı.
Aslında, kadın gerillalar için kadınlıklarını
korumak önemliydi. Görev dışındaki boş zamanlarda
kadınların sık sık bir araya gelip makyaj yaptıklarını
ya da birbirlerinin saçlarını ördüklerini gördük.
Yani FARC kampındaki eşitlik, kadınların erkek
gibi davranmalarına dayanmıyordu.
Her gün öğleden sonra gerillalar gruplar halinde
yıkanmaya gidiyorlardı. Terry ve ben de her gün
akşam yemeğinden önce bir grup gerillayla beraber
banyoya gittik. Tahta yol, yağmur ormanının içinden
geçerek küçük bir tepenin aşağısındaki küçük dereye
gidiyordu. Gerillalar dereye bir bent yapmışlardı,
böylece temiz suyu 12 inç yukseklikteki tahta
yapının üstüne 10 ayak boyundaki yıkanma alanı
boyunca akıtıyor, nihayet su bir diğer bente girdikten
sonra kendi doğal yolunda yağmur ormanına karışıp
gidiyordu. Ayaklara çamur bulaşmasını önlemek
için iki bent arasındaki havuzun dibine tahta
zeminler döşenmişti.
Burada iç çamaşırlarına kadar soyunan kadın ve
erkek gerillalar baldır hizasına gelen su havuzunda
beraber yıkanıyorlardı. Ayrıca havuzun bir tarafına
kurulan tahta masa uzerinde de camaşırlarını elle
yıkıyorlardı. Her gerillanın iki tane kamuflaj
uniforması vardı ve her gün birini yıkıyorlardı,
böylece diğerini giydikleri süre içinde takım
kuruyordu. Bir gün ben de kampa yürürken çamurlanmış
olan pantalonlarımı yıkamaya çalıştım. Bizimle
birlikte yıkanan bir kadın gerilla dayanamadı
ve beceriksizliğime güldü. Erkek bir gerilla sonunda
acımış olmalı ki, bana son derece etkili olan
yıkama tekniğini öğretti.
Eğitim Düzeni
Kampta gün saat 04.50’de başlıyordu. Bu saatlerde
bazı gerillalar devriyeye giderken diğerleri de
kamp çevresinde nöbet tutuyorlardı. Kampta kalanların
bir çoğu, temel okuma-yazma ve matematik kurslarına
katılıyordu. Bütün gerillalar köylüydü, bazılarıysa
okuma yazma bilmiyordu. Daha iyi eğitimli olan
gerillalar daha az eğitimli olanlarla temel eğitim
vermeleri ve Marksizm’in ilkelerini öğretmeleri
için eşleştiriliyordu. Bu ikili gruplar her gün
öğleden sonra iki saatlerini derslerle geçiriyorlardı.
Bazı günler, gerillalar askeri eğitime katılıyorlardı.
Akşam yemeğinden sonra ise haberleri izliyor,
politik ve kültürel konularda grup tartışmaları
yapıyor, film seyrediyor ve saat 21.00’de yatıyorlardı.
Bize gerilla grubunun güvenlik nedeniyle sık sık
kampı taşıdığı anlatılmıştı. Böyle bir operasyon
tahta altyapı dışındaki her şeyi toplayıp ormanın
başka bir noktasına doğru yol almak demekti; ve
daha sonra da palaları ele alıp yeni bir kampın
inşaatına başlamak… Hepsi köylü olan isyancılar
her an ellerinin altında olan bu aletle, yani
pala ile çok becerikliydiler. Ancak tıbbi bakım
gibi, grubun ihtiyacı olan diğer bazı beceriler
kolay bulunamıyordu.
Bir kadın gerillaya, bir gerillanın hastalanması
ya da yaralanması halinde ne yaptıklarını sordum.
“Her zaman, temel tıbbi bakım sunabilecek birçok
gerilla vardır” dedi. “Ve bu gerillalar sahip
oldukları bilgileri diğerlerine de öğretirler;
boylece her grupta tıbbi yardım yeteneğine sahip
birileri olur”
“Ama ya hastalık ya da yara çok ciddiyse ve daha
geniş bir tıbbi bakım ya da ameliyat gerektirirse”
diye sordum. “Böyle bir durumda o gerilla FARC’ın
doktorlarla donatılmış hastanelerinden birine
gönderilir. Ama güvenlik sebeplerinden ötürü kesinlikle
gerekmedikçe böyle bir yolculuk pek tercih edilmez”
diye yanıtladı gerilla. Hastanelerin köylerde
mi yoksa bu tür kamplarda mı olduğunu sordum.
Burasına benzer kamplarda olduğunu söyledi.
Kolombiya Güzelini Seçmek…
Gerillaların bir çoğu Pazar günleri yaptıkları
kültürel etkinliği hayatlarının önemli bir parçası
olarak gorüyordu. Bu etkinliklerde, müzikle, tiyatro
ve şiirle, okumakla ve çoğunlukla devrimci ideallerden
etkilenmiş sanat eserleriyle ilgileniyorlardı.
Kamptaki son öğleden sonramızda gerillalar Terry
ve benim için bir gösteri düzenlediler. Mizah
ve politik-sosyal yorumlarla dolu şarkılar ve
skeçlerden oluşan gösteri için hepimiz ortadaki
geniş yapıda toplandık. Skeçlerden biri Kolombiya’da
oldukça popüler olan güzellik yarışmalarıyla ilgiliydi.
Bir erkek ve bir kadın gerilla, ellerinde uydurma
mikrofonlarla yeni Senyorita Kolombiya’yı arayan
yarışmanın sunuculuğunu yapıyordu.
Sunucular önce geçen yılın kraliçesini tanıttılar,
askılı bir üst ve mini etek giymiş, başında mukavvadan
bir taç ile etkileyici bir kadın gerillaydı. Daha
sonra onun yerine geçecek olan “güzeli” bulmak
için yeni adaylar tanıtılırken o da sahnenin önündeki
yerini aldı. 4 yarışmacı perdenin arkasından birer
birer odaya girdiler. Her biri dar ve kısa kadın
elbiseleri içinde ve izleyicilerin neşeli tezahüratları
arasında yürüdüler. İşin en ilginç ve komik yanı,
yarışmacıların 4’ünün de kadın kıyafeti giymiş
ve makyajla süslenmiş erkek gerillalar olmasıydı!
Sunucular daha sonra yarışmacılara Kolombiya Güzeli
seçilirlerse ne yapacaklarını sordular. İçlerinden
biri, adı “Senyorita Cauca” olan kısa boylu tıknaz
melez bir isyancı “Bütün Kolombiya’lıların eşit
olacağı yeni Kolombiya’yı yaratacağım” dedi. FARC’ın
resmettiği ve Yeni Kolombiya olarak isimlendirdiği
sosyalist toplumdan söz ediyordu, FARC içinde
kültür ve politika iç içe geçmiş vaziyette.
Gosterinin en komik anı ise Senyorita Choco olan
zayıf, bıyıklı siyah bir gerillanın, peruk, kırmızı
bir bikini üstü ve plastikten yapılmış mavi bir
mini etek içinde abartılmış kadınsı hareketler
sergileyerek yürüyüş yapması oldu. Choco, Ben
ve Terry’nin de kahkahaları arasında bütün gerillaların
tezahüratını aldı. Skeç, sunucuların bana ve Terry’ye
yeni Senyorita Kolombiya’nın kim olacağını sormasıyla
son buldu. Tabii ki oybirliğiyle Senyorita Choco’yu
seçtik. Sunucular daha sonra beni ve birkaç erkek
gerillayı kadın elbisesi içindeki yarışmacılarla
dans etmeye ikna etti. Skeç, güzellik yarışmalarının
cinsiyetçi karakterinin ve kadın bedeninin ticarileştirilmesinin
büyüleyici bir parodisiydi.
Kadın-Erkek İlişkileri ve Gerilla Yaşamı
Kampta, FARC’ın on yıllardır üyesi olan birkaç
yaşlı gerilla vardı. Bunların arasında 26 yıldır
gerillanın içinde olan Komutan Reyes ve 32 yıldır
ormanda yaşayan FARC’ın en yaşlı kadın üyesi de
vardı. Ama gerillaların çoğunluğu yirmili yaşlardaydı.
Bazı kadın ve erkek gerillalar birlikte yaşıyorlardı
ve onların çadırlarında iki yatak vardı. Bir başka
gerillayla bir ilişki kurmak isteyen her gerilla
komutanlarının iznini almak zorunda. Bu protokol
ABD ordusunda deniz aşırı göreve gidecek olan
askerlerin evlenmek için komutanından izin alma
zorunluluğuna benziyor. FARC gerillalarının bir
ilişkiyi bitirmek için de izin almaları gerekiyor,
gerçi böyle bir başvuru çoğunlukla geri çevrilmiyor.
Gerçek şu ki, gerillaların alan örgütlerinin içine
ve dışına gönderilmeleri uzun süreli bir ilişkiyi
yürütmeyi zorlaştırıyor. Bir sabah çadırlarında
bir gerilla çiftle oturup bu koşullar altında
bir ilişkinin nasıl yürütülebildiğini konuştum.
Carmen isimli afro-Kolombiyalı kadın gerilla,
“zor, çünkü birimizin ne zaman başka bir yere
gönderileceğini asla bilmiyoruz. Sevgilisi Osvaldo
ekledi: “FARC, çiftleri mümkün olduğunca her zaman
birlikte tutmaya çalışıyor.”
“Peki ayrı düşerseniz birbirinizle irtibat kurmanız
mümkün mü?” diye sorduğumda Osvaldo, FARC’a ve
devrimci davaya bağlılığın her gerilla için ilk
öncelik olduğunu onaylarcasına
“Hayır, pek de kolay değil, çok zor ama yapılabilecek
bir şey yok” dedi.
Siyasi Durum ve FARC’ın Konumu
Terry ile beraber Reyes ile de bir dizi bilgilendirici
konuşma yaptık ve ayrıca ben iki saatlik resmi
bir röportaj yaptım. Konuşmalar sırasında Kolombiya
ve genel olarak dünya ile ilgili birçok konu hakkında
tartıştık. Reyes’le konuşmalarımız bazen yemek
yerken, bazen de onun çadırında yapıldı. Reyes’in
kaldığı yerin diğer gerillalarınkinden tek farkı
tahta kalaslardan bir masanın ve laptopun olmasıydı.
Konulardan biri, FARC ile Amerikan hükümeti arasında
bir tutsak değişimi yapılıp yapılamayacağıydı.
Daha açıkça ona ABD’de tutuklu olan iki FARC üyesi
Simon Trinidad ve Sonia’ya karşılık FARC’ın elinde
bulunan üç Amerikan askeri müteaahitini serbest
bırakıp bırakmayacağını sordum. Reyes, “böyle
bir değiş tokuşa razı olamayız; cünkü biz Kolombiya’da
çatışıyoruz; bunun için her türlü değiş tokuş
bizimle Kolombiya hükümeti arasında olmalıdır”
dedi: “Biz ABD ile savaş içinde değiliz ve çatışmayı
da uluslararası boyuta taşımak istemiyoruz. Dahası,
bu tür bütün insancıl değiş tokuşlar Kolombiya
hapishanelerinde esir tutulan gerillaların serbest
bırakılmasını kapsamak zorundadır.”
Bu arada ülkenin yeni merkez sol partisi olan
Demokratik Kutup hakkında da tartıştık. Reyes’e
Demokratik Kutup 2010 seçimlerinde başkanlığı
kazanırsa onlarla barış görüşmelerine başlama
ihtimallerini sordum. “Uygulayacakları politikalara
bağlı” şeklinde yanıtladı.
Daha sonra çadırıma geri döndüğümde, gerilla güçlerinin
bir suç örgütünden başka bir şey olmadığını iddia
eden yorumcuları düşündüm. Genellikle söylenen
şey şudur: FARC başlangıçta ideolojik bir örgüttü
ama ama bugün artık başta koka ticareti olmak
üzere gayrı-meşru işlerden kar etme amacı güden
bir suç organizasyonudur… Kolombiya Başkanı Alvaro
Uribe de birçok kez Kolombiya’da aslında silahlı
bir çatışmanın olmadığını ve hükümetin sadece
terörizme karışan suçlularla mücadele ettiğini
tekrarlamıştır. Açıkçası bunların hepsi FARC’ın
politik meşruiyetini zedelemeye yönelik girişimlerdir.
Evet, FARC’ın koka ticaretiyle olan ilgisi ve
adam kaçırmaları, ev yapımı ilkel havan topları
ve kara mayını kullanmaları gibi sivillere karşı
yaptığı insan hakları ihlalleri de isyancıların
basitçe adli suçlular olarak adlandırılmasını
kolaylaştırdı. Ancak, FARC kampında gördüm ki
bu mesele siyah ve beyazdan ibaret değil. Gerillaların
yaşadığı zor koşulları görünce bu iddiaları kabul
etmek aslında çok zor. Kolombiyalı askerler ve
paramiliterlerin aksine gerillalar maaş filan
almıyorlar ve günde üç öğün yemekten başka da
bir maddi gelirleri yok.
Ve eğer Reyes gibi gerilla liderlerinin adli suç
örgütlerinin şeflerinden çok fazla farkları yok
deniliyorsa, bu kişiler doğrusu epey başarısız
olmalılar! Sonuçta Kolombiyalı adli suçlular lüks
içinde yaşıyorlar. Örneğin eski Medellin kokain
kartelinin lideri Pablo Escobar, son otuz yıldır
(diğer birçok Kolombiyalı uyuşturucu kaçakçısı
gibi) büyüleyici malikanelerde savurgan bir hayat
yaşadı. Paramiliter-kontrgerilla liderleri ise
Kuzey Kolombiya’da geniş sığır çiftliklerinde
suç dünyasından kazandıkları paraların tadını
çıkararak gayet güzel yaşıyorlar. Ve şimdi de
onları affedip terhis ediyorlar ki, böylece çalıp
çırparak elde ettikleri servetlerini “yasal olarak”
harcayabilsinler...
Oysa FARC liderleri Reyes’in yaşadığı gibi yaşıyorlar.
Gerilla grubunun finansal zenginliğine rağmen
herhangi bir parasal kazançları yok. Tahta kalaslar
üstünde uyuyarak, nehirlerde yıkanarak, tropik
hastalıklarla boğuşarak ve ABD’nin istihbarat
faaliyetlerinden ve Kolombiya ordusundan kaçınmak
için kamptan kampa taşınarak sürdürülen zor bir
hayat bu. Reyes 26 yıldır ormanda bu koşullarda
yaşıyor ve sahip olduğu tek lüks bir laptop ile
kampın televizyonu. Zenginlik peşinde koşan bir
suç örgütü şefi için bunun pek parlak bir hayat
olduğu söylenemez.
Kampta üç gece geçirip görevimizi tamamladıktan
sonra Terry ile son sabahımızda uyandık, toparlandık
ve gerillalarla vedalaştık. İsyancı rehberlerimizle
beraber yağmur ormanından nehre doğru bir yürüyüş
yapıp bir kanoya bindik. Nehirde giderken Kolombiya’nin
geleceği hakkında düşündüm. Plan Kolombiya’nın
neredeyse yedinci yılındayız; Başkan Uribe’nin
güvenlik politikaları ve beş milyar dolardan fazla
Amerikan yardımına karşın FARC’in önemli bir askeri
zayıflama yaşadığına dair bir işaret yok! Sonuç
olarak, FARC savaş alanında yenilemeyecek kadar
güçlü; ve fakat iktidarı ele geçirebilecek kadar
da güçlü değil. Bu yüzden barış için tek mümkün
yol barış görüşmeleri gibi görünüyor.
Ama FARC, kontraların yaptığı gibi hafifleştirilmiş
hapis cezaları karşılığında bir silah bırakmaya
yanaşacak değil. (Kontrgerilla örgütleri Uribe
ile böyle bir sözde anlaşma yaptılar.) FARC, Kolombiya’da
M19’un, El Salvador’da FMLN’nin ve Guatemala’da
URN’nın yaptığı türden, neoliberal yapıya dokunmayan
bir barış anlaşmasına ve genel af karşılığında
silah bırakmaya razı değil. Herhangi bir barış
anlaşması için ülkenin politik, sosyal ve ekonomik
sisteminin değişmesi, ülke zenginlikleri ve topraklarının
çok daha adil dağılımını sağlayacak bir biçimde
her şeyin yeniden inşa edilmesi gerekli. Ama böyle
bir anlaşmanın ülkenin ekonomik ve siyasi azınlığı
ile ABD hükümeti tarafından kabul edilmesi gerekiyor
ki, bu da mümkün değil ve sonuç olarak, en azından
yakın gelecekte çatışmalar daha da şiddetlenecek
gibi gözüküyor. Ve tabii, ne yazık ki, şiddetin
asıl yükünü taşıyan yine sivil nüfus olacak...
|