Nepal Komünist Partisi (Maoist) önderi Prachanda
ile Hindu dergisi tarafından yapılan ve ilk bölümünü
geçen sayımızda yayınladığımız röportajın ikinci
bölümünü sayfalarımızda veriyoruz. Bilindiği gibi
NKP (M) geçtiğimiz ay somut bir anlaşma ile sonuçlanan
barı görüşmelerini uzun süredir sürdürmekteydi.
Anlaşma metinlerinin Türkçeleri de artık kimi
internet sitelerinde yayınlanıyor. Genel olarak
uluslar arası devrimci hareket, özel olarak da
Maoist hareket bakımından önemli olan bu adım,
kuşkusuz önümüzdeki süreçte bir dizi tartışmaya
konu olacak. Bu anlamda biz, NKP (M)'nin bugünkü
adımlarının arka planının anlaşılması için röportajın
anlamlı ve önemli olduğunu düşünüyoruz. Sonuçta
burada söz konusu olan, günümüzün en kitlesel
gerilla savaşlarından birinin kaderiyle ilgili
sözlerdir ve devrimci sosyalizm olarak biz bu
süreçleri ilgiyle takip etmek durumundayız. Okurlarımıza
yararlı olması dileğiyle…
Halk Kurtuluş Ordusu ve Nepal Kraliyet Ordusu’nun
Reorganizasyonu
Soru: Diyelim ki bir kurucu meclis zemini yaratıldı.
Bu süreçte halk kurtuluş ordusu silah bırakmayacak.
Parlamento partilerinin sizin silahlara olan bağlılığınız
yüzünden kendilerini tehdit altında hissetmeleri
mümkün değil mi? Herhangi bir seçim sürecinde
sizin ya da Halk Kurtuluş Ordusu’nun diğer partilerin
politik hareketliliğinin önüne herhangi bir engel
koymayacağına dair ne tür teminatlar verebilirsiniz?
Pracahanda: Geçen yıl görüşmeler yapıp anlaşmaya
vardığımızda - ki şu belediye seçimlerinden sonra
tekrar bir araya gelerek durumu ilerletmeyi umuyoruz
- dedik ki; biz ve ordumuz hakkında kuşku ve şüpheleriniz
olmasını anlıyoruz. Biz Nepal’in sorunları için
politik bir çözüm, demokratik bir çözüm istiyoruz.
Bunun için bir teklif yaptık, siz parlamentoyu
iyileştirin biz de sizi destekleyelim. Vekillerin
üçte iki gibi bir çoğunluğu Kongre, BML ve bazı
küçük partilerin yanında. Bir toplantı ayarlayın
ve parlamentonun yeniden yetkili kılındığını,
bunun meşru parlamento olduğunu ve Gyanendra’nın
yaptıklarının gayrı meşru ve illegal olduğunu
beyan edin. Bunu yapın ve üstüne çok partili bir
hükümet kurun. Biz bu hükümete katılmayız, ama
destekleriz. Daha sonra da bizi görüşmelere çağırın,
biz de gelelim Bundan sonra da bir geçici hükümet
kurma adımı olacak, bu geçici hükümetin de asli
hedefi kurucu meclis seçimlerine gidilmesini sağlamak
olacak.
Parlamentonun böylece iyileştirilmesi ve yeniden
yapılandırılması esnasında, kralla hiçbir işimiz
olmasına gerek yok. Zaten illegal konuma düşmüş
olacak. Anayasaya ve halkın demokrasi ve barış
beklentilerine aykırı hareket etti, bunlara zarar
verdi. Bunun için o illegal olacak, parlamentonuz
legal olacak ve parlamentonuzun legalliğini tamamen
kabul edeceğiz. Liderliğinizle pazarlığa oturacağız.
Sizin yönetiminiz altında geçici hükümet içindeki
yerimizi alacağız.
Kraliyet ordusuyla ilgili olarak da, ordu içindeki
demokratik unsurlara kralın kitlelerin beklentilerini
ve anayasayı ihlal etmiş olduğunu belirterek yaklaşmalısınız,
onlara “bizim tarafımıza geçin legal olan hükümet
bizimki ve bu hükümeti desteklemek de sizin göreviniz”
deyin. Daha sonra krala 1 Şubat 2005’ten önceki
pozisyonuna geri dönmesi ve kurucu meclis için
yapılacak seçimleri kabul etmesi için bir ya da
iki hafta süreli bir ültimatom verilmeli. Eğer
kabul etmezse, biz de monarşiyi kaldırırız ve
uluslararası topluluğa meşru hükümetin bizimki
olduğunu belirtip, onlardan kralı daha fazla tanımamalarını
ve kendisine yardımı kesmelerini isteriz. Bizimki
meşru bir hükümet ve Girija Prasad Koirala’nın
liderliğinde olmalı. Bunu desteklemeye hazırız.
Böyle bir durumda, kraliyet ordusundaki demokratik
unsurlar da, halk ordusu da orada olacak, böylece
orduyu yeni bir Nepal ordusu olarak düzenleyeceğiz.
Bu noktada problem bizim silahlarımız değil, 250
yıldır feodal beylere sadık olan kraliyet ordusunun
silahları olacak. İşte problem bu. Bizim ordumuz
sadece 10 yıldır ortada ve bu bir sorun değil.
Eğer politik bir çözüm olursa bunu da değiştirmeye
razıyız. Öne sürdüğümüz ilk teklif bu; monarşiyi
kaldıracağız, bir ihtilal olacak ve kral devrilecek,
sonradan orduyu barışçıl bir biçimde yeniden organize
edeceğiz.
Bu sorunla başa çıkmanın bir yolu budur ve biz
bunu ciddi olarak öne sürüyoruz. Bu devrimci,
sürdürülebilir ve mümkün bir çözümdür. İşte kesinlikle
bu yüzden Nepal’de monarşiye son vermek gerekiyor.
Bu bizim ilk teklifimiz ve öyle sanıyorum ki partiler
buna hazır değil.
Soru: Teklif ettiğiniz şey parlamenter partilerin
bir devrim yapması mı?
Prachanda: Evet, hem de üstlenecekleri bu rolle
tarihe damga vuracaklar. Ama buna hazır değiller.
İkinci yol da bir süredir tartışmakta olduğumuz
bir yol, Birleşmiş Milletler ya da başka bir güvenilir
kurumun denetlemesi. Kraliyet ordusu kışlalarda
kalacak ve halk kurtuluş ordusu da ayrıca denetleme
altında olacak. İki ordu da iki ordunun silahları
da uluslararası gözetim altında olacak ve çatışmalara
girmeyecek. Daha sonra kurucu meclis için seçimler
yapılacak. Ordumuz sürece müdahalede bulunmayacak.
Soru: Peki bu uluslararası denetim ne şekilde
olacak? Yabancı askerler de dahil olacak mı?
Prachanda: Hayır (yabancı) askerler olmayacak.
Sadece, seçimler için oluşturacağımız polisler
ya da milis birlikleri olabilir.
Soru: Bu milis birliklerinin içinde kimler
yer alacak?
Prachanda: Şu ana kadar bu detaylara girmiş değiliz.
Farklı partilerin kadroları olabilir, ama sadece
seçimlerin güvenliğini sağlamak için oluşturulacaklar
ve hepsi silahsız olacak. Sonrasında da seçimler
olacak ve ordunun yeniden düzenlenmesi kitlelerin
kararına göre yapılacak. Eğer cumhuriyet çözümü
benimsenirse, kraliyet ordusunun general ve subayları
gitmek zorunda kalacaklar ve geçici hükümet demokratik
değerlere saygılı yeni general ve subaylar atayacak.
Eğer anayasal monarşi kazanırsa, o zaman eski
generallerin görevlerinde kalması tehlikesi doğacak.
Yani söylemek istediğim şu ki ordu değiştirilebilir,
bu 12 maddelik anlaşmanın arkasındaki temel fikir
ve diğer partiler de bu konuda bizle hemfikirler.
Soru: Yani kraliyet ordusu ve silahları konusunun
büyük bir sorun teşkil etmediğini söylüyorsunuz.
Prachanda: Kesinlikle dışarıdaki insanların zannettikleri
şekilde bir problem değil. Eğer biz ve diğer partiler
politik iradeye sahip olursak bu konu çözülebilir.
Soru: Ama kabul ederseniz ki partileri kuşkuya
iten bir geçmiş var.
Prachanda: Evet var, ama biz bunu da söylüyoruz
zaten. Bizler tarafından onlara yapılan saldırılar
var, ele geçirdiğimiz yerler var. Kongre ve BML
liderliklerinden ne alındıysa, arazi, mülkiyet,
hepsi geri verildi. Yani bir anlayış ortamı yaratmaya
çalışıyoruz. Eğer parti liderleri “maoistler geçmişte
bize saldırdı” derlerse, o zaman biz de “siz hükümetteyken
de kraliyet ordusu bize karşı konuşlandırıldı
ve bir çok yoldaşımız öldürüldü” deriz. Biz her
ne yaptıysak karşı taraf çok daha fazlasını yaptı,
bu da dikkate alınmalı. Ancak böyle konuşmaya
başlarsak asıl problemi çözebilecek durumda olmayız.
Madem ki büyük bir hamle yapmak zorundayız, o
zaman biz de onlar da tarihimizi gözden geçirmeliyiz.
Hatalarımızı gözden geçirmeliyiz ama siz de bunu
yapmalısınız, çünkü ortak bir düşmanımız var,
feodal aristokrasi. Bu düşmanı yenmeliyiz ve orduyu
ve devleti demokratik değerlere uygun olarak yeniden
kurmalıyız.
Hindistan, Çin ve ABD’nin rolü
Soru: Bugün Hindistan’ın rolünü nasıl görüyorsunuz?
Geçen yıl, kral gücü ele geçirdiğinde, Hindistan
bir çoklarını hayrete düşürerek krala karşı sert
bir duruş aldı. Bugün bu politika eleştiriliyor
ama gerçek şu ki son tahlilde Hindistan Hükümeti,
Maoistleri ABD ve kral gibi gayrı meşru görmemekte
gibi.
Prachanda: Geçmişte Hindistan’ın tavrı iyi değildi.
Kralla tamamen her yönüyle aynı tarafta olma politikası
vardı. Geçen yıl 1 Şubat’ta durum büyük bir biçimde
değiştikten sonra, Hint yetkililerin tavrı bize
olumlu olarak yansımakta. Şu anda da otokrasiye
karşı sert bir duruşları var. Ama hala Nepal’in
istikrarının yarı yarıya anayasal monarşiye ve
çok partili demokrasiye dayandığını öngören iki
ayak teorisi hakim, Hint yetkililer resmi olarak
bu teoriden vazgeçmiş değiller. Sadece bir ayağın
yeterli olduğunu hala söylemiş değiller. Yani
resmi olarak Hindistan hala iki ayak teorisine
bağlı ve biz onların bu teoriyi değiştirmelerini
istiyoruz. Demokratik hareketi desteklemekte çok
haklılar, ancak iki ayak teorisine bağlı kalmak
akılların karışmasına sebep oluyor.
Soru: Ama Hindistan bu teoriden vazgeçerse,
bu sefer de kral Hindistan’ı, Nepal’in içişlerine
karışmakla ve daha sonra da Maoistleri Hint ajanları
olmakla suçlamaz mı?
Prachanda: Böyle bir şeyin mümkün olduğunu düşünmüyoruz.
1990 hareketi sırasında, Rajiv Gandhi(1), Nepal’i
kuşatma altına aldığında, Nepal Halkı kuşatmaya
karşı çıkmadı, çünkü bu kuşatmayla paralel olarak
demokratik hareket hız kazandı ve çok çabuk ilerledi.
Eğer Hindistan, demokratik hareketi ve ileriye
dönük bir politik çözümü destekliyorsa, o zaman
bu içişlerine müdahale olarak isimlendirilmez.
Kitlelerin lehine dışardan baskı oluşturmaya çalışmak
asla müdahale olarak algılanmaz. Biz olayı böyle
görüyoruz. Nepal halkı böyle bir desteği müdahale
olarak görmeyecektir.
Örneğin son zamanlarda bazı Hintli politik liderler
hareketle dayanışma sergilemeye geldiler. Gyanendra
illegal bir biçimde, yaptıklarını içişlerine müdahale
olarak niteleyerek havaalanında kendilerini tutuklamaya
çalıştı. Ama Nepal halkının %99’undan fazlası
bunu müdahale olarak algılamadı, kardeşçe bir
yardım olarak gördüler. Pek tabii ki Singhal gibi
Hindu köktendinciler Nepal’e geldiğinde, kral
onları memnuniyetle karşılıyor. Bu kişiler kendisini
Hinduların kralı diye adlandırdığında buna içişlerine
müdahale demiyor, lakin politik liderler gelip
de demokrasi olması gerektiğini söylediğinde buna
içişlerine müdahale diyor. Yani halkın öfkesi
krala karşı artmış vaziyette, Hindistan’a değil.
Bu sebepten Hindistan’ın iki ayak teorisinden
vazgeçmesinin zamanı geldi diye düşünüyoruz.
Soru: Eğer yarın Manhoman Singh(2) ile buluşacak
olsaydınız, ondan ne yapmasını isterdiniz?
Prachanda: Öncelikle bu iki ayak teorisini değiştirmesini
isterdim. Nepal halkı monarşiye son vermek için
uğraşıyor ve siz de monarşiyle olan ilişkinize
son vermelisiniz. İkinci olarak Hindistan’daki
hapishanelerde bulunan bütün yoldaşlarımızı serbest
bırakın. Biz gerçek çok partili demokrasi için
savaşıyoruz ama onlar orada hapisteler Patna’da,
Siliguri’de, Chennai’de... Eğer onları serbest
bırakırsanız bir mesaj verilmiş olacak. Ve eğer
Hindistan’daki Naxalite hareketi(3) sizin için
bir sorun ise biz Nepal’de sorunları çözmek için
yeni bir yol izliyoruz, bunun için eğer yoldaşlarımızı
bırakırsanız ve biz Nepal’de çok partili demokrasiyi
kurmayı başarırsak bu Hindistan’daki Naxalite
hareketine çok önemli bir mesaj olacak Bir başka
deyişle zemin yeni bir politik yolda düşünmelerine
hazırlanmış olacak. Sözler yeterli değil, demokrasiyi
kurarak söylediklerimizi kanıtlamalıyız.
Soru: ABD bir çok açıdan kralın en güçlü destekçisi
olma konumunda. Washington’un tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prachanda: İyi bir tavırları yok. 1 Şubat’tan
itibaren Hidistan’ın rolü olumlu, mesela partilerle
vardığımız anlaşma, Hint yetkililerin bu konudan
haberdar olmadığına inanmıyorum. Fakat ABD’nin
tavrı başlangıçtan itibaren olumsuz ve hala da
kral ve diğer partiler arasında Maoistlere karşı
bir işbirliği örmeye çalışıyorlar. Çok partili
demokrasiden bahsetmemize rağmen, ABD hareketimizin
ve kurduğumuz ittifakın kırılması gerektiğine
inanıyor. Yani olumsuz bir rolleri var.
Soru: ABD’nin krala karşı bu kadar yumuşak
olmaktaki çıkarı nedir?
Prachanda: Nepal’de olabileceklerden korktuklarından
yapmıyorlar bunu. Daha ziyade Hint ve Çin halklarına
karşı bir stratejileri var, sanıyorum ki ayrıca
bu ülkelerin yönetimlerine karşı. ABD’nin çok
büyük bir stratejisi var ve Bush, Çin ve Hindistan’ın
büyük ekonomik güçler hatta tehditler olduğundan
dem vuruyor. Muhtemelen Nepal’i bu ikisi arasında
bir ülke olarak görüyorlar ve buradaki durumda
kendi müttefikleri olan güçler inisiyatif kazanmazsa
bir problem olabileceğine inanıyorlar. Yani ABD,
Nepal’e stratejik bir açıdan bakıyor. Buradan
ekonomik çıkarları olduğu için değil. Önemli olan
politik hakimiyet, bundan ötürü kralı destekliyorlar.
Soru: Çin’in tavrı hakkında ne diyeceksiniz?
Bazıları, Hindistan, krala karşı sert tutumunu
sürdürürse kralın bu sefer Çin’den destek arayacağına
ve Pekin’in bu işten kar edeceğini iddia ediyor.
Prachanda: Önceleri Çin’in kralın arkasında olabileceğinden,
durumdan faydalanmaya çalışıp çıkar sağlayacağından
şüpheleniyorduk. Sonra durumu analiz ettik ve
Çin’in böyle bir rol oynamayacağı sonucuna çıkardık.
Çin’in Hindistan’la olan ilişkileri gelişiyor
ve Çin, Nepal kralını destekleyerek böyle büyük
bir potansiyeli tehlikeye atmak istemeyecektir.
Sonunda analizimizin haklı çıktığını düşünüyorum.
Yakın zaman önce Hint Dışişleri Bakanı Shyam Saran
Çin’e gittiğinde bazı görüşmeler yaptı ve bir
kaç gün sonra da Çin Yönetimi Nepal’deki olaylar
hakkında endişe duyduklarını ve dikkatle hazırlanmış
bir resmi önergenin gereğine inandıklarını belirten
bir bildiri yayınladı. O zamana kadar Pekin hep
Nepal’de olanların Nepal’in kendi içinde bir problem
olduğu yönünde bir tavır sürdürüyordu. Bugün,
Çin’in Kralla bir ilişki kurmak adına Hindistan’la
ters düşerek kazanacağı bir şey yok. Bu bizim
analizimiz ve Hindistan ile Çin’in, Nepal’e karşı
ortak bir yaklaşımı var gibi gözüküyor. Kesinlikle
ortak bir yaklaşım gerekli. Eğer Çin ve Hindistan
beraber çalışmazlarsa sadece bugün için değil
ilerisi için de büyük bir problem olacak. Bunun
için demokrasiden ve Nepal halkından yana bir
anlayışa sahip olmaları gerekiyor. ABD’nin çıkarlarına
gelindiğinde ise, onlar ne Hintli ne de Çinli
kitlelerin yanındalar. Politik seviyede onlara
karşı koymak için hepimiz bir araya gelmeliyiz,
onların tuzağına düşmemeliyiz.
Soru: Amerikan Büyükelçisi Moriarty’nin çelişki
dolu açıklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Geçen yıl, Dışişleri Bakanlığı’ndaki konuşmasında
krala karşı sert bir dil kullandı.
Prachanda: ABD başından beri Maoistlerin, kraldan
daha önemli bir tehlike olduğuna inanıyor. Hatta
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın en son bildirisinde
bile, kralın Maoistlerle başa çıkabilmek için
en kısa zamanda partilerle görüşmeler başlatması
gerektiğini söylediler. Bu onların çıkarları gereğidir.
Eğer Bush yönetiminin niyeti iyi olsaydı, bizi
bir tehdit olarak görmeleri için sebep olmazdı.
Eğer bu yönetimin niyeti demokrasiden ve Nepal’in
politik problemlerinin çözümünden yana olsaydı,
özellikle çok partili demokrasiden yana olduğumuzu
ve kurucu meclisin hükmünü kabul etmeye razı olduğumuzu
bildirmemize rağmen, bir tehdit olarak görmesi
için hiç bir sebep yoktu. Shyam Saran, Çin’e gittikten
sonra gelişmeye başlayan atmosferden memnunuz,
bir şeyler değişebilir gibi gözüküyor. Hareketimiz
de ayrıca ilerliyor ve savaş 2-3 ay daha devam
ederse krallığı sonsuza dek yok edip Nepal’de
demokratik bir cumhuriyet kurma şansının gerçekten
de varolduğunu düşünüyorum. Bu, Çin ve Hindistan
için ve diğerleri için ortaya çıkabilecek en iyi
sonuç. ABD bunu istemiyor, ABD her ne pahasına
olursa olsun monarşiyi sürdürmek istiyor.
Moriarty sürekli olarak Maoistlerin aleyhine konuşuyor.
ABD’nin Asya-Pasifik askeri komutanlığına bağlı.
Politik bir kişi değil. Her ne kadar onun görüşleri,
Senatör Leahy gibi ABD ileri gelenlerinden farklı
olsa da genel olarak ABD yönetiminin pozisyonu
demokrasinin ve Nepal Halkı’nın lehine değil.
Liderlik Konusu ve Parti İçi Yaşam
Soru: Partiniz geçen yıl siz ve Baburam Bhattarai(4)
arasında gelişen anlaşmazlığı aştı mı?
Prachanda: Evet, bir problem vardı ve biz o problemi
o kadar iyi çözdük ki partimizin birliği her zamankinden
daha güçlü. Sorunlarımız medyanın yazdığı türden
problemler değildi. 20. yüzyılı nasıl değerlendirmemiz
gerektiği hususunda ideolojik bir tartışma yaşadık.
Komünist hareket neden devasa bir gerileme yaşadı?
Rus devrimi neden karşı-devrime yenildi? Çin’de
de neden aynı şey oldu? Bu, merkez komite içerisinde
yıllardır sürmekte olan bir tartışmaydı Parti
içindeki fikir ayrılıklarıyla bağlantılı problemler
de vardı, Madi patlaması gibi, ama asıl amaç geleceğe
dair planımızı tasarlamaktı. Tartışmanın sebebi
buydu. Ama bu zamanlama öyleydi ki her şey, 1
Şubat’tan sonra oldu. Eğer zamanlama bu kadar
kötü olmasaydı, ortaya bu kadar fazla propaganda
da çıkmayacaktı. Ama kralın yönetimi ele aldığı
zaman, partimiz içindeki tartışmanın da keskinleştiği
zamandı.
Soru: Sorun parti içindeki kişi putlaştırmadan
ötürü ortaya çıkmıştı. Bildiğiniz gibi, 20. yüzyılın
Komünist deneyiminin objektif değerlendirmesinde
bireylerin putlaştırılması gerilemelerin temel
sebeplerinden biri olarak ele alınmalı.
Prachanda: Doğru ama bir şeyi açığa kavuşturmak
isterim. Dr. Bhattarai ve benim aramda liderlik
üzerine bir tartışma yaşanmadı. Benim liderliğime
hiç bir zaman karşı çıkmadı. Şahsen liderlik konusunda
asla bir anlaşmazlık olmadığını düşünüyorum. Aslında
ne yapmamız gerektiği hakkında ideolojik konularda
anlaşmazlıklar ve bir tartışma vardı. Bu tartışmayı
Ağustos ayında Rolpa Kongresi’nde sonlandırdık.
Daha üst bir seviyeye geldik ve partimizin birliği
daha da güçlendi.
Şu liderlik konusunda da belirtmek isterim ki,
biz 21. yüzyılda sıkıştığı yerden 20. yüzyılın
dersleriyle demir alan ilk komünist parti olacağız
ve bunu aşacağız. Kongremizde politik güç ve liderlik
üzerine bir önergeye de yer verdik. Böylece iktidara
giderken ve iktidardayken Stalin’in ya da Mao’nun
yaptıklarını yapmayacağız. Lenin’in bu konuyla
ilgili sorunlarla uğraşacak zamanı olmadı. Stalin
her ne kadar bir devrimci olsa da yaklaşımı olması
gerektiği kadar bilimsel değil, biraz metafizikti,
haliyle de problemler ortaya çıktı. Kongre’de
Mao’yu da ele aldık. 1935’den 1976’ya kadar olan
liderliğine bakarsanız, yani gençliğinden yaşlılığına
ve hatta konuşmanın bile zor olduğu yaşlara kadar...
Başkan olarak kalmalı ve her şeyle ilgilenmeli
miydi? Bu nedir? Bunun için iktidara geldiğimizde
liderliğimizin gündelik gücün parçası olmaması
gerektiğini kararlaştırdık. “ben” değil, “kadrom”
olmalı...
Dr. Baburam Bhattarai, Badal, Mohra ve diğerleri,
biz kavganın ortasından gelen bir lider kadroya
sahibiz. Katmandu’ya gittiğimizde, güç tartışmalarına
karışmayacağız gündelik güce sahip olma uğraşında
olmayacağız: bunlar yeni kuşağa aittir ve biz
bu yeni kuşağı eğiteceğiz. Bu, liderlik sorununa
daha bilimsel bir yaklaşım. Eğer bunu yapmazsak
“Stalin yaşıyorsa devrim de yaşıyor, Mao sağ olduğu
sürece devrim de sağdır” gibi bir duruma düşeriz.
Bu, liderliğimiz için büyük bir fedakârlık olacak.
Tabii ki politikayı tamamen bırakıp pasif kalacağımız
anlamına gelmiyor bu. Lider kadromuz devlet adamlığına
kayacak. Umuyoruz ki bunu yaparak komünist hareketin
çok önemli bir ideolojik sorununu çözeceğiz. Bu
sadece teknik bir mesele değil, önemli bir ideolojik
mesele. İktidarı bir tek kişide ya da grupta toplamak
söz konusu olamaz. Kongreden önce bu önergeyi
ortaya koyduğumuz zaman bütün lider kadromuz kendilerine,
hareketimize ve çizgimize güven kazandılar. Partimizin
birliği çok daha güçlü bir hale geldi ve şu anda
sürekli saldırı havasındayız.
Biz, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in ideolojik gelişimine
katkıda bulunduğumuza inanıyoruz. Geleneksel olarak
enternasyonal komünist harekette iki tip revizyonizm
vardır; sınıf işbirlikçiliğine dayalı sağ revizyonizm
ve diğeri, belirli fikirleri dogmalara çevirip
onların içinde sıkışıp kalmaya dayalı dogmatik
revizyonizm. Bu daha çok Maoistlerde var. Kendilerini
Maoist olarak niteleyenler, dogmatik revizyonizme
karşı daha bir eğilimliler ve biz buna karşı da
mücadele etmeliyiz.
Soru: Sizce çok partili demokrasi görüşünüz
Hindistan’daki Maoist hareket için ne derece geçerli?
Prachanda: Bu görüşün onlar için de geçerli olduğuna
inanıyoruz. Hem liderlik hem de çok partili demokrasi
hakkında ya da daha ağırlıklı olarak çok partili
rekabet konusunda… Hindistan’da kendilerini devrimci
olarak nitelendirenler de bu konuda kafa yormalı.
Ayrıca bu pratik yönünde ilerlemek de gerekli.
Onlarla bunu tartışabilmeyi isteriz. Eğer devrimciler,
ideolojik gelişimin gerekliliğine dikkat etmezlerse
hiçbir yere varamazlar.
Soru: Hint polis makamları sizin Hintli Maoistlere
silah ve eğitim verdiğinizi söylüyor ama siz burada
Hintli Maoistlerin çok partili rekabete gitmeleri
gerektiğini söylüyorsunuz.
Prachanda: Hiçbir şey verdiğimiz yok. Bizi Madhubani’den,
Jehanabad’dan dolayı suçluyorlar ama bizim onlarla
bu türden bir ilişkimiz yok.
Soru: Latin Amerika’daki yeni gelişmeleri
nasıl değerlendiriyorsunuz, Venezüella’daki, Şili’deki,
Bolivya’daki Bolivarcı hareketi?
Prachanda: Ufukta yeni bir devrim dalgası görüyoruz.
İlk dalga Rus devrimiyle başladı ve Kültür Devrimi’yle
bitti; şimdi ise yeni bir dalga başlıyor olabilir.
ABD’de dogmatizm ve ideolojik duraklama apaçık
ortada; Bush, Hıristiyan köktendincilerle birlik
içinde. Latin Amerika’nın tamamında emperyalizme
karşı kızgınlık ve nefret var, Venezüella’da,
Brezilya’da, Bolivya’da ve Şili’de… Ve patlama
her an gelebilir. Amerika’nın kuşatılması başladı,
ama ben bu patlamanın güney Asya’dan da başlayabileceğine
inanıyorum. Nepal ve Hindistan’ın oynayacağı büyük
bir rol var. ABD olacakları kontrol edemeyecek
ve Latin Amerika bunun güzel bir işareti.
Soru: Bitirirken bize biraz kendinizden bahsedin.
Kaç yaşındasınız? Harekete ne zaman katıldınız?
Nerede okudunuz?
Prachanda: 52 yaşındayım ve 34 yıldır kesintisiz
olarak hareketin içindeyim. 16 yaşında bir lise
öğrencisi olarak komünizme ilgi duymaya başladım
ve 28 yaşında iken profesyonel devrimci oldum.
Chitwan Ziraat Üniversitesi’ni bitirdim ve Kral
Briendra’nın organize ettiği referandumun yapıldığı
sıralarda büyük bir hareket oluştuğunda kamu yönetiminde
master yapmaya hazırlanıyordum. Harekete işte
o zaman katıldım ve öğrenimimi tamamlayamadım.
O zamandan beri aktifim, çoğu zaman da yeraltında
yaşadım...
Soru: Ya aile hayatı? Evli misiniz ?
Prachanda: Evet, ailem de tabii ki hareketin içinde.
Bu röportaj için çok teşekkür ederim
Ben teşekkür ederim.
DİPNOTLAR
(1) Rajiv Gandhi: 1990 başında Hindistan Başbakanı
olan Gandhi bir suikastle öldürüldü.
(2) Manhoman Singh
(3) Naxalite Hareketi: Kökleri ilk manifestosunu
yayınladığı 1948 yıllarına kadar uzanan Maoist
eğilimli Hint devrimci hareketi.
(4) Dr. Baburam Bhattarai: Nepal Komünist Partisi
(Maoist)'in politbüro üyesi olan Bhattarai ile
Prachanda arasında geçtiğimiz süreçte bir dizi
polemik yaşanmış, ancak sonra Kongre'de bir uzlaşma
yaratılmıştı.
|