Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

KAVRAM

Kavram köşemizde Ortaçağ’dan sonraki aydınlanma sürecini işlemeye devam ediyoruz. Geçen sayımızda Rönesans ile anlatmaya başladığımız bu sürece, bu sayımızda “reform” dönemini işleyerek sürdüreceğiz. Hatırlanacağı gibi Rönesans ile Ortaçağın karanlık sayfası aralanmaya başlamıştı. Dini doğmalar yerini sanatta, politikada, kültürde akıla, düşünmeye bırakmıştı. Bu süreçte enginizisyon dönemi çatırdamaya başlarken, insanlık yeni döneme merhaba demekteydi.
Özellikle Avrupa’da çok etkili olan bu süreç aynı zamanda dünyanın köşe taşlarını da yerinden oynatacak nitelikteydi. Rönesansın hemen akabinde Reform hareketi Avrupa toplumunda yeni bir canlanma yarattı. Kilise ve Papa’nın dünyadaki sarsılmaz konumu üzerine başlayan tartışmalar, bu güçlere karşı harekete geçmeye yöneltti insanlığı. Kilise ise kendisine karşı gelişen bu hareketleri sapkın olarak damgalıyordu. Kilise ile iktidarlar arasındaki mücadele sürmekle birlikte, hiçbir güç Kilise’nin mülklerine dokunamıyordu. Bu mülk de yaklaşık olarak Avrupa’nın üçte ikisine denk düşüyordu.
İtalya’dan Avrupa’ya yayılan Rönesans, Almanya’da da gücünü hissettirmeye başlamıştı. Köylüler belli bir toprak elde ediyor, zanaatlar gelişiyor, zanaatçı ve tarımla uğraşanlar emeklerini satışa çıkarabilecekleri bir yaşam sürmeye başlıyorlardı. Özellikle din alanındaki değişim artık daha etkili olmaya başlıyordu.
Bu dönemde matbaanın bulunuşun önemi yadsınmayacak kadar önemliydi. İncil’in kopyalanmaya ve elden ele dolaşmaya başlaması, bazı kalıpları sorgulamaya, düşündürmeye sevkediyordu. İncil’de olduğu iddia edilen yoksulluk ve çileciliği yaymaya çalışan halk vaizleri, mevcut dinsel yaşamdan başka bir seçenek sunuyordu. Kilise’nin zenginliği ve mülkiyeti yavaş yavaş sorgulanır hale gelmeye başlamıştı. Halk vaizlerine göre; ortak yenilip ortak içilmeli ve aşırılıklardan kaçınılmalıydı. Teologlar piyasada dolaşan İncil’i eleştiriyor, bazıları ise genel bir reform çağrısı yapıyordu. Bu arada o dönemde Alman nüfusunun dokuzda biri Kilise çevresindendi, yılın 100 günü dinsel törenler, bayramlar ve çeşitli ayinler yapılırdı.
Bu arada Kentlerde yoksulevleri, aşevleri, hastanelerin sayısı artmaya başlamıştı. Hacıların sayısı artmış, şehadet mekanlarına ziyaretler çoğalmıştı. Bu dönemin en çok göze çarpan taraflarından biri ise aziz ve ermiş diye adlandırılan kişilerin sayısı çoğalmasıydı.
Tam da bu dönemde sahneye Martin Luther çıktı. Reform hareketi dendiğinde ilk akla gelen Martin Luther’in görüşleri birçok şeyi değiştirecekti. Alman din adamı Martin Luther, ilerleyen dönemlerde Protestan mezhebinin temellerini atacak, birçok noktayı tartışmaya açacaktı. Martin Luther, Tanrının affediciliği konusunda ve kilise pratiklerine karşı şüphelerini açıkça ifade etmeye çalışıyordu. Martin Luther, bunlara karşılık olarak ise, insanın varlığının ve doğrulanışını, onun iradesi ve yaptıklarından değil, Tanrı’nın bağışından geldiğini söylüyordu.. Luther’e göre, toplum ebedi kurtuluş dramının yaşandığı “geçici” bir yerdi. Luther, Tanrı hakkındaki düşüncelerini de şöyle vurguluyordu; Tanrı’nın emirleri sorgulanamaz, doğrulanamaz, Tanrı’nın iyi ya da kötü olduğu sorulamaz, Tanrı’nın her şeye gücü yeter ve keyfince buyururdu. Martin Luther, 1517 yılında 95 tezini yayınlarken, 1514 yılında Papa X. Leon’un Saint Petrus kilisesinin yeniden inşası için endüljans* ihalesi de etkili oldu.
Tezler 31 Ekim’de Wittenberg kilisesine gönderildi. Saldırı doğrudan doğruya Almanya’da endüljans dağıtımı konusunda en büyük aracı olan Tetzel’i hedeflemekteydi. Tezlerin içeriği ve yarattığı tartışmalar Almanya’da büyük bir süratle yayıldı. Dominikenlerin isteği üzerine Luther’in bir sapkın olarak yargılanması talebiyle Roma’da bir soruşturma açıldı
Luther kendisine yapılan bütün baskıları reddediyor, Roma’dan koparak, Kilise geleneğini tanımıyordu. 1520 yılında Luther’in reform öğretileri hazırlandı. Köylüler ve kentli burjuvazi, kilisenin ve soylu toprak sahiplerine karşı Luther’in arkasında birleşiyorlardı.
Köylü ayaklanmaları da bu dönemde etkilerini göstermeye başlamıştı. Reformizmin ve hümanizmin düşüncelerinin yaygınlaşması feodal değerlerde bir çözülme yaratıyordu. Ayaklanmalar ekonomik nedenlere de bağlı olarak her tarafı sarıyordu. 1525-26 yılı köylü ayaklanmalarının zirve yaptığı yıldı.
Ama bütün köylü ayaklanmaları, Martin Luther’in gazabına uğradı ve soyluları bütün güçleriyle köylülere karşı savaş vermeye çağırdı. Çağrı hayata geçirilmeye başlanıyor, ayaklanan bölgeler kana boğuluyordu. Thomas Münzer Güney Almanya’da köylü isyanını örgütlerken, prenslerin orduları karşısında yenilgiler yaşanmaya başlanmıştı. Böyle Reform hareketinin kimin tarafını tutmuş olduğu iyice ortaya çıkıyordu. Köylü ayaklanmaları bastırılmış, Luther’in etkinliği kesinleşmişti. Reform hareketi sürecinde doğmuş Proteston mezhebi giderek yaygınlaşıyordu. Üstelik, Reformun köylülere ve isyan edenlerin yanında olmadığı, Prenslerin hayatı şekillendirmesine kaynaklık edeceği belli olmuştu.
Ancak, yine de devrimci köylü hareketine olan düşmanca tutumuna karşın, Luther’ci “Reform” hareketi, eski dogmaların tasfiyesi bakımından bir çığır açmış ve yavaş yavaş gelişmekte olan kapitalizmin zeminlerinin döşenmesinde bir rol oynamıştır.

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19