Komünist Enternasyonalin
tıkanmasının nesnel ve öznel bir çok nedeni üzerinde
durulabilir. Şüphesiz bu etkenler birbirini etkileyerek
ve hatta birbirini besleyerek gelişmiştir.
Emperyalist aşamayla birlikte dünya çapında devrimlerin
nesnel koşullarının oluşmasının yanında devrimci
bir dalgaya oturan Komünist Enternasyonal, bir
devrim örgütü olarak kurulmuş ve örgütsel yapısını
buna uygun şekilde oluşturmuştur. Leninist parti
işleyişini evrensel bir boyuta yükselterek buna
uygun tarzda örgütlenen Komünist Enternasyonal,
reformistlerin ve merkezcilerin örgüte girip ilkelerini
sulandırmalarını engellemek doğrultusunda 21 koşulu
dayatmıştır.
Bir devrim örgütü olarak kurulmasına karşın, beklenen
Avrupa devriminin gerçekleşmemesi ve devrimci
dalganın geri çekilişiyle birlikte kısa bir dönemde
-en azından yeni bir devrimci dalgaya kadar- devrimlerin
olmayacağının ortaya çıkması, Komünist Enternasyonali
var olan mevzinin korunması ve sağlamlaştırılması
sorununu ön plana çıkarmıştır.
Lenin'in "Bir Yazarın Notları"ında dile
getirdiği "Yüksek Dağlara Tırmanmak Üzerine"
makalesi Sovyet devriminin içinde bulunduğu nesnelliği
ve tabloyu çok iyi koymaktadır. (1)
Rus Komünistleriyle dünya komünistlerinin önünde
iki seçenek bulunuyordu. Lenin'in ortaya koyduğu
tablo içinde zirveye yükselmek ya da aşağıya inmek.
Dünya komünistleri, hedefi yükseltme kararı aldılar
ve buna uygun şekilde hareket etmeye başladılar.
Ancak Lenin'in de belirttiği gibi zirveye doğru
yürümek sadece zor ve tehlikeli değil, artık düpedüz
olanaksız. Ancak, inişi belki de çıkışından daha
zordu. Bu durumda kendisine zirveye ulaşma olanağı
sağlayacak başka yollar bulmak zorundadır. Birilerinin
bulunulan zirveye gelip yardım etmesini beklemeden
zirveye tırmanma kararı alınmasına benziyor.
Devrimci dalganın gerilediği bir koşulda kazanılmış
bir mevzi olan Sovyet devriminin korunma istemi
ve buna uygun konumlanış, (sosyalizmin kurulması
için ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yaşama
ilişkin alınan kararlar) tarihsel olarak doğru
bir yaklaşımdır. Bu nedenle 1925'lerdeki SBKP
içindeki tartışmalarda SBKP'ye egemen olan çizginin
doğru olduğunu yukarıda belirtmiştik. Ancak, taktik
düzeyde doğru olan bu yaklaşımın giderek stratejik
bir çizgiye oturtulması; yani merkez güç konumundaki
Sovyetler Birliği'nin gereksindiği uluslararası
desteğin pratik araçlarının teorileştirilmesi,
ideolojik kırılma biçiminde değerlendirilmelidir.
Zira bu yaklaşım, yeni devrimler sorununu, Sovyetler
Birliğinin konjonktürel çıkarlarına bağlamak anlamına
geliyordu. Bu tamamen savunmacı bir anlayıştır
ve ideolojik kırılma olarak tarif edilebilir.
Bu ideolojik kırılma ile birlikte Sovyetler Birliği
ve Rusya Komünist Partisi (sonraları SBKP) içindeki
her gelişme doğrudan doğruya Komünist Enternasyonale
yansıyacaktı. Komünist Enternasyonalin 5. Kongresi'nde
Souvarine ile ilgili alınan karar, bundan sonraki
sürecin tasfiyelerinde sürekli kullanılacak ve
böylece SBKP ve SSCB Komünist Enternasyonal'in
üzerinde bir yer alacaktı. Uluslararası proletaryanın
genel çıkarlarını temsil eden/temel alan, bir
devrimci organizasyon olarak kurulan Komünist
Enternasyonal, böylece SB ve SBKP'in uzantısı
bir örgütlenmeye dönüşmeye başladı. İlkesel olarak
ele alındığında SBKP ve SSCB'den üstün olan/olması
gereken Komünist Enternasyonal, SBKP içindeki
çelişki ve tasfiyelere bağlı olarak örselenmeye
başlanmıştır. Değişik ülkelere mensup Komünist
partilerin ve bu anlamıyla Enternasyonal'in Rus
olmayan bir çok yöneticisi fiziksel imhayı da
içerecek tarzda tasfiye edilmiştir.
Sonuçta, 2. Enternasyonal döneminde Alman Sosyal
Demokrat Parti'nin oynadığı rolün benzerini yaşayan
SBKP, Komünist Enternasyonal'in kurulmasına öncülük
ettiği gibi, tıkanıp deformasyona uğramasında
da belirleyici olmuştur.
SBKP'nin kendi ülkesinde devletle bütünleşmesi
sonucu, bu partinin Komünist Enternasyonal içindeki
öncü konumu yerini Sovyet devletinin belirleyici
konumuna bırakmış; Komünist Enternasyonal, Sovyet
devletinin iç ve dış politikasına bağımlı hale
gelmiştir. Böylece, Komünist Enternasyonal'in
kazanılmış bir mevziiyi bilinçli ve gerçekten
Enternasyonalist bir tarzda koruma/savunma anlayışı
politikası, süreç içinde Sovyet devletinin her
türlü politikasıyla birebir örtüşme yanlışlığına
dönüşmüştür.
Sonuçta devrimci dalganın yükseldiği koşullarda
Rus devriminin belirleyiciliği Enternasyonale
yardımcı oldu; fakat devrim dalgasının geriye
çekildiği, ufukta devrim beklentisinin zayıfladığı
koşullarda Enternasyonal tahribata uğradı; savunmacı/edilgen
pozisyona çekildi.
Komünist Enternasyonal'in nasıl böyle bir duruma
düştüğü konusunda başka etkenlerin üzerinde de
durabiliriz: En başta devrime öncülük etmiş bir
partinin politik etkisi ile, diğer partiler arasında
önemli bir farkın olduğunu belirtmek gerekir.
En büyük partilerin aldığı yenilgiler ve devrim
dalgasının geriye çekilişi aradaki mesafenin daha
da açılmasına neden olmuştur.
SBKP'nin Komünist Enternasyonal üzerindeki ağırlığını
gören Lenin, bir tarafta Komünist Enternasyonalin
sonraki kongrelerinin Batıdaki Paris, Londra,
Berlin gibi Avrupa merkezlerine taşınmasını gündeme
getirirken öte yanda Komünist Enternasyonal'in
3. Kongresi'nde yaptığı gibi alınan kimi kararların
Rus olduğunu bilince çıkartır. Bununla ilgili
Lenin, 13 Kasım 1922'de Komünist Enternasyonal
IV. Kongre Raporunda -5 yıl Rus Devrimi ve Dünya
Devriminin Perspektifleri- şunları söylüyordu:
"1921'deki 3. kongrede, komünist partilerin
örgütsel inşası ve çalışma yöntemleriyle çalışmaların
içeriği üzerine bir karar kabul ettik. Karar mükemmeldir,
fakat neredeyse baştan sona Rus işi, yani her
şey Rus koşullarından alınmıştır. Bu onun iyi
yanıdır, ama aynı zamanda kötü yanıdır. Şu yüzden
kötü, çünkü bunu neredeyse hiçbir yabancının baştan
sona kadar okumayacağından eminim. -bunu söylemeden
önce bu kararı bir kez daha okudum. Birincisi,
fazla uzun... İkincisi, okusalar bile, yabancılardan
kimse bunu anlamayacaktır; çünkü fazlasıyla Rus
işi... tamamıyla Rus ruhuyla dolu olduğu için.
Ve üçüncüsü, bu kararı istisnai olarak herhangi
bir yabancı anlasa bile uygulamayacaktır.... Fakat
edindiğimiz Rus deneyimiyle yabancılara nasıl
yaklaşacağımızı bilemedik." (2)
***
Enternasyonalde yaşanan deformasyon tek tek kişilerin
hatasına bağlanamaz. Deformasyonların temelinde
yukarıda belirttiğimiz nesnel etkenlerin yanında,
-beklenen Avrupa devrimlerinin gerçekleşmemesiyle
birlikte- enternasyonalizmin zafer kazanmış devletin
korunması anlayışının stratejik noktaya çıkarılması
ve bununla aynı anlama gelen Sovyet devleti çıkarlarına
oturmasıdır. Zafer kazanmış devletin korunması
anlayışının taktik düzeyde alındığı dönemde bile
ilke ihlallerinin yaşandığı bilinmektedir. (Lenin
döneminde bile ilke ihlalleri yaşanmıştır. Coğrafyamız
bunun trajik örneklerine sahiptir. KE'in 2. kongresinde
ulusal devrimci hareketlerin nasıl destekleneceğine
ilişkin alınmış olan karara karşın, Mustafa Suphi'lerin
katledilmesinden sonra Mustafa Kemal desteklenmeye
devam edilmiştir.) Enternasyonal uluslararası
sosyalist mücadeleyi Sovyet çıkarları eksenine
bağladığından savunmacı bir enternasyonalizm anlayışı
doğmuş, Sovyet devletini yeni devrimlerle korumak
anlayışından çok var olanı korumak ekseninde geliştirmiştir.
Bu anlayış savunmacı bir yaklaşımdır. Tek ülkede
sosyalizmin korunması gerekçeleri (SB'nin 2. Dünya
savaşında yakaladığı nokta) ortadan kalkınca Enternasyonale
gerek kalmamıştır. Kendini Sovyet devletinin korunması
amacına bağlayan Enternasyonal, giderek Sovyet
devletinin değişen ilişkileri karşısında sorun
olabilecek duruma gelince rahatlıkla kapatılmıştır.
Bu süreçte şekillenen KP'ler giderek mücadelelerini
iktidarın ele geçirilerek devrimin yaygınlaştırılarak
korunmasını temel alacaklarına, devrim perspektifini
(mücadelenin iktidar mücadelesi olduğu) yitirmişler
ve ikinci emperyalist savaş sürecinde Fransa,
İtalya, Yunanistan gibi ülkelerde devrimci durum
değerlendirilememiştir. Sonraki süreçlerde gelişen
uluslararası reformizmin maddi temellerinin burada
olduğunu görmek gerekir. 2. Dünya Savaşı'nda bugüne
kadar dünyanın hiç bir ülkesinde Sovyetler Birliği
merkezli komünist partiler (klasik KP'ler) bir
devrime önderlik edememişlerdir.
***
22 Mayıs 1943'te KEYK Prezidyumu'nun Komintern'i
dağıtmaya karar verdiği açıklandı. Yapılan açıklamada:
"Savaştan uzun zaman önce, tek tek ülkelerin
gerek iç gerekse uluslar arası durumlarının karmaşıklaşması
sonucunda, her ülkenin işçi hareketinin görevlerinin
herhangi bir uluslararası merkez tarafından yerine
getirilme çabasının aşılmaz güçlüklerle karşılaşacağı
ortaya çıkıyordu.
Dünyadaki ayrı ayrı ülkelerin tarihi gelişim yollarının
farklılığı, toplumsal yapıların farklı, evet hatta
karşıt nitelikte olması, toplumsal ve siyasal
girişimlerinin düzey temposundaki farklılık, nihayet
işçilerin bilinçlilik ve örgütlülük derecesindeki
farklılık, aynı zamanda, her ülkenin işçi sınıfının
önüne değişik görevlerin bulunmasına yol açıyor.
Geçen çeyrek yüzyıl içinde olayların bütün akışı
ve Komünist Enternasyonal'in yaşadığı deney gösterdi
ki, Komünist Enternasyonal'in birinci kongresiyle
işçileri bir araya getirmek için seçilen ve işçi
hareketinin yeniden doğuşu için başlangıç döneminin
gereklerine uygun düşen örgütlenme biçimi, işçi
hareketinin tek tek ülkelerdeki büyümesi ve onların
görevlerinin karmaşıklaşması ile gitgide eskidi,
evet hatta ulusal işçi partilerinin daha fazla
güçlenmesinin önünde engel haline geldi.
Hitlercilerin yol açtığı dünya savaşı ayrı ayrı
ülkelerin durumlarındaki farklılıkları daha keskinleştirdi.
Hitler tirancılığının taşıyıcısı olmuş ülkelerle,
kudretli anti Hitler koalisyonu içinde iç içe
geçen özgürlük sever ülkeler arasında derin bir
uçurum yarattı. Hitler bloğu ülkelerinde işçilerin,
emekçilerin ve bütün dürüst insanların ana görevi,
Hitlerin savaş makinasını içten kemirerek, bu
bloğun yenilmesi için her yönden çaba harcamak,
savaş suçlusu hükümetlerin devrilmesine çalışmak
iken, anti-Hitler koalisyonu ülkelerde geniş halk
yığınlarının ve her şeyden önce ileri işçilerin
kutsal görevi, Hitler bloğunu en hızlı bir biçimde
ezmek ve uluslararası eşit haklar temeli üzerinde
ortak çalışmasını güven altına almak için bu hükümetlerin
savaş çabalarını her yönden desteklemektir....(...)"
( Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi.
C.3, Ek bölüm, s. 235) denmektedir.
Bu resmi açıklamanın yanında, Stalin, 28 Mayıs
1943'te Reuters Ajansı muhabirinin sorusuna verdiği
cevapta şunları belirtir:
Soru: Komintern'in lağvedilmesi kararı hakkında
İngiliz yorumları çok olumluydu. Bu konudaki Sovyet
görüşü ve bu görüşün uluslararası ilişkilerin
geleceği açısından anlamı nedir?
Cevap: Komünist Enternasyonal'in lağvı akıllıca
ve uygun bir karardır, çünkü tüm özgürlük sever
halkların ortak düşmana, Hitlerizme karşı ortak
saldırısını kolaylaştırır. Komünist Enternasyonalin
lağvı akıllıcadır; çünkü;
a) Moskova başka halkları Bolşevikleştirmek amacıyla
onların hayatlarına müdahale ediyor" şeklindeki
Hitlercilerin yaydıkları yalanları ortaya çıkardı.
Artık tüm bu iftiralara son verdi.
b) "Çeşitli ülkelerin KP'leri kendi halklarının
çıkarları doğrultusunda hareket etme yerine yabancı
ülkelerden gelen emirlere itaat ediyorlar"
diyen işçi hareketi içindeki komünizm karşıtlarının
iftiralarını açığa çıkartıyor.
c) Özgürlük sever ülkelerdeki yurtseverlerin parti
ya da din ayırımı gözetmeden ülkelerindeki ilerici
güçleri faşizme karşı mücadeleyi ileri götürmek
amacıyla tek bir ulusal kurtuluş cephesinde birleştirme
çabalarını kolaylaştırdı.
d) Tüm ülkelerdeki yurtseverlerin, tüm özgürlük
sever halkları Hitlerizmin dünya çapındaki egemenliği
tehdidine karşı tek bir uluslararası mücadele
cephesinde birleştirme çabalarını kolaylaşırdı.
Ve ulusların gelecekte eşitlik temelinde kardeşçe
bir arada çalışacakları bir örgütün oluşturulmasının
önünü açtı." (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler
Ansiklopedisi. C.3, Ek bölüm, s. 235, 236)
Yapılan resmi açıklama ile Stalin'in açıklaması
birbirini tamamlıyor. Her iki açıklama irdelendiğinde
tartışılması gereken iki nokta ortaya çıkıyor:
Birincisi, "Anti-Hitlerci cepheyi güçlendirme
istemi". Bu ne anlama geliyor? Bu söylemden
anladığımızı kendi dilimizle açıklayacak olursak:
Avrupa'nın bir çok ülkesinde Hitler faşizmine
karşı mücadele yükseldi. Bu mücadeleye katılanlar
içinde çeşitli burjuva kesimleri de bulunuyor.
Bu burjuva kesimleri, ülkelerindeki komünist partilere,
KP'lerinEnternasyonalle ilişkileri nedeniyle güvenmiyorlar.
Güvenin sağlanması Hitler faşizminin yıkılışını
kolaylaştırır. Hitler faşizminin yıkılışını kolaylaştırmak
ve bu anlamda komünist partilerin işini kolaylaştırmak
için Komintern'i dağıttık deniliyor.
Bu gerekçe, anti-faşist mücadelenin nasıl algılanıldığının
açık bir göstergesi. Çok açıktır ki, anti-faşist
mücadele, faşizme kaynaklık eden üretim ilişkilerinden
kopartılıyor ve sadece "en"lerle tarif
edilen tekelci kesimleri ifade ediyor. Faşizm
ve faşizme karşı mücadelenin "en"lere
indirgenmesi sınıf uzlaşmasını beraberinde getiriyor.
Ve yine bu yaklaşım daha önce faşizm ve faşizme
karşı mücadele konusunda Komintern'in aldığı kararların
da gerisine düşüyor.
Böyle bir yaklaşım anlamlı ve doğru bir yaklaşım
değildir. Faşizme karşı mücadele, ona kaynaklık
eden kapitalizmden ayrılamaz. Faşizme karşı mücadeleyi
kapitalizme karşı mücadeleden ayırmak, devrimden
vazgeçmekle aynı anlamı taşımaktadır. Aslında
savaş sürecinde kimi komünist partilerin (Fransa,
İtalya, Yunanistan) kahramanca yürütülen partizan
savaşlarına ve bu savaşlar sonucunda halkın önemli
bir bölümünün desteğini almalarına karşın, iktidara
yönelmemeleri bu sağ sınıf uzlaşmacı yaklaşımla
bağlantılıdır. (Örneğin Fransa'da iktidar dört
bakanlığa feda edildi.) Hele hele Komintern'in
feshedilmesinin temel gerekçelerinden biri olarak
gösterilmesinin, -en başta SBKP'de olmak üzere
diğer ülkelerdeki Komünist partilerde- yaşanan
deformasyonun ve ideolojik kırılmanın boyutlarını
ifade etmektedir. Böylesi bir gerekçenin haklı
bir tarafı olamaz.
İkincisi, "işçi hareketinin tek tek ülkelerdeki
büyümesi ve onların görevlerinin karmaşıklaşması"
gerekçesi doğru bir yaklaşımı ifade etmemektedir.
Ulusal komünist partilerin güçlenmesi, Enternasyonal'i
gereksiz kılması bir yana, varlık gerekçesini
daha da güçlendirir. Ulusal boyutta komünist partilerin
gelişmesi uluslararası mücadelenin organize ve
koordine edilmesi gerekliliğini artırır. Bu anlamıyla
Komintern'in kapatılma gerekçelerinden biri olarak
bu gerekçenin gösterilmesinin isabetli bir yanı
bulunmamaktadır
ALTI ÇİZİLMESİ GEREKEN
BAZI SONUÇLAR:
* 1. emperyalist savaşla birlikte Avrupa'daki
sosyal Demokrat Partilerinin bir çoğunun sosyal
şoven bir konuma dönüşmesi, 2. Enternasyonalin
ölümü anlamına geliyordu. Kendi burjuvalarını
destekleyerek işçi sınıfına ihanet eden Sosyal-Demokrat
Partiler, artık olası devrimlerin öncüleri olamazdı.
Bu nedenle Lenin, yeni bir Enternasyonalin hemen
kurulmasının gerektiği üzerine durur. Lenin'de
enternasyonal kurulması anlayışı -esas olarak-
iki nedene dayanır:
Birincisi, yükselen devrim dalgasının ihtiyaçlarına
yanıt vermeye yöneliktir. Nasıl ki, ulusal partiler
bulundukları coğrafyadaki devrimi yönetmek için
oluşurlarsa, dünya partisi anlamına gelen Komünist
Enternasyonal de, yükselen devrim dalgasına bağlı
olarak dünya çapındaki devrimleri yönetmek için
oluşturulmuştur.
İkincisi, yükselen devrim dalgasından bağımsız
olarak Lenin'in devrim perspektifiyle de bağlantılıdır.
Lenin, emperyalizm döneminde kapitalist üretim
ilişkilerinin, üretici güçlerin gelişmesi önünde
engel olduğunu, bunun dünya çapında devrimlerin
nesnel koşullarını oluşturduğunu, burjuvazinin
devrimci barutunu yitirerek gericileştiğini, bundan
sonraki devrimlerin proletaryanın öncülüğünde
kesintisiz devrim anlayışına uygun olarak sosyalizme
yöneleceğini öngördüğünden bu devrimlere öncülük
edecek bir enternasyonal oluşturması anlayışındaydı.
Yani Komünist Enternasyonal'in hemen kurulma istemi
yükselen devrimci dalgayla doğrudan bağlantılıdır.
Ancak, Komünist Enternasyonal fikri yükselen devrimci
dalgalarla bağlantılı değildir.
Bundan şu sonucu çıkarabiliriz: a) Ulusal KP'lerle,
Dünya Komünist Partisi, sadece kriz anlarında,
krizin olanaklarını değerlendirmek üzere kurulmazlar.
Kriz anları komünist parti ihtiyacını olağan üstü
bir şekilde ön plana çıkartır; ama o kriz(ler)
olmasa da sınıf hareketini politikleştirerek gerici
sistemi yıkması için KP gereklidir. Aynı şekilde
Komünist Enternasyonal oluşurken devrim dalgasına
oturmasına karşın devrim dalgasının geriye çekildiği
bir dönemde gereksizliği anlamına gelmez. Zira
dünya çapında devrimin nesnel koşulları oluşmuştur.
Bu nedenle süreç boyunca gelişecek mücadelelere
bütünsel tarzda önderlik etme noktasında zorunludur.
b) Bulunduğumuz konjonktürde devrimlerin öznel
koşulları belki de dünya komünist hareketi tarihinin
en geri düzeyde olmasına karşın, Komünist Enternasyonal
oluşturma fikri bir kenara atılamaz. Nesnel açıdan
baktığımızda işçi sınıfı tarihinin hiçbir döneminde
enternasyonal bir mücadeleye bu kadar ihtiyaç
duymadı. Emperyalist kapitalist ekonomilerin iç-içeliğinin
vardığı boyutun işçi sınıfı hareketi üzerindeki
etkisi ile emperyalizmin dünya çapındaki saldırılarının
işçi sınıfının on yıllarca mücadelelerle kazandıklarını
(ekonomik, sosyal, siyasal haklar bir bir ellerinden
alınmaktadır.) gasp etmeye yönelmesi, işçi sınıfı
mücadelesinin uluslar arasılaşmasının zeminini
oluşturmaktadır.
* Dünya komünist partisi olarak oluşan Komünist
Enternasyonal, yükselen mücadelelere önderlik
etme doğrultusunda -yaşanmış deneyimleri de dikkate
alarak- oluştu. Komünist Enternasyonal'in örgütlenme
biçimi Lenin'in Bolşeviklerin deneyimini evrenselleştirmesi
olarak da ifade edebiliriz. Komünist Enternasyonal'in
2. Kongresi'nde gündeme getirilip kabul edilen
21 koşul, bir boyutuyla reformist partilerin Enternasyonale
girmelerini engellemeye yönelik iken, diğer boyutuyla
Enternasyonale girecek partilerin bir devrim örgütü
olarak yapılandırılmalarını sağlamak içindi. Bu
nedenle Komünist Enternasyonal; tüzük, program
ve taktiklerde temel ilkeleri dayatmıştır. 2.
Enternasyonal'in gevşek, federatif yapısının tersine
III. Enternasyonal, Bolşevik Parti gibi bir devrim
örgütü olarak sıkı bir merkeziyetçilik ile demokratik
merkeziyetçilik ilkesini temel aldı; üye olan
partiler Komünist Enternasyonalin birer seksiyonu
olarak kendilerini adlandırdı.
* Komünist Enternasyonal, Avrupa'daki devrimlerin
yenilgiye uğraması ve devrim dalgasının geriye
çekilişiyle birlikte, enternasyonalizmi, kazanılmış
bir mevzi olan Sovyet devletinin korunması olarak
ele aldı. Bu taktik, konjonktürel olarak doğruydu.
Gerekli ve doğru olan yeni bir devrim dalgasına
kadar var olanı korumak; devrim dalgasıyla birlikte
yeni devrimlerle taçlandırmak olmalıydı. (Bu noktada
parantez açarak şunu da kısaca belirtmek gerekir.
Avrupa'da devrimci dalga çekilirken doğuda başta
Çin ve Hindistan olmak üzere devrimci dalga kendisine
yeni mücadele biçimleri yoluyla yol açarak yükselmekteydi.
Bu bağlamda devrimci dalganın geri çekilmesi görece
bir şeydi ve esas olarak Avrupa'daki devrimci
hareketi esas almaktaydı. Bu noktayı daha kapsamlı
değerlendirmelere bırakarak geçelim.) Ancak taktik
olan stratejik bir hal aldığı oranda enternasyonalizm
anlayışı da, Komünist Enternasyonal de, Sovyet
devletinin çıkarlarına oturdu. 1927'lerde enternasyonalizm
anlayışı, "Sovyet devletini kayıtsız şartsız
destekleyen" olarak tanımlandı. Sonraki süreçlerde
bu anlayış hiçbir zaman değişmedi.
Komünist Enternasyonal'in Sovyet Devleti çıkarlarına
oturması ve bunun stratejik bir hal alması; Sovyet
devrimini öncelikle Avrupa, giderek de tüm dünyaya
yaymak ve Komünist bir sistem inşa etmek için
oluşturulan Komünist Enternasyonal'in kuruluş
gerekçesinin/amacının gerisine düşmesi anlamına
geliyor.
* Enternasyonalizm anlayışında yaşanan bu sapma,
parça-bütün ilişkisinin yanlış tanımlanmasına
neden olmuştur. Parça-bütün ilişkisi, koşullara
göre değişebilen proletarya mücadelesinin bütünsel
çıkarlarıdır. Devrim dalgasının yükseldiği koşullarda
proletarya mücadelesinin genel çıkarları, var
olanı yeni devrimlerle geliştirmek; devrim dalgasının
gerilediği koşullarda ise eldekini korumaktır.
Oysa enternasyonalizmde yaşanan sapma her koşulda
eldekini korumayı temel almıştır. Çubuğun stratejik
tarzda bu şekilde bükülmesi, devrimci dalganın
yükseldiği koşullarda yeni devrimlerin gerçekleşmesi
noktasında olumsuz etkiye neden olmuştur. Bu anlayışın
sonraki yıllardaki iz düşümü "devrimlerin
istikrar/denge bozucu" olarak görülmesidir.
* Bir dünya partisi olarak şekillenen Komünist
Enternasyonal, tek tek ulusal partilerin üzerinde
bir konuma sahip olması gerekirken, SBKP'nin ve
Sovyetler Birliği devletinin etkisinde kaldı.
Bu durum kuruluşunun ilk dönemlerinde -devrimci
dalganın yükseldiği koşullarda- olumlu bir etki
yaratırken, sonraki süreçlerde tıkanmanın ve tasfiyenin
aracı durumuna dönüştü. SBKP içindeki çelişki
ve çatışmalar doğrudan doğruya Komünist Enternasyonale
yansımaya başladı. SBKP içinde bilinen en büyük
tasfiye hareketi olan 1936-1939 tasfiyesi aynı
zamanda Enternasyonale de yansımıştır. Enternasyonal'in
bir çok yöneticisi Sovyetler Birliği'nin içişleri
bakanlığı tarafından gözaltına alınmış, tutuklanmış
ve fiziksel imhayla karşı karşıya kalmıştır. Gözaltına
alınanlar, tutuklananlar ve fiziksel imhayla karşılaşanlar
sadece Komünist Enternasyonal'in seksiyonu konumundaki
SBKP yöneticileri değil, diğer seksiyon partilerinin
yöneticilerini de içermekteydi. Bunlar içinde
en bilinenleri Bela Kun (Macar Sovyet'inin lideri
ve Komünist Enternasyonal'in kurucularından) ile
Radek'tir. Şüphesiz ki bu yaklaşımlar SBKP ve
SB'i tarafından Enternasyonal'in ve hem de enternasyonal
anlayışının örselenmesi anlamına gelir.
* Yukarıdaki sonuçla bağlantılı olarak Komünist
Enternasyonal, komünist partiler arasındaki ilişkiler
konusunda kötü bir miras bıraktı. 1970'li yıllarda
gündeme gelen "kıble" yaklaşımı bu yaklaşımdan
beslenmiştir. Bir tarz "alt", "üst"
ilişkileri ortaya çıkmıştır. Eleştirel olmaktan
çok "merkez"in her söylediğinin doğru
olarak kabul edilmesi biçiminde şekillenme olmuştur.
Devrimci grupların kıbleleri farklı olsa da, kıblelerine
yaklaşım aynıydı; diğer partilerin merkez konumundaki
partinin yani kıblenin ekseninde politika yapması
ve tabiyet ilişkisi. Doğru ve geliştirici olan
ise tüm komünist partilerin birbirleriyle seviyeli,
eşit temellerde ilişki yürütmesidir.
* Komünist Enternasyonal'in Sovyet devleti çıkarlarına
oturması üç nedene bağlanabilir: İlki, Komünist
Enternasyonale öncülük eden Rus Komünist Partisi,
siyasal iktidarı alan tek bir parti olması itibarıyla
otorite olarak kabul ediliyordu. Siyasal prestiji
hiçbir parti ile karşılaştırılmayacak düzeydeydi.
İkincisi, Avrupa'nın en büyük komünist partilerinin
yenilgiye uğramaları, sadece Bolşeviklerin zafer
kazanması ve bunun yarattığı etkiler, üçüncüsü,
devrimci dalganın geriye çekilmesi.
* Sömürge ülkelerdeki devrimlerle ilgili olarak:
gerek bakış açısı ve gerekse pratik tavırlar konusunda
kongreler arasında bir süreklilikten bahsetmek
mümkündür. Sömürge ülkelerdeki devrimler konusunda
ilk beş kongreyle altıncı kongre arasındaki temel
fark, 6. Kongre'nin görüşünü sistemleştirmesi
ve bunu teorik bir ilke düzeye yükseltmiş olmasıdır.
İlk beş kongre açısından söyleyebileceğimiz -sömürge
ülkelerdeki devrimlerle ilgili- sahiplenilebilecek
bütünlüklü, ilkesel yaklaşımların olmadığı; düşüncelerin,
el yordamıyla bulunmaya çalışıldığıdır. Yukarıda
da belirttiğimiz gibi Lenin, doğunun halkları
için komünistleri uyarıyor ve onları daha önce
dünya komünistlerinin karşılaşmadığı, bir görevin
beklediğini açıklıyor. Lenin bu sorunların çözümünün
herhangi bir kitapta bulunmayacağını ve bunun
ancak komünistlerinin kendi bağımsız deneyleriyle
çözebileceklerinin altını çiziyor. Ayrıca Lenin,
Komünist Enternasyonal'in 2. Kongresi'nde Ulusal
Sorun ve Sömürgeler sorunuyla ilgili sunduğu tezlerin
daha sağlıklı tartışılması için katılımcılardan,
ve "özellikle bu karmaşık sorunların herhangi
biri hakkında somut bilgisi olan yoldaşlar"dan,
değiştirip ya da eklemelerini ve somut noktaları
iki ya da üç sayfadan fazla olmamak üzere yazmalarını"
istiyor. Ancak bu süreler içinde pratik dayatmaların
da bir sonucu olarak (sömürge ülkelerde komünistlerin
başını çektiği hareketlerin olmayışı ya da zayıflığı)
Komünist Enternasyonal, Kemalizm ve Koumintang
konusunda, 1928 programında teorik bir ilke olarak
dile getirilen "Burjuva demokratik devrimden
sosyalizme geçiş" anlayışını aşan bir yaklaşım
sergilememiştir. 1928 programında teorik bir ilke
haline getirilen "Burjuva demokratik devrimden
sosyalizme geçiş" sorunu bu maddi zemine
oturduğundan ciddi bir sorunla karşılaşmadan kabul
edilmiştir. Farklı iddialarda bulunanlar Komintern'in
ve Sovyetler Birliğinin Kemalist hareketi hangi
ilkelere dayanarak desteklediğini ortaya koymak
zorundadır. Bunun yanında "sömürge, yarı-sömürgelerde
devrimin ilk aşamasının neden komünist devrim
olmayacağı" ortaya konulmalıdır. Devrime
içeriğini veren temel olgu devrimin ekonomik alt
yapıda neleri gerçekleştirdiği değil, siyasal
iktidar sorunu ise, KP'lerin öncülük ettiği devrimler
(sömürge, yarı sömürgelerde) nasıl devrimlerdir?
Kesintisiz devrim ne anlama geliyor? Kesintisiz
devrim sadece batılı ülkeler için mi geçerli?
* Kongrelerin tüzüksel işleyişe uygun olarak yapılmaması
anlayışı -ve bu anlamıyla demokratik merkeziyetçilik
anlayışının demokratik boyutunun ortadan kaldırılması
anlayışı- Komünist Enternasyonal anlayışından
beslenmiştir.
Dipnotlar
(1) Çok yüksek, dik ve henüz keşfedilmemiş bir
dağa tırmanan bir insan düşünelim. Diyelim ki,
bu insan inanılmaz zorlukları ve tehlikeleri aşarak,
kendisinden önce bu dağa tırmananlardan daha yükseklere
çıkmayı başardı, fakat hala zirveye ulaşmış değil.
Öyle bir duruma gelmiş ki seçtiği yönde ve izlediği
yolda yürümesi zadece zor ve tehlikeli değil,
artık düpedüz olanaksızlaşmış. Bu dağcı geri dönmek,
aşağı inmek, daha uzun da olsa kendisine zirveye
ulaşma olanağı sağlayacak başka yollar aramak
zorundadır. Hayali dağcımızın dünyada henüz ulaşılmamış
bu yükseklikten aşağıya inişi belki de çıkışından
daha tehlikeli ve zorludur:kolayca hatalı bir
adım atabilir; aşağıya inerken ayağını koyduğu
yeri iyice görmesi kolay değildir; yukarıya hedefe
doğru tırmanırken içinde bulunduğu özellikle yüksek
morale sahip değildir vs. insanın kendisini bağlaması
ve buz kazmasıyla saatler boyu ayağını koyacak
yerler ya da ipi sağlamca bağlayacak yerler oyması
gerekir, kaplumbağa hızıyla, hem de gerisin geriye,
varılmak istenen hedeften aşağıya doğru hareket
etmek zorundadır ve umutsuzca tehlikeli acı dolu
inişin ne zaman sona erip ermeyeceği, yeniden
cesaretle, hızla, daha düz bir yolda ileriye,
zirveye doğru gidebileceği biraz daha şans vaat
eden bir yolun bulunup bulunmayacağı hala bilinmemektedir.
Bu durumdaki bir insanda, ulaşmış olduğu yüksekliğe
rağmen yılgınlık anlarının baş göstermesi hiç
de anormal olmayacaktır ve bu insan tehlikesiz
bir uzaklıktan dürbünle (Smena Vek'çilerin dediği
gibi) 'frenlere basarak iniş' bile denemeyecek
(Zira fren iyi hesaplanmış, önceden denenmiş bir
taşıtı, önceden yapılmış bir yolu daha önce sınanmış
mekanizmaları gerektirir, oysa burada ne taşıt,
ne cadde, önceden denenmiş hiçbir şey yoktur)
Bu son derece tehlikeli inişi aşağıdaki insanların
çıkardığı bazı sesleri duyabilecek olsa büyük
ihtimalle bu anlar daha çok, daha sık daha ağır
olacaktır.
Aşağıdan duyulan sesler ise garezkar birileri
memnuniyetlerini açıkça gösteriyor. Acayip sesler
çıkarıp bağırıyorlar: şimdi aşağı yuvarlanacak,
müstahaktır, böyle bir delilik yapmasaydın! Diğerleri
sevinçlerini saklamaya çalışıyor. Aynı Yuduşka
Golovlev gibi yapıyorlar. Gözlerini gökyüzüne
dikip yazıklanıyorlar:ne yazık ki endişelerimiz
doğrulanıyor! Bütün ömrümüzü akıllıca bir planla
bu dağa tırmanma hazırlığına harcamış olan bizler,
tırmanışın planımız tamamen hazır oluncaya kadar
ertelenmesini istemedik mi? Ve şimdi bu çılgının
bizzat vazgeçtiği (bakın, bakın, geri döndü, iniyor,
bir arşın ilerleme olanağı bulabilmek için saatler
harcıyor! Biz sistematik olarak itidal ve özen
talep ettiğimizde bize ne sözler sarf etmişti!)
bu yola karşı böylesine gayretle mücadele ettiysek
bu çılgını böylesine şiddetle mahkum ettiysek
ve herkesi bu eylemi tekrarlamama ve desteklememe
konusunda uyardıysak, bunu sadece, bu yüce palanı
hiç tehlikeye atmamak için yaptık. Bu dağa tırmanma
yüce planına duyduğumuz sevgiden yaptık.
İyi ki hayali dağcımız örneğimizde varsaydığımız
koşullar altında savunduğu düşüncenin bu 'Gerçek
dostlarının' duyamıyor, büyük ihtimalle midesi
bulanabilirdi. Mide bulantısının ise kafanın dinçliğine
ve ayakları sağlam basmasına zararlı olduğu söylenir,
hele de bu yüksekliklerde.
Mecaz yapmadan
Bir örnek kanıt değildir. Her benzetme topallar.
Bunlar kuşku götürmeyen ve herkesçe bilinen doğrulardır.
Fakat genelde her benzetmenin geçerliliğinin sınırlarını
anlaşılır bir biçimde ortaya koymak için bunları
anımsatmanın zararı yoktur.
Rusya proletaryası yaptığı devrimle, sadece 1789
ve 1793 yıllarına kıyasla değil, aynı zamanda
1871 yılına kıyasla da çok daha yükseklere tırmanmıştır.
'neyi sonuçlandırdığımız, neyi sonuçlandırmadığımız'
konusunda mümkün olduğunca serinkanlı, berrak
ve açık bir hesap vermek gerekir:o zaman kafa
dinç kalacak, mide bulantısı, hayal ve yılgınlık
olmayacaktır.
(2) Lenin, seçme Eserler, c,10, s, 364)
|