Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

50. Sayı - Nisan 2007

BASINA VE KAMUOYUNA

Açık ve ağır insan hakları ihlallerini içinde barındıran bir infaz biçimi olan 'tecrit-tretman' modeline karşı tutuklu ve hükümlüler 7 yıldan bu yana çeşitli yollarla mücadele ettiler. Yine 7 yıl boyunca 'tecrit-tretman' modeline karşı sürdürülen ölüm oruçlarında 122 insan yaşamını kaybederken 600'ün üzerinde insan da zorla ve yanlış müdahaleler sonucu sakat bırakıldı. 5 Nisan 2006 günü deneyebileceği başka bir yol kalmadığını söyleyerek ölüm orucuna başlayan avukat Behiç AŞÇI ve 1 ay sonra eylemlerini ilan eden Gülcan GÖRÜROĞLU ile Sevgi SAYMAZ ulusal ve uluslararası düzeyde kamuoyunun ilgisini topladı.
Siyasal iktidar tutuklu ve hükümlülerin, aile ve avukatların, başta barolar, tabip odaları, sendikalar, insan hakları örgütleri olmak üzere toplumun tüm duyarlı kesimlerinin ısrarlı ve etkili karşı koyuşu karşısında ölüm üreten vurdum duymaz tavrını terk etmek, sorunun çözümü noktasında somut adım atmak zorunda kaldı.
22 Ocak 2007 tarihinde Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan 45/1 sayılı genelge ile hiçbir şart aranmaksızın 10 tutuklu ve hükümlünün haftalık 10 saat bir araya getirilmesi ile hapishanelerin incelenmesi ve denetlenmesi noktasında Demokratik Kitle Örgütlerinin katılımı kabul edilmiştir.
Yine Adalet Bakanı genelge tarihinde çeşitli meslek odası ve konfederasyon başkanlarına sözlü olarak 'sohbet görüşmesine çıkacak 10 kişinin tespit edilmesinde kişilerin talebinin esas alınacağı…. Toplu bir araya gelme süresinin 20 saate kadar çıkarılabileceğini ve 10 saatle sınırlı sürenin imkanlar çerçevesinde geçici olarak kabul edilmesi gerektiğini' belirtmiş ve bu beyan basına da 23-24 Ocak 2007 tarihlerinde yansımıştır.
Tecriti tamamen ortadan kaldırmayan, yalnız ortadan kaldırılması noktasında somut adım olarak değerlendirilen bu gelişmeler üzerine sorunun tarafı ve muhatabı olduklarını açıklayan DKÖ'ler ve aydınların çağrısıyla ölüm orucu eylemini sürdüren Av. Behiç AŞÇI, Gülcan GÖRÜROĞLU ve Sevgi SAYMAZ gelişmeleri değerlendirmek ve izlemek üzere eylemlerine ara verdiklerini açıklamışlardı. Bunun ölüm orucu eylemine son verilmesi olarak algılanmaması gerektiği, bu süre içinde gelişmelerin, özellikle genelgenin uygulanmasının belirleyici olacağı açıklanmıştır.
22 Ocak tarihli genelgenin yayınlanması üzerinden gerek bu genelgenin anlaşılması, gerekse de uygulanması için gerekli olan altyapının (personel ve yer) hazırlanması için yeterli zaman geçmesine rağmen genelge halihazırda hiçbir hapishanede tam olarak uygulanmamaktadır.
Adalet Bakanının sözlü taahhüt kapsamında belirttiği 'toplu bir araya gelme süresinin 20 saate çıkarılabileceği ve 10 saatle sınırlı sürenin imkanlar imkanlar çerçevesinde geçici olarak kabul edilmesi gerektiği' görüşü karşısındaki uygulama, genelgedeki asgari sürenin dahi ihlale uğradığını göstermektedir.
Çeşitli hapishanelerde neden göstermeksizin ya da fiziki imkansızlık iddiasıyla sürenin 10 saatin altında kabul ettirilmeye çalışıldığı görülmektedir. 10 saatin yetersizliği tespiti ve arttırılması taahhüdü karşısında bu gibi uygulamaların öncelikle genelgeye aykırılık teşkil ettiği ve hemen ardından da bakanın kamuoyu önünde taahhüt ettiği çerçeveyi yok kabul ettiğine dikkat çekilmelidir.
Tamamen bakanlığın sözlü taahhüdünün ruhuna aykırı bulunan, iyileştirme iradesinin sürekliliğinden şüphe duyulmasına yol açan bu tutum terk edilmelidir. Genelge tarihi ile 'uygulama' tarihi arasında herhangi bir mekansal sayısal bir fark bulunmadığı açık olduğuna göre, sözde imkansızlık ileri sürülerek sayı sınırlamasına gitmenin tamamen kötü niyetli bir tutum olduğuna dikkat çekilmelidir.
Haftalık toplam 10 saat olan bir araya gelme süresinin hapishane idarelerinin iradesine terk edilerek keyfi olarak aşağı çekilmesi girişimleri genelgenin sözüne olduğu kadar amacına da aykırı bulunmakta, hakkın kullanılmasını zorlaştırmakta veya imkansız hale getirmektedir. Aynı genelge ile açıkça düzenlenen ve 'ortak mekan yetersizliği çözülünceye kadar kapatılma birimleri de dahil olmak üzere her türlü kapalı alanın kullanılabilmesine imkan tanıyan düzenleme' hayata geçirilmelidir. Bu yönde bahane üretmek, genelge koşullarında maddi ve hukuki anlamdan yoksundur.
Genelgenin tretman koşulu olmaksızın bir araya getirmeyi düzenlemesine rağmen bazı hapishane idarelerinin tutuklu ve hükümlüleri disiplin cezası olduğu gerekçesi ile asgari süreyi ihlal eden uygulamaların dahi dışında tutmaları kaygı vericidir.
Kısacası 22 Ocak’tan bu yana sergilenen pratik bize cezaevi idarelerinin keyfi bir biçimde genelgeyi uygulamaktan kaçındıklarını göstermektedir. Genelgenin cezaevi idarelerine yüklediği sorumluluk ortadadır. Genelgenin uygulanmaması idareciler açısından bir görev suçu oluşturmaktadır.
Adalet Bakanlığı kendi imzası ile yayınlanan genelgenin uygulanmasını sağlamalı ve kamuoyu önünde verdiği sözleri bir an önce yerine getirmelidir. Aksi durumun doğuracağı tüm siyasal, toplumsal ve tarihsel sorumluluğun siyasal iktidara ait olacağını bir kez daha ilan ediyoruz.

10 MART 2007


TMMOB-İKK, KESK ŞUBELER PLATFORMU, DİSK GENEL-İŞ 2 NOLU BÖLGE, DİSK GENEL-İŞ 3 NOLU ŞB., DİSK DEV SAĞLIK-İŞ, DİSK BASIN-İŞ, DİSK EMEKLİ-SEN 2 NOLU ŞB., ÇAĞDAŞ AVUKATLAR GRUBU, ÇHD, TECRİTE KARŞI AVUKATLAR, TECRİTE KARŞI DAYANIŞMA KOMİTESİ, TECRİTE KARŞI SANATÇILAR, TİYATRO SİMURG, PSAKD MARMARA ŞUBELERİ, HALKEVLERİ, ÖDP İSTANBUL İL ÖRGÜTÜ, EMEP, TKP, SDP, EHP, HALK KÜLTÜR MERKEZLERİ HÖC, ANTİ KAPİTALİST, KALDIRAÇ, BDSP, ÇAĞRI, İŞÇİ MÜCADELESİ, TÖP, ESP, PARTİZAN, ODAK, SEH, DEVRİMCİ HAREKET, İHD, TUDEF, ANARŞİST KOMÜNİST İNİSİYATİF, DİVRİĞİ KÜLTÜR DERNEĞİ, SODAP

F Tipi Cezaevleri'nde Tecrit ve İşkence Devam Ediyor

Son olarak Tekirdağ F Tipi'nden 15 Mart 2007 tarihinde bir açıklama yapılarak kamuoyu bilgilendirildi. TKP/ ML, MKP, TİKP, TDP, Direniş Hareketi davası tutsakları adına: Ulvi Yalçın, Hakkı Alpan, Aysel Güldoğan, Hasan Polat, Aytunç Altay, Murat Karayel tarafından yapılan açıklamada; "Tecrit esasına dayalı F Tipi infaz rejimi tutsakların bedensel ve ruhsal sağlığını tehdit etmeyi sürdürüyor. İnsani değerleri, ihtiyaçları, meşru direnme biçimlerini dışlayan mevcut sistemin uygulandığı yıllar, kalıcı hastalıklara sebep olduğunu, ölüme varan sonuçlar doğurduğunu gösterdi. Bunları engellemek bir yana asgariye indirecek tedbirler dahi henüz alınmadı. Son dönemde çıkarılan genelgelerde yer alan kısmi hakların ise, ortak yaşam alanları sağlanması anlamına gelmediğinden, tecridin sonuçlarını hafifleteceği tartışmalıdır ve tam olarak uygulanmamaktadır.
Bakanlığın cezaevi yönetimlerinin yasalarda ve genelgelerde yer alan kısmi hakları eksiksiz kullandırmaktan kaçındığı, A. Öcalan örneğinde görüldüğü üzere tutsakların hayatına kastettiği bugün; devlet temsilcilerinin, hasta arkadaşlarımızın tedavisi için gerekenin yapıldığı yönündeki beyanlarının inandırıcılığı yoktur. Yaşananlar bunun kanıtıdır.
Kanser hastası arkadaşımız Erol Zavar, devletin tutsaklara yaklaşımının sonucu ölüm sınırına gelmiştir. Elverişli koşullarda tedavisinin sürdürülmesi halinde iyileşmesi ihtimali varken bu yapılmamıştır. Tedavisi için uygun olmayan koşullara mahkum edilen Erol Zavar'ın, kanser dışındaki hastalıkları da müdahaleyi kaçınılmaz hale getirecek kadar ilerlemiştir. Nitekim 28 Şubat'ta hastaneye yatırılıp on üçüncü kez mesanesinden ameliyat edilen Erol Zavar, 13 Mart günü yeniden hastaneye götürülmüş ve bu kez de sürekli ağrılarından şikayetçi olduğu safrakesesi alınmıştır.
(…)
Devlet, Erol Zavar'ın ölümüne seyirci kalmakta, tedavi olanaklarına erişimini engellemekte yani kamuoyunun tepkisizliğine sığınarak bir tutsağı daha katletmektedir.
Erol Zavar'ın sağlık durumunun şimdiye kadarki seyrinden devlet sorumludur. Dışarıda tedavi olanakları yaratılmaması halinde karşılaşılabilecek daha kötü durumların sorumlusu da devlet olacaktır.
Tüm demokrasi güçlerini tecride karşı yaşam hakkını savunmaya, cezaevlerindeki hak ihlallerine tepki göstermeye ve tecrit esaslı F Tipi infaz rejimine karşı birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz." denildi.



 

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19