“Ben
umutsuzluğun ölümle, pes etmeyle aynı anlama geldiğini
düşünüyorum. Ölen, pes eden birinin umutlara sarılması
beklenemez. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Bunun
için “ Ömür umuttan önce tükenmeli” sözü söylenmiştir.
Umudun ömürden önce tükendiğini bir düşün, o zaman
manevi olarak ölünmüş demektir. Manevi olarak
ölmek hiç kuşkusuz maddi olarak ölmekten daha
kötüdür. Başka bir deyişle yaşayan bir ölü (umutsuz
biri) hayat fonksiyonlarını yitiren birinden daha
kötüdür. Bilmiyorum katılıyor musun sözlerime?
Bunun için altını çizerek söylüyorum.
Ömür umuttan önce tükenmeli!
Bu sözler 2 yıl önce yitirdiğimiz bir değerimize,
Erdal Altunöz yoldaşımıza ait. Bir yoldaşına yazdığı
mektupta öyle diyordu Erdal. “Ömür umuttan önce
tükenmeli”ydi ve her devrimci sosyalist bunu rehber
edinmeliydi.
20 yaşında bir genç! Hayatını dolu dolu yaşayan,
yüreği devrim ve sosyalizm ateşi ile yanan genç
bir insan, Karadenizin soğuk sularında ömrünü
umudundan önce tüketti. Öldüğü ana kadar devrimci
şiarları kuşanmış ve bulunduğu alanda diğer sol
hareketlerin de kabul gördüğü şekilde mücadelenin
liderliğini yürüttü.
Antakya’nın bir köyünde doğup büyüyen Erdal yoldaş
15 yaşında henüz çok gençken tanıştı. Devrimci
saflara katıldığı andan itibaren büyük bir inançla
kavgasına bağlandı. Hayata çok yönlü bakmaya çalıştı.
Devrimin en başta kişilikte yaşanması gerektiğinden
hareketle önce kendisiyle muhasebe yaptı ve bir
devrimci kişilik neyi gerektiriyorsa yerine getirmeye
çalıştı. Okudu, yazdı, şiirler yazdı, bilimle,
sanatla ilgilendi ve enstrüman çalmayı öğrendi.
2005 yılının ilk günlerinde hareketimizle bütünleşen
Erdal yoldaş bizlere büyük değerler bıraktı.
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Giresun Eğitim
Fakültesi öğrencisiydi Erdal yoldaş. Giresun öğrenci
hareketi içerisinde, devrimci dayanışmacı kişiliği
ile, düşüncelerini rahat ifade etmesi ile, mücadeleye
doğru yerden bakması ile, örgütçü özellikleri
ile dikkati çekiyordu. Bu durum eğitimsen içerisinde
oluşturulan öğrenci komisyonunun başkanlık seçiminde
neredeyse tüm oyları almasını ve komisyon başkanı
olmasını sağlamıştı. Kısacası liderlik özelliklerine
sahipti Erdal yoldaş.
Devrimci teori ile örgütlü yaşamın birleştirilmesi
gerekliliği üzerinden hareket ederek sürekli okuyordu.
Okumakla kalmayarak okuduklarını kendi düşünceleri
ile harmanlaştırıyor ve yazıya döküyordu Erdal
yoldaş. Bu anlamda genç bir teoriysen di. Bugüne
dek bizlere, ilk aklımıza gelen “Kemalizm üzerine”
“Anadil üzerine” “Bilim ve teknoloji üzerine”
“Maoizm üzerine değerlendirme” “Sosyalizmde devrim
ve iktidar sorunu” “Ahlak üzerine” başlıklı yazıları
bıraktı Erdal yoldaş. Yazılarından bazıları daha
önce üniversiteli genç yoldaşlarımızın çıkardığı
Granma dergisinde yayınlanan yoldaşımızın daha
başka başlıklarla bir sürü makalesi bulunmakta.
Yazıların içeriğinden bağımsız olarak bu kadar
çalışkan ve üretken olması bugün açısından büyük
önem taşıyor. İnsanların hatta bazı devrimcilerin
kitaplardan kaçtıkları, uzaklaştıkları, devrimci
teoriye önem vermeyerek dar pratiklerle kendilerini
sınırlandırdıkları, hayata dair üretkenliği bir
iş olarak gördükleri bir dönemde sürekli okuması,
yazması ve bunları yaparken bir aydın olarak değil
hayata örgütlü bir yerden bakan bir devrimci olarak
yapması yani pratiği ile birleştirmesi bizim açımızdan
çok büyük bir önem arz ediyor. Çünkü bunları bir
iş olarak değil bir yaşam biçimi olarak yapıyordu.
Hayatı dolu dolu yaşıyordu yoldaşımız. Bağlama
çalıyor, şiir yazıyor, yalnız kaldığı dönemlerde
pek çoğumuzun dahi unuttuğu bir yöntemle yani
mektuplarla yoldaşlarına ulaşan bir yoldaşımızdı.
Tüm bunlar onu yormuyordu, çünkü bunu istiyordu.
Bu ona mutluluk veriyordu.
Eleştiriye çok açık bir devrimciydi. Eleştiriye
uğradığı noktayı eşeliyor, eksik noktalarını açığa
çıkarıyor ve kendisiyle mücadele ediyordu. Tüm
bu anlattıklarımız garip yada abartı gibi gelebilir
ama tüm anlattıklarımız Erdal’da cisimleşiyordu.
Ölmeden 20 gün önce bir yoldaşına söylediği sözler
halen kulaklarımızda. “Sosyalizmde iktidar sorunu”
yazısı ile ilgili olarak; “bütün yoldaşlardan
aynı eleştiriyi alıyorum. Bu ideolojik birliğimize
işaret ediyor. Gitgide daha iyi oluyoruz…” Evet.
Daha iyi bir noktadayız. Daha iyiye gidiyoruz.
Erdal’ımızın güzel gülen gözleri ile. Bizlere
bıraktığı mirası daha da zenginleştirerek. Daha
da üreterek.. daha da okuyarak. Sokaklarla daha
da ilişki içinde..
Her ölüm erkendir. Her ölüm üzücüdür. Ama bazı
ölümler vardır ki zamanlaması ve şikli ile bulduğu
insan arasında bir uyumsuzluk vardır. İşte Erdal
yoldaşımıza da bu ölüm hiç yakışmadı. Devrimci
sosyalist mücadele de her yoldaşımız bu kavgada
faşizmle hesaplaşma içerisindeyken ölümü kucaklamak
ister. Bir kurşun, bir idam sehpası, bir sandalye
yada askı. Belki de camdan aşağı atılarak.. ama
doğal yolla değil. Hiçbir devrimci bunu istemez.
Erdal da istemezdi. Ama ölüm onu sıcak bir haziran
ayında soğuk suların içinde buldu. Ve belki şu
an son söz olarak söylenebilecek en anlamlı söz
Ernesto’ nun yıllar önce söylediği sözler olacaktır.
“Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin; silahlarımız
elden ele geçecekse, savaş sloganlarımız dilden
dile yayılacaksa ve başkaları mitralyöz sesleri
ile cenazelerimize ağıt yakacaklarsa Ölüm hoş
geldi. Safa geldi”
DEVRİMCİ SOSYALİST GENÇLİK
|