Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

47. Sayı - Ocak 2007

Umut ve umutsuzluk
Yeni bir yıl, yeni umutlar...
Aslında yeni umutlar demek yetersiz kalıyor, ülke ve dünya tablosu karşısında... Her yıl karşılığını bulamadığı için üst üste binen, biriken, çoğalan bir umutlar, beklentiler deryasından söz etmek daha doğru olur.
İşçi ve işsiz proletarya, yoksul köylüler, küçük esnaf, kadınlar, gençlik yani tüm halk her büyük bir boğulma duygusu, hiçleşme duygusu yaşıyor. Her an, en küçük şeyler için sürekli bir yarış duygusu içinde olmak, sürekli bir kazanma/kaybetme ikilemi içinde yaşamak, sürekli umutlarını, beklentilerini küçültmek zorunda kalmak... Emekçilerin dünyasında umut ve umutsuzluk birbirine karışıyor, emekçi aynı anda her ikisini birden yaşıyor. İnsanca yaşam isteği ile buna erişme konusunda giderek azalan umutları oldukça yıkıcı bir bileşim oluşturuyor. Tabi, burada hemen “kimin için yıkıcı?” sorusunu sormak zorunlu oluyor. Devrimin büyük kurtuluş ışıltısının olmadığı koşullarda yıkıcılık tümüyle emekçilerin kendilerine dönmüş durumda. Yozlaşmanın her türlü unsuru, uyuşturucu, fuhuş, çetecilik, yani akla gelebilecek her türlü çürüme, bunların üstüne binen ve tüm kesimlerin zaten karmakarışık olan zihinlerine sızan faşizan bir milliyetçilik, dinci gericilik emekçilerin dünyasını kelimenin gerçek anlamıyla zehirliyor, yıkıyor. İnsanca yaşam umudu bu atmosfer içinde paramparça oluyor, ne istediğini bilmeyen, yaşamının bütününü değerlendirme, anlama yeteneği kalmamış, kişiliği parçalanmış bir insan tablosu çıkıyor ortaya... Umutla, umutsuzluk duygusu artık iç içe yaşanıyor...
Kürt ulusunun diri kesimleri hala yurtsever duygu ve düşüncelerin etkisi altında olsa da giderek büyüyen bir yönsüzlük, çözümsüzlük duygusu yaşıyor. Özgür birleşik ülke gibi büyük bir ufukla, büyük bir iddiayla yola çıkan, büyük değerler, büyük kazanımlar yaratan emekçi Kürt halkının, 1999 sonrasında postmodern milliyetçiliğin girdabındadır. Kuzey için tablo bu iken, Güney’de daha vahim bir tablo sözkonusudur. Emperyalizmle işbirliği, giderek tam bir suç ortaklığına dönüşürken, umutlar, bilinçler daha derin girdapların burgacında darmadağın olmaktadır. Özgür ve birleşik ülke, insanca yaşam umudunu taşıyan yurtsever Kürt emekçisi de, ne yazık ki, devrimin büyük kurtuluş ışıltısını göremediği için, umutlarını, tam bir çaresizlik ruh hali içinde kuzeydeki postmodern milliyetçi söylemle ve güneydeki işbirlikçiliğin olası küçük ilerleme kırıntılarıyla birleştirmeye çalışmaktadır. Bu çabanın her adımı, özgürlükle emperyalist işbirlikçiliğinin, kurtuluş ile kırıntıların berbat bir biçimde birleştirilmesi gayretine dönüşmektedir. Özgür ve birleşik ülke, insanca yaşam ufkunun başı dik direnişçiliği, başı dik devrimciliği, büyük ve coşkulu umudu yerini, umut kavramının artık telafuz edilmediği kendini öyle ya da böyle sistemin kollarına bırakmak anlamına gelen karmaşık bir duygu, düşünce ve tavır karmaşasına bırakıyor. Elbette bunlarla birlikte Kürt küçük ve orta burjuvazisinin kendini dünya akıllısı sanan tavırlar içinde ortaya koyduğu, mevcut tabloyu meşrulaştırmaya dönük zavallı bir uyanıklık, nesnelcilik, işbilirlik, fırsatçılık söylemi ve tutumu da bunları izlemektedir.
Daha da önemlisi, devrimcilerin, demokratik güçlerin, onların örgütlerinin, yani yaşadığımız coğrafyanın umudu olan/öyle olduklarını iddia eden kesimlerin durumudur. Eğer bir coğrafyada proletaryanın, emekçilerin, ezilen sömürge ulusların umutları karşılıksız kalıp, üst üste yığılıyorsa, umutsuzluk, parçalanma, toplumsal yıkım, işbirlikçilik büyüyorsa, ya da çok sınırlı ölçülerde geriletilebiliyorsa, orada, devrimcilerin, demokratik güçlerin rollerini oynadıklarından sözedilemez. Umut olmak, kurtuluş öncüsü olmak bir ajitasyon sözcüğünün ötesine geçemiyorsa, ya da çok sınırlı ölçüde geçebiliyorsa, o coğrafyanın devrimcilerinin, demokratik güçlerinin duruşuna dikkatli bakmak gerekiyor. Coğrafyamızın devrimcilerinin, demokratik güçlerinin genel duruş itibariyle emekçilerin yaşadığı tablodan çok da farklı bir görünüm ortaya koydukları söylenemez. Genel tutum durumu idare etmekten öte değildir. Emekçiler için umut olması, ışık olması gereken devrimci ve demokratik güçler, umutlarını tersinden emekçi kitle hareketinde gelişecek olası bir kendiliğinden kabarışa bağlamışlardır. Öncü bilinci, öncü duruşu ve ufku genel olarak kararmış durumdadır. Sıçramalı gelişme için devrimci yenilenmeyi esas alan, bu perspektifle örülmüş bir planlı çalışmadan söz edilemez. Genel tablonun böyle oluşu, adeta herkes için iç rahatlatıcı durum halindedir. Her bir yapıda egemen olan psikoloji, herkesin aynı durumda olması, yani kendi durumlarının özel bir olumsuzluk oluşturmadığıdır. Yani “ben gerekeni yapamıyorum, ama bunu sadece ben yapamıyor değilim, kimse yapamıyor”, demek ki, özel bir sorun yok. Demek ki, durumu korumak gerekiyor. Evet, atmosfer kabaca budur.
Tüm kesimlere yayılmış bir yönsüzlük, kendiliğindenliğe teslim olma tablosu, yani çözümsüzlük ve umudun özünü oluşturan çözüm arayışı; ikisi iç içe yan yana duruyor. Her ikisi de sürekli biçimde yeni öğelerle büyüyor. Umut dağları, her yıl artan ve karşılığını bulamayan insanca yaşam beklentileriyle, yeni umutlarla, umutsuzluk ise her yıl daha da büyüyen ağırlaşan insanlık dışı yaşam koşullarıyla büyüyor.

Umudun Özü; Devrim ve Devrimin Büyük Kurtuluş Işıltısı
Buraya kadar özetlediğimiz tablo içinde kilit kavram “devrimin büyük kurtuluş ışıltısı”dır. Çözüm arayışının özü devrimdir, devrimin büyük kurtuluş ışıltısıdır.
Büyük devrimler tam da böylesi koşullarda ortaya çıkmıştır. Onları büyük yapan, ortaya konan devrimci çabanın büyüklüğü kadar, kopkoyu gericilik atmosferi içinde ortaya çıkış başarısını göstermeleri, yarattıkları kurtuluş ışıltısı ile tüm bilinen denklemleri, emekçilerin umutlarını yitirdikleri karanlık girdapları, dehlizleri ışığa boğmalarıdır.
I. Paylaşım Savaşı sadece insanlığın o güne değin gördüğü en büyük yıkımı ve vahşeti yaratmasıyla büyük bir karanlık yaratmamıştı. Aynı zamanda, Marksist hareketin, o günkü ismiyle sosyal-demokrat hareketin hemen hemen tümüne yakın bir bölümünün de bu vahşete şu ya da bu düzeyde ortak olmasıyla da büyük bir karanlık dönemi ifade ediyordu. Ve Bolşevikler, ve onlarla birlikte bu vahşete karşı duran çeşitli ülkelerdeki küçük küçük devrimci parti ve gruplar (bunların oluşturduğu küçük Zimmervald solu), karanlık içinde öylesine cılız bir ışık gibi görünüyordu ki, 1917’nin ilk günlerinde Ekim’deki büyük devrimden söz edilse herhalde çok kötü bir espri olarak tanımlanabilirdi. Fakat cılız ışık, kararlı, büyük bir ufkun sahibi, büyük bir azimle çalışan, öncü olduğunun bilincinde olduğunu her pratiğiyle gösteren bir partinin ellerindeydi. Ve ışık büyüdü Büyük Ekim Devrimi oldu.
Büyük Çin Devrimi’de bu bilincin, devrimin büyük kurtuluş ışıltısını her koşulda yaratan ve büyütenlerin eseri oldu. Mao’nun uzun yürüyüşü, güneyden kuzeye 10 bin kilometrelik yola çıkarken başlamadı. O uzun yürüyüş, daha o köylü bölgelerine ilk vardığında, Çin devriminin özgün yolunu kavradığında ve bunun için Parti içinde, emekçiler içinde bu doğrultuda mücadeleyi başlattığında başlamıştı. Parti içinde büyüttü ışığı, hem de büyük mücadelelerle... Emekçi kesimler içinde büyüttü... Işık önce Parti’de egemen oldu, sonra tüm Çin’de ve ışık devrim oldu. O küçük, cılız ışık, 600 milyon insanı devrime taşıdı.
Fidel’in Küba’sının bugün küçük ama güçlü ışığı da aynı cüretin, aynı öncü bilincinin, büyük ufkun, iradi müdahalenin, çözüm olma gücünün eseridir. 1953 Moncado baskını; bir yenilginin tarihi ve adıdır. Karanlık büyük, kurtuluş ışığı oldukça cılızdır. Ancak iradede, cürette, öncülük bilincinde, ufukta yenilginin izi dahi yoktur. O yüzden, Granma zafer için yola çıkışın, başlangıç yapmanın adı olur. Küba’daki daha ilk adımlarda ağır bir darbe daha gelir, epitopu 12 kişi, ama öyle herhangi bir 12 kişi değil, 12 öncü kalır. Evet, en önemli şeyler yerli yerindedir; cüret, öncülük bilinci, sistematik ve planlı biçimde işlere sarılma, çözüm gücü olma iradesi yerli yerindedir. Şehirlerdeki yoldaşlarla birlikte mücadelenin taşları yeniden yerli yerine döşenir. Zafere kilitlenilmiştir. Ve zafer, bu tutkulu, bu büyük ufka ve bilince sahip militanları yalnız bırakmaz. Cılız ışık, tüm Küba’yı aydınlatan güneşe dönüşür, dahası dünyanın tüm ezilen halklarına kurtuluş ışığı taşır.
Devrimin kurtuluş ışıltısını, büyük devrimci girişimleri, devrimleri, sıradan bir devrimcilik, sürüklenen bir pratik, çözümsüz ve şaşkın bir bilinç yaratamaz. Tarih, emekçilerin kendiliğinden patlayan büyük ışık yayan isyanlar, büyük ayaklanmalar da görmüştür. Ancak bunlar büyüklükleri ölçüsünde emekçilere fayda sağlayamamıştır. Devrimci kurtuluş ışıltısı ve devrimler ne sürüklenen, çözümsüz, şaşkın, sıradan devrimciliğin, ne de parlayıp sönen büyük isyanların ateşinde görülmemiştir. Devrimler ve kurtuluş ışıltısı, hemen hemen her zaman küçük ışıkların olağanüstü emeklerle büyütülmesiyle, büyük ufukla, sıradan olanın sürekli bir devrimci yenilenme bilinciyle aşılmasıyla, sıçramalı gelişme temposuyla, atılımlarla yaratılmıştır. Bütün devrimler tarihi, kurtuluş mücadeleleri tarihi apaçık göstermektedir ki, ancak umutla umutsuzluk arasına bilinçle, pratikle, örgütsel duruşla kalın çizgiler çekerek, umutsuzluğun pratik görünümü olan sıradanlığı, kendiliğindenliği yaşamlarında silerek yürüyenler devrimci kurtuluş ışıltısını büyütmüşlerdir.

Umudun Coğrafyamızdaki Adı; Devrimci Yenilenme, Yeniden İnşa
Devrimci sosyalizm, devrimin büyük kurtuluş ışıltısını gören ve devrimci yenilenme perspektifiyle somut hedeflere bağlayan, bunu bir yeniden inşayla somut bir programa dönüştüren öncü bir tutumun yaratıcısıdır.
Devrimci sosyalizmin temel ayırdedici özelliği budur.
Devrimci yenilenme perspektifi bilinçte umutsuzluğun aşılması, 1990 sonrasında cılızlaşan devrimci ışıltının bilinçte büyütülmesinin yolunun açılmasıdır.
Yeniden inşa süreci, devrimci yenilenmenin temel zeminlerinin ideolojik-teorik olarak, politik-pratik olarak, örgütsel olarak, kültürel olarak, vd. her alanda bütünlüklü olarak döşenmesi sürecidir. Bu süreç pek çok yönüyle tanımlanmış ve çerçevelendirilmiştir. Bu, umutla umutsuzluk arasına kendi cephemizde kalın bir çizgi çekmemiz anlamına geliyor. Çözümsüz, kendiliğindenci, umudunu geliştireceği öncü tutum yerine, kitlenin hareketine bağlamış sıradan devrimcilikle keskin bir kopuşma anlamına geliyor. Büyük bir ufuğun, ışığı büyütmenin yolu çizilmiştir.
2002’nin ortalarından bu yana, atılan her adım çizilen yolun doğrultusunda, umudun güçlü bir kurtuluş ışığı olarak ortaya çıkması için atılmaktadır. 2002’de devrimci sosyalizm cephesinde de ışık cılızdı, hem de çok cılız... Işık büyümüştür. Umut büyümüştür. Ancak büyüttüğümüz ışığın, devrimci kurtuluş ışıltısının emekçilerin geniş kesimlerine ulaşması için, yeniden inşanın hedeflerinin her cephede somutlaştırılmasına ve büyük bir atılımla ileriye sıçratılmasına ihtiyaç bulunuyor.
Devrimci sosyalist hareket bunun rotasını da somutlaştırmıştır. Bu süreçlerin hiçbiri hedefler tespit ederek, planlar yaparak kendiliğinden yürümemiştir. Yarattığımız her değer, her adımımız büyük bir mücadelenin ürünüdür. Tempomuzda yavaşlama, durgunluk vb. geçici belirtilerin her bir görünümüne karşı kesin ve net çözümlerle, somut pratiklere bağlanmış çözümlerle yönelmeli ve aşmalıyız.
2007, bu noktada önemli politik olanaklar sunmaktadır, önemli görevleri önümüze koymaktadır.
Politik açıdan önümüzde, her şeyden önce, oligarşi içi çatışmanın kaçınılmaz olarak yoğunlaşacak olması, Ortadoğu’da savaş sürecinin giderek daha şiddetlenmesi, Kürt sorununda olası kırılmaların yaşanması, cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçim bağlamında oldukça hareketli, yoğun bir politikleşme zemini sunan bir süreç bulunuyor.
Bu süreçlerin hiçbiri kendi başına bir olanak değildir. Bu çelişki-çatışma alanları onlara müdahale edebildiğimiz ölçüde gerçekten birer olanak haline gelir. Ve ihtiyaç duyduğumuz herhangi bir müdahale değil, sürecimize uygun, gerçekten devrimci çalışmamızı geliştirecek, yeniden inşa hedeflerimize hizmet edecek bir müdahaledir. Bu bağlamda, her alanda hızlı refleksler geliştirmek, güçlü bir ajitasyon-propaganda ve pratik duruş geliştirmek önemlidir. Sürecin her bir önemli unsurunu dikkatlice analiz etmek ve mutlaka küçük de olsa başarılar getirecek müdahale biçimleri yaratmak, bunlara hazırlanmak hayati önemdedir. Tempomuza güç katacak politik müdahale ancak böyle olabilir.
2007’nin önemi sadece konjonktürel politik gelişmelerin yoğunluğu ve bunların sunabileceği olanaklarla ilgili değildir. Yeniden inşa sürecimizin her cephedeki temposuna yeni bir hız katmak gibi hayati bir görev de söz konusudur yeni yılda. Manifesto-programın somutlaştırılması, kadrolaşma ve örgütsel büyüme; bu alanlarda sıçramalı bir gelişme temposu yaratmak göreviyle karşı karşıyayız.
Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey, yeniden inşa sürecinin kendi mantığı içinde bir sıçrama yaratmaktır. Süreç devam ediyor, ancak eskisi gibi değil, her alanda, nitelik olarak daha ileriye sıçrayarak büyümek zorundadır. Aksi taktirde sürecin kendi içinde basit bir nicelik büyümesine dönüşmesi, nitelik olarak ise bir tekrara dönüşmesi kaçınılmaz olur.
Bu noktada, 2007 yeni bir çalışma düzeyini yarattığımız bir yıl olmalıdır.
Devrimci sosyalist hareketimiz, bu tempolu, sıçramalı gelişme için asgari zeminlere sahiptir. Geçirdiğimiz evrimi, vardığımız noktayı yeterince dikkatli ve derinliğine irdelersek, kat ettiğimiz mesafeyi, sahip olduğumuz kapasiteyi çok net görebiliriz.

***
Umut ve umutsuzluk; tarihin çeşitli dönemeçlerinde birbirine olağanüstü düzeyde yakınlaşır. Kriz ve çözümsüzlüğün derinleştiği, çıkış isteğinin olağanüstü yoğunlaştığı anlardır bunlar... Umudu somutlayacak olan büyük ufuk, büyük bilinç, yoğunlaşmış irade, kararlı ve militan bir pratiktir. Bunun coğrafyamızdaki anlamı; devrimci yenilenme ve yeniden inşadır. Devrimci sosyalizm, devrimci yenilenme ve yeniden inşa ile kendi cephesinde yarattığı ve büyüttüğü umudu, kurtuluş ışıltısını, 2007’de daha da büyütecek, daha da gürleştirecek, emekçilere daha da yakınlaştıracaktır.
Umutla umutsuzluğun karmaşık burgacında kaybolan emekçilere umudun ışığı daha güçlü ulaşmalıdır.
Görev tüm devrimci kurtuluşçuların omuzlarındadır.

 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19