Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

41. Sayı - Mayıs 2006

Bu yazı, Adana Eğitim-Sen içindeki "Sendikal İnisiyatif Grubu"nun çıkardığı
Bülten'in Nisan-Mayıs 2006 tarihli 1. sayısında alınmıştır.

Birliktelik; farklı öznelerin, sahip oldukları ortak hareket noktalarını, bugünü ve geleceği birlikte örme ve kazanma iradesi ve eylemine dönüştürmeleridir.
Ortak hareket noktalarının niteliğine, kapsamına ve birlikteliğin öznelerinin bunlara yüklediği önem ve anlama bağlı olarak birliktelikler, büyük bir zenginlik ve çeşitlilik paralelinde gerçekleşebilir. Ortak hareket noktalarının niteliği, kapsamı, derinliği, bunların süreçteki önemi; birlikteliklerin de kapsamını, niteliğini ve sınırlarını çizer.
Biz, söz konusu sendikal birlikteliği gerçekleştirme sürecinde; öncelikle önümüze, sendikal anlayışlar üzerinden birliktelik hedefini koyduk.
Bu hedefe ulaşarak birlikteliği kazanmak, teori ve pratiğin temel bileşenlerinde ortaklaşmayı ve bu ortaklaşmanın harcı olarak güveni gerektiriyordu. Bu bağlamda birliktelik çabamızı anlamlandırmak, ona zemin oluşturan ortak hareket noktalarını özlü biçimde ifade etmek için, bu çabaya yönelmemizi belirleyen gerçekler nelerdi?
Bu sorulara cevap vermek için; öncelikle bu sürece nasıl geldiğimizi kısaca ortaya koymak gerekiyor.
Emperyalist kapitalist sistem, 70’lerde olgunlaşan krizini aşmak veya -en azından- yumuşatmak için, neo-liberal ekonomi politikalarının uygulanmaya başlandığı 1980’li ve özellikle küreselleşme olgusunun ağırlığını hissettirdiği 1990’lı yıllarda tüm dünyada kâr oranlarının yeniden yükseltilmesi için başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçi kesimlerin yerel ve uluslararası her türden direniş mevzilerini, örgütsel, siyasal, ideolojik, kültürel, devletsel vb. dayanaklarını yok etmeye dönük yeni stratejilerin arayışı içinde, saldırılarını sürdürüp yeniden yapılanırken; kendi krizini emekçilere yüklemeye çalışıyordu. Üretim ve birikim sürecinde yaşanan bu değişime bağlı olarak işçi ve işyeri tipindeki değişim sendikaları zayıflatmış, kitleleri büyük bir deformasyana-dumura uğratmıştı.
Nefes boruları açılan emperyalizm, “Komünizmin öldüğü” yalanına dayanarak kendisini “tek kutuplu”(!) dünyanın tek hakimi ilan etmiş, saldırganlığını engelleyecek bir gücün artık var olmadığı ve var olmayacağı varsayımına yaslanarak, dünya halklarına karşı yeni bir terör dalgasını başlatmıştı. Oysa kısa zaman diliminde bile, gerçek durumun emperyalist şarlatanların varsayımlarına hiç uygun olmadığı ortaya çıkmaya başlamıştı. Sistemin cilası hızla dökülmekte, toplumsal göstergeler değişmekteydi. Halklara -ve özellikle de eski sosyalist ülke halklarına- bir “dünya cenneti” olarak sunulan kapitalizm, ekonomik krizin ağır baskısı altında sokaklardaki işsiz-evsiz yığınlarına yeni parçalar eklemekteydi. Önce yalnız ışıklı vitrinleri görünen metropollerin çamurlu arka sokakları da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu saldırılar emekçilerin örgütlü-örgütsüz tepkilerine zemin hazırlıyordu.
İşte böyle bir süreçte genelde kamu emekçileri; özelde eğitim ve bilim emekçileri, 100 yıllık onurlu mücadele birikimlerini kendine rehber ederek, 1987-1988 kitle ve 1989 bahar eylemlerinin ardından 1990”lı yılların başında ilk sendikalarını kurdular. Türkiye’de 12 Eylül sürecinden sonra, kamu sendikacılığı alanında ilk defa böyle bir faaliyet başlatılmış oldu. O dönem eğitim işkolunda (EĞİTİM-İŞ, EĞİT-SEN) ilk sendikalar kuruldu. Daha sonra diğer işkollarında sendikalar birer birer kurulmaya ve kamu emekçileri “haklar ve özgürlükler yasalardan önce gelir” şiarı “hak verilmez alınır” mantığıyla, aynı zamanda bu şiara bağlı olarak fiili meşru mücadele temelinde sendikalarda örgütlenmeye başladı. Bu arada eğitim işkolundaki Eğitim-İş ve Eğit-Sen 23 Ocak 1995’te birleşerek EĞİTİM-SEN kuruldu. Benzer birleşme sağlık iş kolunda da gerçekleşti. Tabii bu arada devlet de boş durmadı. Bütün bu örgütlenmelerimize yönelik yoğun saldırılar yaşadık. Önümüzü kesmek için kontra sendikalar kurduruldu. Gerek hukuksal, gerek iradi, gerek siyasal anlamda baskılarla karşı karşıya kaldık. Sendikalarımızı mühürlediler. Ama biz fiilen mühürleri kırdık. Çeşitli davalar açtılar. Bu davaları hukuksal kazanımlarla, fiili mücadelemizle bertaraf ettik. Bütün bu mücadele süreci onlarca kez Ankara’ya düzenlenen yürüyüşler ve bir yığın sevk eylemleriyle, iş bırakmalarla, mitinglerle gelişti. 17-18 Haziranlarda, 24 Temmuz 1999, 4-5 Martlarda, binlerce kamu emekçisi gazlara, yasaklamalara, coplara rağmen yine “direne direne kazanacağız” diyerek meydanlarda fiili mücadelelerini sürdürdü. Kamu emekçilerinin bu direngen duruşu sistemi rahatsız ediyordu. Çünkü, 90 sonrası neo-liberal politikalarla sendikal mücadelenin dibe vurduğu bir dönemde, (hem de kamu çalışanlarının) bu mücadele, dünyadaki emekçiler tarafından ilgiyle izleniyordu. Bir bakıma KESK’in önünü açtığı bu mücadele hattı aslında mufhalif kesimlere de oksijen sağlamaktaydı. Bir bakıma onların da nefes almasını, yaşam alanlarını genişletmesini sağlıyordu.
Ancak; 2000’li yıllara geldiğimizde grevli toplu iş sözleşmeli sendika hakkı için mücadele eden kamu emekçilerinin örgütleri, (genelde KESK, özelde EĞİTİM-SEN) ne yazık ki, bu mücadeleyi daha üst düzeye sıçratmak yerine, devlete yaslanmış, devletin ideolojik geri hattından beslenen “Ulusal Solculuk”tan mayasını alan, yönünü ve umudunu Avrupa Birliği ve örgütlerine balğlayan “Liberal Solcu”luğa dek varan reformist anlayışlarından dolayı, karşı çıktığı 7 Haziran 2001 tarihinde çıkarılan 4688 sıyılı içi boş sendika yasasını sözde ret edip, özde içselleştirerek, AB’nin ‘demokratikleşme’ yönündeki taleplerinin, yönetici ve üyelerimizde yarattığı bilinç kaybına, yayınlarla destek verilmiş, özgücümüzü yeniden yaratmak için adımlar atılması gerekirken, AB müktesebatından yararlanmanın hesapları yapılmıştır.
Sendikayı fiili-meşru mücadeleden uzaklaştırıp, baskıları kısa basın açıklamaları ile geçiştirme yoluna gidilmiştir. Günü kurtarmak adına yapılan eylemlerle kitlenin mücadele ruhu ve azmi zayıflatılmıştır.
Eğitim-Sen “Ana dilde eğitim hakkı” maddesini, anadilde öğrenime dönüştürmüş, 3 Temmuz 2005’teki olağan üstü kongresinde ise bu maddeyi de tüzüğünden çıkarmıştır.
Yetki almak kaygısı ile, örgütlenen yeni üyelere sendikal bilinç, sınıf bilinci veril(e)memiştir. Tüm bunlardan kaynaklı on binlerce istifanın önüne geçmek için de yeterli çaba harcanmamıştır. Öyle ki, bu anlayışlar emperyalizmin küreselleşme rüzgarlarıyla bu topraklara o kadar yabancılaşıp, “başkalaşmışlar” ki, onlar için emekçilerin siyasal-sosyal talepleri artık bir anlam ifade etmemektedir.
Yukarıda saydığımız sorunlara yüzlercesini ekleyebiliriz. Bu sorunların çözülmesi, saldırıların durdurulması, kazanılmış haklarımızın korunması ve geliştirilmesinin ilk adımının sendiklarımızdaki devrimci, sosyalist, demokrat, sınıf bilinçli bireylerin ve grupların bir arada durmasıyla, yan yana gelmesiyle mümkün olduğunun farkındayız. Çünkü emekçilerin dağınıklığının emperyalizmin politikalarını gerçekleştirmesi için bulunmaz bir fırsat olduğunu biliyoruz. Her şeye rağmen bugün dünyada ve Türkiye’de emek mücadelesinde yaşanan sorunlara rağmen, sendikal örgütlenme ve mücadelenin emekçiler için halen canlılığını sürdürdüğünü ve önemini koruduğunu görüyoruz. Çünkü sınıf çelişkileri, yaşadığımız çağın da belirleyici çelişkisi olmayı bütün yakıcılığıyla sürdürmektedir.
Dolayısıyla; kim ne yaparsa yapsın; emeğin gücü, sonucu belirleyecektir. Belçika’da, Yunanistan’da, İspanya’da, Kanada’da, Fransa’da, Venezuela’da, Bolivya’da, Ortadoğu’da, Coğrafyamızda... Bütünüyle olmasa da, bütün dünyada bunun ışıkları görülmektedir.
Bu anlamda birlikteliklerin, platformların önemi/gereksinimi emek cephesinin örülmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bunun ciddiyeti ve öneminin bilinci ile;
· Emek mücadelesinin her alanında dayanışmayı savunan,
· Eğitimde özelleştirmeye karşı olan; dershane ve özel okul anlayışı yerine, nitelikli, parasız, kamusal bir eğitimle fırsat eşitiliğini savunan,
· YÖK, ÖSS, OKS, KPSS ve her türlü sınav sisteminin kaldırılmasını savunan,
· Ulusalcı-şövenist zihniyete ve onun tüm yansımalarına karşı duran,
· Grevli Toplu Sözleşmeli Sendika hakkı için fiili ve meşru mücadele hattını esas alan,
· 1 Mayıs ve 8 Mart’ın anlamına uygun olarak sahiplenilmesini ve resmi tatil ilan edilmesini savunan,
· Kamu emekçilerine siyaset yapma hakkını isteyen,
· AB-ABD’nin ekonomik, siyasal, askeri politika ve uygulamalarına karşı olan,
· Sendika şubeleri yönetim kurullarının birer yürütme kurulu haline dönüştürülmesini savunan,
· Örgütlenmede işyerlerini temel alan, işçi sınıfı perspektifiyle sendikanın bir sınıf okulu olması için mücadele eden,
· Farklı siyasal anlayışları olan, farklı eğilimleri dışlamayan, katılımcılığı ve çoğulculuğu savunan,
· Grup çıkarlarına göre değil, sendikal önceliklere göre davranan,
· Bireysel keyfiyetçiliği reddeden,
· Her düzeydeki sendikal bölünmüşlüğü ortadan kaldırmayı hedefleyen,
· Herkes için, bilimsel gerekçeleriyle Ana Dilde Eğitimi savunan,
· Tüm kültürlere saygılı olan, ırk, dil, din ayrımı yapmayan,
· Toplumsal cinsiyetçiliğe karşı mücadele eden,
· Profesyonel, bürokratik sendikal anlayışı değil emeğe dayalı bir anlayışı savunan,
· İşçi ve emekçi dünya görüşünün, egemen görüş olmasını savunan,
· Kongrelerimizi, geleceğe yönelik programların yapıldığı bir süreç olarak gören,
· Kongrelerimizde Doğrudan Katılım ve Nispi Temsil yönteminin uygulanmasını isteyen,
· Seçilenlerin görevlerini aksatmaları, amaç ve ilkelere aykırı davranmaları durumunda geri çağırma mekanizmasının oluşturulmasını isteyen, ilkeler ve mücadele anlayışı ile ADANA Eğitim-Sen üyeleri olarak, aylarca yaptığımız toplantılardan, tartışmalardan sonra, şu ana kadar içinde bulunduğumuz, Sendikal Mücadelede Sınıf İnisiyatifi Platformu, Demokratik Sendikal Mücadele Platformu, Devrimci Sosyalist Öğretmenler isimli platform ve inisiyatiflerimizi bir güç altında birleştirerek; SENDİKAL İNİSİYATİF PLATFORMU’nu oluşturduk.
Sonuç Olarak;
- Her şeyden önce savaşçı, uzlaşmacı olmayan, dinamik ama kendi dinamizmine geniş yığınları da çekebilen,
- Bütün enerjisini ve gücünü sınıfın örgütlenmesi ve bilinçlendirilmesi için harcayan,
- Yukarıda bir yerlerde “politika” yaparken, sınıfın geniş yığınlarını unutan, onların düzeyini yükseltmek için çaba göstermeyen bir sendikacılık değil, işçi sınıfıyla, emekçilerle yaşayıp onunla soluk alıp veren,
- Kendini daraltmayan, çok kapsayıcı niteliğe sahip, sınıfın çoğunluğuna mutlaka ulaşmayı hedefleyen,
- Programından ve ilkeleriden ödün vermeyen bunun yanında politik parti olmadığını da bilen,
- Sınıftan habersiz yukarılarda bir yerlerde yapılan “iş bitirici sendikacılık” anlayışını yadsıyan, pratikte mahkum eden, her şeyi gözler önünde yapan her türden “kapalı kapı arkası”nı baştan ilke olarak reddeden,
- Ülkenin koşulları ve politik ortamın gitgide sürüklendiği yönelimler dikkate alındığında, kendini salt yasal çerçevede tanımlamayan, emekçilerin içinde baskı koşullarında yaşayıp süreci yönlendirebilen,
- Sendikal hareketin kapsayıcılığını daraltan, sekter eğilimlerden uzak duran, sınıfın geniş yığınlarına ulaşmayı ve onların bilincini her gün yükseltmeyi görev sayan,
- Bunun için, emekçi yığınlarının gündelik savaşımının her parçasını, onları daha yüksek bilinç düzeyine taşımak için bir olanak olarak gören,
- Devrimci sendikal anlayışın esası olarak sınıfa karşı saydamlığı ve onun katılımını sağlamayan bir demokratik işleyişi temel alan,
- Ekonomik-demokratik mücadeleye musallat olan uzlaşmacı ideolojik akımlarla hesaplaşmayı, bu akımlar konusunda emekçileri aydınlatmayı ve her türden uzlaşmacılığı sınıfın saflarından uzaklaştırmayı görev olarak kabul eden,
- Sorunlara salt “ücret sendikacılığı” çerçevesinden bakmayan, kamu emekçilerinin sorunlarından, işsiz ve yoksullara, gençliğe dek bütün kesimlerle ilgili gelişmelerde tutumlar belirleyen, projeler üreten, bir yandan sınıfın bilincini her konuda yükseltirken diğer yandan diğer kesimleri işçi sınıfına yakınlaştıran bir çizgi izleyen,
- Anti-emperyalist, anti-faşist, anti-sömürgeci,
ORTAK SENDİKAL ANLAYIŞLAR OLARAK BİRLİKTEYİZ.

 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19