Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

40. Sayı - Mayıs 2006

2006'nın Nisan ayını dünyadaki ve coğrafyamızdaki direnişlerle karşılıyoruz.

Yeniden Paris, Yeniden Direniş
Paris yine direnişlerle sarsılıyor. Öğrenci gençliğin neo liberal yeni iş yasası düzenlemelerine karşı direnişi işçi sınıfıyla birleşerek milyonlarca emekçinin gösterilerine ve genel greve dönüşüp tüm Fransa'ya yayıldı. Geçtiğimiz aylarda Paris'in varoşlarında ağırlıklı olarak göçmen gençliğin başlattığı ve hemen hemen tüm büyük kentlerdeki varoşlara yayılan yıkıcı isyanın ardından gelen bu yeni ve daha büyük, daha somut hedeflere sahip olan dalga Fransa'da içten içe büyüyen nesnel devrimci dinamikleri ortaya koyuyor. Hiç kuşkusuz her iki hareketin de önderliği devrimci amaçlara sahip değil. Hatta göçmen gençliğin eylemleri esas olarak bir önderlikten yoksun, kendiliğinden gelişen oldukça yıkıcı bir öfke patlaması olarak gelişti. Öğrenci gençliğin tüm emekçi kesimlere yayılan ve çatışmalarla yürüyen direnişi ise reform talepleri ekseninde yürüyor ve sol liberal partilerin önderliği almak için eylemlere deyim yerindeyse abandığı görülüyor. Kısacası, sürece devrimci sosyalist bir hareket önderlik yapmıyor. Bu sürecin en önemli yanlarından biridir. Fakat üst üste gelen bu büyük direniş dalgaları sadece devrimci önderlik yoksunluğu ve reform taleplerine sahip olması bağlamında ele alınamaz. Burada görülmesi gereken ana unsur, neoliberal emperyalist politikalara karşı gelişen ve sık aralıklarla patlamaya başlayan büyük direniş dalgalarının varlığıdır. Fransa'da gelişen direnişlerin yanı sıra, İngiltere'de mart sonunda yerel yönetim emekçilerinin gerçekleştirdiği ve İngiltere'de son on yılların en büyük grevi olarak nitelenen direnişi de bu bağlamda ele almak gerekiyor. Neoliberal emperyalist politikalara karşı 1999'da başlayan ve büyük küreselleşme karşıtı direnişlerin, ardından bunlarla bütünleşen emperyalist savaş ve işgal karşıtı direnişlerin yarattığı birikimin hiç kuşkusuz bu süreçlerde önemli bir payı var. Son 7-8 yıl içinde gerçekleşen büyük eylemlilikler ve direnişler dünya çapında rüzgarı yavaş yavaş direnişten yana çevirmeye başlamıştır. Savaş terminolojisi ile ifade edecek olursak, yıllardır emperyalist düşman saflarını döven direniş dalgalarının açtığı yarıklardan yeni direniş dalgaları akmaktadır. Üstelik bu büyük direnişler küreselleşme karşıtı hareketin önemli eksikliklerinden biri olan yerellerde, yani tek tek ülkelerde neoliberal politikaların somut görünümlerine karşı mücadeleyi geliştirememe sorununa da belli ölçülerde yanıt olmaktadır. Genel küreselleşme karşıtı eylemler tek tek ülkelerdeki büyük direnişlerle kendiliğinden bir devamlılığa kavuşmaktadır.
Tam da bu noktada iki önemli belirsizlik ve sorun bulunmaktadır. Birincisi, neoliberal emperyalist saldırıya karşı gelişen küreselleşme karşıtı eylemler olarak tanımlanan genel eylemliliklerle, neo liberal politikaların tek tek ülkelerde ortaya çıkan saldırılarına ve sonuçlarına karşı Fransa'da, İngiltere'de ve zaman zaman da İtalya ve Almanya gibi kapitalist anayurtlarda ortaya çıkan büyük direniş dalgalarının henüz birleşmemiş olmasıdır. Genel küreselleşme karşıtı hareket ile tek tek ülkelerde somut saldırılar karşısında ortaya çıkan direnişler tek bir kanalda değil, ayrı yarı kanallarda akmaktadır. Her iki hareketin de kitlesi kimi farklılıklar bulunmasına karşın esasta aynıdır. Ancak örgütsel açıdan, talepler açısından önemli bir açı farkı bulunmaktadır. Genel küreselleşme karşıtı hareket ile tek tek ülkelerde gelişen neoliberalizme karşı direnişin birleşmesi dünya çapında bugüne değin yaratılmış tüm uluslararası direnişlerden çok daha büyük bir direniş dalgasının yaratılması anlamına gelecektir. Bunun koşulları gelişen yeni direnişlerle birlikte giderek daha fazla olgunlaşmaktadır. Bu bağlamda ana sorun ve belirsizlik bunun hangi yollardan, hangi araçlarla gerçekleştirileceği ve böylesi bir iradenin yakın süreçte ortaya çıkıp çıkmayacağıdır.
İşte bu noktada yeniden önderlik sorununa dönüp bakmak zorunludur. Küreselleşme karşıtı genel direnişler ve tek tek ülkelerdeki direnişler yeni bir militan genç emekçi kuşağı yaratmaktadır. Proletarya ve emekçi sınıflar büyük kitleler halinde yeniden sokağı kazanmaktır. Bugünkü önderliğin niteliği ne olursa olsun, bunlar giderek büyüyen nesnel devrimci dinamikleri göstermektedir. Yeni bir devrimci sosyalist hareketin içinde mayalanacağı zeminlerin olağanüstü ölçülerde büyüdüğünü ortaya koymaktadır. Özcesi, gelişen direnişler devrimci yenilenme eksenli bir devrimci sosyalist yükseliş için gerekli mücadele zeminlerini sunmaktadır. Tüm devrimci güçlerin bütün önyargılardan arınarak yeni tarihsel sürecin ortaya çıkardığı bu mücadele dinamiklerini kucaklayacak, devrimci yenilenme eksenli bir çizgiyi geliştirmesi giderek daha yakıcı bir sorun haline gelmektedir. Küreselleşme karşıtı genel direniş ile tek tek ülkelerdeki anti-neoliberal direnişlerin birleşik hale gelmesi sorununun çözümleri de burada saklıdır. Bu sorunun önünü açacak olan da esasen bu kanallar içinde gelişecek devrimci sosyalist hareketler olabilir. Bunun için gerekli olan enternasyonalist ve mücadeleci dinamik esas olarak Marksist-Leninist çizgide bulunmaktadır. Hiç kuşkusuz, bu sorunun güçlü çözümlerini dünyanın her yanında bir anda ve çok kısa sürede göremeyeceğiz. Ancak gelişen direnişlere bu perspektifle bakarak ilerlemek zorundayız.

Diyarbakır; Serhildan Jiyane
Kürt coğrafyası serhildanlarla ayağa kalkıyor. Kürt ulusunun ulusal demokratik özlemlerini şiddet temelinde bastırmaya çalışan oligarşinin, İmralı süreciyle bunun derinleştirme çabaları başta Diyarbakır olmak üzere tüm Kürt coğrafyasında gelişen serhildanlara çarptı. Serhildanlara katılan onbinlerce yurtsever temel ulusal demokratik talepleri güçlü biçimde yeniden gündemleştirdi. Kürt ulusal hareketinin İmralı süreciyle birlikte girdiği tasfiyeci rotayı manivela yapıp, sorunu bir yandan şiddet politikalarını devam ettirerek, bir yandan da zamana yayarak çürütmeyi hedefleyen oligarşi bu politikanın sınırlarına varmış bulunuyor. Kuşkusuz oligaşinin hiç başarı elde etmediği söylenemez ve bu noktadaki imkanları tümüyle tükenmiş de değil. Özellikle İmralı süreciyle birlikte Kürt ulusal hareketinin içine girdiği politik belirsizlikler, eksen kaymaları, temel ulusal demokratik taleplerin gündemden düşürülmesi oligarşinin önemli kazanımlarıdır. Bu bağlamda, PKK'nin savaşı yeniden başlatması başta ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı olmak üzere temel ulusal demokratik hakların berrak biçimde başat hedefler olarak konulması temelinde olmamıştır. PKK siyasal-programatik açıdan bir ulusal hareketin gerileyebileceği en dip noktaya değin geriletilmiştir. Gelinen noktada bundan ötesi kendi varlığına son vermesidir. Ancak oligarşi bu gerilemenin de etkisiyle tüm sınırları zorlamıştır, zorlamaktadır. PKK'nin savaşı yeniden başlatması tam da bu noktada anlam kazanmaktadır. PKK'nin dışarıdaki önderliği kendi elleriyle yok olma seçeneğini ret etmiştir. Talepler bağlamında hala geri bir noktada bulunulmasına karşın, bu noktayı koruma, örgütsel ve pratik konumlanışını sağlamlaştırma ve bu zemin üzerinden yeniden bir atak geliştirme söz konusudur. Savaşta gerillanın geliştirdiği taktikte kısmi değişiklikler olmasına rağmen, gelişen bu yeni atak politika tarzı, gerilla tarzı, vb. pek çok açıdan PKK'nin 1990'ların ikinci yarısından itibaren yapmaya başladığı tıkanma tespitlerini aşan, ön açıcı olan nitelikte değildir. Gerilla tarzı da, politika yapma tarzı ve araçları da esas olarak geçmişteki tarzın aşağı yukarı benzeridir. Askeri-pratik alanda ve diğer pratik politika alanlarında inisiyatifin Öcalan'dan, alanlardaki önderlere geçmiş olması daha derli-toplu bir gerilla çalışmasının, serhildan örgütlenmesinin geliştiğini göstermesine karşın yaklaşım ve genel tarzda büyük bir değişikliğin olduğundan söz edilemez. Kaldı ki, PKK'nin İmralı açılımları temelinde belirlenen yeni çizgisinin sistem içi niteliği gerillada olsun, pratik politikanın diğer alanlarında olsun daha iddialı ve büyük açılımların yapılmasına da izin vermeyen niteliktedir. Gerillada, pratik politikanın bütün alanlarında büyük ve iddialı pratik çıkışlar ancak büyük iddialar ve hedefler ortaya konulması durumunda mümkündür. İmralı ise esas olarak iddia ve hedef kaybıdır. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı temelinde tutarlı bir ulusal kurtuluşçuluktan postmodern milliyetçiliğe kayıştır.
Bunlar PKK bağlamında birer vakadır. Ancak PKK'nin attığı bütün bu adımların hem yurtsever Kürt emekçileri üzerinde derin sonuçları bulunmaktadır, hem de oligarşinin kendi iç politik süreçlerini derinden etkilemektedir.
Yurtsever Kürt emekçileri İmralı sürecinin ardından yaşanan büyük iddia ve hedef kaybıyla birlikte yaşanan iç çözülmelerden ve kafa karışıklığından, hareketin geri çekilmesinden derin biçimde etkilendi. Bir ülkeyi istemekten, ne anlama geldiğini bir türlü netleşmeyen dil ve kültürel haklar, konfederalizm vb. söylemlere geçiş, barış söylemleri vb. karmaşayı daha da büyüten faktörler oldu. Fakat genel olarak denilebilir ki, bu karmaşadan daha çok yurtsever hareketin kadroları, aydın kesimler vb. daha fazla etkilendi. Fakat geniş yurtsever kesimler ile İmralı çizgisi arasında da ilginç bir açı farkı oluştu. Bir yandan, Öcalan'ın on yıllar içinde yaratılan kişi kültünün etkisiyle Öcalan kimliğine dönük bağlılık sürerken, diğer yandan Öcalan'ın İmralı çizgisi geniş yurtsever emekçi kesimler içinde derinlik kazanamadı. İmralı çizgisine rağmen geniş yurtsever kesimlerde Kürtlerin bir vatanı olduğu, bunun dört devlet tarafından sömürgeleştirildiği, kendi devletini özgürce kurma hakkı olduğu vb. yönündeki temel ulusal demokratik bilinç varlığını güçlü biçimde korudu. Geniş emekçi kesimler açısından İmralı da formüle edilen stratejik düşünceler adeta içgüdüsel biçimde "taktik" düşünceler olarak algılandı. İmralı'da strateji değişti, ancak geniş emekçi kesimlerin ulusal varlığa, ülkelerine ve ulusal kurtuluşun hedeflerine ilişkin düşüncelerinde büyük değişimler oluşmadı. Geniş yurtsever emekçi kesimler bütün varlıklarına derinden işlemiş olan ulusal demokratik talepleri içten içe korurken, bir yandan da İmralı'nın tezlerini kafa karışıklığı içinde "taktik" açılım diyerek, düşünce dünyalarına eklemlediler.
Bunun en somut ifadesi geçen yıl Batman'da diğer kentlerde yaşanan gösterilerde "Burası Kürdistan, Türkiye Değil", "Gerilla vuruyor Kürdistanı Kuruyor" sloganlarında buldu. Bunlar İmralı'nın sloganları değil. Bunlar yurtsever Kürt emekçilerinin yukarıda belirttiğimiz bilinç durumunun ifadesidir.
Savaşın büyümesi geniş yurtsever emekçi kesimlerdeki dinamizmi de büyütüyor. Şemdinli'deki kontrgerilla bombası oligarşinin elinde patladı ve güçlü bir direniş dalgası yarattı. Bugün Diyarbakır'da, Batman'da, Kızıltepe'de gerçekleşen ve daha pek çok Kürt kentine yayılan serhildanlar da dinamizmin yeni adımlarla büyümesi anlamını taşıyor. 14 gerillanın kimyasal silahlarla katledilmesi, Kürt ulusunun yurtsever emekçi kesimlerinde birikmiş olan öfkenin patlamasına yol açtı. Onbinlerin sokağa inişi İmralı çizgisini makul göstermek için yoruldu denilen yurtsever emekçilerin gerçek durumunu resmediyor. Sayısı on'a yaklaşan ölümlere, yüzlerce yaralıya, yüzlerce gözaltı ve tutuklamaya karşın, gösteriler yayıldı. Vahşi saldırılarda ölenlerin yarıya yakına küçük çocuklar. Yaralıların önemli bir bölümü gögüs bölgesinden yara almış durumda. Özellikle Diyarbakır'da gösterilerin ve direnişin çapı 1991'deki Vedat Aydın'ın cenaze törenindeki saldırılara ve buna karşı gelişen direnişlerin çapıyla karşılaştırılabilecek denli büyük.
Gelişen direnişler oligarşi içi çelişki ve çatışmaları da kaçınılmaz biçimde derinden etkiliyor. Geçen yıl Newroz'unun ardından Genelkurmayın "bayrak provakasyonu"yla startı verilen hükümeti geriletme, mevzi kazanma süreci -Şemdinli bombasının ellerinde patlamasıyla kısa süre aksamış olsa da- sürüyor. Hükümetin ülkeyi yönetemediği, "istikrar"ı koruyamadığı havası Kürt coğrafyasında yaratılan provakasyonlarla, özellikle orta sınıflar üzerinden geniş kesimlere yayılmaya çalışılıyor. Genelkurmay AB sürecinde ve genel olarak kaybettiği mevzileri, statüleri bu yoldan almaya çalışıyor. Bu çatışmada her iki kesim içinde en önemli dış müttefik ABD ve onun tutumu da konjonktürdeki değişimlere bağlı olarak farklılaşıyor. Gelinen noktada hükümetin ciddi mevzi kaybettiği, attığı adımların arkasında duramadığı görülüyor. Şemdinli iddianamesinde Büyükanıt'ın suçlanması, -ki belirtilenler buzdağının sadece görünen kısmıdır- ve ardından genelkurmaydan gelen basınç üzerine savcı hakkında suçlayıcı dosya hazırlanmasına değin varan geri adım atılması bunun somut göstergesidir. Öte yandan, hükümetin genelkurmay eliyle yükseltilen faşist milliyetçilik dalgası karşısında politik olarak da gerilediği, giderek sahte uzlaşmacı, ılımlı görüntüyü terk ederek faşist milliyetçi söyleme kaydığı, bu atmosferden pay kapmaya çalıştığı da görülüyor. Diyarbakır serhildanı karşısında Tayyip Erdoğan'ın "Güvenlik güçleri kadın da olsa, çocuk da olsa, eğer terörün maşası haline gelmişse gerekli müdahale neyse onu yapacaktır" sözleri aslında uzlaşmacı, ılımlı hava vermeye çalışan ve Kürt oylarına da talip olan AKP'nin gerçek yüzünü gösteriyor. "Güvenlik güçleri"nin çocuklara müdahalesi açıktır; çocukları öldürmekteler. Diyarbakır'da öldürülenlerin yarı yakını 7 yaşında, 8 yaşında, 10 yaşında çocuklardır. PKK için çocuk katili lafını ağızlarına dolayanlar; açıkça çocukları öldüreceklerini ilan ediyorlar. Çocuk katilleri göğüslerini gere gere bu işe devam edeceklerini söylüyorlar.
AB uyum yasalarının, çocuk hakları sözleşmelerinin TC'deki sınırı ve anlamı budur. Serhildan'ın açığa çıkardığı bir gerçek de budur. AB ve demokratikleşme söylemlerinin Kürt hareketi ve sol hareket içindeki uzantılarının da herhalde bundan alacağı bir ders olmalıdır.
Devrimci sosyalizmin baştan itibaren Kürt ulusunun ulusal demokratik hakları konusunda tutumu nettir. Sorunun çözüm zeminini ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesinin uygulanmasında gördüğünü ifade etmiştir. Bunun dışındaki tüm çözüm arayışları geçicidir, avutmaya, sorunu sürüncemede bırakmaya dönüktür. Devrimci sosyalizm yurtsever Kürt emekçilerinin taşıdığı dinamikler konusunda da nettir. Kürt emekçileri yorgun değildir, temel ulusal demokratik özlemleri konusunda kırılmış da değildir. Gelinen noktada sorun, esas olarak önderlik sorununda düğümlenmiştir. Serhildanlarda açıkça görülmektedir ki, geniş emekçi kesimlerin istemleri ile ona önderlik yapan güçlerin iddia ve hedefleri arasında ciddi bir açı farkı vardır. Yükselen serhildanlar dalgasının yarattığı sıcak atmosfer bu açı farkının görülmesini engelleyebilir. Ancak gerçekte serhıldan süreci bu açı farkını büyütecektir. Kürt coğrafyasında devrimci sosyalist bir hareketin mayalanması için koşullar her zamankinden daha elverişli hale gelmektedir. Devrimci sosyalistler Kürt coğrafyasındaki mücadeleye yönelişi bu bilinç temelinde olacaktır/olmalıdır.

Derbent; İnsanca Yaşam İçin Direniş
Oligarşinin emekçilerin yaşamlarına saldırısı Derbent'te gecekondu yıkımları için atılan adımla da kendini ortaya koydu. Derbent emekçilerinin dernek binası gecekondu olduğu gerekçesiyle yıkıldı. Bu aslında "Kentsel Dönüşüm Projesi" denilen yeni kentsel rantlar yaratma, emekçileri toprak rantı yüksek bölgelerden ve kent merkezlerinden çıkarma projesinin Derbent'deki uygulamasının başlangıcıydı. Derbent halkı bu saldırıya tüm gücüyle tereddütsüz biçimde karşılık verdi. Gelişen direniş yıkım saldırısının büyümesini engelledi. Genciyle, yaşlısıyla, kadını, çocuğuyla direnişe geçen Derbent çok sayıda yaralıya, gazdan zehirlenmeye rağmen bütün gün boyu direnişi sürdürdü ve saldırıyı püskürttü. Bölgede bulunan devrimci güçlerin yanı sıra, başka bölgelerden Halk Kültür Merkezleri emekçileri de derhal direnişe katıldı. Tutuklanan 5 kişiden 3'ü HKM emekçileriydi. Derbent halkı geçen yıl direnişle kazanan Güzeltepe emekçilerinin, Aydos halkının yolunu izleyerek oligarşinin saldırılarının direniş duvarına çarpacağını gösterdiler. Önümüzdeki süreç yıkım saldırılarına yenilerinin ekleneceği bir süreç olacak. Yıkımlar ve direniş aynı madalyonun iki yüzü haline gelmektedir. Emekçiler kendi gerçek sorunları etrafında güçlü direnişler geliştirme dinamiklerine sahip olduklarını geliştirdikleri direnişlerle açık biçimde gösteriyorlar. Devrimci sosyalistler bu dinamiği görüyorlar ve bulundukları her alanda direnişlerin bir parçası haline geliyorlar.

Direniş Ruhuyla Birleşik,
Kitlesel, Devrimci 1 Mayıs

Dünyada ve coğrafyamızda emekçilerin emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin saldırılarına karşı direnişleri giderek günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Bu direniş ruhunun genelleştirilmesi, hayatın her alanına taşınması, buradan devrimci sosyalist mücadelenin büyütülmesi ana sorundur. Devrimci sosyalizm bu noktada tereddütsüzdür. Direnişin olduğu yerde olmak, yeni direnişleri yaratmak konusunda attığımız mütevazı adımlar geleceğin büyük savaşlarını kazanmak için kilometre taşlarıdır. Emekçilerin gerçek sorunlarından ve haklı taleplerinden hareket eden bir pratik çizgi izlemek, bu temelde bir sokak hareketi haline gelmek devrimci yenilenme sürecimizin pratik politika alanındaki temel hedeflerinden biridir. Yaptıklarımız yapacaklarımızın yanında henüz çok sınırlıdır, mücadelenin bütün araç ve imkanlarını kullanmaktan uzaktır. Ancak tüm eksikliklerimize, zayıflıklarımıza karşın bu yolda ilerliyoruz. Bulunduğumuz her alanda direnişlerin ana unsurlarından biri haline geliyoruz.
1 Mayıs direniş ruhunun büyütülmesinin ana kanallarından biri olmalıdır. 2006 1 Mayıs'ı emperyalist saldırganlığa, şovenist saldırılara, yıkımlara, neoliberal politikalara karşı kitlesel, birleşik ve devrimci bir karakter kazanmalıdır. 1 Mayıs sürecinin bütün aşamalarını bu bilinçle örmeliyiz.



 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19