2007’ye Hrant Dink’in katledilmesiyle girdik.
Türkiye faşist tehditler karşısında geri adım
atmayan önemli bir demokratını, Ermeni ulusal
topluluğu kardeşlik bayrağını, eşitlik temelinde
onurlu biçimde yükselten bir evladını yitirdi.
Hrant Dink cinayeti hem oligarşinin kendi iç çatışmalarının
dinamiklerini anlamak, hem de devrimci ve demokratik
güçlerin direniş refleksi açısından önemli bir
gelişmedir.
Türkiye oligarşisi toplumsal ve siyasal süreçleri
yönetmede güçlük çektiği her dönemde başvurduğu
yöntemlere, bu güçlüklerin çok ciddi ölçüde arttığı
2007’de de başvuracağını açıkça gösteriyor. Bu
noktada, Abdi İpekçi cinayetiyle başlayan, 1980’lerde
ara verilen, 1990 sonrası ile olanca hızıyla devreye
sokulan en önemli kriz yönetme araçlarından biri,
toplumun bütün kesimlerince tanınan kişilere dönük
suikastler ve bu suikastlerin açtığı yoldan çeşitli
süreçlerin yönetilmesidir. Bu cinayetler, Vedat
Aydın, Mehmet Sincar ve Sivas katliamı gibi doğrudan
devrimci, demokrat güçlerin önder kadrolarına,
tanınmış kişiliklerine yönelebildiği gibi, Uğur
Mumcu, Bahriye Üçok, Necip Hablemitoğlu gibi ve
benzeri isimlere de yönelebilmektedir.
Her cinayet hem özgül, hem de genel hedeflere
sahip bulunuyor. Devrimci demokrat insanlara yönelen
siyasal cinayetlerde, kişinin içinde bulunduğu
siyasal harekete göz dağı verme ve gerici-faşist
kesimleri moral açıdan takviye etme, tüm toplumsal
kesimleri ya bendensin ya öteki tarafta söylemi
ekseninde saflaştırma önde iken, sistem içi tanınmış
kişilere yönelen cinayetlerde, cinayet değişik
kesimlerin üzerine yıkılarak, esasen cinayete
kurban giden kişinin içinde bulunduğu/temsil ettiği
siyasal hareketin veya düşüncenin sisteme kazanılması
ve yine toplumsal saflaşma hedeflenebilmektedir.
Kürt yurtseverlerine ve devrimcilere yönelik suikastler
birinci gruba dahil iken, “Laik” aydınların vurulması
eylemleri bu kişilerin içinde bulundukları kesimlerin
düzen saflarına kazanılmasını ya da bağlarının
güçlendirilmesini ve siyasal İslamcı hareketin
barajlanmasını hedeflemekteydi.
Türkiye oligarşisinin bu denli sık biçimde bu
suikastleri gündeme getirmesi, onun olağan biçimlerde
yönetme yeteneğinin ve imkanlarının ne denli sınırlı
olduğunu da açıkça göstermektedir. Sadece devrimci
ve demokratik güçlere karşı değil, ama kendi iç
mücadelelerinde de suikastleri sık sık gündemleştirme,
iç çelişkilerin ne denli hızla hassaslaştığını
ve en sert biçimlere büründüğünü gösteriyor.
Oligarşi İçi Güç Mücadelesi ve Cinayetler
Hrant Dink’in katledilmesi bu noktada önemlidir.
Herşeyden önce hemen belirtmek gerekiyor; cinayet,
dış bağlantılar ne olursa olsun, esas olarak kontrgerilla
operasyonudur. Genelkurmay’ın başında olduğu kliğin
eseridir. Sosyalist Barikat’ın son birkaç sayısında
vurguladığımız gibi 2007 oldukça yoğun ve sert
çatışmalarla biçimlenecek gündemlerle yüklü. Oligarşinin
siyaset cephesinde cumhurbaşkanlığı seçimleri
ve genel seçimler, bunun yanı sıra Güney Kürdistan’da
Kerkük’de yapılacak referandum ve diğer gelişmeler,
vb, oldukça sert mücadelelerin konusu olan gündemler
sözkonusu. AKP ekseninde saflaşmış olan sermaye
kesimleri ile Genelkurmay etrafında saflaşmış
sermaye kesimleri arasındaki güç mücadelesinde
bu gelişmeler oldukça kritik eşikleri oluşturuyorlar.
Taraflar, bu sürece daha güçlü girmek için 2006
başından bu yana karşılıklı yoğun hamleler geliştiriyorlar.
2006 yazından itibaren ise tümüyle 2007’nin gündemine
kilitlenmiş durumdalar.
AKP, bir yandan Tayyip’in 2006 yazındaki Amerika
gezisi ile dış desteğini güçlendirirken, bir yandan
da PKK’nin sonbaharda ateşkesi kararı almasını
sağlayarak “huzur” ortamı sağladığına dair yanılsamalı
bir atmosfer yaratmaya yönelmiştir. Genelkurmay
cephesi ise sıkışık durumdadır; politik olarak
laiklik ve milliyetçilik ekseninde geliştirilen
güçlü faşizan dalga burjuva politik arenada önemli
sonuçlar yaratmıştır. Genelkurmay ekseninde biçimlenen
partiler bu yeni politik dalga içinde hem politik
söylem, hem de yapısal ve toplumsal taban bağlamında
genel olarak çok farkedilmeyen, ancak önemli değişimler
yaşamışlardır. CHP, çok açık biçimde “emekten
yana sosyal-demokrat parti” kimliğini bir yana
itmiştir. Açık biçimde milliyetçi şovenist söylemi,
Kürt düşmanlığı temelinde üreten, simgeler üzerinden
dinci hareketle çatışan bir politikayı esas almaktadır.
Buna bağlı olarak parti tabanında ve orta kademelerinde
kısmi bir yer bulan Alevi ve Kürtleri tümüyle
dışlayarak, toplumsal tabanını da yenileme yoluna
gitmiştir. Aynı biçimde MHP’de kısmi değişimler
yaşamaktadır. MHP’nin ırkçı söylemi ve ırkçı şovenizm
kısmen yumuşatılmıştır. Bunun yerine popüler milliyetçilik
üzerinden bir şovenizm geliştirilmektedir. Parti
bu temel üzerinde yönetimini, kadrolarını yapılandırmıştır.
Genelkurmay eksenli partilerin tümünün durumu
aşağı yukarı benzer bir değişim sürecinden geçtiğini
söylebiliriz.
Partiler düzleminin ötesinde, popüler kültürün
bütün ürünleri, basın/medya alanı da benzer bir
değişim göstermektedir. Genelkurmay’ın yaydığı
popüler milliyetçilik/şovenizm toplumun bütün
gözeneklerine değin, püskürtülmektedir.
Genelkurmay bu ataklarında hem başarılı, hem de
başarısızdır.
Başarılıdır, çünkü politik/toplumsal atmosferi
belirleyen genelkurmayın geliştirdiği milliyetçi/şovenist
politikalardır. Başarısızdır; çünkü genelkurmaya
bağlı politik ve diğer güçler, topluma egemen
kıldıkları gerici, faşist atmosferi toplumsal
ve siyasal desteğe yeterince dönüştüremiyorlar.
AKP, tipik gerici popülist ve pragmatist tutumuyla
popüler milliyetçi söylemleri kendi politik söylemine
monte ediyor ve milliyetçi söylemin getirilerini,
genelkurmay partilerinden daha fazla kendi hanesine
yazabiliyor.
2007’ye oligarşi içi güç çatışmaları bağlamında
bu tablo içinde girilmiştir; AKP’nin politik gücünün
ciddi ölçülerde zayıflatılamadığı ve cumhurbaşkanlığına
doğru ilerlediği, onu zayıflatmanın olağan araçlarının
henüz belirmediği, Genelkurmay ve partilerinin
ise gündem belirleme konusunda hamle geliştiremediği
bir süreç...
Cinayetin Arkasındaki Güç; Genelkurmay Eksenli
Güçler
Eğer, Hrant Dink’in katledilmesinin bir faşistin
ve etrafındaki “abi”lerin basit bir planı olduğu
yönündeki aptalca seneryoya inanmıyorsak, cinayetin
sırrı yukarıdaki tabloda saklıdır. “Milliyetçi
hislerle” cinayet işlendiği gerçek dışıdır. Bu
ülkedeki faşist saldırıların hiçbir tesadüfü değildir,
herhangi bir faşistin bireysel eylemi değilidir.
1970’li, 80’li yıllarda TC büyükelçilerine saldırılar
yapılırken ve özellikle 70’li yıllarda faşist
çeteler her yerde terör estirirken Ermenilere
dönük ciddi saldırılar olmazken bugün olması tümüyle
işin planlı biçimde geliştiğini gösteren olgulardan
biridir. Hrant Dink, bu tablo içinde inisiyatif
almaya çalışan, daha doğrusu AKP eksenli sermaye
güçlerini geriletmeye çalışan, Genelkurmay eksenli
güçlerin hamlesi olarak gelişmiştir. Nedenler
konusunda çok karmaşık senaryolara gerek yok.
Genelkurmay eksenli klik açısından 2007 yılındaki
süreçlerden başarıyla çıkmak için, rakip kliğin
siyasal temsilcisi AKP’nin başarısız olduğunun
gösterilmesi zorunludur. Bu noktada, emekçilerin
yaşam koşullarındaki zorlukların, emperyalizme
bağımlılığın kullanılmayacağı açıktır. Popüler
milliyetçiliğe güç katacak, aynı zamanda AKP’yi
zor durumda bırakacak, onun başarısız olduğu düşüncesini
yaratacak bir süreç yaratılmalıdır. Ortaya çıkan
zaman sıkışması içinde, en kestirme yol, siyasal
suikastler ve provakasyonlar yoludur.
Bu noktada hedef olarak seçilen Hrant Dink hem
oldukça iyi bir hedeftir, hem de risklidir.
Hrant Dink, Ermenidir, popüler milliyetçilik açısından
“meşru” bir hedeftir. “Türklüğe hakaret eden”
Hrant Dink’in öldürülmesi, popüler milliyetçi
cephenin kemikleştirilmesi için uygun bir araçtır.
Ermeni oluşunun, ona dönük sahiplenmeninde nispeten
daha düşük olacağı beklentisini de yaratmıştır.
Ancak asıl önemlisi, Hrant Dink’in öldürülmesinin
tüm dünyada Ermeni soykırımının tanınmasına dönük
çabaları hızlandıracak olmasıdır, AKP’nin bu süreci
engellemesi oldukça güç olacak, bu ise ciddi bir
prestij kaybı anlamına gelecektir. Ermeni soykırımı
yasa tasarılarının tüm dünyada güncelleştiği soykırım
tarihi olan Nisan ayı ile cumhurbaşkanlığı seçimlerinin
aynı döneme denk gelmesi bir tesadüf değildir.
Böylece Türkiye gündemi Nisan ayına kadar soykırım
meselesi ve bunun karşısında başarısız kalan AKP
tablosu ile biçimlenecektir. Bunun yanı sıra,
olası devam edecek cinayetlerle hükümetin güvenliği
sağlayamadığı yönünde güçlü bir atmosfer yaratılacaktır.
Bu cinayet yoluyla aynı zamanda liberal, sol liberal
ve devrimci ve tüm demokrat kişi ve güçlerede
gözdağı verilmesi hedeflenmiştir. Cinayet, tüm
devrimci ve demokratik güçlere faşizmin çizdiği
sınırların bir kez daha hatırlatılması olarak
görülmelidir. Üniversitelerde, Anadolu kentlerindeki
meydanlarda, fırsat bulunduğunda büyük kentlerin
varoşlarında giderek yoğunlaşan ve devrimcilere,
demokratik güçlere nefes aldırmamaya, onları sokak
pratiği yapamaz hale getirmeye çalışan saldırıların
en üst halkadan tamamlanmasıdır Hrant Dink’in
katledilmesi. Her cepheden ve bütünlüklü bir saldırı
dalgası yürütülmektedir. Gerici-faşist terörün
toplumsal dayanakları bu saldırı yoluyla güçlendirilmek
ve meşrulaştırılmak istenmiştir. Bir “Ermeni,
Türk düşmanı” öldürülmüştür, “cinayet milliyetçi
hassasiyetle” gerçekleştirilmiştir. Sadece söylem
düzeyinde değil, faşist terörü gerçekleştirenlerin
daha geniş bir kesime yayılmasıda hedeflenmiştir.
Faşist terörün sivil öznesi artık sadece MHP olmaktan
çıkarılmak istenmektedir. Popüler milliyetçi şovenizmin
etkisi altındaki geniş bir kesim, ya doğrudan
ya da dolayılı olarak kontrgerillaya bağlı “yarı
askeri” milis çeteleri olarak örgütlenmekte ve
çeşitli operasyonlarda kullanılmakta ya da kullanıma
hazır tutulmaktadır. Son iki yıldır çok sayıda
asker ve polislerinde içinde olduğu pek çok çetenin
ortaya çıkması bu yönelimin somut ifadesidir.
Somut olarak Hrant Dink cinayetini işleyen Ogün
Samast’ın içinde olduğu çete de bu nitelikte bir
çetedir. Şovenizmle zehirlenmiş faşist unsurlar,
kendi aralarında toplaştıkları her yerde, kısa
süre içinde kontrgerillaya angaje edilmektedir.
Bu süreç Ogün Samast, Yasin Hayal gibi unsurların
oluşturdukları çete içinde işlemiştir. Yasin Hayal,
şovenist söylemi küçük bir hata sonucu Amerikan
hedefine yönelttiğinde “hata”sı küçük bir cezayla
hemen düzeltilmiş ve kontrgerilla tarafından devşirilmiştir.
Önü açılmıştır. Gevşek yada sıkı bağlarla kontrgerillaya
bağlanmış böyle çok sayıda milis çetesi bulunmaktadır.
Karmaşık cinayet süreçlerini işletmek yerine,
daha kolay gözden çıkarılabilen, kontrgerilla
bağlantıları daha gevşek olan basit çeteler eliyle
cinayetlerin işlenmesi devletin elini de rahatlatmaktadır.
“Katil yakalandı, bugüne kadar bu cinayetlerde
söylenen arkasında devlet var söylemi boşa çıktı”
türünden cümleler Ayrıca cinayetlerin “milliyetçi
hislerle” yani aslında meşru nedenlerle işlendiğinin
söylenmesi, bayrak altında çekilen fotograflar,
şovenist geniş kesimlerin de kendilerini “kahraman”
adayı olarak görmesini de kolaylaştırmaktadır.
Bu çetelerin ve çete üyelerinin egolarını şişirmekte,
moral düzeyi yükseltmektedir.Kısacası, Hrant Dink’le
cinayetiyle deyim yerindeyse bir taşla birkaç
kuş vurulmak istenmiştir; Hükümet sıkıştırılacak,
demokratik güçlere ayağınızı denk alın mesajı
verilecek, üstelik, bu, toplumca lanetli görülen
bir Ermeni üzerinden yapılacak ve faşist teröre
kısmi bir haklılık zemini kazandırılacaktır...
Yapılmak istenen budur.
Oyunu Bozmanın Yolu; Demokratik Kitlesel Tepki
Cinayetin ardından ortaya çıkan muazzam demokratik
tepki, oligarşinin bütün fraksiyonlarını hem şaşırtmış,
hem de oynadıkları oyunda, demokratik güçleri
hesaba katmamanın ne denli ciddi bir yanlış olduğunu
göstermiştir.
Yüz bini aşkın devrimci ve demokrat, faşist saldırıyı
lanetlemiş, halkların kardeşliği ve demokratik
haklar ve mücadele, cinayeti işleyenlere karşı
büyük bir demokratik barikat oluşturmuştur.
Şovenizmin yaşadığımız coğrafyadaki sınırlarını
ve tüm zayıflıklarına karşın demokratik güçlerin
ısrarlı, direnişçi tutumunu gördük. Şovenizm en
azından bu noktada beklentilerini bulamamış, tam
tersine gerilemiştir. Gelişen tepkinin çığ örneğini
izleyerek, burjuva sağ liberalleri de kısmen etkisi
altına oligarşinin her iki kanadını da şaşırtmış,
bu durum karşısında değişik refleksler geliştirmişlerdir.
AKP kanadı, olaya fazla bulaşmadan, katili yakalayarak,
ayrıca kontrgerilla bağlantıları konusunda bilgiler
sızdırarak, bu işin “derin devlet” işi olduğunu
ifade ederek, yani genelkurmayı sıkıştıracak küçük
hamleler yaparak süreçten sıyrılma yolunu tercih
etmiştir. Cinayet sürecinin gelişmelerini kısmende
olsa kendi hanesine yazmaya, tipik pragmatik söylemle
girişmiştir, AKP. Genelkurmay cephesi, doğal olarak
beklendiği üzere, cinayeti kınama gibi klasik
rutin işler dışında ortalıkta fazla görünmemeyi
tercih etmiştir. Kurşun sıkılmıştır. Sonrasının
tadı çıkarılacaktır. Ancak süreç farklı işlemiştir.
Demokratik tepki genelkurmayın atağını önemli
ölçüde püskürtmüştür. Elbette, bunun karşısında
sessiz de kalmıyor genelkurmay; bayrak açıp gemi
kaçırma, statlarda açılan şovenist pankartlar,
beyaz bere giyme vb. kontrgerillanın özel savaş
taktikleri devreye sokulmuştur.
Egemen Sınıflar İçindeki Kavga Yeni Hamlelerle
Sürecek
Hrant Dink’in katledilmesiyle birlikte oluşan
demokratik tepki ve mücadele, oligarşi içindeki
çatışmaların en azından bir süre bu tür cinayetler
yoluyla yürütülmesini muhtemelen engelleyecektir.
Ancak bu çatışmanın başka yol ve araçlarla daha
hızlanacağı ve yoğunlaşacağı açıktır. Bir süre
sonra cinayetlerin ve provakasyonların yeniden
devreye girmesi de yüksek bir olasılıktır. Çünkü
hem cumhurbaşkanlığı seçimi ve hem de genel seçim
süreci oldukça kritiktir. Irak ve Güney Kürdistan
gündemiyle yapılan kapalı meclis oturumu önümüzdeki
süreçte neyin ısıtılmak istendiğini de gösteriyor.
Hepimiz Emekçiyiz, Halkız, Kardeşiz, Halklar
Kardeştir
Hrant Dink’in katledilmesinin ardından oluşan
kitlesel demokratik tepkinin, şovenist saldırganlığı
geriletmesinin kalıcı hale gelmesi, mücadelenin
de şovenizme ve tüm gerici eğilimlere karşı kalıcı
hale gelmesine bağlıdır. Hem genelkurmayın şovenist
ataklarına ve yarattığı cepheye karşı, hem de
AKP ekseninde gelişen gerici cepheye karşı, emekçilerin;
halkların kardeşliğine, demokatik özgürlüklere,
insanca yaşam isteğine dayanan birlikte mücadele
süreçlerini, her bir gelişme bağlamında örmek
zorunludur. Hepimiz Hrantız, Hepimiz Ermeniyiz,
şiarını, Hepimiz Emekçiyiz, Emekçiler Kardeştir,
Halklar Kardeştir, Türküz, Kürdüz, Ermeniyiz,
Arabız, Faşizme Karşıyız! şiarlarına dönüştürerek
ilerlemeliyiz. Kardeşlik şiarlarını, özgür ülke,
insanca yaşam şiarıyla birleştirerek ilerlemeliyiz.
Tüm demokratik mücadele alanlarında bu şiarların
yaygınlaştırılması mücadelesini yürütmek zorunludur.
Yarattığımız anti-faşist atmosferi özenle bir
tutumla derinleştirmeliyiz.
|