Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


0
 

 

47. Sayı - Ocak 2007

Nepal Komünist Partisi (Maoist) önderi Prachanda ile Hindu dergisi tarafından yapılan ve ilk bölümünü geçen sayımızda yayınladığımız röportajın ikinci bölümünü sayfalarımızda veriyoruz. Bilindiği gibi NKP (M) geçtiğimiz ay somut bir anlaşma ile sonuçlanan barı görüşmelerini uzun süredir sürdürmekteydi. Anlaşma metinlerinin Türkçeleri de artık kimi internet sitelerinde yayınlanıyor. Genel olarak uluslar arası devrimci hareket, özel olarak da Maoist hareket bakımından önemli olan bu adım, kuşkusuz önümüzdeki süreçte bir dizi tartışmaya konu olacak. Bu anlamda biz, NKP (M)'nin bugünkü adımlarının arka planının anlaşılması için röportajın anlamlı ve önemli olduğunu düşünüyoruz. Sonuçta burada söz konusu olan, günümüzün en kitlesel gerilla savaşlarından birinin kaderiyle ilgili sözlerdir ve devrimci sosyalizm olarak biz bu süreçleri ilgiyle takip etmek durumundayız. Okurlarımıza yararlı olması dileğiyle…

Halk Kurtuluş Ordusu ve Nepal Kraliyet Ordusu’nun Reorganizasyonu
Soru: Diyelim ki bir kurucu meclis zemini yaratıldı. Bu süreçte halk kurtuluş ordusu silah bırakmayacak. Parlamento partilerinin sizin silahlara olan bağlılığınız yüzünden kendilerini tehdit altında hissetmeleri mümkün değil mi? Herhangi bir seçim sürecinde sizin ya da Halk Kurtuluş Ordusu’nun diğer partilerin politik hareketliliğinin önüne herhangi bir engel koymayacağına dair ne tür teminatlar verebilirsiniz?
Pracahanda: Geçen yıl görüşmeler yapıp anlaşmaya vardığımızda - ki şu belediye seçimlerinden sonra tekrar bir araya gelerek durumu ilerletmeyi umuyoruz - dedik ki; biz ve ordumuz hakkında kuşku ve şüpheleriniz olmasını anlıyoruz. Biz Nepal’in sorunları için politik bir çözüm, demokratik bir çözüm istiyoruz. Bunun için bir teklif yaptık, siz parlamentoyu iyileştirin biz de sizi destekleyelim. Vekillerin üçte iki gibi bir çoğunluğu Kongre, BML ve bazı küçük partilerin yanında. Bir toplantı ayarlayın ve parlamentonun yeniden yetkili kılındığını, bunun meşru parlamento olduğunu ve Gyanendra’nın yaptıklarının gayrı meşru ve illegal olduğunu beyan edin. Bunu yapın ve üstüne çok partili bir hükümet kurun. Biz bu hükümete katılmayız, ama destekleriz. Daha sonra da bizi görüşmelere çağırın, biz de gelelim Bundan sonra da bir geçici hükümet kurma adımı olacak, bu geçici hükümetin de asli hedefi kurucu meclis seçimlerine gidilmesini sağlamak olacak.
Parlamentonun böylece iyileştirilmesi ve yeniden yapılandırılması esnasında, kralla hiçbir işimiz olmasına gerek yok. Zaten illegal konuma düşmüş olacak. Anayasaya ve halkın demokrasi ve barış beklentilerine aykırı hareket etti, bunlara zarar verdi. Bunun için o illegal olacak, parlamentonuz legal olacak ve parlamentonuzun legalliğini tamamen kabul edeceğiz. Liderliğinizle pazarlığa oturacağız. Sizin yönetiminiz altında geçici hükümet içindeki yerimizi alacağız.
Kraliyet ordusuyla ilgili olarak da, ordu içindeki demokratik unsurlara kralın kitlelerin beklentilerini ve anayasayı ihlal etmiş olduğunu belirterek yaklaşmalısınız, onlara “bizim tarafımıza geçin legal olan hükümet bizimki ve bu hükümeti desteklemek de sizin göreviniz” deyin. Daha sonra krala 1 Şubat 2005’ten önceki pozisyonuna geri dönmesi ve kurucu meclis için yapılacak seçimleri kabul etmesi için bir ya da iki hafta süreli bir ültimatom verilmeli. Eğer kabul etmezse, biz de monarşiyi kaldırırız ve uluslararası topluluğa meşru hükümetin bizimki olduğunu belirtip, onlardan kralı daha fazla tanımamalarını ve kendisine yardımı kesmelerini isteriz. Bizimki meşru bir hükümet ve Girija Prasad Koirala’nın liderliğinde olmalı. Bunu desteklemeye hazırız.
Böyle bir durumda, kraliyet ordusundaki demokratik unsurlar da, halk ordusu da orada olacak, böylece orduyu yeni bir Nepal ordusu olarak düzenleyeceğiz. Bu noktada problem bizim silahlarımız değil, 250 yıldır feodal beylere sadık olan kraliyet ordusunun silahları olacak. İşte problem bu. Bizim ordumuz sadece 10 yıldır ortada ve bu bir sorun değil. Eğer politik bir çözüm olursa bunu da değiştirmeye razıyız. Öne sürdüğümüz ilk teklif bu; monarşiyi kaldıracağız, bir ihtilal olacak ve kral devrilecek, sonradan orduyu barışçıl bir biçimde yeniden organize edeceğiz.
Bu sorunla başa çıkmanın bir yolu budur ve biz bunu ciddi olarak öne sürüyoruz. Bu devrimci, sürdürülebilir ve mümkün bir çözümdür. İşte kesinlikle bu yüzden Nepal’de monarşiye son vermek gerekiyor. Bu bizim ilk teklifimiz ve öyle sanıyorum ki partiler buna hazır değil.

Soru: Teklif ettiğiniz şey parlamenter partilerin bir devrim yapması mı?
Prachanda: Evet, hem de üstlenecekleri bu rolle tarihe damga vuracaklar. Ama buna hazır değiller. İkinci yol da bir süredir tartışmakta olduğumuz bir yol, Birleşmiş Milletler ya da başka bir güvenilir kurumun denetlemesi. Kraliyet ordusu kışlalarda kalacak ve halk kurtuluş ordusu da ayrıca denetleme altında olacak. İki ordu da iki ordunun silahları da uluslararası gözetim altında olacak ve çatışmalara girmeyecek. Daha sonra kurucu meclis için seçimler yapılacak. Ordumuz sürece müdahalede bulunmayacak.

Soru: Peki bu uluslararası denetim ne şekilde olacak? Yabancı askerler de dahil olacak mı?
Prachanda: Hayır (yabancı) askerler olmayacak. Sadece, seçimler için oluşturacağımız polisler ya da milis birlikleri olabilir.

Soru: Bu milis birliklerinin içinde kimler yer alacak?
Prachanda: Şu ana kadar bu detaylara girmiş değiliz. Farklı partilerin kadroları olabilir, ama sadece seçimlerin güvenliğini sağlamak için oluşturulacaklar ve hepsi silahsız olacak. Sonrasında da seçimler olacak ve ordunun yeniden düzenlenmesi kitlelerin kararına göre yapılacak. Eğer cumhuriyet çözümü benimsenirse, kraliyet ordusunun general ve subayları gitmek zorunda kalacaklar ve geçici hükümet demokratik değerlere saygılı yeni general ve subaylar atayacak. Eğer anayasal monarşi kazanırsa, o zaman eski generallerin görevlerinde kalması tehlikesi doğacak. Yani söylemek istediğim şu ki ordu değiştirilebilir, bu 12 maddelik anlaşmanın arkasındaki temel fikir ve diğer partiler de bu konuda bizle hemfikirler.

Soru: Yani kraliyet ordusu ve silahları konusunun büyük bir sorun teşkil etmediğini söylüyorsunuz.
Prachanda: Kesinlikle dışarıdaki insanların zannettikleri şekilde bir problem değil. Eğer biz ve diğer partiler politik iradeye sahip olursak bu konu çözülebilir.

Soru: Ama kabul ederseniz ki partileri kuşkuya iten bir geçmiş var.
Prachanda: Evet var, ama biz bunu da söylüyoruz zaten. Bizler tarafından onlara yapılan saldırılar var, ele geçirdiğimiz yerler var. Kongre ve BML liderliklerinden ne alındıysa, arazi, mülkiyet, hepsi geri verildi. Yani bir anlayış ortamı yaratmaya çalışıyoruz. Eğer parti liderleri “maoistler geçmişte bize saldırdı” derlerse, o zaman biz de “siz hükümetteyken de kraliyet ordusu bize karşı konuşlandırıldı ve bir çok yoldaşımız öldürüldü” deriz. Biz her ne yaptıysak karşı taraf çok daha fazlasını yaptı, bu da dikkate alınmalı. Ancak böyle konuşmaya başlarsak asıl problemi çözebilecek durumda olmayız. Madem ki büyük bir hamle yapmak zorundayız, o zaman biz de onlar da tarihimizi gözden geçirmeliyiz. Hatalarımızı gözden geçirmeliyiz ama siz de bunu yapmalısınız, çünkü ortak bir düşmanımız var, feodal aristokrasi. Bu düşmanı yenmeliyiz ve orduyu ve devleti demokratik değerlere uygun olarak yeniden kurmalıyız.

Hindistan, Çin ve ABD’nin rolü
Soru: Bugün Hindistan’ın rolünü nasıl görüyorsunuz? Geçen yıl, kral gücü ele geçirdiğinde, Hindistan bir çoklarını hayrete düşürerek krala karşı sert bir duruş aldı. Bugün bu politika eleştiriliyor ama gerçek şu ki son tahlilde Hindistan Hükümeti, Maoistleri ABD ve kral gibi gayrı meşru görmemekte gibi.
Prachanda: Geçmişte Hindistan’ın tavrı iyi değildi. Kralla tamamen her yönüyle aynı tarafta olma politikası vardı. Geçen yıl 1 Şubat’ta durum büyük bir biçimde değiştikten sonra, Hint yetkililerin tavrı bize olumlu olarak yansımakta. Şu anda da otokrasiye karşı sert bir duruşları var. Ama hala Nepal’in istikrarının yarı yarıya anayasal monarşiye ve çok partili demokrasiye dayandığını öngören iki ayak teorisi hakim, Hint yetkililer resmi olarak bu teoriden vazgeçmiş değiller. Sadece bir ayağın yeterli olduğunu hala söylemiş değiller. Yani resmi olarak Hindistan hala iki ayak teorisine bağlı ve biz onların bu teoriyi değiştirmelerini istiyoruz. Demokratik hareketi desteklemekte çok haklılar, ancak iki ayak teorisine bağlı kalmak akılların karışmasına sebep oluyor.

Soru: Ama Hindistan bu teoriden vazgeçerse, bu sefer de kral Hindistan’ı, Nepal’in içişlerine karışmakla ve daha sonra da Maoistleri Hint ajanları olmakla suçlamaz mı?
Prachanda: Böyle bir şeyin mümkün olduğunu düşünmüyoruz. 1990 hareketi sırasında, Rajiv Gandhi(1), Nepal’i kuşatma altına aldığında, Nepal Halkı kuşatmaya karşı çıkmadı, çünkü bu kuşatmayla paralel olarak demokratik hareket hız kazandı ve çok çabuk ilerledi. Eğer Hindistan, demokratik hareketi ve ileriye dönük bir politik çözümü destekliyorsa, o zaman bu içişlerine müdahale olarak isimlendirilmez. Kitlelerin lehine dışardan baskı oluşturmaya çalışmak asla müdahale olarak algılanmaz. Biz olayı böyle görüyoruz. Nepal halkı böyle bir desteği müdahale olarak görmeyecektir.
Örneğin son zamanlarda bazı Hintli politik liderler hareketle dayanışma sergilemeye geldiler. Gyanendra illegal bir biçimde, yaptıklarını içişlerine müdahale olarak niteleyerek havaalanında kendilerini tutuklamaya çalıştı. Ama Nepal halkının %99’undan fazlası bunu müdahale olarak algılamadı, kardeşçe bir yardım olarak gördüler. Pek tabii ki Singhal gibi Hindu köktendinciler Nepal’e geldiğinde, kral onları memnuniyetle karşılıyor. Bu kişiler kendisini Hinduların kralı diye adlandırdığında buna içişlerine müdahale demiyor, lakin politik liderler gelip de demokrasi olması gerektiğini söylediğinde buna içişlerine müdahale diyor. Yani halkın öfkesi krala karşı artmış vaziyette, Hindistan’a değil. Bu sebepten Hindistan’ın iki ayak teorisinden vazgeçmesinin zamanı geldi diye düşünüyoruz.

Soru: Eğer yarın Manhoman Singh(2) ile buluşacak olsaydınız, ondan ne yapmasını isterdiniz?
Prachanda: Öncelikle bu iki ayak teorisini değiştirmesini isterdim. Nepal halkı monarşiye son vermek için uğraşıyor ve siz de monarşiyle olan ilişkinize son vermelisiniz. İkinci olarak Hindistan’daki hapishanelerde bulunan bütün yoldaşlarımızı serbest bırakın. Biz gerçek çok partili demokrasi için savaşıyoruz ama onlar orada hapisteler Patna’da, Siliguri’de, Chennai’de... Eğer onları serbest bırakırsanız bir mesaj verilmiş olacak. Ve eğer Hindistan’daki Naxalite hareketi(3) sizin için bir sorun ise biz Nepal’de sorunları çözmek için yeni bir yol izliyoruz, bunun için eğer yoldaşlarımızı bırakırsanız ve biz Nepal’de çok partili demokrasiyi kurmayı başarırsak bu Hindistan’daki Naxalite hareketine çok önemli bir mesaj olacak Bir başka deyişle zemin yeni bir politik yolda düşünmelerine hazırlanmış olacak. Sözler yeterli değil, demokrasiyi kurarak söylediklerimizi kanıtlamalıyız.

Soru: ABD bir çok açıdan kralın en güçlü destekçisi olma konumunda. Washington’un tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prachanda: İyi bir tavırları yok. 1 Şubat’tan itibaren Hidistan’ın rolü olumlu, mesela partilerle vardığımız anlaşma, Hint yetkililerin bu konudan haberdar olmadığına inanmıyorum. Fakat ABD’nin tavrı başlangıçtan itibaren olumsuz ve hala da kral ve diğer partiler arasında Maoistlere karşı bir işbirliği örmeye çalışıyorlar. Çok partili demokrasiden bahsetmemize rağmen, ABD hareketimizin ve kurduğumuz ittifakın kırılması gerektiğine inanıyor. Yani olumsuz bir rolleri var.

Soru: ABD’nin krala karşı bu kadar yumuşak olmaktaki çıkarı nedir?
Prachanda: Nepal’de olabileceklerden korktuklarından yapmıyorlar bunu. Daha ziyade Hint ve Çin halklarına karşı bir stratejileri var, sanıyorum ki ayrıca bu ülkelerin yönetimlerine karşı. ABD’nin çok büyük bir stratejisi var ve Bush, Çin ve Hindistan’ın büyük ekonomik güçler hatta tehditler olduğundan dem vuruyor. Muhtemelen Nepal’i bu ikisi arasında bir ülke olarak görüyorlar ve buradaki durumda kendi müttefikleri olan güçler inisiyatif kazanmazsa bir problem olabileceğine inanıyorlar. Yani ABD, Nepal’e stratejik bir açıdan bakıyor. Buradan ekonomik çıkarları olduğu için değil. Önemli olan politik hakimiyet, bundan ötürü kralı destekliyorlar.

Soru: Çin’in tavrı hakkında ne diyeceksiniz? Bazıları, Hindistan, krala karşı sert tutumunu sürdürürse kralın bu sefer Çin’den destek arayacağına ve Pekin’in bu işten kar edeceğini iddia ediyor.
Prachanda: Önceleri Çin’in kralın arkasında olabileceğinden, durumdan faydalanmaya çalışıp çıkar sağlayacağından şüpheleniyorduk. Sonra durumu analiz ettik ve Çin’in böyle bir rol oynamayacağı sonucuna çıkardık. Çin’in Hindistan’la olan ilişkileri gelişiyor ve Çin, Nepal kralını destekleyerek böyle büyük bir potansiyeli tehlikeye atmak istemeyecektir. Sonunda analizimizin haklı çıktığını düşünüyorum. Yakın zaman önce Hint Dışişleri Bakanı Shyam Saran Çin’e gittiğinde bazı görüşmeler yaptı ve bir kaç gün sonra da Çin Yönetimi Nepal’deki olaylar hakkında endişe duyduklarını ve dikkatle hazırlanmış bir resmi önergenin gereğine inandıklarını belirten bir bildiri yayınladı. O zamana kadar Pekin hep Nepal’de olanların Nepal’in kendi içinde bir problem olduğu yönünde bir tavır sürdürüyordu. Bugün, Çin’in Kralla bir ilişki kurmak adına Hindistan’la ters düşerek kazanacağı bir şey yok. Bu bizim analizimiz ve Hindistan ile Çin’in, Nepal’e karşı ortak bir yaklaşımı var gibi gözüküyor. Kesinlikle ortak bir yaklaşım gerekli. Eğer Çin ve Hindistan beraber çalışmazlarsa sadece bugün için değil ilerisi için de büyük bir problem olacak. Bunun için demokrasiden ve Nepal halkından yana bir anlayışa sahip olmaları gerekiyor. ABD’nin çıkarlarına gelindiğinde ise, onlar ne Hintli ne de Çinli kitlelerin yanındalar. Politik seviyede onlara karşı koymak için hepimiz bir araya gelmeliyiz, onların tuzağına düşmemeliyiz.

Soru: Amerikan Büyükelçisi Moriarty’nin çelişki dolu açıklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Geçen yıl, Dışişleri Bakanlığı’ndaki konuşmasında krala karşı sert bir dil kullandı.
Prachanda: ABD başından beri Maoistlerin, kraldan daha önemli bir tehlike olduğuna inanıyor. Hatta ABD Dışişleri Bakanlığı’nın en son bildirisinde bile, kralın Maoistlerle başa çıkabilmek için en kısa zamanda partilerle görüşmeler başlatması gerektiğini söylediler. Bu onların çıkarları gereğidir. Eğer Bush yönetiminin niyeti iyi olsaydı, bizi bir tehdit olarak görmeleri için sebep olmazdı. Eğer bu yönetimin niyeti demokrasiden ve Nepal’in politik problemlerinin çözümünden yana olsaydı, özellikle çok partili demokrasiden yana olduğumuzu ve kurucu meclisin hükmünü kabul etmeye razı olduğumuzu bildirmemize rağmen, bir tehdit olarak görmesi için hiç bir sebep yoktu. Shyam Saran, Çin’e gittikten sonra gelişmeye başlayan atmosferden memnunuz, bir şeyler değişebilir gibi gözüküyor. Hareketimiz de ayrıca ilerliyor ve savaş 2-3 ay daha devam ederse krallığı sonsuza dek yok edip Nepal’de demokratik bir cumhuriyet kurma şansının gerçekten de varolduğunu düşünüyorum. Bu, Çin ve Hindistan için ve diğerleri için ortaya çıkabilecek en iyi sonuç. ABD bunu istemiyor, ABD her ne pahasına olursa olsun monarşiyi sürdürmek istiyor.
Moriarty sürekli olarak Maoistlerin aleyhine konuşuyor. ABD’nin Asya-Pasifik askeri komutanlığına bağlı. Politik bir kişi değil. Her ne kadar onun görüşleri, Senatör Leahy gibi ABD ileri gelenlerinden farklı olsa da genel olarak ABD yönetiminin pozisyonu demokrasinin ve Nepal Halkı’nın lehine değil.

Liderlik Konusu ve Parti İçi Yaşam
Soru: Partiniz geçen yıl siz ve Baburam Bhattarai(4) arasında gelişen anlaşmazlığı aştı mı?
Prachanda: Evet, bir problem vardı ve biz o problemi o kadar iyi çözdük ki partimizin birliği her zamankinden daha güçlü. Sorunlarımız medyanın yazdığı türden problemler değildi. 20. yüzyılı nasıl değerlendirmemiz gerektiği hususunda ideolojik bir tartışma yaşadık. Komünist hareket neden devasa bir gerileme yaşadı? Rus devrimi neden karşı-devrime yenildi? Çin’de de neden aynı şey oldu? Bu, merkez komite içerisinde yıllardır sürmekte olan bir tartışmaydı Parti içindeki fikir ayrılıklarıyla bağlantılı problemler de vardı, Madi patlaması gibi, ama asıl amaç geleceğe dair planımızı tasarlamaktı. Tartışmanın sebebi buydu. Ama bu zamanlama öyleydi ki her şey, 1 Şubat’tan sonra oldu. Eğer zamanlama bu kadar kötü olmasaydı, ortaya bu kadar fazla propaganda da çıkmayacaktı. Ama kralın yönetimi ele aldığı zaman, partimiz içindeki tartışmanın da keskinleştiği zamandı.

Soru: Sorun parti içindeki kişi putlaştırmadan ötürü ortaya çıkmıştı. Bildiğiniz gibi, 20. yüzyılın Komünist deneyiminin objektif değerlendirmesinde bireylerin putlaştırılması gerilemelerin temel sebeplerinden biri olarak ele alınmalı.
Prachanda: Doğru ama bir şeyi açığa kavuşturmak isterim. Dr. Bhattarai ve benim aramda liderlik üzerine bir tartışma yaşanmadı. Benim liderliğime hiç bir zaman karşı çıkmadı. Şahsen liderlik konusunda asla bir anlaşmazlık olmadığını düşünüyorum. Aslında ne yapmamız gerektiği hakkında ideolojik konularda anlaşmazlıklar ve bir tartışma vardı. Bu tartışmayı Ağustos ayında Rolpa Kongresi’nde sonlandırdık. Daha üst bir seviyeye geldik ve partimizin birliği daha da güçlendi.
Şu liderlik konusunda da belirtmek isterim ki, biz 21. yüzyılda sıkıştığı yerden 20. yüzyılın dersleriyle demir alan ilk komünist parti olacağız ve bunu aşacağız. Kongremizde politik güç ve liderlik üzerine bir önergeye de yer verdik. Böylece iktidara giderken ve iktidardayken Stalin’in ya da Mao’nun yaptıklarını yapmayacağız. Lenin’in bu konuyla ilgili sorunlarla uğraşacak zamanı olmadı. Stalin her ne kadar bir devrimci olsa da yaklaşımı olması gerektiği kadar bilimsel değil, biraz metafizikti, haliyle de problemler ortaya çıktı. Kongre’de Mao’yu da ele aldık. 1935’den 1976’ya kadar olan liderliğine bakarsanız, yani gençliğinden yaşlılığına ve hatta konuşmanın bile zor olduğu yaşlara kadar... Başkan olarak kalmalı ve her şeyle ilgilenmeli miydi? Bu nedir? Bunun için iktidara geldiğimizde liderliğimizin gündelik gücün parçası olmaması gerektiğini kararlaştırdık. “ben” değil, “kadrom” olmalı...
Dr. Baburam Bhattarai, Badal, Mohra ve diğerleri, biz kavganın ortasından gelen bir lider kadroya sahibiz. Katmandu’ya gittiğimizde, güç tartışmalarına karışmayacağız gündelik güce sahip olma uğraşında olmayacağız: bunlar yeni kuşağa aittir ve biz bu yeni kuşağı eğiteceğiz. Bu, liderlik sorununa daha bilimsel bir yaklaşım. Eğer bunu yapmazsak “Stalin yaşıyorsa devrim de yaşıyor, Mao sağ olduğu sürece devrim de sağdır” gibi bir duruma düşeriz.
Bu, liderliğimiz için büyük bir fedakârlık olacak. Tabii ki politikayı tamamen bırakıp pasif kalacağımız anlamına gelmiyor bu. Lider kadromuz devlet adamlığına kayacak. Umuyoruz ki bunu yaparak komünist hareketin çok önemli bir ideolojik sorununu çözeceğiz. Bu sadece teknik bir mesele değil, önemli bir ideolojik mesele. İktidarı bir tek kişide ya da grupta toplamak söz konusu olamaz. Kongreden önce bu önergeyi ortaya koyduğumuz zaman bütün lider kadromuz kendilerine, hareketimize ve çizgimize güven kazandılar. Partimizin birliği çok daha güçlü bir hale geldi ve şu anda sürekli saldırı havasındayız.
Biz, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in ideolojik gelişimine katkıda bulunduğumuza inanıyoruz. Geleneksel olarak enternasyonal komünist harekette iki tip revizyonizm vardır; sınıf işbirlikçiliğine dayalı sağ revizyonizm ve diğeri, belirli fikirleri dogmalara çevirip onların içinde sıkışıp kalmaya dayalı dogmatik revizyonizm. Bu daha çok Maoistlerde var. Kendilerini Maoist olarak niteleyenler, dogmatik revizyonizme karşı daha bir eğilimliler ve biz buna karşı da mücadele etmeliyiz.

Soru: Sizce çok partili demokrasi görüşünüz Hindistan’daki Maoist hareket için ne derece geçerli?
Prachanda: Bu görüşün onlar için de geçerli olduğuna inanıyoruz. Hem liderlik hem de çok partili demokrasi hakkında ya da daha ağırlıklı olarak çok partili rekabet konusunda… Hindistan’da kendilerini devrimci olarak nitelendirenler de bu konuda kafa yormalı. Ayrıca bu pratik yönünde ilerlemek de gerekli. Onlarla bunu tartışabilmeyi isteriz. Eğer devrimciler, ideolojik gelişimin gerekliliğine dikkat etmezlerse hiçbir yere varamazlar.

Soru: Hint polis makamları sizin Hintli Maoistlere silah ve eğitim verdiğinizi söylüyor ama siz burada Hintli Maoistlerin çok partili rekabete gitmeleri gerektiğini söylüyorsunuz.
Prachanda: Hiçbir şey verdiğimiz yok. Bizi Madhubani’den, Jehanabad’dan dolayı suçluyorlar ama bizim onlarla bu türden bir ilişkimiz yok.

Soru: Latin Amerika’daki yeni gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz, Venezüella’daki, Şili’deki, Bolivya’daki Bolivarcı hareketi?
Prachanda: Ufukta yeni bir devrim dalgası görüyoruz. İlk dalga Rus devrimiyle başladı ve Kültür Devrimi’yle bitti; şimdi ise yeni bir dalga başlıyor olabilir. ABD’de dogmatizm ve ideolojik duraklama apaçık ortada; Bush, Hıristiyan köktendincilerle birlik içinde. Latin Amerika’nın tamamında emperyalizme karşı kızgınlık ve nefret var, Venezüella’da, Brezilya’da, Bolivya’da ve Şili’de… Ve patlama her an gelebilir. Amerika’nın kuşatılması başladı, ama ben bu patlamanın güney Asya’dan da başlayabileceğine inanıyorum. Nepal ve Hindistan’ın oynayacağı büyük bir rol var. ABD olacakları kontrol edemeyecek ve Latin Amerika bunun güzel bir işareti.

Soru: Bitirirken bize biraz kendinizden bahsedin. Kaç yaşındasınız? Harekete ne zaman katıldınız? Nerede okudunuz?
Prachanda: 52 yaşındayım ve 34 yıldır kesintisiz olarak hareketin içindeyim. 16 yaşında bir lise öğrencisi olarak komünizme ilgi duymaya başladım ve 28 yaşında iken profesyonel devrimci oldum. Chitwan Ziraat Üniversitesi’ni bitirdim ve Kral Briendra’nın organize ettiği referandumun yapıldığı sıralarda büyük bir hareket oluştuğunda kamu yönetiminde master yapmaya hazırlanıyordum. Harekete işte o zaman katıldım ve öğrenimimi tamamlayamadım. O zamandan beri aktifim, çoğu zaman da yeraltında yaşadım...

Soru: Ya aile hayatı? Evli misiniz ?
Prachanda: Evet, ailem de tabii ki hareketin içinde.

Bu röportaj için çok teşekkür ederim
Ben teşekkür ederim.

DİPNOTLAR
(1) Rajiv Gandhi: 1990 başında Hindistan Başbakanı olan Gandhi bir suikastle öldürüldü.
(2) Manhoman Singh
(3) Naxalite Hareketi: Kökleri ilk manifestosunu yayınladığı 1948 yıllarına kadar uzanan Maoist eğilimli Hint devrimci hareketi.
(4) Dr. Baburam Bhattarai: Nepal Komünist Partisi (Maoist)'in politbüro üyesi olan Bhattarai ile Prachanda arasında geçtiğimiz süreçte bir dizi polemik yaşanmış, ancak sonra Kongre'de bir uzlaşma yaratılmıştı.

 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19