Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

51. Sayı - Mayıs 2007

Son aylarda Filistin’de gelişen ve zaman zaman tırmanıp zaman zaman durulan iç çatışmalar az çok biliniyor. Ancak konunun ayrıntıları ve başka cepheleri üzerine yine de bilgi kaynakları çok sınırlı. Bu bakımdan FHKC politbüro üyesi Meryem Abu Dagga’nın isteğimizi kırmayarak dergimize ilettiği bu yazıyı okurlarımıza sunmayı önemli buluyoruz.

Son meclis seçimlerinden sonra Filistin’de köklü bir değişim ortaya çıkmış ve ilk kez Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) şemsiyesi dışında kalan bir iktidar olarak İslami Hamas hükümeti kurulmuştur. Böylece, yarım yüzyıldan sonra ilk kez El Fetih ulusal liderlik ve yönetim konumundan aşağı inmiştir.
Aynı süreçte uluslararası koşullarda Siyonist işgal lehine önemli gelişmeler olmuştur; Amerika’nın güdümünde olan bozguncu bir Arap duruşu, tamamen Siyonist işgalin yanında yer alan ABD’nin dünyaya hakim olma yönündeki hegemonya politikaları ve buna uygun olarak geliştirilen Büyük Ortadoğu Projesi ve Siyonist varlığa hizmet eden Amerika-Avrupa eksenli batı demokrasisi... Lübnan’da, Irak’ta, Sudan’da, Filistin’de, Somali ve Latin Amerika’da olanlar, ABD’nin dünyayı tam bir Amerikan yeni-sömürgesine dönüştürme çılgınlığını kanıtlıyor.
El Fetih’in yıkıntıları üzerine yeni bir deneyim olarak kurulan Hamas hükümeti, dünya genelinde ve Filistin özelinde bir çok dersi ortaya çıkardı. Her şeyden önce, bu deneyim sırasında anlaşıldı ki, bir ya da iki parti, güçleri ne olursa olsun, Filistin halkına tek başına önderlik edemez ve bu partinin programı ülke çıkarlarının üstünde olamaz, çünkü ülkemiz herkesin ve her şeyin üstündedir. Partilerin varlık nedeni ülkemizin amaçlarına ulaşabilmektir.
İkinci ders ise şudur: Karar alma süreçlerinde ve kurumlardaki ortaklık, sadece grupların sahip olduğu yüzdelerle -bu yüzdeler de önemli olsa da- ilgili değil, ulusal kurumlara ve siyasete bütün güçlerin, kişilerin ve sivil toplum örgütlerinin gerçek katılımıyla ilgilidir. Bu, bir hükümetin ulusal zemindeki bütün güçler tarafından kabullenilmesini sağlar ve hizipçiliği ortadan kaldırır. Ayrıca bu politika, bütün nitelikli insanların ve grupların ülkeye hizmet etmesini sağlayarak ortaya zengin bir politik sistem çıkarır.
Üçüncüsü; Filistin halkı demokrat bir halktır ve birlikten yanadır, tek bir partinin hüküm sürmesine katlanamaz ve karar alma süreçlerinde diktatörlüğe tahammül edemez. Filistin halkı ayrıca çoğulculuktan yanadır, Filistin mozaiğinin bütün renklerini içinde barındıran tek bir aile gibi…
Ve nihayet, dördüncü ders de, işgal altında yaşayan bir ulusun herkesi kapsayacak biçimde demokratik olması ve din, ırk, renk ve cinsiyet ayrımı olmaksızın bütün dünyaya açılması gereğidir.
Bütün bunlardan dolayı, Hamas hükümetinin tek parti konumunun yürümeyeceği kesindi ve rakip gruplar olan Hamas ile El Fetih’in iç savaşı da bunun doğal sonucuydu. Bu savaş, Filistin’in geleceğine büyük zarar vermiştir, direnişin silahlarının saflığını kirletmiş, demokrasiyi zayıflatmış ve halkı açlık ve hastalıklarla karşı karşıya bırakmıştır.
Bu arada İsrail iç durumumuzun kendisine sağladığı avantajları kullanarak bütün Filistin davasını tümüyle yok etmek amacıyla iç savaş çıkartmak için çabalamaktadır. Filistin’deki iç kavga, uluslar arası topluluğu (Amerika, Avrupa ve İsrail) Filistin halkına ve önderliklerine baskıyı arttırmaya yöneltti, aslında bu baskı işgale yöneltilmeliydi; çünkü olup bitenin tek sorumlusu işgaldir.
Filistinliler ilk kez bu ölçüde tehlikeli bir dönüm noktasına gelip dayanmışlardır: Politik gerileme, ekonominin kötüye gidişi, güvenlikte kaos, sosyal çöküntü, gıda kıtlığı, ağır abluka, artan suçlar, cinayetler, bir çoğu faili/sebebi meçhul cinayetlere kurban giden kadınların konumunun gerileyişi, yoksulluk oranının yüzde yetmişe yükselişi, iş hayatı, siyaset ve güvenlik sistemlerinin hepten felç olması…
Böylece kardeş kavgasını durdurmak için diğer gruplarla birlikte öncü rol üstlenmek FHKC için önemli bir gündem maddesi haline gelmiştir. Ayrıca FHKC, ortak zeminde bir anlaşma sağlayıp güvenliği sağlamak ve dünyaya sesimizi ortak bir söylemle ifade edecek duruma gelerek ablukayı dağıtmak adına gerçek bir ulusal birlik hükümeti kurmak için de uzun görüşmeler yapmıştır. Daha sonra da tutsaklarımızın gönderdiği Ulusal Barış Belgesi’ne(*) geldik. Maalesef, tutsaklarımızın belgesiyle hemfikirliğimizin bildirilmesi, İsrailli asker Gilad Şalit’in kaçırılmasından sonra alevlenen İsrail’in Gazze operasyonlarından ötürü gecikti, ardından başlayan Lübnan’daki savaş bu gecikmenin Hamas ve El-Fetih’in birbirleriyle çatışmalarına kadar uzamasına sebep oldu. Bu çatışmalar geniş çaplıydı, uzun sürdü, kanlı ve sertti.
Filistinli grupların oluşturduğu Yüksek İzleme Komitesi içinde, meclis önündeki parkta kurulan oturma eylemi çadırında ve süresiz açlık grevi boyunca FHKC, İslami Cihat ve diğer partiler, birbirleriyle savaşan rakip gruplara karşı çıkmak adına önemli bir rol üstlendiler. Eylemler, çatışan taraflar Mekke’de yeniden görüşmelere başlayıp çatışmaları sonlandırmadan bitirilmedi
Oturma çadırı, iç çatışmalara karşı halkı birleştirmek temelinde görülmemiş bir kültür yaratarak Filistin’e duyulan sevgiyi yaymayı amaçlıyordu. “Hepimiz için Filistin”, “Filistin herkesi ve hepimizi kapsar ve her şeyin üstündedir” sloganlarıyla, basın yoluyla, mitingler ve seminerler aracılığıyla bu kültürü yaymaya çalıştık.
Sonra Mekke Anlaşması ortaya çıktı… Bu anlaşma, Tutsaklar Belgesi’ni gölgede bıraktı. Bir yozlaşmışlık simgesi olarak Atamalar Mektubu(*), Tutsaklar Belgesi’ni yok etti. Nihai olarak Mekke Anlaşması siyasi bir gerileme anlamına geliyordu. Anlaşma, her şeyden önce Filistin halkına baskı uygulayan kötü şöhretli Oslo Anlaşması’na dayanıyordu.
Sonuç olarak, Hamas ve El-Fetih görevleri ve kurumları kendi aralarında paylaşıp geriye kalan kırıntıları da daha sonra kendilerine katılmak isteyebileceklere bıraktılar.
Bütün bunların sonucunda FHKC, Mekke Anlaşması’nın tartışmaya açılması için çağrı yaptı ama cevap hayır oldu. Bunun üzerine biz, bu siyasi durum hakkındaki tutumumuzu açıkladık ve siyasi ortaklık üzerine kendi görüşümüzü ortaya koyduk. İç çatışmaları durdurma çağrısı yapan maddeyi onaylasak da, Mekke Anlaşması’nın şekline ve içeriğine ilişkin itirazımızı kaleme aldık.
FHKC gerçek bir ortaklık istiyor ve Tutsaklar Belgesi’nin birleşik bir politik platform için temel alınmasını öneriyor. Abbas’ın Hamas Başbakanı Haniye’ye verdiği Atamalar Mektubu’na karşıyız, çünkü bu “Mektup” her şeyden önce İsrail ve FKÖ arasındaki siyasi, ekonomik ve güvenlik anlaşmalarını tanıyor. Bu anlaşmalar ise “terörizm”den(!) ya da diğer bir anlatımla direnişten vazgeçmeyi gerektiriyor. Zaten Oslo Anlaşması’nın özü de budur.
Sonuç olarak FHKC, hükümete girmeyi reddetmiştir. FHKC, doğruları destekleyecek, yanlışlarla savaşacak, özellikle ihmal edilmiş olan gruplar başta olmak üzere olmak üzere genel ulusal çıkarların yararına çalışacak pozitif, şeffaf ve sorumlu bir muhalefet olacağını tekrar bildirmiştir.
Bütün bu söylediklerimiz, gerçek bir birliğe ve ortaklığa, hem güvenlik hem de çalışma alanlarında hizipçilikten uzak, güçlü ve birleşik bir sisteme ulaşmak içindir.
Biz, gerçek çoğulculuğu ve sosyal eşitliği savunuyoruz. FHKC, yurttaşlarımızın ve ulusumuzun yararı için Hamas ve El-Fetih arasındaki fraksiyonculuğa karşı koyacak ve siyasi/sosyal kararların alınması süreçlerinde onların baskıcı ve tekelci tutumlarıyla savaşacak demokratik bir “üçüncü taraf”ın kurulması için çabalamaktadır.

Nisan 2007


 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19