Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


0
 

 

47. Sayı - Ocak 2007

Hatırlanacağı gibi 45 ve 46. sayılarımızda emperyalizmin ve oligarşinin yozlaştırma ve çürütme politikalarını irdeleyerek olgunun ekonomik-sosyal yanları ile bilinçli yaygınlaştırma politikaları arasındaki ilişkiyi de ele almıştık. Orada bütün bu iğrençliğin kendiliğinden gerçekleşmediğini, “eğitimle düzelecek” salt bir sosyo-ekonomik olgudan söz etmediğimizi açıkça belirtmiştik; ki daha yazının başlığında “yozlaştırma ve çürütme” vurgusunu yapmamız da bunun bir ifadesiydi.
Gerçekten de emekçi mahallelerini bir ağ gibi saran uyuşturucu, kumar, çeteleşmenin basit bir arz-talep ilişkisi içinde değerlendirilmesi ve bütün bunların bir “sosyal boşluk”tan doğduğu gerekçesiyle emperyalizm ve oligarşinin bilinçli politikalarının görmezden gelinmesi aşırı bir safdilliktir. Ancak hepsi bu kadar da değil; bütün bunlar, yani yozlaştırma ve çürütme politikaları, aynı zamanda olağanüstü büyüklükteki bir kapitalist pazara da yol açmaktadırlar. Bu politikaların somut araçları olarak görebileceğimiz uyuşturucu, kumar, fuhuş gibi olgular, dünyada ve coğrafyamızda devasa rantların sağlandığı bir zemin oluşturmaktadır. Alıcı mı piyasayı yaratıyor, piyasa mı alıcıyı sorusu burada saçmadır. Daha masumane görünen bir olgu üzerinden gidebilir ve örneğin arabesk müzik bir kültürel boşluktan doğmuştur diyebiliriz, bu çok yanlış da olmaz. Ama bir yere kadar! Oradan sonrası artık tümüyle Unkapanı piyasası denilen güç tarafından yönlendirilen bir girdaptır. Yeni yüzlerin parlatılıp ortalığa sürülmesi, yaygın reklamlarla, kasıtlı yaratılan rezaletlerle, vs. talebin artırılması bir noktadan sonra artık bu piyasanın kurtlarının yönlendirdiği bir süreç haline gelir ve arz edenler bizzat talebin de yaratıcıları olurlar.
Esasen bütün kirli işlerde durum böyledir. Özellikle uyuşturucu ve alkol, talebe göre üretilen ve satılan şeyler değil, talebi fiziki bağımlılık ve kültürel ortam yoluyla belirleyen olgulardır. Yani bu malların üretici ve satıcıları, dükkanında oturan ve ne satılıyorsa onu satıp kepengini kapatan bakkal gibi değildirler; onlar, bir bütün olarak toplumsal atmosferi değiştirip belirleyen, zor dahil bütün yolları kullanarak alıcı miktarını sürekli bir biçimde artıran güç odaklarıdır.

Pazarın Büyüklüğü ve Etkisi
Sözü hiç döndürüp dolandırmadan somut bir rakam vermek yararlı olacaktır: BM’nin 1997 Dünya Uyuşturucu Raporu’na göre, uyuşturucu ticareti, tüm uluslararası ticaretin % 8’idir. Dünya genelindeki uyuşturucu trafiğinde dönen toplam paranın (oldukça iyimser hesaplarla!) 450 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu paranın 13 milyar doları uyuşturucuların üretim aşamasında, 94 milyar doları toptan satış aşamasında, 322 milyar doları ise perakende satış aşamasında dönüyor.
Amerikan Merkez Bankası’na göre, yılda 300-500 milyar dolar arasında bir kara para aklanması yaşanıyor ki, bu rakam Batı ülkelerinin yıllık petrol harcamalarına eşittir. Dünya genelindeki kara para miktarı ise Amerikan kapitalizminin en bilinen sözcüsü Wall Street Journal tarafından 1 trilyon dolar olarak hesaplanıyor ve kara paranın en önemli kaynağının uyuşturucu olduğunu da bütün dünya biliyor.
Hepsi bu kadar da değil; son belirlemelere göre, yaklaşık 5 trilyon ABD Doları miktarındaki sermaye Off-shore bankalar denilen vergi cennetlerinde hem çoğaltılıyor, hem de aklanmış oluyor ve yine bu tutarın da önemli bir bölümü, doğrudan doğruya uyuşturucu ile ilgilidir. Bu tutarın büyüklüğünü anlayabilmek için, örneğin 1991’de dünyadaki bütün merkez bankaları rezervlerinin yaklaşık 1 trilyon ABD Doları olduğunu hatırlamak gerekiyor.
Bu kadar büyük bir pazarın hakimleri, kuşkusuz dükkanda oturup müşteri bekleyen bakkal gibi davranacak değillerdir. Doğrudan insana yönelik bir mal satıyorsanız, elbette yapmanız gereken şey, o malı kullanacak, kullanmak isteyen ya da istemesi sağlanan insanların sayısının artırılmasıdır. Bu ise, eğer ayakkabı değil de eroin satıyorsanız basit reklam düzeyiyle yapılamayacak bir iştir. Size gerekli olan, mümkün olduğu kadar çok insanın, insan topluluklarının bu tür maddeleri kullanır hale gelmesi, bu “alıcı”lık konumuna uygun düşmeyen eski değer yargıları varsa onların yıkılması, korkunç bir çaresizlik ve yalnızlığın yaratılması, devletlerle kurulan uygun ilişkiler yoluyla alım-satımın kolaylaştırılması, gerekirse pazarın büyütülmesi ya da “sadeleştirilmesi” için ortalığın kana bulanması, vs. vs. gibi olgulardır.
Bütün bunlar, ayakkabıcıların ya da bakkalların dünyasında olmayan şeylerdir; oysa uyuşturucu dünyasında her yıl katlanarak artan muazzam bir rantın durmaksızın büyütülmesi söz konusudur.
Üstelik, yukarıdaki rakamlarda da görüldüğü gibi üretim aşaması (13 milyar dolar) ile sokaktaki satış (322 milyar dolar) arasında büyük bir fark vardır ve bu büyük fark satıcıların olağanüstü gayretini motive etmektedir.
Kısacası burada, devletlerin uyuşturucuyu yaygınlaştırmadaki politik amaçlarının dışında bir başka önemli faktör olarak milyarlarca dolarlık büyük bir kazanç kapısından söz ediyoruz. Bu büyük miktarlar, “kara” olarak görülse de hiçbir biçimde “ekonomi dışı” değildir. Yani aslında paranın “kara”sı yoktur; bu büyük paranın ülke ekonomilerinin dışında bir yerde döndüğünü, dolayısıyla kapitalizm açısından “zararlı” bir işleyişi yarattığını söyleyenler de düpedüz yalan söylemektedirler. Çünkü bu para, aslında yüzlerce aklama yöntemiyle yine kapitalist ekonominin kanallarına akmakta, oradaki sermaye hareketine dahil olarak sistemi canlı tutmaktadır. Kimse harcayamayacağı bir paranın sevdalısı olmaz; bu para bir biçimde harcanmaktadır.

Uyuşturucu: Özel Sektör ve Devletin Uyumu
Üstelik bu alan, -neoliberal teorisyenlerin edebiyatının aksine- emperyalist devletlerin en çok işin içinde olduğu alandır. Bir yandan polis teşkilatları güçlendirilip operasyonlar düzenlenir ama diğer yandan kapitalist devlet yöneticilerinin tümü, bu büyüklükteki bir parayı ürkütmemek, onu ellerinde tutanlarla aşırı bir gerginlik içine girmemek gerektiğini bilirler; çünkü sonuç olarak piyasada dönen para-sermayenin hayli önemli bir bölümünün bu kaynaktan geldiği ve devletlerin de bu kaynaklara ihtiyaç duyduğu kesindir.
Örneğin resmi verilere göre 1990 yılında Avrupa ve ABD’de kokain, eroin ve esrar satışlarının toplam tutarı yaklaşık 122 milyar dolarsa eğer, bu, rengi “kara” da olsa “yeşil” de olsa paradır; herhangi bir yüz dolarlık banknot, bir kez alış veriş sürecine girdiğinde artık nereden geldiği sorusu ikinci plana düşer ve alış veriş yapılan yerin kasasından toptancının kasasına, oradan malın üreticisi olan şirketin kasasına doğru yol alır. Ahlak nutukları bir yana, gerçek durum budur!
Aynı şekilde her fırsatta “kara para” konusunda mızmızlanan büyük bankaların bizzat kendileri de işin içindedirler. Para aklanan küçük adacıklarda Citibank, Chase Manhattan, Swiss Bank and Trust Corporations, Schrodes, Midland, Barclays gibi sözde “namuslu” (!) bankaların da yer alması, sistemin bir bütün olarak gırtlağına kadar işin içine gömüldüğünü gösterir.
Esasen bu alanda devlet-özel sektör işbirliği tarih boyunca her zaman imrenilecek boyutta olmuştur. İngiliz emperyalizminin Çin’de yarattığı kitlesel afyon bağımlılığı bilinir. Vietnam’da da önce Fransızlar, sonra da Amerikalı işgalciler uyuşturucu tacirlerinin her zaman iyi müttefikleri olmuşlardır. Öyle ki, Güney Vietnam’daki son kukla hükümetin generallerinin neredeyse tümü aynı zamanda uyuşturucu taciriydi ve eroin taşımacılığı için ABD uçakları kullanılıyordu. Bu da normaldi aslında; çünkü Vietnam’daki Amerikan askerlerinin 25-30 bini zaten uyuşturucu bağımlısıydı!
Öte yandan genel olarak “Altın Hilal” diye adlandırılan İran-Pakistan-Afganistan üçgeninde gerçekleşen dünyanın en büyük uyuşturucu üretimi, yine bizzat CIA tarafından yönlendirilip teşvik edilmiştir. Öyle ki, CIA zaman zaman (Laos’ta olduğu gibi) doğrudan ordu uçaklarını da uyuşturucu taşıma işine koşmuştur. Ama herhalde ABD açısından en kirli dosya Afganistan dosyasıdır. 1979’da Sovyetlere karşı savaşan “mücahitler”i, (El Kaide dahil) bütün bu çapulcu ordularını tamamen eroin parasıyla finanse etmiş ve bu konuda Pakistan ordusuyla yakın işbirliği yapmıştır.
Sonuçta Pakistan, CIA desteğiyle dünya eroin üretiminin yıldızı olmuş ve bu arada bu ülkedeki eroin bağımlılarının miktarı da sıfır noktasından 1 milyona yükselmiştir. Afganistan’daki büyük uyuşturucu trafiği ise (iddiaların aksine) ABD işgalinden sonra katlanarak artmış, kukla Afgan generalleri büyük servetlere konmuşlardır.
Latin Amerika’daki bütün darbelerde ve CIA’nın organize ettiği kontra çetelerinde de yine finans kaynağı aynıdır: Uyuşturucu! 1979’da Nikaragua’da kurulan Sandinist hükümete karşı savaşan kontra çetelerin de, Kolombiya ve El Salvador’daki ölüm mangalarının da kaynağında uyuşturucu vardır, ki bu durum özellikle Nikaragua örneğinde çok açıktır. Amerikan ordusunun “pis işler sorumlusu” Yarbay Oliver North’un kokain parasıyla kontra haydutları örgütlediği resmi yargılamalarla kanıtlanmıştır. Aynı North, bugün Bush’un danışman kadrosundadır.

İnsanlığın Katledilmesi…
Sonuç, son derece açık ve çarpıcıdır. Bugün bütün dünyada uyuşturucu kullananların sayısı 200 milyonu geçmiştir. Birleşmiş Milletler’in 2004 yılında uyuşturucu kullanımına ilişkin olarak hazırladığı rapora göre yalnızca bir yılda bağımlıların sayısı yüzde 8 oranında artmıştır.
Raporda 2004 yılında 16 milyon kişinin “opium” ve “morfin” bağımlısı (2003’te 15 milyon) olduğu belirtilirken, 13,7 milyon kişinin de kokain tükettiğinin altı çizildi (2003’te 13 milyon). Bugün Rusya’da 3, 5 milyon eroin bağımlısı var. İran’da hemen hemen aynı miktarda eroin bağımlısı ile birlikte yedi milyon afyon, afyon sakızı bağımlısı var. Pakistan ve Afganistan’da eroin bağımlılarının ne kadar fazla olduğu anlatılırken, köprü altlarında yatan insanlara işaret ediliyor.
Kısacası, gözünü kâr bürümüş olan emperyalist sistem, doğrudan devlet gücüyle de bu piyasanın içindedir.

Türkiye: Damarlardaki Asil Kan ve Şırınga
Türkiye de hem uyuşturucu kullananların sayısı, hem de bu yoldan kazanılan paralar bakımından felaketli bir durumdadır.
Uyuşturucu kullanım yaşının artık 12’ye kadar düştüğü ve okul önlerinde leblebi gibi hap ve esrar satıldığı artık biliniyor. Sadece 2001-2004 arasında okullarda extacy kullanımının yüzde 287 artmış olması bile durumu anlamak için yeterlidir.
Bütün bu ticaretten Türkiye ekonomisine tam olarak ne kadar giriş olduğunu bilmek oldukça zor. 1990’lı yıllarda uyuşturucu parasının ekonomi içindeki payı yüzde 50’lerle bile ifade ediliyordu. Şu anda da ABD Uyuşturucuyla Mücadele Kuruluşu DEA’nın raporlarına göre ABD’ye giden eroinin yüzde 20’si ve Avrupa’daki eroinin yüzde 80’inin Türkiye aracılığıyla gitmektedir. Sonuçta, Afganistan kökenli eroinin değeri yıllık yaklaşık 40-50 milyar dolardır ve bunun geçişinden bile muazzam paraların Türkiye’de kaldığı söylenebilir. Türkiye’nin dünya karapara aklama yarışmasında 3’üncülükten aşağı pek düşmediği hatırlanırsa bu paraların nerelerden geldiği kolayca tahmin edilebilir.

Paranın Temizi Var mı?
Tabii ki yok! Ayrıca tipik bir burjuva gazetecisi mantığıyla kapitalist patronları “dürüst iş adamları” ve “vurguncu-kara paracılar” diye ayırarak bir kesimi halkın gözünde parlatmak da bizim işimiz değil. Ama öte yandan, sokaklarda emekçileri çürüten, genç insanların geleceğini zehirleyen bir politikanın parasal arka planını da görmek gerekiyor. Bu arka planda oligarşinin belli kodomanları yok gibi görünüyor; ama genel olarak neoliberal soygun düzeninin mimarları da onlardan başkası değil. Dolayısıyla bizzat kendilerinin de kara para kullanımları bir yana, esas olarak politik bağlamda, 24 Ocak 1980’le birlikte başlatılan restorasyon programın arkasında duran bütün güçler, bugünkü politikaların da doğrudan planlayıcısıdırlar. Ve kendileri herhangi bir uyuşturucu işine karışsınlar ya da karışmasınlar, uyuşturucu ve fuhuş dahil yozlaştırma politikasının tüm unsurları onların kurdukları vahşi neoliberal düzenin “doğal” sonuçlarıdır.
Bütün bunların ötesinde asıl önemli olan olgu, yazımız boyunca göstermeye çalıştığımız gibi, yozlaştırma politikasının bu en kirli araçlarının muazzam para kaynaklarını hortumladığı ve bu tatlı kârların söz konusu politikaların devamında ciddi şekilde etkili olduğudur.
Dolayısıyla, uyuşturucuya karşı mücadele aynı zamanda bu kaynaktan da beslenen yeni-sömürge düzeninin kendisine karşı mücadele anlamına gelmektedir.

 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19