Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

40. Sayı - Mayıs 2006

Tam 34 yıl önce, KIZILDERE'de iki sınıf ve iki irade savaşa tutuşmuş, bu muharebede Mahir Çayan ve önder yoldaşlarımız şehit düşmüşlerdir. Bir yanda emperyalizm ve onun işbirlikçisi oligarşi, diğer yanda işçi ve emekçi sınıflar ve onların öncüleri olan ON'lar... Özgür ülke ve insanca yaşamın sosyalizmde olduğuna inanan ve bu amaç için savaşan öncülerimiz, ON'lar... Devrim ve sosyalizm bayrağını KIZILDERE'de yükseklerde taşıyan ve bize bu bayrağı miras olarak bırakan öncülerimiz, ON'lar...
KIZILDERE'den bu yana savaş sloganımız, KIZILDERE SON DEĞİL SAVAŞ SÜRECEK. Bu savaş sloganı, dün parti şehitlerimizin mücadelesinde somutlaşırken, bugün bize yol gösterip kavgamızı büyütüyor.
KIZILDERE bir tarih ve savaşma iradesidir. En zor koşullarda birlikte dövüşme, devrimci birlik için küçük hesapların dürülüp bir kenara atıldığı, devrimci dayanışmanın et ve tırnak olduğu bir değerler bütünüdür. KIZILDERE'de şehit düşen Öncülerimiz bize yol göstermeye devam ediyor...
TDH'nin yaklaşık yüz yıllık tarihi vardır. Ekim sosyalist devrimi ve açık işgal koşullarının yarattığı nesnellikten beslenerek kurulan TKP, bu tarihin ilk iradi ve devrimci sosyalist adımıdır. TKP, İstanbul, Anadolu ve Ekim devriminin güçlü etkisinde olan yurtdışı marksist oluşumlarının, bir program temelinde, küçük farklılıkların bir yana atılarak, 3. Enternasyonal'inin kuruluş iradesine paralel 1921'de kurulmuştur. Bu kuruluş iradesi başlı başına önemlidir ve devrimci sosyalizmin ülkemizde somutlanmasıdır. Elbette, bu süreçte başta kemalizme bakış ve kemalizmle ilişkiler olmak üzere bir dizi yanlış anlayış, kemalist burjuvaziye güven gibi taktik hatalar vardır ama bu kuruluş iradesinin önemini gölgelemez. Ancak bu kuruluş iradesi sonraki süreçte, önemli ölçüde yozlaşmış, önce SBKP ve 3. Enternasyonal'in giderek ulusal bir sosyalizm çizgisine devinen çizgisine paralel bozulma pratikleri ve taktik politikaları ve bunu takip eden uzlaşma siyasetleri, parlamenterizmi umut olarak kutsama, kemalizme soldan destek olma, özgücüne değil başkalarına güvenme, resmi sosyalizmin kaba bir tekrarı ile yetinme ve tasfiyecilik sürece egemen olmuştur. Böylece devrimci marksist politik irade olarak oluşan TKP, bu niteliklerini kaybetmiş, uluslararası revizyonizmin bir parçasına dönüşmüştür.
Bu süreç, aynı zamanda, özellikle Türk ticaret burjuvazisi öncülüğünde, gayri müslim sermayenin mal varlığına el koyma, "devletcilik" adına devlet kapitalizmin uyğulandığı, Kürt coğrafyasının sömürgeleştirilip, bu temelde ilkel sermaye birikiminin yaşandığı süreçtir. 1923-45 döneminde, kemalizm, "sınıfsız ve kaynaşmış toplum" gibi demagojiler ile kapitalizmi geliştirmiş, bu gelişmede, burjuvazinin sınıf egemenliği olan Kemalist Türk ulusal devleti, önemli rol üslenmiştir. Türk burjuvazisi, Lozan'da "Kürt ve Türk ulusunu" temsilen (ki bu süreçte Kürtlere taktiksel olarak yaklaşım var, Kürt milletvekillerine ulusal giysilerle açıklama yaptırma ama daha sonra bu açıklamaları yapan Kürt milletvekillerini idam etme, özellikle 1925 sonrası inkar politikaları söz konusudur), ulusal devleti ilan ederken, aynı zamanda bu devlet sınırları içinde, yani Misak-ı Milli sınırlar içinde ulusal pazarı geliştirmiştir. Elbette bu süreç, tüm ilkel kapitalizm gelişme pratiklerinde olduğu gibi, Türk şovenizmi ve katı bir diktatörlükle birlikte yaşanmıştır.
2. Paylaşım Savaşı, İngiltere öncülüğünde geliştirilen sömürgecilik ve bu temelde emperyalist hegemonya biçimlerine son vermiştir. Böylece bir yanda dünyanın 1/3'de zafer kazanan sosyalizm, diğer yanda ise ABD emperyalizmin öncülüğünde emperyalist-kapitalist sistemin kendini yeniden organize etmesi söz konusu olmuş ve bu temelde iki dünya ortaya çıkarmıştır. Yeni sömürgecilik, bu süreçte, ABD emperyalizmi öncülüğünde, kapitalizmin daralan pazar sorununu çözmek ve ulusal kurtuluş savaşlarını frenlemek için geliştirilmiştir. Ve bu tam bağımlılığı içeren, en sinsi sömürgecilik biçimin ilk uygulandığı ülkelerden biri Türkiye'dir. Kemalist dönemin kapitalist birikimine dayanarak, 2. Paylaşım Savaşı sonrası emperyalizm tarafından geliştirilen yeni sömürgecilik, kapitalizmi yukarıdan aşağı geliştirmiş, feodal ve yarı feodal ilişkileri ekonomik alanda çözmüş, bu süreçle birlikte modern kapitalist sınıflar ortaya çıkarmış, bu zemin üzerinden sınıf savaşımı hızlanmıştır. Özellikle, yeni sömürgeciliğin ihtiyaçlarına da yanıt olan 1961 anayasası ve bu temelde sınırlı özgürlük ortamı herşeyin yeniden harmanlandığı, yılları kaplayan özgürlük arayışlarının filizlendiği bir süreci işaret eder. Sosyalizmin dünya ölçüsünde etkisi, ulusal kurtuluş savaşlarının dünya halklarına ışık olduğu bu süreçte, TDH'de yeniden filiz vermiştir. Yani toplumsal süreç, siyasal süreci beslemiş, özgürlük arayışları hızlanmış ve emperyalizme, yeni sömürgeci düzene tepkiler yoğunlaşmıştır. 1965-70 süreci bu yönde ciddi gelişmeleri içerir, 15-16 haziran Büyük İşçi Direnişi bu sürecin zirvesidir. TDH bir yanda sosyalizmin, diğer yanda ise kemalizmin yoğun etkisi altındadır, bu iki akım iç içedir. Uluslararası revizyonizmin "ilerlemeci", "ulusalcı" ve "kalkınmacı" anlayışların, TİP ve kemalist çevrelerde, örneğin YÖN ve kemalist cuntacılar çevrelerde nüfüs ettiği bu süreçte, TDH yeni arayışlar içindedir. MDD, kalkınmacı ve aşamacı sosyalizm anlayışına rağmen TİP'ten koparak bu arayışı ifade eder. Ne TİP, ne de MDD sürece yanıt değildir. 15-16 Haziran işçi direnişi, politik mücadele ve politik örgütlenme olarak devrimci partilerin sürece öncülük etmesini açığa çıkarmış, gençlik hareketinin hızla gelişmesi, köylülerin toprak taleplerinin büyümesi, Kürt ulusunun özgürlük talebinin canlanması bu toplumsal hareketler, siyasal arayış ve kopuşları hızlandırmıştır. İşte bu süreçte, 1965-70 Devrimci Gençlik hareketi içinde, TİP, MDD süreçleri yaşayarak devrimci kopuşu ve yenilenmeyi yaratan öncülerimiz, 1970 sonrasında partileşmiş, partimiz THKP-C kurulmuştur.
Bu, 1921 TKP'nin kuruluşu sonrası bu ülkede devrimci sosyalizm ile ülke somut koşullarının sentezine dayanan en ileri halka olup, devrimci sosyalizmin kendi ayakları üzerinde yürümesi, bu topraklarda yeniden filizlenmesidir.
THKP-C, KESİNTİSİZ DEVRİM I-II-III'ü programatik platform olarak benimsemiş, 12 Mart açık faşizm koşullarında, genç bir parti olarak, yeterli hazırlık aşamasını yaşamadan, devrimci savaşa başlamıştır. İsrail ajanı Elrom'un kaçırılıp cazalandırılması bu savaşın başlangıcıdır, MALTEPE'den KIZILDERE'ye uzanan bu tarihsel süreç, sadece bir direniş değil aynı zamanda Türkiye devriminin yolunu aydınlatan çizgidir. '71 silahlı devrim hareketi ve bu süreçte kurulan partimiz, bu sürece devrimci yanıt olmuş, sadece devrimci marksist hareketi yeniden kendi ayakları üzerine dikmekle kalmamış, bu temelde yeni bir devrimci gelenek yaratmıştır. Bu anlamda, devrim ve sosyalizm için, '71 silahlı devrim hareketi milattır ve bugüne dek yaşanan süreç önemli ölçcüde bu tarihsel süreç tarafından belirlenmiştir.
ON'lar ne için savaşmışlardır?
Özel mülkiyetin en gelişmiş ve son biçimi kapitalizmdir. Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek, tekelci, asalak ve çürüyen biçimidir. Emperyalizm, bir avuç uluslararası sermayenin çıkarı doğrultusunda, dünya halkları için savaş, açlık, vahşi sömürü, kan ve gözyaşı demektir. Emperyalizm, demokrasi ve özgürlükleri inkar eder, egemenlik ve gericiliği halklara dayatır. Ülkemiz, emperyalizme tam bağımlı, yeni sömürge bir ülkedir. Her şey emperyalizm ve işbirlikçi oligarşi tarafından belirlenip, onların çıkarına göre biçim alır. Emperyalizm, bu ülkeden kovulmadan, tam bağımsızlık kazanılmadan ne demokrasi, ne de insanca bir yaşam mümkündür.
Bundan dolayı, KIZILDERE emperyalizme karşı bir savaş narasıdır...
Herşeyin, kâr ve aşırı kâr ile metalaştığı kapitalist düzende insanca yaşam mümkün değildir. Emeğin sınırsız sömürüsü altında olduğu, işsizlik ve yoksulluğun günlük yaşama egemen olduğu, eğitimden sağlığa kadar her şeyin özelleşip paralı olduğu, kültürel değerlerin bozulup yozlaştığı, evlerimizin yıkılıp barınma hakkımızın elimizden alındığı, siyasal özgürlüklerin faşizm koşullarında yok olup bir kenara atıldığı bir ülkede insanca yaşam olamaz.
Bundan dolayı KIZILDERE, insanca yaşamın sosyalizmde olduğunu haykıran, bu temelde dövüşen, devrime yol gösteren mücadele şiarıdır.
Mahirlerin KIZILDERE'de yarattığı tarih ve devrimci gelenek, devrimci sosyalist ideolojimiz rehberliğinde, öncülerimiz İlker Akman, Fehmi Gökçek, Nurettin Gürateş, Tamer Arda, Atilla Ermutlu, Serpil Polat ve diğer şehit yoldaşlarımız tarafından bu güne taşındı. Bu onurlu tarih bizim. Bu devrimci gelenek bizim. Bu tarih ve geleneğin bir ürünü ve devamcıları olarak bu onurlu kavgada, şehitlerimizden aldığımız bayrağı devrime kadar, zafere kadar taşıyacağız...
Bugün bu ağır sorumluluk omuzlarımızdadır.
Tarih, bir sürecin doğru ve yanlışlarını kaba bir tekrarla yetinenlerin en ilerisinden bir direnişle kendini sınırladıklarına sık sık şahit olmuştur. Emperyalizme, onun saldırı politikalarına, işçi sınıfını ve halkı teslim alma, Kürt ulusunu inkar etme pervasızlıklarına karşı direnmek zorunludur. Direneceğiz!
Ancak KIZILDERE'den bu yana yükseklerde taşıdığımız bu direniş çizgimize, devrimci sosyalist birikime dayanarak başlattığımız devrimci yenilenme öncülük edecektir. Yenilenmeyen yenilir. Yenilenmeyen sürece yanıt olamaz ve sürecin gerisinde kalır. Lenin'in 1900'lü yıllarda yaptığını, Mahir'in 1970'de yaptığını bugün devrimci sosyalist hareket, 150 yıllık marksizmin ve 35 yıllık kendi öz tarihsel birikimimizden beslenerek yapmaktadır, yapacaktır. Uzun yıllar yenilenme ihtiyacı ve dinamizminin izini süren devrimci sosyalist hareketimiz, bunu, doğru çağ ve dönem değerlendirmeleri üzerinden başlı başına bir temel bakış açısı ve mücadele şiarına dönüştürmüştür. Her düzeyde; ideolojik, politik, kültürel ve örgütsel düzeyde yenilenme eylemi zorunlu ve süreklidir. Bunu içselleştirenler sadece direnişle kendini sınırlamaz, işçi ve emekçi sınıflara öncülük ederek devrimi zafere ulaştırıp, sosyalizmi inşa edebilirler.
Bu amaç için, KIZILDERE'de fiziksel olarak dağılan partimizi, içinden geçtiğimiz yeni tarihsel sürecin kendi koşulları içinde yeniden inşaa etmek ve bu temelde devrimci halk hareketini örgütlemek, bugün acil politik ve örgütsel görevdir. Bu görev, ideolojik bir görev olan, 21 yüzyılın devrim ve sosyalizm mücadelesine yön verecek MANİFESTO ve PROGRAM çalışmasından bağımsız değildir. Tam tersine iç içe, birbirini tamamlayan, birbirini öncellemeyen, birlikte ve bütünsel ele alınması zorunlu görevler bütünüdür. Bu görevler güncelleşmiştir, adım adım partimizi inşaa edip, devrimci halk hareketinin ilk zeminlerini yaratmakta olduğumuz bu süreçte, bu görevlerin tümünü omuzlamaktayız. Bu görevler başarılamadan KIZILDERE'de şehit düşen öncülerimize ve tüm parti şehitlerimize layık olmamız mümkün değildir. KIZILDERE'nin savaş ruhunu kuşanarak bu görevleri başaracağız. Atmış olduğumuz her adım bunun içindir, adımlarımızı hızlandıracak, bu ülkede gerçek bir savaş örgütünü örgütleyip, işçi ve emekçi sınıflarla bütünleşen savaşı her yana yayacağız.
Başaracağız...
İnancımız tam, kararımız kesin, ufkumuz devrim ve sosyalizmdir. KIZILDERE ve tüm şehitlerimiz bu mücadelede bize önderlik ediyor, yol gösteriyor.
ON'larla yürüyoruz, görevlerimize sahip çıkacak, savaşacak, başaracağız...


KIZILDERE SON DEĞİL SAVAŞI SÜRDÜRECEĞİZ!
YA ÖZGÜR VATAN YA ÖLÜM!
KURTULUŞA KADAR SAVAŞ !




 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19