Tam 34 yıl önce, KIZILDERE'de iki sınıf ve iki
irade savaşa tutuşmuş, bu muharebede Mahir Çayan
ve önder yoldaşlarımız şehit düşmüşlerdir. Bir
yanda emperyalizm ve onun işbirlikçisi oligarşi,
diğer yanda işçi ve emekçi sınıflar ve onların
öncüleri olan ON'lar... Özgür ülke ve insanca
yaşamın sosyalizmde olduğuna inanan ve bu amaç
için savaşan öncülerimiz, ON'lar... Devrim ve
sosyalizm bayrağını KIZILDERE'de yükseklerde taşıyan
ve bize bu bayrağı miras olarak bırakan öncülerimiz,
ON'lar...
KIZILDERE'den bu yana savaş sloganımız, KIZILDERE
SON DEĞİL SAVAŞ SÜRECEK. Bu savaş sloganı, dün
parti şehitlerimizin mücadelesinde somutlaşırken,
bugün bize yol gösterip kavgamızı büyütüyor.
KIZILDERE bir tarih ve savaşma iradesidir. En
zor koşullarda birlikte dövüşme, devrimci birlik
için küçük hesapların dürülüp bir kenara atıldığı,
devrimci dayanışmanın et ve tırnak olduğu bir
değerler bütünüdür. KIZILDERE'de şehit düşen Öncülerimiz
bize yol göstermeye devam ediyor...
TDH'nin yaklaşık yüz yıllık tarihi vardır. Ekim
sosyalist devrimi ve açık işgal koşullarının yarattığı
nesnellikten beslenerek kurulan TKP, bu tarihin
ilk iradi ve devrimci sosyalist adımıdır. TKP,
İstanbul, Anadolu ve Ekim devriminin güçlü etkisinde
olan yurtdışı marksist oluşumlarının, bir program
temelinde, küçük farklılıkların bir yana atılarak,
3. Enternasyonal'inin kuruluş iradesine paralel
1921'de kurulmuştur. Bu kuruluş iradesi başlı
başına önemlidir ve devrimci sosyalizmin ülkemizde
somutlanmasıdır. Elbette, bu süreçte başta kemalizme
bakış ve kemalizmle ilişkiler olmak üzere bir
dizi yanlış anlayış, kemalist burjuvaziye güven
gibi taktik hatalar vardır ama bu kuruluş iradesinin
önemini gölgelemez. Ancak bu kuruluş iradesi sonraki
süreçte, önemli ölçüde yozlaşmış, önce SBKP ve
3. Enternasyonal'in giderek ulusal bir sosyalizm
çizgisine devinen çizgisine paralel bozulma pratikleri
ve taktik politikaları ve bunu takip eden uzlaşma
siyasetleri, parlamenterizmi umut olarak kutsama,
kemalizme soldan destek olma, özgücüne değil başkalarına
güvenme, resmi sosyalizmin kaba bir tekrarı ile
yetinme ve tasfiyecilik sürece egemen olmuştur.
Böylece devrimci marksist politik irade olarak
oluşan TKP, bu niteliklerini kaybetmiş, uluslararası
revizyonizmin bir parçasına dönüşmüştür.
Bu süreç, aynı zamanda, özellikle Türk ticaret
burjuvazisi öncülüğünde, gayri müslim sermayenin
mal varlığına el koyma, "devletcilik"
adına devlet kapitalizmin uyğulandığı, Kürt coğrafyasının
sömürgeleştirilip, bu temelde ilkel sermaye birikiminin
yaşandığı süreçtir. 1923-45 döneminde, kemalizm,
"sınıfsız ve kaynaşmış toplum" gibi
demagojiler ile kapitalizmi geliştirmiş, bu gelişmede,
burjuvazinin sınıf egemenliği olan Kemalist Türk
ulusal devleti, önemli rol üslenmiştir. Türk burjuvazisi,
Lozan'da "Kürt ve Türk ulusunu" temsilen
(ki bu süreçte Kürtlere taktiksel olarak yaklaşım
var, Kürt milletvekillerine ulusal giysilerle
açıklama yaptırma ama daha sonra bu açıklamaları
yapan Kürt milletvekillerini idam etme, özellikle
1925 sonrası inkar politikaları söz konusudur),
ulusal devleti ilan ederken, aynı zamanda bu devlet
sınırları içinde, yani Misak-ı Milli sınırlar
içinde ulusal pazarı geliştirmiştir. Elbette bu
süreç, tüm ilkel kapitalizm gelişme pratiklerinde
olduğu gibi, Türk şovenizmi ve katı bir diktatörlükle
birlikte yaşanmıştır.
2. Paylaşım Savaşı, İngiltere öncülüğünde geliştirilen
sömürgecilik ve bu temelde emperyalist hegemonya
biçimlerine son vermiştir. Böylece bir yanda dünyanın
1/3'de zafer kazanan sosyalizm, diğer yanda ise
ABD emperyalizmin öncülüğünde emperyalist-kapitalist
sistemin kendini yeniden organize etmesi söz konusu
olmuş ve bu temelde iki dünya ortaya çıkarmıştır.
Yeni sömürgecilik, bu süreçte, ABD emperyalizmi
öncülüğünde, kapitalizmin daralan pazar sorununu
çözmek ve ulusal kurtuluş savaşlarını frenlemek
için geliştirilmiştir. Ve bu tam bağımlılığı içeren,
en sinsi sömürgecilik biçimin ilk uygulandığı
ülkelerden biri Türkiye'dir. Kemalist dönemin
kapitalist birikimine dayanarak, 2. Paylaşım Savaşı
sonrası emperyalizm tarafından geliştirilen yeni
sömürgecilik, kapitalizmi yukarıdan aşağı geliştirmiş,
feodal ve yarı feodal ilişkileri ekonomik alanda
çözmüş, bu süreçle birlikte modern kapitalist
sınıflar ortaya çıkarmış, bu zemin üzerinden sınıf
savaşımı hızlanmıştır. Özellikle, yeni sömürgeciliğin
ihtiyaçlarına da yanıt olan 1961 anayasası ve
bu temelde sınırlı özgürlük ortamı herşeyin yeniden
harmanlandığı, yılları kaplayan özgürlük arayışlarının
filizlendiği bir süreci işaret eder. Sosyalizmin
dünya ölçüsünde etkisi, ulusal kurtuluş savaşlarının
dünya halklarına ışık olduğu bu süreçte, TDH'de
yeniden filiz vermiştir. Yani toplumsal süreç,
siyasal süreci beslemiş, özgürlük arayışları hızlanmış
ve emperyalizme, yeni sömürgeci düzene tepkiler
yoğunlaşmıştır. 1965-70 süreci bu yönde ciddi
gelişmeleri içerir, 15-16 haziran Büyük İşçi Direnişi
bu sürecin zirvesidir. TDH bir yanda sosyalizmin,
diğer yanda ise kemalizmin yoğun etkisi altındadır,
bu iki akım iç içedir. Uluslararası revizyonizmin
"ilerlemeci", "ulusalcı" ve
"kalkınmacı" anlayışların, TİP ve kemalist
çevrelerde, örneğin YÖN ve kemalist cuntacılar
çevrelerde nüfüs ettiği bu süreçte, TDH yeni arayışlar
içindedir. MDD, kalkınmacı ve aşamacı sosyalizm
anlayışına rağmen TİP'ten koparak bu arayışı ifade
eder. Ne TİP, ne de MDD sürece yanıt değildir.
15-16 Haziran işçi direnişi, politik mücadele
ve politik örgütlenme olarak devrimci partilerin
sürece öncülük etmesini açığa çıkarmış, gençlik
hareketinin hızla gelişmesi, köylülerin toprak
taleplerinin büyümesi, Kürt ulusunun özgürlük
talebinin canlanması bu toplumsal hareketler,
siyasal arayış ve kopuşları hızlandırmıştır. İşte
bu süreçte, 1965-70 Devrimci Gençlik hareketi
içinde, TİP, MDD süreçleri yaşayarak devrimci
kopuşu ve yenilenmeyi yaratan öncülerimiz, 1970
sonrasında partileşmiş, partimiz THKP-C kurulmuştur.
Bu, 1921 TKP'nin kuruluşu sonrası bu ülkede devrimci
sosyalizm ile ülke somut koşullarının sentezine
dayanan en ileri halka olup, devrimci sosyalizmin
kendi ayakları üzerinde yürümesi, bu topraklarda
yeniden filizlenmesidir.
THKP-C, KESİNTİSİZ DEVRİM I-II-III'ü programatik
platform olarak benimsemiş, 12 Mart açık faşizm
koşullarında, genç bir parti olarak, yeterli hazırlık
aşamasını yaşamadan, devrimci savaşa başlamıştır.
İsrail ajanı Elrom'un kaçırılıp cazalandırılması
bu savaşın başlangıcıdır, MALTEPE'den KIZILDERE'ye
uzanan bu tarihsel süreç, sadece bir direniş değil
aynı zamanda Türkiye devriminin yolunu aydınlatan
çizgidir. '71 silahlı devrim hareketi ve bu süreçte
kurulan partimiz, bu sürece devrimci yanıt olmuş,
sadece devrimci marksist hareketi yeniden kendi
ayakları üzerine dikmekle kalmamış, bu temelde
yeni bir devrimci gelenek yaratmıştır. Bu anlamda,
devrim ve sosyalizm için, '71 silahlı devrim hareketi
milattır ve bugüne dek yaşanan süreç önemli ölçcüde
bu tarihsel süreç tarafından belirlenmiştir.
ON'lar ne için savaşmışlardır?
Özel mülkiyetin en gelişmiş ve son biçimi kapitalizmdir.
Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek, tekelci,
asalak ve çürüyen biçimidir. Emperyalizm, bir
avuç uluslararası sermayenin çıkarı doğrultusunda,
dünya halkları için savaş, açlık, vahşi sömürü,
kan ve gözyaşı demektir. Emperyalizm, demokrasi
ve özgürlükleri inkar eder, egemenlik ve gericiliği
halklara dayatır. Ülkemiz, emperyalizme tam bağımlı,
yeni sömürge bir ülkedir. Her şey emperyalizm
ve işbirlikçi oligarşi tarafından belirlenip,
onların çıkarına göre biçim alır. Emperyalizm,
bu ülkeden kovulmadan, tam bağımsızlık kazanılmadan
ne demokrasi, ne de insanca bir yaşam mümkündür.
Bundan dolayı, KIZILDERE emperyalizme karşı bir
savaş narasıdır...
Herşeyin, kâr ve aşırı kâr ile metalaştığı kapitalist
düzende insanca yaşam mümkün değildir. Emeğin
sınırsız sömürüsü altında olduğu, işsizlik ve
yoksulluğun günlük yaşama egemen olduğu, eğitimden
sağlığa kadar her şeyin özelleşip paralı olduğu,
kültürel değerlerin bozulup yozlaştığı, evlerimizin
yıkılıp barınma hakkımızın elimizden alındığı,
siyasal özgürlüklerin faşizm koşullarında yok
olup bir kenara atıldığı bir ülkede insanca yaşam
olamaz.
Bundan dolayı KIZILDERE, insanca yaşamın sosyalizmde
olduğunu haykıran, bu temelde dövüşen, devrime
yol gösteren mücadele şiarıdır.
Mahirlerin KIZILDERE'de yarattığı tarih ve devrimci
gelenek, devrimci sosyalist ideolojimiz rehberliğinde,
öncülerimiz İlker Akman, Fehmi Gökçek, Nurettin
Gürateş, Tamer Arda, Atilla Ermutlu, Serpil Polat
ve diğer şehit yoldaşlarımız tarafından bu güne
taşındı. Bu onurlu tarih bizim. Bu devrimci gelenek
bizim. Bu tarih ve geleneğin bir ürünü ve devamcıları
olarak bu onurlu kavgada, şehitlerimizden aldığımız
bayrağı devrime kadar, zafere kadar taşıyacağız...
Bugün bu ağır sorumluluk omuzlarımızdadır.
Tarih, bir sürecin doğru ve yanlışlarını kaba
bir tekrarla yetinenlerin en ilerisinden bir direnişle
kendini sınırladıklarına sık sık şahit olmuştur.
Emperyalizme, onun saldırı politikalarına, işçi
sınıfını ve halkı teslim alma, Kürt ulusunu inkar
etme pervasızlıklarına karşı direnmek zorunludur.
Direneceğiz!
Ancak KIZILDERE'den bu yana yükseklerde taşıdığımız
bu direniş çizgimize, devrimci sosyalist birikime
dayanarak başlattığımız devrimci yenilenme öncülük
edecektir. Yenilenmeyen yenilir. Yenilenmeyen
sürece yanıt olamaz ve sürecin gerisinde kalır.
Lenin'in 1900'lü yıllarda yaptığını, Mahir'in
1970'de yaptığını bugün devrimci sosyalist hareket,
150 yıllık marksizmin ve 35 yıllık kendi öz tarihsel
birikimimizden beslenerek yapmaktadır, yapacaktır.
Uzun yıllar yenilenme ihtiyacı ve dinamizminin
izini süren devrimci sosyalist hareketimiz, bunu,
doğru çağ ve dönem değerlendirmeleri üzerinden
başlı başına bir temel bakış açısı ve mücadele
şiarına dönüştürmüştür. Her düzeyde; ideolojik,
politik, kültürel ve örgütsel düzeyde yenilenme
eylemi zorunlu ve süreklidir. Bunu içselleştirenler
sadece direnişle kendini sınırlamaz, işçi ve emekçi
sınıflara öncülük ederek devrimi zafere ulaştırıp,
sosyalizmi inşa edebilirler.
Bu amaç için, KIZILDERE'de fiziksel olarak dağılan
partimizi, içinden geçtiğimiz yeni tarihsel sürecin
kendi koşulları içinde yeniden inşaa etmek ve
bu temelde devrimci halk hareketini örgütlemek,
bugün acil politik ve örgütsel görevdir. Bu görev,
ideolojik bir görev olan, 21 yüzyılın devrim ve
sosyalizm mücadelesine yön verecek MANİFESTO ve
PROGRAM çalışmasından bağımsız değildir. Tam tersine
iç içe, birbirini tamamlayan, birbirini öncellemeyen,
birlikte ve bütünsel ele alınması zorunlu görevler
bütünüdür. Bu görevler güncelleşmiştir, adım adım
partimizi inşaa edip, devrimci halk hareketinin
ilk zeminlerini yaratmakta olduğumuz bu süreçte,
bu görevlerin tümünü omuzlamaktayız. Bu görevler
başarılamadan KIZILDERE'de şehit düşen öncülerimize
ve tüm parti şehitlerimize layık olmamız mümkün
değildir. KIZILDERE'nin savaş ruhunu kuşanarak
bu görevleri başaracağız. Atmış olduğumuz her
adım bunun içindir, adımlarımızı hızlandıracak,
bu ülkede gerçek bir savaş örgütünü örgütleyip,
işçi ve emekçi sınıflarla bütünleşen savaşı her
yana yayacağız.
Başaracağız...
İnancımız tam, kararımız kesin, ufkumuz devrim
ve sosyalizmdir. KIZILDERE ve tüm şehitlerimiz
bu mücadelede bize önderlik ediyor, yol gösteriyor.
ON'larla yürüyoruz, görevlerimize sahip çıkacak,
savaşacak, başaracağız...
KIZILDERE SON DEĞİL SAVAŞI SÜRDÜRECEĞİZ!
YA ÖZGÜR VATAN YA ÖLÜM!
KURTULUŞA KADAR SAVAŞ !
|