ADANA'DA BİR İŞÇİ DİRENİŞİ
VE SONUÇLAR...
Adana'da Seyhan Belediyesi'ne bağlı olarak temizlik
işlerini yapan Miray Temizlik taşeron firmasının
işten çıkardığı işçilerin yürüttüğü direniş 16
Mayıs 2006 günü sona erdi.
Direniş, Adana Seyhan Belediyesi'ne bağlı olarak
çalışan Miray Temizlik adlı taşeron firmanın temizlik
işçileri tarafından yaklaşık 40 işçinin atılmasının
ardından başlatılmıştır. 8 Mayıs günü başlayan
direniş, patronların keyfi ve baskıcı uygulamalarını,
maaşlardan gerekçesiz yapılan kesintiler, sürekli
taşeron firma değişimi ile yapılan işe girdi-çıktılarla
tazminat hakkının gaspını ve düzensiz yatan sigortalar
gibi unsurları içeriyordu. Öyle ki, temizlik işçilerinin
yerine hiç çalışmayan başkalarının sigorta primleri
yatırılıyordu. İhale gereği 960 işçi çalıştırması
gereken taşeron, 700'ün biraz üzerinde işçiyle
çalışırken aradaki fark da taşeronun cebine inmekteydi.
İşyerini terk etmeme biçiminde süren direnişin
üçüncü gününde DİSK'e bağlı Genel-İş Sendikası,
üç gündür oyaladığı işçilere notere gidip sendikaya
kaydolma çağrısı yaptı. Bu arada noter kapanmıştı
ama direniş yerini terk eden işçiler de oyuna
gelmişti. Geride kalan 40 kadar işçi de polisin
saldırı hazırlıklarına başlaması üzerine direniş
yerini terk etti. Bu arada işveren, tüm işçileri
işten çıkardı.
İşçilerin anlatımlarına göre sendika "toplu
iş görüşmesi dönemindeyiz, görüşmelerde sıkıntı
oluşturmasın" gerekçesi ile taşeron temizlik
işçilerini örgütlemeyi erteleyip durmuştu. Sendika,
Patronların hamlesi sonucu kendiliğinden başlayan
bu direnişe sahip çıkmak yerine onu kırmak için
elinden geleni yapmıştı. Direniş yerine gelen
sendikacılar polisin ağzıyla konuşuyorlardı.
Dördüncü gün, 11 Mayısta saat 12.30'da İnönü Parkı'nda
bir araya gelerek bir basın açıklaması yapıldı.
Buraya aileleri ve çocukları ile gelen işçiler
tam basın açıklamasına başlayacakları sırada CHP'li
kalantorların takım elbiseleri ve şık kıyafetleri
ile hemen kameraların önüne kendilerini atmaları
iğrenç bir görüntü oluşturdu. Nefret dolu bakışları
fark etmiş olacaklar ki CHP’liler bir süre poz
verdikten sonra açlığa mahkum edilen işçi çocuklarına
yer açmayı akıl edebildiler. Yürüyüş coşkulu sloganlarla
geçti. "İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız",
"Seyhan İşçisi Yalnız Değildir", "Yaşasın
İş Ekmek Özgürlük", "Seyhan Bizimle
Temiz Kalacak", "Seyhan İşçisi Direnişin
Simgesi", "İnsanca Yaşamak İstiyoruz",
"Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek",
"Direne Direne Kazanacağız", "Yaşasın
İşçilerin Birliği", "İşçilerin Birliği
Sermayeyi Yenecek" sloganlarını atan işçiler
valiliğin önüne geldiklerinde aralarından seçtikleri
bir heyet vali yardımcısı ile görüştü.
12 Mayıs günü saat 12.00'de Eğitim Sen'in önünde
toplanan işçiler, buradan Seyhan Belediyesi'ne
yürüdüler. Bu defa dünkü sloganlara, belediyenin
önüne gelindiğinde "İşte Burası Hırsız Yuvası"
sloganı da eklenmişti. Yürüyüşten sonra AKP yöneticileri
ile görüşmeye giden işçi temsilcilerinin yaptıkları
görüşmeden de bir sonuç çıkmamıştı.
Tüm bunlar olup biterken patronlar işten attıkları
işçileri tek tek arayıp işe geri çağırıyordu.
Birçoğu çok bilinçsiz ve birlik duygusundan habersiz
olan işçiler bu çağrılara kanıp gittiklerinde
ise patron onları 2 ila 8 saat kadar çalıştırdıktan
sonra yeniden işte atıyordu. Bunu yapmasındaki
tek gerekçe 15 milyon yevmiyeyle topladığı yeni
işçilere işi öğretmek için eski işçileri birkaç
saat daha kullanmaktı. Öyle ki araba dolaşma güzergahını
öğrettikten sonra arabadan indirilerek kovulan
işçiler bile vardı.
İşçilerin direnişinin sendikasız olarak devam
etmesinin dezavantajları olduğu gibi avantajları
da vardı. Çünkü sendikacıların tüm yaptıkları,
şunu yapmayın kanunları ihlal etmiş olursunuz,
bunu etmeyin, haksız duruma düşeriz diyerek işçilerin
öfkelerini yatıştırmak ve her türlü uzlaşma (siz
bunu satış anlayın) yolunu aramak oluyordu.
Buna karşın Adana'da bulunan tüm devrimciler işçilerle
birlikte yürüdüler ve bu dayanışma eylem sonuna
kadar sürdü. Adana yerel basın ve TV kanallarının
da desteğini alan direniş değişik eylemlerle sürüyor
ve sürecek.
Nihayet direniş, 16 Mayıs 2006 günü sona erdi.
Adana Kuruköprü'de saat 10.30'da biraraya gelen
direnişçi işçiler, sözlü olarak gerçekleştirdikleri
basın açıklamasında kendilerinin sistem partileri
arasındaki çekişmelerin aleti yapılmak istendiğini
belirttiler. Bu arada belediyenin basın sözcüsü
aracılığı ile işçi temsilcileriyle yapılan görüşmelerden
işten çıkarılan 38 işçi haricinde herkesin tekrar
işe alınacağı sözü verildi. İşçilerin temsilcisinin
şantiyeye giderek bu bilgiyi doğrulatması üzerine
direniş sona ermiş oldu. Bu arada işe alınmayacak
işçi sayısı da 36'ya indirildi.
Sonuç olarak bütün bunlar bir yenilgi olarak da
değerlendirilebilir. Ancak eylemdeki işçilerin
günden güne azalan sayısı ve zayıflayan inançları
hesaba katıldığında aslında sonuç çok da kötü
değil. Bu sonucun çıkmasında Adana yerel basınının
da etkisi oldu. Ancak en büyük etki, yevmiyeli
işçilerle yürümeyen temizlik işlerinin yarattığı
olumsuzluklardan geldi.
En azından böylece kanıtlanan şey, işçi sınıfının
yalnızca yekpare bir birlik oluşturursa yenilmeyeceği
oldu.
Adana'da CHP Protesto Edildi
Adana'da, 10 Haziran 06 Cumartesi saat 12:20'de
İHD Adana Şubesi'nin önünde toplanan demokratik
kitle örgütleri ve sosyalist basın kendini "sosyal
demokrat" olarak tanımlayan CHP'nin Terörle
Mücadele Yasasının bir an önce çıkmasında ısrar
etmesini protesto etmek için CHP'ye kadar yürüdü
ve burada bir basın açıklaması okundu.
Yürüyüş esnasında sık sık "TMY Geri Çekilsin",
"Söz Eylem Örgütlenme Hakkımız Engellenemez",
"Baskılar Bizi Yıldıramaz" vb. sloganlar
atıldı. Yürüyüş ve basın açıklamasına İHD, ÇHKM,
ESP, SDP, EMEP, TUHAY-DER, İşçi Mücadelesi, Alınteri
ve TÖP katıldı.
Hastanemizi İstiyoruz
Avcılar’a yapılması planlanan devlet hastanesi,
bir süre önce hükümet kararı ile iptal edilip,
kaymakamlık binası yapılmıştı. Avcılar Demokratik
Güçler Platformu 07 Mayıs 2006 günü konuyla ilgili
kitlesel bir yürüyüş ve basın açıklaması yaptı.
İMF'nin ve hükümetin protesto edildiği eylemde
bölgeye tam teşekküllü hastane isteği dile getirildi
ve parasız sağlık hizmetleri talebi ifade edildi
Platform bundan sonra da bir dizi etkinlikle taleplerini
gündemde tutacak. Bu arada CHP ve SHP ilçe örgütlülükleri
platformdan çekilirken Platform artık devrimci-demokrat-ilerici
kurumlar ve kitlesiyle yürütülüyor. Avcılar Halk
Kültür Merkezi'nin de içinde yer aldığı platformda
Eğitim-Sen, 7 Nolu Emekli-Sen şubesi, DTP ilçe
örgütü, EMEP ilçe örgütü ve Avcılar Dersim Kültür
Derneği bulunuyor.
Rektör Mesut Parlak İstifa
1 Haziran 2006 günü İstanbul Üniversitesi Öğrenci
Derneği olarak yapmak istenen şenlik Rektörlük
ve Fen Fakültesi Dekanlığı tarafından keyfi biçimde
yasaklanmıştı. Aynı gün değişik fakülte ve üniversitelerden
gelen öğrencilere, Edebiyat Fakültesi kapısında
ÖGB'ler ve sivil polisler tarafından cop ve gaz
bombaları ile şiddetli bir saldırı gerçekleştirilmiş,
bu saldırı sırasında birçok öğrenci yaralanmıştı.
Bu saldırı sonrasında devrimci öğrenciler basına
konu ile ilgili Edebiyat Fakültesi önünde açıklama
yaptı. Bu arada çevik kuvvet polisleri girerek
şenliği terörize etmeye çalışsalar da bunu başaramadılar.
Daha sonra Devrimci Sosyalist Gençlerin de içinde
yer aldığı İÜÖ-DER Galatasaray Postanesi önünde
bir basın açıklaması yaparak saldırıları protesto
etti. Basın açıklaması esnasında sık sık "Baskılar
Bizi Yıldıramaz", "F Tipi Üniversite
İstemiyoruz", "Öğrenci Derneği Susmayacak"
,"Yaşasın Devrimci Dayanışma" sloganları
atıldı. Eyleme İHD İstanbul Şubesi, Halk Kültür
Merkezleri, Kaldıraç dergisi, Devrimci Hareket
dergisi, ESP ve birçok demokratik kuruluş ve sanatçı
Hasan Sağlam da destek verdi.
Tunceli Emniyet Müdürlüğü
Aileleri ihbarcılığa Çağırıyor
Tunceli Emniyet Müdürlüğü'nce, ailelere gönderilen
mektuplarda; çeşitli basın açıklaması, gösteri,
panel vb. etkinliklere katılan çocuklarının Emniyet
Müdürlüğü'ne ihbar etmeleri istendi. Böylece,
aileler yeni bir 12 Eylül uygulamasıyla karşı
karşıya gelmiş bulunuyor.
Bu ihbarcılık çağrısı da gösteriyor ki; Meclis'te
tartışılan Terörle Mücadele Yasa Tasarısı'nın
ilgili bir maddesi Tunceli'de yaşama geçirilmek
isteniyor. Basına yansıdığı kadarıyla, Tunceli"de
"ihbarcılık" çağrısıyla yaşamsal kılınmaya
çalışılan anti-demokratik yasa tasarısının bu
maddesiyle, çocuklarının eylemlerinden anne-baba
sorumlu tutularak, siyonist ve katliamcı İsrail
devletinin Filistinlilere uyguladığı zulmün benzer
bir örneği sergileniyor. Bilindiği üzere İsrail,
Filistin'li intihar eylemcilerinin ya da çeşitli
eylemlere katılan gençlerin evlerini yıkarak veya
ailelerini tutuklayarak topyekün bir cezalandırmaya
gitmektedir. İsrail devletiyle oldukça iyi ilişkiler
içerisinde bulunan Türkiye'nin, benzer uygulamalar
içerisinde bulunması, zulüm ortaklaşmasından başka
bir şey değildir.
Tunceli Emniyet Müdürlüğü'nün, il merkezi, ilçeler
ve köylere gönderdiği "ihbarcılık" içerikli
mektuplarda; "... bizleri aileden bir fert
gibi görerek ... rahatlıkla bizleri arayarak yardım
talebinde bulunabilir ve her türlü sıkıntılarınızı
bizlerle paylaşabilirsiniz" diyerek, faşist
demogojinin ustalarından Nazi Göbbels'in iyi öğrencisi
olduklarını da kanıtlamış oluyorlar. Kürt halkı
ise vermiş olduğu onurlu mücadele ile, ihbarcılığın
ne kadar alçakça bir davranış olduğunu ortaya
koymakta ve bu faşist demagojileri önemsemediğini
göstermektedir.
Son dönemde Dersim'de gelişen radikal kitle mücadelesine
önderlik eden gençlerin önünün bu ihbarcılık çağrısıyla
kesileceğini düşünen polis ailelerin kendi evlatlarını
ihbar edebileceğini düşünüyorsa, elbette yanılıyorlar.
Aileleri, demokratik ve yasal haklarını kullanan
kendi çocuklarını ihbar etmelerini isteyebilme
pervasızlığını gösteren ve "bizleri aileden
bir fert gibi görün" diyen Tunceli Emniyet
Müdürlüğü’ne bir sorumuz olacak: Hangi ailede,
kendi ana dilini kullanma, kendi dilinde türkü
söyleme, kendi kültürünü geliştirme ve kendi ulusunu
onurluca savunma hakkı zulümle karşılanıyor?..
Elbette bu sorunun yanıtı ortadadır! Herkes bilmelidir
ki; daha dün Diyarbakır'da okul çağına gelmemiş
6 yaşındaki Enes gibi çocukları kurşunlayarak
öldüren sömürgeci güvenlik güçleriyle aynı görevi
icra eden Tunceli Emniyet Müdürlüğü görevlileri,
asla Kürt halkı'yla aynı aileden olamaz!..
Soma MAdenleri Özelleştirilemez
Soma'da geçtiğimiz aylarda Ege Linyit İşletmelerine
bağlı Karanlıkdere maden ocağının kapatılmasına
karşı mücadele veren maden işçileri ve aileleri
yaptıkları eylemliliklerle kapatma kararını iptal
ettirerek önemli bir başarı elde etmişlerdi. Kapatma
kararının iptal ettirilmesine rağmen içinde Karanlıkdere
Maden Ocağının da bulunduğu havzanın özelleştirilmesi
için herhangi bir değişikliğe gidilmemesi hem
maden işçi ve ailelerinin hem de tüm Soma halkının
ve civar köylerinin tepkisine yol açtı.
Özelleştirilmenin durdurulması, işçi alımının
sağlanması için mücadele veren maden işçileri,
14 Mayıs 2005 günü saat:10.00'dan itibaren Beşyol
mevkiinde toplanarak İstasyon Meydanı'na kadar
yürüyüş düzenledi. İşçilerin eş ve çocuklarıyla
katıldığı eyleme Soma halkı ve civar köyleri de
destek verdi. İşçiler madenlerin özelleştirilmesine
karşı mücadele kararlılıklarını dile getirdiler.
"Yaşasın Bağımsız Türkiye","İş,
Ekmek Yoksa Barışta Yok" pankartlarıyla yürüyüşe
geçen Soma halkı, "İş,Ekmek Yoksa Barışta
Yok", "Madenleri Satanlar Vatan Haini",
"IMF Defol, Bu Memleket Bizim", "Kahrolsun
ABD Emperyalizmi" sloganlarını attı. Kadın
ve çocukların en önde yürüdüğü yürüyüşte,köylüler
de köylerinin isminin yazılı olduğu dövizlerle
yürüdüler.
Coşkunun ön planda olduğu alanda işçilerin örgütlü
bulunduğu T.Maden-İş sendikası, umudu milletvekillerinde
aramasına rağmen işçiler ve Soma Halkı, 8 Haziran
gün yapılacak ihaleye karşı mücadele vereceklerini
ve Ankara'da yapılacak olan ihaleyi durduracaklarını
vurguladılar. Eyleme çeşitli DKÖ'ler de katıldı.
|