Umut ve umutsuzluk
Yeni bir yıl, yeni umutlar...
Aslında yeni umutlar demek yetersiz kalıyor, ülke
ve dünya tablosu karşısında... Her yıl karşılığını
bulamadığı için üst üste binen, biriken, çoğalan
bir umutlar, beklentiler deryasından söz etmek
daha doğru olur.
İşçi ve işsiz proletarya, yoksul köylüler, küçük
esnaf, kadınlar, gençlik yani tüm halk her büyük
bir boğulma duygusu, hiçleşme duygusu yaşıyor.
Her an, en küçük şeyler için sürekli bir yarış
duygusu içinde olmak, sürekli bir kazanma/kaybetme
ikilemi içinde yaşamak, sürekli umutlarını, beklentilerini
küçültmek zorunda kalmak... Emekçilerin dünyasında
umut ve umutsuzluk birbirine karışıyor, emekçi
aynı anda her ikisini birden yaşıyor. İnsanca
yaşam isteği ile buna erişme konusunda giderek
azalan umutları oldukça yıkıcı bir bileşim oluşturuyor.
Tabi, burada hemen “kimin için yıkıcı?” sorusunu
sormak zorunlu oluyor. Devrimin büyük kurtuluş
ışıltısının olmadığı koşullarda yıkıcılık tümüyle
emekçilerin kendilerine dönmüş durumda. Yozlaşmanın
her türlü unsuru, uyuşturucu, fuhuş, çetecilik,
yani akla gelebilecek her türlü çürüme, bunların
üstüne binen ve tüm kesimlerin zaten karmakarışık
olan zihinlerine sızan faşizan bir milliyetçilik,
dinci gericilik emekçilerin dünyasını kelimenin
gerçek anlamıyla zehirliyor, yıkıyor. İnsanca
yaşam umudu bu atmosfer içinde paramparça oluyor,
ne istediğini bilmeyen, yaşamının bütününü değerlendirme,
anlama yeteneği kalmamış, kişiliği parçalanmış
bir insan tablosu çıkıyor ortaya... Umutla, umutsuzluk
duygusu artık iç içe yaşanıyor...
Kürt ulusunun diri kesimleri hala yurtsever duygu
ve düşüncelerin etkisi altında olsa da giderek
büyüyen bir yönsüzlük, çözümsüzlük duygusu yaşıyor.
Özgür birleşik ülke gibi büyük bir ufukla, büyük
bir iddiayla yola çıkan, büyük değerler, büyük
kazanımlar yaratan emekçi Kürt halkının, 1999
sonrasında postmodern milliyetçiliğin girdabındadır.
Kuzey için tablo bu iken, Güney’de daha vahim
bir tablo sözkonusudur. Emperyalizmle işbirliği,
giderek tam bir suç ortaklığına dönüşürken, umutlar,
bilinçler daha derin girdapların burgacında darmadağın
olmaktadır. Özgür ve birleşik ülke, insanca yaşam
umudunu taşıyan yurtsever Kürt emekçisi de, ne
yazık ki, devrimin büyük kurtuluş ışıltısını göremediği
için, umutlarını, tam bir çaresizlik ruh hali
içinde kuzeydeki postmodern milliyetçi söylemle
ve güneydeki işbirlikçiliğin olası küçük ilerleme
kırıntılarıyla birleştirmeye çalışmaktadır. Bu
çabanın her adımı, özgürlükle emperyalist işbirlikçiliğinin,
kurtuluş ile kırıntıların berbat bir biçimde birleştirilmesi
gayretine dönüşmektedir. Özgür ve birleşik ülke,
insanca yaşam ufkunun başı dik direnişçiliği,
başı dik devrimciliği, büyük ve coşkulu umudu
yerini, umut kavramının artık telafuz edilmediği
kendini öyle ya da böyle sistemin kollarına bırakmak
anlamına gelen karmaşık bir duygu, düşünce ve
tavır karmaşasına bırakıyor. Elbette bunlarla
birlikte Kürt küçük ve orta burjuvazisinin kendini
dünya akıllısı sanan tavırlar içinde ortaya koyduğu,
mevcut tabloyu meşrulaştırmaya dönük zavallı bir
uyanıklık, nesnelcilik, işbilirlik, fırsatçılık
söylemi ve tutumu da bunları izlemektedir.
Daha da önemlisi, devrimcilerin, demokratik güçlerin,
onların örgütlerinin, yani yaşadığımız coğrafyanın
umudu olan/öyle olduklarını iddia eden kesimlerin
durumudur. Eğer bir coğrafyada proletaryanın,
emekçilerin, ezilen sömürge ulusların umutları
karşılıksız kalıp, üst üste yığılıyorsa, umutsuzluk,
parçalanma, toplumsal yıkım, işbirlikçilik büyüyorsa,
ya da çok sınırlı ölçülerde geriletilebiliyorsa,
orada, devrimcilerin, demokratik güçlerin rollerini
oynadıklarından sözedilemez. Umut olmak, kurtuluş
öncüsü olmak bir ajitasyon sözcüğünün ötesine
geçemiyorsa, ya da çok sınırlı ölçüde geçebiliyorsa,
o coğrafyanın devrimcilerinin, demokratik güçlerinin
duruşuna dikkatli bakmak gerekiyor. Coğrafyamızın
devrimcilerinin, demokratik güçlerinin genel duruş
itibariyle emekçilerin yaşadığı tablodan çok da
farklı bir görünüm ortaya koydukları söylenemez.
Genel tutum durumu idare etmekten öte değildir.
Emekçiler için umut olması, ışık olması gereken
devrimci ve demokratik güçler, umutlarını tersinden
emekçi kitle hareketinde gelişecek olası bir kendiliğinden
kabarışa bağlamışlardır. Öncü bilinci, öncü duruşu
ve ufku genel olarak kararmış durumdadır. Sıçramalı
gelişme için devrimci yenilenmeyi esas alan, bu
perspektifle örülmüş bir planlı çalışmadan söz
edilemez. Genel tablonun böyle oluşu, adeta herkes
için iç rahatlatıcı durum halindedir. Her bir
yapıda egemen olan psikoloji, herkesin aynı durumda
olması, yani kendi durumlarının özel bir olumsuzluk
oluşturmadığıdır. Yani “ben gerekeni yapamıyorum,
ama bunu sadece ben yapamıyor değilim, kimse yapamıyor”,
demek ki, özel bir sorun yok. Demek ki, durumu
korumak gerekiyor. Evet, atmosfer kabaca budur.
Tüm kesimlere yayılmış bir yönsüzlük, kendiliğindenliğe
teslim olma tablosu, yani çözümsüzlük ve umudun
özünü oluşturan çözüm arayışı; ikisi iç içe yan
yana duruyor. Her ikisi de sürekli biçimde yeni
öğelerle büyüyor. Umut dağları, her yıl artan
ve karşılığını bulamayan insanca yaşam beklentileriyle,
yeni umutlarla, umutsuzluk ise her yıl daha da
büyüyen ağırlaşan insanlık dışı yaşam koşullarıyla
büyüyor.
Umudun Özü; Devrim ve Devrimin Büyük Kurtuluş
Işıltısı
Buraya kadar özetlediğimiz tablo içinde kilit
kavram “devrimin büyük kurtuluş ışıltısı”dır.
Çözüm arayışının özü devrimdir, devrimin büyük
kurtuluş ışıltısıdır.
Büyük devrimler tam da böylesi koşullarda ortaya
çıkmıştır. Onları büyük yapan, ortaya konan devrimci
çabanın büyüklüğü kadar, kopkoyu gericilik atmosferi
içinde ortaya çıkış başarısını göstermeleri, yarattıkları
kurtuluş ışıltısı ile tüm bilinen denklemleri,
emekçilerin umutlarını yitirdikleri karanlık girdapları,
dehlizleri ışığa boğmalarıdır.
I. Paylaşım Savaşı sadece insanlığın o güne değin
gördüğü en büyük yıkımı ve vahşeti yaratmasıyla
büyük bir karanlık yaratmamıştı. Aynı zamanda,
Marksist hareketin, o günkü ismiyle sosyal-demokrat
hareketin hemen hemen tümüne yakın bir bölümünün
de bu vahşete şu ya da bu düzeyde ortak olmasıyla
da büyük bir karanlık dönemi ifade ediyordu. Ve
Bolşevikler, ve onlarla birlikte bu vahşete karşı
duran çeşitli ülkelerdeki küçük küçük devrimci
parti ve gruplar (bunların oluşturduğu küçük Zimmervald
solu), karanlık içinde öylesine cılız bir ışık
gibi görünüyordu ki, 1917’nin ilk günlerinde Ekim’deki
büyük devrimden söz edilse herhalde çok kötü bir
espri olarak tanımlanabilirdi. Fakat cılız ışık,
kararlı, büyük bir ufkun sahibi, büyük bir azimle
çalışan, öncü olduğunun bilincinde olduğunu her
pratiğiyle gösteren bir partinin ellerindeydi.
Ve ışık büyüdü Büyük Ekim Devrimi oldu.
Büyük Çin Devrimi’de bu bilincin, devrimin büyük
kurtuluş ışıltısını her koşulda yaratan ve büyütenlerin
eseri oldu. Mao’nun uzun yürüyüşü, güneyden kuzeye
10 bin kilometrelik yola çıkarken başlamadı. O
uzun yürüyüş, daha o köylü bölgelerine ilk vardığında,
Çin devriminin özgün yolunu kavradığında ve bunun
için Parti içinde, emekçiler içinde bu doğrultuda
mücadeleyi başlattığında başlamıştı. Parti içinde
büyüttü ışığı, hem de büyük mücadelelerle... Emekçi
kesimler içinde büyüttü... Işık önce Parti’de
egemen oldu, sonra tüm Çin’de ve ışık devrim oldu.
O küçük, cılız ışık, 600 milyon insanı devrime
taşıdı.
Fidel’in Küba’sının bugün küçük ama güçlü ışığı
da aynı cüretin, aynı öncü bilincinin, büyük ufkun,
iradi müdahalenin, çözüm olma gücünün eseridir.
1953 Moncado baskını; bir yenilginin tarihi ve
adıdır. Karanlık büyük, kurtuluş ışığı oldukça
cılızdır. Ancak iradede, cürette, öncülük bilincinde,
ufukta yenilginin izi dahi yoktur. O yüzden, Granma
zafer için yola çıkışın, başlangıç yapmanın adı
olur. Küba’daki daha ilk adımlarda ağır bir darbe
daha gelir, epitopu 12 kişi, ama öyle herhangi
bir 12 kişi değil, 12 öncü kalır. Evet, en önemli
şeyler yerli yerindedir; cüret, öncülük bilinci,
sistematik ve planlı biçimde işlere sarılma, çözüm
gücü olma iradesi yerli yerindedir. Şehirlerdeki
yoldaşlarla birlikte mücadelenin taşları yeniden
yerli yerine döşenir. Zafere kilitlenilmiştir.
Ve zafer, bu tutkulu, bu büyük ufka ve bilince
sahip militanları yalnız bırakmaz. Cılız ışık,
tüm Küba’yı aydınlatan güneşe dönüşür, dahası
dünyanın tüm ezilen halklarına kurtuluş ışığı
taşır.
Devrimin kurtuluş ışıltısını, büyük devrimci girişimleri,
devrimleri, sıradan bir devrimcilik, sürüklenen
bir pratik, çözümsüz ve şaşkın bir bilinç yaratamaz.
Tarih, emekçilerin kendiliğinden patlayan büyük
ışık yayan isyanlar, büyük ayaklanmalar da görmüştür.
Ancak bunlar büyüklükleri ölçüsünde emekçilere
fayda sağlayamamıştır. Devrimci kurtuluş ışıltısı
ve devrimler ne sürüklenen, çözümsüz, şaşkın,
sıradan devrimciliğin, ne de parlayıp sönen büyük
isyanların ateşinde görülmemiştir. Devrimler ve
kurtuluş ışıltısı, hemen hemen her zaman küçük
ışıkların olağanüstü emeklerle büyütülmesiyle,
büyük ufukla, sıradan olanın sürekli bir devrimci
yenilenme bilinciyle aşılmasıyla, sıçramalı gelişme
temposuyla, atılımlarla yaratılmıştır. Bütün devrimler
tarihi, kurtuluş mücadeleleri tarihi apaçık göstermektedir
ki, ancak umutla umutsuzluk arasına bilinçle,
pratikle, örgütsel duruşla kalın çizgiler çekerek,
umutsuzluğun pratik görünümü olan sıradanlığı,
kendiliğindenliği yaşamlarında silerek yürüyenler
devrimci kurtuluş ışıltısını büyütmüşlerdir.
Umudun Coğrafyamızdaki Adı; Devrimci Yenilenme,
Yeniden İnşa
Devrimci sosyalizm, devrimin büyük kurtuluş ışıltısını
gören ve devrimci yenilenme perspektifiyle somut
hedeflere bağlayan, bunu bir yeniden inşayla somut
bir programa dönüştüren öncü bir tutumun yaratıcısıdır.
Devrimci sosyalizmin temel ayırdedici özelliği
budur.
Devrimci yenilenme perspektifi bilinçte umutsuzluğun
aşılması, 1990 sonrasında cılızlaşan devrimci
ışıltının bilinçte büyütülmesinin yolunun açılmasıdır.
Yeniden inşa süreci, devrimci yenilenmenin temel
zeminlerinin ideolojik-teorik olarak, politik-pratik
olarak, örgütsel olarak, kültürel olarak, vd.
her alanda bütünlüklü olarak döşenmesi sürecidir.
Bu süreç pek çok yönüyle tanımlanmış ve çerçevelendirilmiştir.
Bu, umutla umutsuzluk arasına kendi cephemizde
kalın bir çizgi çekmemiz anlamına geliyor. Çözümsüz,
kendiliğindenci, umudunu geliştireceği öncü tutum
yerine, kitlenin hareketine bağlamış sıradan devrimcilikle
keskin bir kopuşma anlamına geliyor. Büyük bir
ufuğun, ışığı büyütmenin yolu çizilmiştir.
2002’nin ortalarından bu yana, atılan her adım
çizilen yolun doğrultusunda, umudun güçlü bir
kurtuluş ışığı olarak ortaya çıkması için atılmaktadır.
2002’de devrimci sosyalizm cephesinde de ışık
cılızdı, hem de çok cılız... Işık büyümüştür.
Umut büyümüştür. Ancak büyüttüğümüz ışığın, devrimci
kurtuluş ışıltısının emekçilerin geniş kesimlerine
ulaşması için, yeniden inşanın hedeflerinin her
cephede somutlaştırılmasına ve büyük bir atılımla
ileriye sıçratılmasına ihtiyaç bulunuyor.
Devrimci sosyalist hareket bunun rotasını da somutlaştırmıştır.
Bu süreçlerin hiçbiri hedefler tespit ederek,
planlar yaparak kendiliğinden yürümemiştir. Yarattığımız
her değer, her adımımız büyük bir mücadelenin
ürünüdür. Tempomuzda yavaşlama, durgunluk vb.
geçici belirtilerin her bir görünümüne karşı kesin
ve net çözümlerle, somut pratiklere bağlanmış
çözümlerle yönelmeli ve aşmalıyız.
2007, bu noktada önemli politik olanaklar sunmaktadır,
önemli görevleri önümüze koymaktadır.
Politik açıdan önümüzde, her şeyden önce, oligarşi
içi çatışmanın kaçınılmaz olarak yoğunlaşacak
olması, Ortadoğu’da savaş sürecinin giderek daha
şiddetlenmesi, Kürt sorununda olası kırılmaların
yaşanması, cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçim
bağlamında oldukça hareketli, yoğun bir politikleşme
zemini sunan bir süreç bulunuyor.
Bu süreçlerin hiçbiri kendi başına bir olanak
değildir. Bu çelişki-çatışma alanları onlara müdahale
edebildiğimiz ölçüde gerçekten birer olanak haline
gelir. Ve ihtiyaç duyduğumuz herhangi bir müdahale
değil, sürecimize uygun, gerçekten devrimci çalışmamızı
geliştirecek, yeniden inşa hedeflerimize hizmet
edecek bir müdahaledir. Bu bağlamda, her alanda
hızlı refleksler geliştirmek, güçlü bir ajitasyon-propaganda
ve pratik duruş geliştirmek önemlidir. Sürecin
her bir önemli unsurunu dikkatlice analiz etmek
ve mutlaka küçük de olsa başarılar getirecek müdahale
biçimleri yaratmak, bunlara hazırlanmak hayati
önemdedir. Tempomuza güç katacak politik müdahale
ancak böyle olabilir.
2007’nin önemi sadece konjonktürel politik gelişmelerin
yoğunluğu ve bunların sunabileceği olanaklarla
ilgili değildir. Yeniden inşa sürecimizin her
cephedeki temposuna yeni bir hız katmak gibi hayati
bir görev de söz konusudur yeni yılda. Manifesto-programın
somutlaştırılması, kadrolaşma ve örgütsel büyüme;
bu alanlarda sıçramalı bir gelişme temposu yaratmak
göreviyle karşı karşıyayız.
Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey, yeniden inşa sürecinin
kendi mantığı içinde bir sıçrama yaratmaktır.
Süreç devam ediyor, ancak eskisi gibi değil, her
alanda, nitelik olarak daha ileriye sıçrayarak
büyümek zorundadır. Aksi taktirde sürecin kendi
içinde basit bir nicelik büyümesine dönüşmesi,
nitelik olarak ise bir tekrara dönüşmesi kaçınılmaz
olur.
Bu noktada, 2007 yeni bir çalışma düzeyini yarattığımız
bir yıl olmalıdır.
Devrimci sosyalist hareketimiz, bu tempolu, sıçramalı
gelişme için asgari zeminlere sahiptir. Geçirdiğimiz
evrimi, vardığımız noktayı yeterince dikkatli
ve derinliğine irdelersek, kat ettiğimiz mesafeyi,
sahip olduğumuz kapasiteyi çok net görebiliriz.
***
Umut ve umutsuzluk; tarihin çeşitli dönemeçlerinde
birbirine olağanüstü düzeyde yakınlaşır. Kriz
ve çözümsüzlüğün derinleştiği, çıkış isteğinin
olağanüstü yoğunlaştığı anlardır bunlar... Umudu
somutlayacak olan büyük ufuk, büyük bilinç, yoğunlaşmış
irade, kararlı ve militan bir pratiktir. Bunun
coğrafyamızdaki anlamı; devrimci yenilenme ve
yeniden inşadır. Devrimci sosyalizm, devrimci
yenilenme ve yeniden inşa ile kendi cephesinde
yarattığı ve büyüttüğü umudu, kurtuluş ışıltısını,
2007’de daha da büyütecek, daha da gürleştirecek,
emekçilere daha da yakınlaştıracaktır.
Umutla umutsuzluğun karmaşık burgacında kaybolan
emekçilere umudun ışığı daha güçlü ulaşmalıdır.
Görev tüm devrimci kurtuluşçuların omuzlarındadır.
|