Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

48. Sayı - Şubat 2007

‘Bir Kurucu Kadro: Ulaş Bardakçı
Hepimiz sıkıyönetim mahkemesindeki o müthiş kucaklaşmayı, Mahir'le Ulaş'ın sarmaş dolaş olmasını unutamayız ve bunun çok özel bir yoldaşlık ilişkisi, sımsıcak bir kardeşlik duygusu olduğunu daha ilk anda anlarız…
Ulaş Bardakçı, işte en çok o kucaklaşma üzerinden anlaşılabilir. Partiye ve yoldaşlara bağlılık, kesin biçimde kendisini devrim davasına adama, hayatını bu geleceğe göre örgütleme ve tereddüt duygusundan uzakta bir netlik… İçerde, dışarda, firar sırasında ve sonrasında, her zaman devrimci iyimserliğin somut bir örneğidir o. Partinin ilk kurulduğu andan beri Ulaş vardır. Öğrenci hareketinde de aktif olarak bulunmuştur gerçi ama o hiçbir zaman salt öğrenci gençlik önderi gibi durmaz. Davranışlarından, pratiğinden her zaman bir parti atmosferi yayılır ortalığa. Parti Ulaş'la, Ulaş Parti'yle bütünleşmiş gibidir.
Kurucu kadro olmanın, zincirin ilk halkası olmanın temel niteliği budur. Sağlam bir parti duruşu, yaratıcılık ve bütün yeteneklerin inşa çalışmasının hizmetine koşulması. Kendini geliştirme, yeteneklerini artırma, ihtiyaçları belirleyip yerine getirme ve bütün bunların hep parti için yapma. Sonradan parti çizgisine küfredenler dahil hiç kimsenin anılarında Ulaş'la ilgili bir "kaypaklık", "tembellik" iması ya da onun ağzından aktarılmış "çok yoruldum dinleneyim" gibi bir cümle yoktur. Onunla ilgili olarak bir "sekterlik" hikayesi de anlatılmaz. En kötü, en düşkün anlatıcıların çok çok diyebildikleri şey, onun "sürecin bir noktasından sonra üniversitelerde pek görünmediği" ve "öğrenci hareketinden koptuğu"dur. Bunun anlamını ise devrimci çalışma içindeki herkes bilir.
Ve yine Parti'nin her döneminde doğru yerdedir. Kuruluş döneminde, Maltepe tünelinin içinde ve nihayet sağ sapma belirdiğinde hep doğru tercihlerle yürür. Mahir'in yanında olmak devrimin yanında olmaktır onun için, devrimin yanında olmak ise Mahir'le özdeşleşmiştir. 19 Şubat 1972'de Arnavutköy'de şehit düştüğünde, geriye bıraktığı şey, devrimci kadro için hep incelenmesi ve örnek alınması gereken bir kadro tanımıdır. Daha doğrusu o, kadro nedir sorusunun karşılığı olarak parti tarihimizde bir yer tutar…


Devrimci Sıçramanın Örneği: Bedrettin Şınnak

Mahalleden devrimci harekete, yerellikten genel olana olağanüstü bir geçiş…
Bazı insanlar vardır; devrimci olsunlar ya da olmasınlar kendi çevrelerine bir güven, saygı ve dürüstlük havası yayarlar. Bir mahalle delikanlısı, sıradan bir emekçi olarak hayatın içinde sağlam bir yerde dururlar. Haksızlığa karşı bir an bile susmazlar, güçsüzün ezildiği her yerde kendi varlığını tehlikeye atmak pahasına da olsa ortaya çıkar ve gereğini yaparlar. Böylesi insanların devrimci olması, hatta aktif politik kadro düzeyine yükselmesi, yalnızca katılmış oldukları politik yapı için değil, genel olarak devrimci hareket için bir şanstır. Çünkü, böyle insanların varlığıyla genel düzey yükselmiş olur. Onlar, gelip aynı dürüstlüklerini ve sağlam karakter özelliklerini devrimci ilişkilere de yansıtırlar; mahalle planındaki "namuslu abi"den yoldaş kavramına geçişte de çok zorlanmazlar; çünkü çıkarsız ve dürüst tutum onların emekçi yapısında zaten vardır.
Bedrettin'i az çok tanıyan herkes, ondan yayılan bu "sağlamlık" havasının tanığıdır. 1950'li yıllarda Manisa'nın Turgutlu ilçesindeki bir "göçmen" mahallesinde dünyaya gelen Bedrettin Şınnak, küçük yaşlardan beri emekçidir. Yaşadığı ev, Turgutlu devrimci hareketinin tarihinde olağanüstü öneme sahip bir mekandır. Denilebilir ki, Şınnak Ana ve Şınnak Baba'nın evi, o süreçte devrimci olan herkesin en az bir kez uğradığı, sıkı tartışmaların yapıldığı bir üs gibidir. Ama bütün bu süreçte, çok özel biri, Nurettin Gürateş de eniştesi olarak evin hayatına dahil olduğunda Bedrettin için bu büyük bir değişimdir.
Daha sonraları, devrimci hareketin gelişim süreçlerinde artık o da hızla değişip gelişecek ve bir kadro düzeyine kadar yükselecektir. Kimse bütün iyi niteliklerini devrimci harekete katıldığı andan itibaren kazanmaz; çoğu kez o, kendisinde var olan iyi yönleri de oraya taşır ve bütün olgular iç içe geçer, ortaya yeni bir kimlik çıkar. Bedrettin için de böyledir; devrimci sosyalist hareketin bir parti kadrosu olduğunda da o, kendi geçmişinden getirdiği dobralığı ve cesurluğu ile vardır.
Cuntanın kasapları tarafından Adana'da işkenceye alındığında da, düşman kısa süre sonra taş gibi bir adamla karşı karşıya olduğunu anlar. Eğilmek bükülmek nedir bilmeyen, sapasağlam bir devrimcidir karşılarındaki ve artık en garantili yol onun yok edilmesidir! Bu bile çok kolay değildir; çünkü Bedrettin aynı zamanda son derece sağlam bir fiziki yapıya da sahiptir. Bu yüzden olağanüstü vahşi yöntemlere başvururlar ve sonunda amaçlarına ulaşırlar. Yoldaşlarını satmaktansa ölümü tercih eden Bedrettin Yoldaş, adeta bin yıl önceki isyancı adaşı Şeyh Bedrettin gibi ölümsüzlüğe kavuşur.


Ve Ateşin Kızı: Serpil POLAT
"Size uzun yazamayacağım. Umarım bundan dolayı kızmazsınız. Sadece şunu anlatmak istiyorum: Haklı, meşru ve mutlaka zafere ulayacak olan halk savaşında, Parti-Cepheyle yürümek onuruyla sizleri selamlamak coşkusunu yaşıyorum. Bu onurun coşkusunda, ateşle düşmana öfkemi kusacağım…"
17 Şubat 1999'da yazdığı son satırlar bunlardır Serpil Yoldaş'ın, kendisini bir ateş topuna dönüştürmeden önce. Devrimci Sosyalist partinin onur üyesi Serpil Polat, o günlerde komployla yakalanıp Türkiye'ye getirilen Abdullah Öcalan'ın tutsaklığını protesto için kendisini ateşe verir. Bu, onun Kürt halkına karşı yapılan saldırıya verdiği kesin ve açık yanıttır. Aynı zamanda bir uyarıdır da Serpil'in tavrı. "Devrimler halklaşılarak zafere ulaşır" diye yazar son mektubunda; "Devrimci önderlerin rolü ve önemi hayatidir. Devrimci önder Abdullah Öcalan bu bilinçle hareket edecektir, etmelidir. Önderlerin yok edildiği ya da çizgisinden kaydırıldığı durumlarda yeni önderler yaratılmıştır, yaratılacaktır. Yaşam ve savaş, bütünlüğüyle ele alınıp değerlendirilerek yürüyüş devam edecektir."
Aynı zamanda birlik coşkusuyla doludur Serpil yoldaş o günlerde. Hareketle bütünleşmek, yeni bir yolda yürümek onun için heyecan vericidir.
Kabına sığmaz bir devrimci inanç, özgürlük davasına tutkuyla bağlanma ve kendini asla sakınmama… Azıcık yürümek, "şöyle bir denemek", "havayı koklayıp rüzgara göre kararlar almak", "kenardan süreci izlemek" gibi davranışlar onun semtine bile uğramaz. Sonuna kadar ve sınırsız yürüyüş… Bir devrimci kadroda olması gereken bu özellikler, onda toplanmış gibidir.
Şimdi, onun zamanıdır aslında. Durmaksızın, sakınmaksızın, coşkuyla çalışma zamanları…

 
 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19