Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

48. Sayı - Şubat 2007

2007’ye Hrant Dink’in katledilmesiyle girdik. Türkiye faşist tehditler karşısında geri adım atmayan önemli bir demokratını, Ermeni ulusal topluluğu kardeşlik bayrağını, eşitlik temelinde onurlu biçimde yükselten bir evladını yitirdi.
Hrant Dink cinayeti hem oligarşinin kendi iç çatışmalarının dinamiklerini anlamak, hem de devrimci ve demokratik güçlerin direniş refleksi açısından önemli bir gelişmedir.
Türkiye oligarşisi toplumsal ve siyasal süreçleri yönetmede güçlük çektiği her dönemde başvurduğu yöntemlere, bu güçlüklerin çok ciddi ölçüde arttığı 2007’de de başvuracağını açıkça gösteriyor. Bu noktada, Abdi İpekçi cinayetiyle başlayan, 1980’lerde ara verilen, 1990 sonrası ile olanca hızıyla devreye sokulan en önemli kriz yönetme araçlarından biri, toplumun bütün kesimlerince tanınan kişilere dönük suikastler ve bu suikastlerin açtığı yoldan çeşitli süreçlerin yönetilmesidir. Bu cinayetler, Vedat Aydın, Mehmet Sincar ve Sivas katliamı gibi doğrudan devrimci, demokrat güçlerin önder kadrolarına, tanınmış kişiliklerine yönelebildiği gibi, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Necip Hablemitoğlu gibi ve benzeri isimlere de yönelebilmektedir.
Her cinayet hem özgül, hem de genel hedeflere sahip bulunuyor. Devrimci demokrat insanlara yönelen siyasal cinayetlerde, kişinin içinde bulunduğu siyasal harekete göz dağı verme ve gerici-faşist kesimleri moral açıdan takviye etme, tüm toplumsal kesimleri ya bendensin ya öteki tarafta söylemi ekseninde saflaştırma önde iken, sistem içi tanınmış kişilere yönelen cinayetlerde, cinayet değişik kesimlerin üzerine yıkılarak, esasen cinayete kurban giden kişinin içinde bulunduğu/temsil ettiği siyasal hareketin veya düşüncenin sisteme kazanılması ve yine toplumsal saflaşma hedeflenebilmektedir. Kürt yurtseverlerine ve devrimcilere yönelik suikastler birinci gruba dahil iken, “Laik” aydınların vurulması eylemleri bu kişilerin içinde bulundukları kesimlerin düzen saflarına kazanılmasını ya da bağlarının güçlendirilmesini ve siyasal İslamcı hareketin barajlanmasını hedeflemekteydi.
Türkiye oligarşisinin bu denli sık biçimde bu suikastleri gündeme getirmesi, onun olağan biçimlerde yönetme yeteneğinin ve imkanlarının ne denli sınırlı olduğunu da açıkça göstermektedir. Sadece devrimci ve demokratik güçlere karşı değil, ama kendi iç mücadelelerinde de suikastleri sık sık gündemleştirme, iç çelişkilerin ne denli hızla hassaslaştığını ve en sert biçimlere büründüğünü gösteriyor.

Oligarşi İçi Güç Mücadelesi ve Cinayetler
Hrant Dink’in katledilmesi bu noktada önemlidir. Herşeyden önce hemen belirtmek gerekiyor; cinayet, dış bağlantılar ne olursa olsun, esas olarak kontrgerilla operasyonudur. Genelkurmay’ın başında olduğu kliğin eseridir. Sosyalist Barikat’ın son birkaç sayısında vurguladığımız gibi 2007 oldukça yoğun ve sert çatışmalarla biçimlenecek gündemlerle yüklü. Oligarşinin siyaset cephesinde cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler, bunun yanı sıra Güney Kürdistan’da Kerkük’de yapılacak referandum ve diğer gelişmeler, vb, oldukça sert mücadelelerin konusu olan gündemler sözkonusu. AKP ekseninde saflaşmış olan sermaye kesimleri ile Genelkurmay etrafında saflaşmış sermaye kesimleri arasındaki güç mücadelesinde bu gelişmeler oldukça kritik eşikleri oluşturuyorlar. Taraflar, bu sürece daha güçlü girmek için 2006 başından bu yana karşılıklı yoğun hamleler geliştiriyorlar. 2006 yazından itibaren ise tümüyle 2007’nin gündemine kilitlenmiş durumdalar.
AKP, bir yandan Tayyip’in 2006 yazındaki Amerika gezisi ile dış desteğini güçlendirirken, bir yandan da PKK’nin sonbaharda ateşkesi kararı almasını sağlayarak “huzur” ortamı sağladığına dair yanılsamalı bir atmosfer yaratmaya yönelmiştir. Genelkurmay cephesi ise sıkışık durumdadır; politik olarak laiklik ve milliyetçilik ekseninde geliştirilen güçlü faşizan dalga burjuva politik arenada önemli sonuçlar yaratmıştır. Genelkurmay ekseninde biçimlenen partiler bu yeni politik dalga içinde hem politik söylem, hem de yapısal ve toplumsal taban bağlamında genel olarak çok farkedilmeyen, ancak önemli değişimler yaşamışlardır. CHP, çok açık biçimde “emekten yana sosyal-demokrat parti” kimliğini bir yana itmiştir. Açık biçimde milliyetçi şovenist söylemi, Kürt düşmanlığı temelinde üreten, simgeler üzerinden dinci hareketle çatışan bir politikayı esas almaktadır. Buna bağlı olarak parti tabanında ve orta kademelerinde kısmi bir yer bulan Alevi ve Kürtleri tümüyle dışlayarak, toplumsal tabanını da yenileme yoluna gitmiştir. Aynı biçimde MHP’de kısmi değişimler yaşamaktadır. MHP’nin ırkçı söylemi ve ırkçı şovenizm kısmen yumuşatılmıştır. Bunun yerine popüler milliyetçilik üzerinden bir şovenizm geliştirilmektedir. Parti bu temel üzerinde yönetimini, kadrolarını yapılandırmıştır. Genelkurmay eksenli partilerin tümünün durumu aşağı yukarı benzer bir değişim sürecinden geçtiğini söylebiliriz.
Partiler düzleminin ötesinde, popüler kültürün bütün ürünleri, basın/medya alanı da benzer bir değişim göstermektedir. Genelkurmay’ın yaydığı popüler milliyetçilik/şovenizm toplumun bütün gözeneklerine değin, püskürtülmektedir.
Genelkurmay bu ataklarında hem başarılı, hem de başarısızdır.
Başarılıdır, çünkü politik/toplumsal atmosferi belirleyen genelkurmayın geliştirdiği milliyetçi/şovenist politikalardır. Başarısızdır; çünkü genelkurmaya bağlı politik ve diğer güçler, topluma egemen kıldıkları gerici, faşist atmosferi toplumsal ve siyasal desteğe yeterince dönüştüremiyorlar.
AKP, tipik gerici popülist ve pragmatist tutumuyla popüler milliyetçi söylemleri kendi politik söylemine monte ediyor ve milliyetçi söylemin getirilerini, genelkurmay partilerinden daha fazla kendi hanesine yazabiliyor.
2007’ye oligarşi içi güç çatışmaları bağlamında bu tablo içinde girilmiştir; AKP’nin politik gücünün ciddi ölçülerde zayıflatılamadığı ve cumhurbaşkanlığına doğru ilerlediği, onu zayıflatmanın olağan araçlarının henüz belirmediği, Genelkurmay ve partilerinin ise gündem belirleme konusunda hamle geliştiremediği bir süreç...

Cinayetin Arkasındaki Güç; Genelkurmay Eksenli Güçler
Eğer, Hrant Dink’in katledilmesinin bir faşistin ve etrafındaki “abi”lerin basit bir planı olduğu yönündeki aptalca seneryoya inanmıyorsak, cinayetin sırrı yukarıdaki tabloda saklıdır. “Milliyetçi hislerle” cinayet işlendiği gerçek dışıdır. Bu ülkedeki faşist saldırıların hiçbir tesadüfü değildir, herhangi bir faşistin bireysel eylemi değilidir. 1970’li, 80’li yıllarda TC büyükelçilerine saldırılar yapılırken ve özellikle 70’li yıllarda faşist çeteler her yerde terör estirirken Ermenilere dönük ciddi saldırılar olmazken bugün olması tümüyle işin planlı biçimde geliştiğini gösteren olgulardan biridir. Hrant Dink, bu tablo içinde inisiyatif almaya çalışan, daha doğrusu AKP eksenli sermaye güçlerini geriletmeye çalışan, Genelkurmay eksenli güçlerin hamlesi olarak gelişmiştir. Nedenler konusunda çok karmaşık senaryolara gerek yok.
Genelkurmay eksenli klik açısından 2007 yılındaki süreçlerden başarıyla çıkmak için, rakip kliğin siyasal temsilcisi AKP’nin başarısız olduğunun gösterilmesi zorunludur. Bu noktada, emekçilerin yaşam koşullarındaki zorlukların, emperyalizme bağımlılığın kullanılmayacağı açıktır. Popüler milliyetçiliğe güç katacak, aynı zamanda AKP’yi zor durumda bırakacak, onun başarısız olduğu düşüncesini yaratacak bir süreç yaratılmalıdır. Ortaya çıkan zaman sıkışması içinde, en kestirme yol, siyasal suikastler ve provakasyonlar yoludur.
Bu noktada hedef olarak seçilen Hrant Dink hem oldukça iyi bir hedeftir, hem de risklidir.
Hrant Dink, Ermenidir, popüler milliyetçilik açısından “meşru” bir hedeftir. “Türklüğe hakaret eden” Hrant Dink’in öldürülmesi, popüler milliyetçi cephenin kemikleştirilmesi için uygun bir araçtır. Ermeni oluşunun, ona dönük sahiplenmeninde nispeten daha düşük olacağı beklentisini de yaratmıştır. Ancak asıl önemlisi, Hrant Dink’in öldürülmesinin tüm dünyada Ermeni soykırımının tanınmasına dönük çabaları hızlandıracak olmasıdır, AKP’nin bu süreci engellemesi oldukça güç olacak, bu ise ciddi bir prestij kaybı anlamına gelecektir. Ermeni soykırımı yasa tasarılarının tüm dünyada güncelleştiği soykırım tarihi olan Nisan ayı ile cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı döneme denk gelmesi bir tesadüf değildir. Böylece Türkiye gündemi Nisan ayına kadar soykırım meselesi ve bunun karşısında başarısız kalan AKP tablosu ile biçimlenecektir. Bunun yanı sıra, olası devam edecek cinayetlerle hükümetin güvenliği sağlayamadığı yönünde güçlü bir atmosfer yaratılacaktır.
Bu cinayet yoluyla aynı zamanda liberal, sol liberal ve devrimci ve tüm demokrat kişi ve güçlerede gözdağı verilmesi hedeflenmiştir. Cinayet, tüm devrimci ve demokratik güçlere faşizmin çizdiği sınırların bir kez daha hatırlatılması olarak görülmelidir. Üniversitelerde, Anadolu kentlerindeki meydanlarda, fırsat bulunduğunda büyük kentlerin varoşlarında giderek yoğunlaşan ve devrimcilere, demokratik güçlere nefes aldırmamaya, onları sokak pratiği yapamaz hale getirmeye çalışan saldırıların en üst halkadan tamamlanmasıdır Hrant Dink’in katledilmesi. Her cepheden ve bütünlüklü bir saldırı dalgası yürütülmektedir. Gerici-faşist terörün toplumsal dayanakları bu saldırı yoluyla güçlendirilmek ve meşrulaştırılmak istenmiştir. Bir “Ermeni, Türk düşmanı” öldürülmüştür, “cinayet milliyetçi hassasiyetle” gerçekleştirilmiştir. Sadece söylem düzeyinde değil, faşist terörü gerçekleştirenlerin daha geniş bir kesime yayılmasıda hedeflenmiştir. Faşist terörün sivil öznesi artık sadece MHP olmaktan çıkarılmak istenmektedir. Popüler milliyetçi şovenizmin etkisi altındaki geniş bir kesim, ya doğrudan ya da dolayılı olarak kontrgerillaya bağlı “yarı askeri” milis çeteleri olarak örgütlenmekte ve çeşitli operasyonlarda kullanılmakta ya da kullanıma hazır tutulmaktadır. Son iki yıldır çok sayıda asker ve polislerinde içinde olduğu pek çok çetenin ortaya çıkması bu yönelimin somut ifadesidir. Somut olarak Hrant Dink cinayetini işleyen Ogün Samast’ın içinde olduğu çete de bu nitelikte bir çetedir. Şovenizmle zehirlenmiş faşist unsurlar, kendi aralarında toplaştıkları her yerde, kısa süre içinde kontrgerillaya angaje edilmektedir. Bu süreç Ogün Samast, Yasin Hayal gibi unsurların oluşturdukları çete içinde işlemiştir. Yasin Hayal, şovenist söylemi küçük bir hata sonucu Amerikan hedefine yönelttiğinde “hata”sı küçük bir cezayla hemen düzeltilmiş ve kontrgerilla tarafından devşirilmiştir. Önü açılmıştır. Gevşek yada sıkı bağlarla kontrgerillaya bağlanmış böyle çok sayıda milis çetesi bulunmaktadır. Karmaşık cinayet süreçlerini işletmek yerine, daha kolay gözden çıkarılabilen, kontrgerilla bağlantıları daha gevşek olan basit çeteler eliyle cinayetlerin işlenmesi devletin elini de rahatlatmaktadır. “Katil yakalandı, bugüne kadar bu cinayetlerde söylenen arkasında devlet var söylemi boşa çıktı” türünden cümleler Ayrıca cinayetlerin “milliyetçi hislerle” yani aslında meşru nedenlerle işlendiğinin söylenmesi, bayrak altında çekilen fotograflar, şovenist geniş kesimlerin de kendilerini “kahraman” adayı olarak görmesini de kolaylaştırmaktadır. Bu çetelerin ve çete üyelerinin egolarını şişirmekte, moral düzeyi yükseltmektedir.Kısacası, Hrant Dink’le cinayetiyle deyim yerindeyse bir taşla birkaç kuş vurulmak istenmiştir; Hükümet sıkıştırılacak, demokratik güçlere ayağınızı denk alın mesajı verilecek, üstelik, bu, toplumca lanetli görülen bir Ermeni üzerinden yapılacak ve faşist teröre kısmi bir haklılık zemini kazandırılacaktır... Yapılmak istenen budur.

Oyunu Bozmanın Yolu; Demokratik Kitlesel Tepki
Cinayetin ardından ortaya çıkan muazzam demokratik tepki, oligarşinin bütün fraksiyonlarını hem şaşırtmış, hem de oynadıkları oyunda, demokratik güçleri hesaba katmamanın ne denli ciddi bir yanlış olduğunu göstermiştir.
Yüz bini aşkın devrimci ve demokrat, faşist saldırıyı lanetlemiş, halkların kardeşliği ve demokratik haklar ve mücadele, cinayeti işleyenlere karşı büyük bir demokratik barikat oluşturmuştur.
Şovenizmin yaşadığımız coğrafyadaki sınırlarını ve tüm zayıflıklarına karşın demokratik güçlerin ısrarlı, direnişçi tutumunu gördük. Şovenizm en azından bu noktada beklentilerini bulamamış, tam tersine gerilemiştir. Gelişen tepkinin çığ örneğini izleyerek, burjuva sağ liberalleri de kısmen etkisi altına oligarşinin her iki kanadını da şaşırtmış, bu durum karşısında değişik refleksler geliştirmişlerdir. AKP kanadı, olaya fazla bulaşmadan, katili yakalayarak, ayrıca kontrgerilla bağlantıları konusunda bilgiler sızdırarak, bu işin “derin devlet” işi olduğunu ifade ederek, yani genelkurmayı sıkıştıracak küçük hamleler yaparak süreçten sıyrılma yolunu tercih etmiştir. Cinayet sürecinin gelişmelerini kısmende olsa kendi hanesine yazmaya, tipik pragmatik söylemle girişmiştir, AKP. Genelkurmay cephesi, doğal olarak beklendiği üzere, cinayeti kınama gibi klasik rutin işler dışında ortalıkta fazla görünmemeyi tercih etmiştir. Kurşun sıkılmıştır. Sonrasının tadı çıkarılacaktır. Ancak süreç farklı işlemiştir. Demokratik tepki genelkurmayın atağını önemli ölçüde püskürtmüştür. Elbette, bunun karşısında sessiz de kalmıyor genelkurmay; bayrak açıp gemi kaçırma, statlarda açılan şovenist pankartlar, beyaz bere giyme vb. kontrgerillanın özel savaş taktikleri devreye sokulmuştur.

Egemen Sınıflar İçindeki Kavga Yeni Hamlelerle Sürecek
Hrant Dink’in katledilmesiyle birlikte oluşan demokratik tepki ve mücadele, oligarşi içindeki çatışmaların en azından bir süre bu tür cinayetler yoluyla yürütülmesini muhtemelen engelleyecektir. Ancak bu çatışmanın başka yol ve araçlarla daha hızlanacağı ve yoğunlaşacağı açıktır. Bir süre sonra cinayetlerin ve provakasyonların yeniden devreye girmesi de yüksek bir olasılıktır. Çünkü hem cumhurbaşkanlığı seçimi ve hem de genel seçim süreci oldukça kritiktir. Irak ve Güney Kürdistan gündemiyle yapılan kapalı meclis oturumu önümüzdeki süreçte neyin ısıtılmak istendiğini de gösteriyor.

Hepimiz Emekçiyiz, Halkız, Kardeşiz, Halklar Kardeştir
Hrant Dink’in katledilmesinin ardından oluşan kitlesel demokratik tepkinin, şovenist saldırganlığı geriletmesinin kalıcı hale gelmesi, mücadelenin de şovenizme ve tüm gerici eğilimlere karşı kalıcı hale gelmesine bağlıdır. Hem genelkurmayın şovenist ataklarına ve yarattığı cepheye karşı, hem de AKP ekseninde gelişen gerici cepheye karşı, emekçilerin; halkların kardeşliğine, demokatik özgürlüklere, insanca yaşam isteğine dayanan birlikte mücadele süreçlerini, her bir gelişme bağlamında örmek zorunludur. Hepimiz Hrantız, Hepimiz Ermeniyiz, şiarını, Hepimiz Emekçiyiz, Emekçiler Kardeştir, Halklar Kardeştir, Türküz, Kürdüz, Ermeniyiz, Arabız, Faşizme Karşıyız! şiarlarına dönüştürerek ilerlemeliyiz. Kardeşlik şiarlarını, özgür ülke, insanca yaşam şiarıyla birleştirerek ilerlemeliyiz. Tüm demokratik mücadele alanlarında bu şiarların yaygınlaştırılması mücadelesini yürütmek zorunludur. Yarattığımız anti-faşist atmosferi özenle bir tutumla derinleştirmeliyiz.

 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19