Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

III. Enternasyonal'in
Tıkanması ve Dağıtılması

G. Onur

Komünist Enternasyonalin tıkanmasının nesnel ve öznel bir çok nedeni üzerinde durulabilir. Şüphesiz bu etkenler birbirini etkileyerek ve hatta birbirini besleyerek gelişmiştir.
Emperyalist aşamayla birlikte dünya çapında devrimlerin nesnel koşullarının oluşmasının yanında devrimci bir dalgaya oturan Komünist Enternasyonal, bir devrim örgütü olarak kurulmuş ve örgütsel yapısını buna uygun şekilde oluşturmuştur. Leninist parti işleyişini evrensel bir boyuta yükselterek buna uygun tarzda örgütlenen Komünist Enternasyonal, reformistlerin ve merkezcilerin örgüte girip ilkelerini sulandırmalarını engellemek doğrultusunda 21 koşulu dayatmıştır.
Bir devrim örgütü olarak kurulmasına karşın, beklenen Avrupa devriminin gerçekleşmemesi ve devrimci dalganın geri çekilişiyle birlikte kısa bir dönemde -en azından yeni bir devrimci dalgaya kadar- devrimlerin olmayacağının ortaya çıkması, Komünist Enternasyonali var olan mevzinin korunması ve sağlamlaştırılması sorununu ön plana çıkarmıştır.
Lenin'in "Bir Yazarın Notları"ında dile getirdiği "Yüksek Dağlara Tırmanmak Üzerine" makalesi Sovyet devriminin içinde bulunduğu nesnelliği ve tabloyu çok iyi koymaktadır. (1)
Rus Komünistleriyle dünya komünistlerinin önünde iki seçenek bulunuyordu. Lenin'in ortaya koyduğu tablo içinde zirveye yükselmek ya da aşağıya inmek. Dünya komünistleri, hedefi yükseltme kararı aldılar ve buna uygun şekilde hareket etmeye başladılar. Ancak Lenin'in de belirttiği gibi zirveye doğru yürümek sadece zor ve tehlikeli değil, artık düpedüz olanaksız. Ancak, inişi belki de çıkışından daha zordu. Bu durumda kendisine zirveye ulaşma olanağı sağlayacak başka yollar bulmak zorundadır. Birilerinin bulunulan zirveye gelip yardım etmesini beklemeden zirveye tırmanma kararı alınmasına benziyor.
Devrimci dalganın gerilediği bir koşulda kazanılmış bir mevzi olan Sovyet devriminin korunma istemi ve buna uygun konumlanış, (sosyalizmin kurulması için ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yaşama ilişkin alınan kararlar) tarihsel olarak doğru bir yaklaşımdır. Bu nedenle 1925'lerdeki SBKP içindeki tartışmalarda SBKP'ye egemen olan çizginin doğru olduğunu yukarıda belirtmiştik. Ancak, taktik düzeyde doğru olan bu yaklaşımın giderek stratejik bir çizgiye oturtulması; yani merkez güç konumundaki Sovyetler Birliği'nin gereksindiği uluslararası desteğin pratik araçlarının teorileştirilmesi, ideolojik kırılma biçiminde değerlendirilmelidir. Zira bu yaklaşım, yeni devrimler sorununu, Sovyetler Birliğinin konjonktürel çıkarlarına bağlamak anlamına geliyordu. Bu tamamen savunmacı bir anlayıştır ve ideolojik kırılma olarak tarif edilebilir.
Bu ideolojik kırılma ile birlikte Sovyetler Birliği ve Rusya Komünist Partisi (sonraları SBKP) içindeki her gelişme doğrudan doğruya Komünist Enternasyonale yansıyacaktı. Komünist Enternasyonalin 5. Kongresi'nde Souvarine ile ilgili alınan karar, bundan sonraki sürecin tasfiyelerinde sürekli kullanılacak ve böylece SBKP ve SSCB Komünist Enternasyonal'in üzerinde bir yer alacaktı. Uluslararası proletaryanın genel çıkarlarını temsil eden/temel alan, bir devrimci organizasyon olarak kurulan Komünist Enternasyonal, böylece SB ve SBKP'in uzantısı bir örgütlenmeye dönüşmeye başladı. İlkesel olarak ele alındığında SBKP ve SSCB'den üstün olan/olması gereken Komünist Enternasyonal, SBKP içindeki çelişki ve tasfiyelere bağlı olarak örselenmeye başlanmıştır. Değişik ülkelere mensup Komünist partilerin ve bu anlamıyla Enternasyonal'in Rus olmayan bir çok yöneticisi fiziksel imhayı da içerecek tarzda tasfiye edilmiştir.
Sonuçta, 2. Enternasyonal döneminde Alman Sosyal Demokrat Parti'nin oynadığı rolün benzerini yaşayan SBKP, Komünist Enternasyonal'in kurulmasına öncülük ettiği gibi, tıkanıp deformasyona uğramasında da belirleyici olmuştur.
SBKP'nin kendi ülkesinde devletle bütünleşmesi sonucu, bu partinin Komünist Enternasyonal içindeki öncü konumu yerini Sovyet devletinin belirleyici konumuna bırakmış; Komünist Enternasyonal, Sovyet devletinin iç ve dış politikasına bağımlı hale gelmiştir. Böylece, Komünist Enternasyonal'in kazanılmış bir mevziiyi bilinçli ve gerçekten Enternasyonalist bir tarzda koruma/savunma anlayışı politikası, süreç içinde Sovyet devletinin her türlü politikasıyla birebir örtüşme yanlışlığına dönüşmüştür.
Sonuçta devrimci dalganın yükseldiği koşullarda Rus devriminin belirleyiciliği Enternasyonale yardımcı oldu; fakat devrim dalgasının geriye çekildiği, ufukta devrim beklentisinin zayıfladığı koşullarda Enternasyonal tahribata uğradı; savunmacı/edilgen pozisyona çekildi.
Komünist Enternasyonal'in nasıl böyle bir duruma düştüğü konusunda başka etkenlerin üzerinde de durabiliriz: En başta devrime öncülük etmiş bir partinin politik etkisi ile, diğer partiler arasında önemli bir farkın olduğunu belirtmek gerekir. En büyük partilerin aldığı yenilgiler ve devrim dalgasının geriye çekilişi aradaki mesafenin daha da açılmasına neden olmuştur.
SBKP'nin Komünist Enternasyonal üzerindeki ağırlığını gören Lenin, bir tarafta Komünist Enternasyonalin sonraki kongrelerinin Batıdaki Paris, Londra, Berlin gibi Avrupa merkezlerine taşınmasını gündeme getirirken öte yanda Komünist Enternasyonal'in 3. Kongresi'nde yaptığı gibi alınan kimi kararların Rus olduğunu bilince çıkartır. Bununla ilgili Lenin, 13 Kasım 1922'de Komünist Enternasyonal IV. Kongre Raporunda -5 yıl Rus Devrimi ve Dünya Devriminin Perspektifleri- şunları söylüyordu: "1921'deki 3. kongrede, komünist partilerin örgütsel inşası ve çalışma yöntemleriyle çalışmaların içeriği üzerine bir karar kabul ettik. Karar mükemmeldir, fakat neredeyse baştan sona Rus işi, yani her şey Rus koşullarından alınmıştır. Bu onun iyi yanıdır, ama aynı zamanda kötü yanıdır. Şu yüzden kötü, çünkü bunu neredeyse hiçbir yabancının baştan sona kadar okumayacağından eminim. -bunu söylemeden önce bu kararı bir kez daha okudum. Birincisi, fazla uzun... İkincisi, okusalar bile, yabancılardan kimse bunu anlamayacaktır; çünkü fazlasıyla Rus işi... tamamıyla Rus ruhuyla dolu olduğu için. Ve üçüncüsü, bu kararı istisnai olarak herhangi bir yabancı anlasa bile uygulamayacaktır.... Fakat edindiğimiz Rus deneyimiyle yabancılara nasıl yaklaşacağımızı bilemedik." (2)

***
Enternasyonalde yaşanan deformasyon tek tek kişilerin hatasına bağlanamaz. Deformasyonların temelinde yukarıda belirttiğimiz nesnel etkenlerin yanında, -beklenen Avrupa devrimlerinin gerçekleşmemesiyle birlikte- enternasyonalizmin zafer kazanmış devletin korunması anlayışının stratejik noktaya çıkarılması ve bununla aynı anlama gelen Sovyet devleti çıkarlarına oturmasıdır. Zafer kazanmış devletin korunması anlayışının taktik düzeyde alındığı dönemde bile ilke ihlallerinin yaşandığı bilinmektedir. (Lenin döneminde bile ilke ihlalleri yaşanmıştır. Coğrafyamız bunun trajik örneklerine sahiptir. KE'in 2. kongresinde ulusal devrimci hareketlerin nasıl destekleneceğine ilişkin alınmış olan karara karşın, Mustafa Suphi'lerin katledilmesinden sonra Mustafa Kemal desteklenmeye devam edilmiştir.) Enternasyonal uluslararası sosyalist mücadeleyi Sovyet çıkarları eksenine bağladığından savunmacı bir enternasyonalizm anlayışı doğmuş, Sovyet devletini yeni devrimlerle korumak anlayışından çok var olanı korumak ekseninde geliştirmiştir. Bu anlayış savunmacı bir yaklaşımdır. Tek ülkede sosyalizmin korunması gerekçeleri (SB'nin 2. Dünya savaşında yakaladığı nokta) ortadan kalkınca Enternasyonale gerek kalmamıştır. Kendini Sovyet devletinin korunması amacına bağlayan Enternasyonal, giderek Sovyet devletinin değişen ilişkileri karşısında sorun olabilecek duruma gelince rahatlıkla kapatılmıştır.
Bu süreçte şekillenen KP'ler giderek mücadelelerini iktidarın ele geçirilerek devrimin yaygınlaştırılarak korunmasını temel alacaklarına, devrim perspektifini (mücadelenin iktidar mücadelesi olduğu) yitirmişler ve ikinci emperyalist savaş sürecinde Fransa, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerde devrimci durum değerlendirilememiştir. Sonraki süreçlerde gelişen uluslararası reformizmin maddi temellerinin burada olduğunu görmek gerekir. 2. Dünya Savaşı'nda bugüne kadar dünyanın hiç bir ülkesinde Sovyetler Birliği merkezli komünist partiler (klasik KP'ler) bir devrime önderlik edememişlerdir.

***
22 Mayıs 1943'te KEYK Prezidyumu'nun Komintern'i dağıtmaya karar verdiği açıklandı. Yapılan açıklamada: "Savaştan uzun zaman önce, tek tek ülkelerin gerek iç gerekse uluslar arası durumlarının karmaşıklaşması sonucunda, her ülkenin işçi hareketinin görevlerinin herhangi bir uluslararası merkez tarafından yerine getirilme çabasının aşılmaz güçlüklerle karşılaşacağı ortaya çıkıyordu.
Dünyadaki ayrı ayrı ülkelerin tarihi gelişim yollarının farklılığı, toplumsal yapıların farklı, evet hatta karşıt nitelikte olması, toplumsal ve siyasal girişimlerinin düzey temposundaki farklılık, nihayet işçilerin bilinçlilik ve örgütlülük derecesindeki farklılık, aynı zamanda, her ülkenin işçi sınıfının önüne değişik görevlerin bulunmasına yol açıyor. Geçen çeyrek yüzyıl içinde olayların bütün akışı ve Komünist Enternasyonal'in yaşadığı deney gösterdi ki, Komünist Enternasyonal'in birinci kongresiyle işçileri bir araya getirmek için seçilen ve işçi hareketinin yeniden doğuşu için başlangıç döneminin gereklerine uygun düşen örgütlenme biçimi, işçi hareketinin tek tek ülkelerdeki büyümesi ve onların görevlerinin karmaşıklaşması ile gitgide eskidi, evet hatta ulusal işçi partilerinin daha fazla güçlenmesinin önünde engel haline geldi.
Hitlercilerin yol açtığı dünya savaşı ayrı ayrı ülkelerin durumlarındaki farklılıkları daha keskinleştirdi. Hitler tirancılığının taşıyıcısı olmuş ülkelerle, kudretli anti Hitler koalisyonu içinde iç içe geçen özgürlük sever ülkeler arasında derin bir uçurum yarattı. Hitler bloğu ülkelerinde işçilerin, emekçilerin ve bütün dürüst insanların ana görevi, Hitlerin savaş makinasını içten kemirerek, bu bloğun yenilmesi için her yönden çaba harcamak, savaş suçlusu hükümetlerin devrilmesine çalışmak iken, anti-Hitler koalisyonu ülkelerde geniş halk yığınlarının ve her şeyden önce ileri işçilerin kutsal görevi, Hitler bloğunu en hızlı bir biçimde ezmek ve uluslararası eşit haklar temeli üzerinde ortak çalışmasını güven altına almak için bu hükümetlerin savaş çabalarını her yönden desteklemektir....(...)" ( Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi. C.3, Ek bölüm, s. 235) denmektedir.
Bu resmi açıklamanın yanında, Stalin, 28 Mayıs 1943'te Reuters Ajansı muhabirinin sorusuna verdiği cevapta şunları belirtir:
Soru: Komintern'in lağvedilmesi kararı hakkında İngiliz yorumları çok olumluydu. Bu konudaki Sovyet görüşü ve bu görüşün uluslararası ilişkilerin geleceği açısından anlamı nedir?
Cevap: Komünist Enternasyonal'in lağvı akıllıca ve uygun bir karardır, çünkü tüm özgürlük sever halkların ortak düşmana, Hitlerizme karşı ortak saldırısını kolaylaştırır. Komünist Enternasyonalin lağvı akıllıcadır; çünkü;
a) Moskova başka halkları Bolşevikleştirmek amacıyla onların hayatlarına müdahale ediyor" şeklindeki Hitlercilerin yaydıkları yalanları ortaya çıkardı. Artık tüm bu iftiralara son verdi.
b) "Çeşitli ülkelerin KP'leri kendi halklarının çıkarları doğrultusunda hareket etme yerine yabancı ülkelerden gelen emirlere itaat ediyorlar" diyen işçi hareketi içindeki komünizm karşıtlarının iftiralarını açığa çıkartıyor.
c) Özgürlük sever ülkelerdeki yurtseverlerin parti ya da din ayırımı gözetmeden ülkelerindeki ilerici güçleri faşizme karşı mücadeleyi ileri götürmek amacıyla tek bir ulusal kurtuluş cephesinde birleştirme çabalarını kolaylaştırdı.
d) Tüm ülkelerdeki yurtseverlerin, tüm özgürlük sever halkları Hitlerizmin dünya çapındaki egemenliği tehdidine karşı tek bir uluslararası mücadele cephesinde birleştirme çabalarını kolaylaşırdı. Ve ulusların gelecekte eşitlik temelinde kardeşçe bir arada çalışacakları bir örgütün oluşturulmasının önünü açtı." (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi. C.3, Ek bölüm, s. 235, 236)
Yapılan resmi açıklama ile Stalin'in açıklaması birbirini tamamlıyor. Her iki açıklama irdelendiğinde tartışılması gereken iki nokta ortaya çıkıyor:
Birincisi, "Anti-Hitlerci cepheyi güçlendirme istemi". Bu ne anlama geliyor? Bu söylemden anladığımızı kendi dilimizle açıklayacak olursak: Avrupa'nın bir çok ülkesinde Hitler faşizmine karşı mücadele yükseldi. Bu mücadeleye katılanlar içinde çeşitli burjuva kesimleri de bulunuyor. Bu burjuva kesimleri, ülkelerindeki komünist partilere, KP'lerinEnternasyonalle ilişkileri nedeniyle güvenmiyorlar. Güvenin sağlanması Hitler faşizminin yıkılışını kolaylaştırır. Hitler faşizminin yıkılışını kolaylaştırmak ve bu anlamda komünist partilerin işini kolaylaştırmak için Komintern'i dağıttık deniliyor.
Bu gerekçe, anti-faşist mücadelenin nasıl algılanıldığının açık bir göstergesi. Çok açıktır ki, anti-faşist mücadele, faşizme kaynaklık eden üretim ilişkilerinden kopartılıyor ve sadece "en"lerle tarif edilen tekelci kesimleri ifade ediyor. Faşizm ve faşizme karşı mücadelenin "en"lere indirgenmesi sınıf uzlaşmasını beraberinde getiriyor. Ve yine bu yaklaşım daha önce faşizm ve faşizme karşı mücadele konusunda Komintern'in aldığı kararların da gerisine düşüyor.
Böyle bir yaklaşım anlamlı ve doğru bir yaklaşım değildir. Faşizme karşı mücadele, ona kaynaklık eden kapitalizmden ayrılamaz. Faşizme karşı mücadeleyi kapitalizme karşı mücadeleden ayırmak, devrimden vazgeçmekle aynı anlamı taşımaktadır. Aslında savaş sürecinde kimi komünist partilerin (Fransa, İtalya, Yunanistan) kahramanca yürütülen partizan savaşlarına ve bu savaşlar sonucunda halkın önemli bir bölümünün desteğini almalarına karşın, iktidara yönelmemeleri bu sağ sınıf uzlaşmacı yaklaşımla bağlantılıdır. (Örneğin Fransa'da iktidar dört bakanlığa feda edildi.) Hele hele Komintern'in feshedilmesinin temel gerekçelerinden biri olarak gösterilmesinin, -en başta SBKP'de olmak üzere diğer ülkelerdeki Komünist partilerde- yaşanan deformasyonun ve ideolojik kırılmanın boyutlarını ifade etmektedir. Böylesi bir gerekçenin haklı bir tarafı olamaz.
İkincisi, "işçi hareketinin tek tek ülkelerdeki büyümesi ve onların görevlerinin karmaşıklaşması" gerekçesi doğru bir yaklaşımı ifade etmemektedir. Ulusal komünist partilerin güçlenmesi, Enternasyonal'i gereksiz kılması bir yana, varlık gerekçesini daha da güçlendirir. Ulusal boyutta komünist partilerin gelişmesi uluslararası mücadelenin organize ve koordine edilmesi gerekliliğini artırır. Bu anlamıyla Komintern'in kapatılma gerekçelerinden biri olarak bu gerekçenin gösterilmesinin isabetli bir yanı bulunmamaktadır

ALTI ÇİZİLMESİ GEREKEN
BAZI SONUÇLAR:

* 1. emperyalist savaşla birlikte Avrupa'daki sosyal Demokrat Partilerinin bir çoğunun sosyal şoven bir konuma dönüşmesi, 2. Enternasyonalin ölümü anlamına geliyordu. Kendi burjuvalarını destekleyerek işçi sınıfına ihanet eden Sosyal-Demokrat Partiler, artık olası devrimlerin öncüleri olamazdı. Bu nedenle Lenin, yeni bir Enternasyonalin hemen kurulmasının gerektiği üzerine durur. Lenin'de enternasyonal kurulması anlayışı -esas olarak- iki nedene dayanır:
Birincisi, yükselen devrim dalgasının ihtiyaçlarına yanıt vermeye yöneliktir. Nasıl ki, ulusal partiler bulundukları coğrafyadaki devrimi yönetmek için oluşurlarsa, dünya partisi anlamına gelen Komünist Enternasyonal de, yükselen devrim dalgasına bağlı olarak dünya çapındaki devrimleri yönetmek için oluşturulmuştur.
İkincisi, yükselen devrim dalgasından bağımsız olarak Lenin'in devrim perspektifiyle de bağlantılıdır. Lenin, emperyalizm döneminde kapitalist üretim ilişkilerinin, üretici güçlerin gelişmesi önünde engel olduğunu, bunun dünya çapında devrimlerin nesnel koşullarını oluşturduğunu, burjuvazinin devrimci barutunu yitirerek gericileştiğini, bundan sonraki devrimlerin proletaryanın öncülüğünde kesintisiz devrim anlayışına uygun olarak sosyalizme yöneleceğini öngördüğünden bu devrimlere öncülük edecek bir enternasyonal oluşturması anlayışındaydı. Yani Komünist Enternasyonal'in hemen kurulma istemi yükselen devrimci dalgayla doğrudan bağlantılıdır. Ancak, Komünist Enternasyonal fikri yükselen devrimci dalgalarla bağlantılı değildir.
Bundan şu sonucu çıkarabiliriz: a) Ulusal KP'lerle, Dünya Komünist Partisi, sadece kriz anlarında, krizin olanaklarını değerlendirmek üzere kurulmazlar. Kriz anları komünist parti ihtiyacını olağan üstü bir şekilde ön plana çıkartır; ama o kriz(ler) olmasa da sınıf hareketini politikleştirerek gerici sistemi yıkması için KP gereklidir. Aynı şekilde Komünist Enternasyonal oluşurken devrim dalgasına oturmasına karşın devrim dalgasının geriye çekildiği bir dönemde gereksizliği anlamına gelmez. Zira dünya çapında devrimin nesnel koşulları oluşmuştur. Bu nedenle süreç boyunca gelişecek mücadelelere bütünsel tarzda önderlik etme noktasında zorunludur. b) Bulunduğumuz konjonktürde devrimlerin öznel koşulları belki de dünya komünist hareketi tarihinin en geri düzeyde olmasına karşın, Komünist Enternasyonal oluşturma fikri bir kenara atılamaz. Nesnel açıdan baktığımızda işçi sınıfı tarihinin hiçbir döneminde enternasyonal bir mücadeleye bu kadar ihtiyaç duymadı. Emperyalist kapitalist ekonomilerin iç-içeliğinin vardığı boyutun işçi sınıfı hareketi üzerindeki etkisi ile emperyalizmin dünya çapındaki saldırılarının işçi sınıfının on yıllarca mücadelelerle kazandıklarını (ekonomik, sosyal, siyasal haklar bir bir ellerinden alınmaktadır.) gasp etmeye yönelmesi, işçi sınıfı mücadelesinin uluslar arasılaşmasının zeminini oluşturmaktadır.
* Dünya komünist partisi olarak oluşan Komünist Enternasyonal, yükselen mücadelelere önderlik etme doğrultusunda -yaşanmış deneyimleri de dikkate alarak- oluştu. Komünist Enternasyonal'in örgütlenme biçimi Lenin'in Bolşeviklerin deneyimini evrenselleştirmesi olarak da ifade edebiliriz. Komünist Enternasyonal'in 2. Kongresi'nde gündeme getirilip kabul edilen 21 koşul, bir boyutuyla reformist partilerin Enternasyonale girmelerini engellemeye yönelik iken, diğer boyutuyla Enternasyonale girecek partilerin bir devrim örgütü olarak yapılandırılmalarını sağlamak içindi. Bu nedenle Komünist Enternasyonal; tüzük, program ve taktiklerde temel ilkeleri dayatmıştır. 2. Enternasyonal'in gevşek, federatif yapısının tersine III. Enternasyonal, Bolşevik Parti gibi bir devrim örgütü olarak sıkı bir merkeziyetçilik ile demokratik merkeziyetçilik ilkesini temel aldı; üye olan partiler Komünist Enternasyonalin birer seksiyonu olarak kendilerini adlandırdı.
* Komünist Enternasyonal, Avrupa'daki devrimlerin yenilgiye uğraması ve devrim dalgasının geriye çekilişiyle birlikte, enternasyonalizmi, kazanılmış bir mevzi olan Sovyet devletinin korunması olarak ele aldı. Bu taktik, konjonktürel olarak doğruydu. Gerekli ve doğru olan yeni bir devrim dalgasına kadar var olanı korumak; devrim dalgasıyla birlikte yeni devrimlerle taçlandırmak olmalıydı. (Bu noktada parantez açarak şunu da kısaca belirtmek gerekir. Avrupa'da devrimci dalga çekilirken doğuda başta Çin ve Hindistan olmak üzere devrimci dalga kendisine yeni mücadele biçimleri yoluyla yol açarak yükselmekteydi. Bu bağlamda devrimci dalganın geri çekilmesi görece bir şeydi ve esas olarak Avrupa'daki devrimci hareketi esas almaktaydı. Bu noktayı daha kapsamlı değerlendirmelere bırakarak geçelim.) Ancak taktik olan stratejik bir hal aldığı oranda enternasyonalizm anlayışı da, Komünist Enternasyonal de, Sovyet devletinin çıkarlarına oturdu. 1927'lerde enternasyonalizm anlayışı, "Sovyet devletini kayıtsız şartsız destekleyen" olarak tanımlandı. Sonraki süreçlerde bu anlayış hiçbir zaman değişmedi.
Komünist Enternasyonal'in Sovyet Devleti çıkarlarına oturması ve bunun stratejik bir hal alması; Sovyet devrimini öncelikle Avrupa, giderek de tüm dünyaya yaymak ve Komünist bir sistem inşa etmek için oluşturulan Komünist Enternasyonal'in kuruluş gerekçesinin/amacının gerisine düşmesi anlamına geliyor.
* Enternasyonalizm anlayışında yaşanan bu sapma, parça-bütün ilişkisinin yanlış tanımlanmasına neden olmuştur. Parça-bütün ilişkisi, koşullara göre değişebilen proletarya mücadelesinin bütünsel çıkarlarıdır. Devrim dalgasının yükseldiği koşullarda proletarya mücadelesinin genel çıkarları, var olanı yeni devrimlerle geliştirmek; devrim dalgasının gerilediği koşullarda ise eldekini korumaktır. Oysa enternasyonalizmde yaşanan sapma her koşulda eldekini korumayı temel almıştır. Çubuğun stratejik tarzda bu şekilde bükülmesi, devrimci dalganın yükseldiği koşullarda yeni devrimlerin gerçekleşmesi noktasında olumsuz etkiye neden olmuştur. Bu anlayışın sonraki yıllardaki iz düşümü "devrimlerin istikrar/denge bozucu" olarak görülmesidir.
* Bir dünya partisi olarak şekillenen Komünist Enternasyonal, tek tek ulusal partilerin üzerinde bir konuma sahip olması gerekirken, SBKP'nin ve Sovyetler Birliği devletinin etkisinde kaldı. Bu durum kuruluşunun ilk dönemlerinde -devrimci dalganın yükseldiği koşullarda- olumlu bir etki yaratırken, sonraki süreçlerde tıkanmanın ve tasfiyenin aracı durumuna dönüştü. SBKP içindeki çelişki ve çatışmalar doğrudan doğruya Komünist Enternasyonale yansımaya başladı. SBKP içinde bilinen en büyük tasfiye hareketi olan 1936-1939 tasfiyesi aynı zamanda Enternasyonale de yansımıştır. Enternasyonal'in bir çok yöneticisi Sovyetler Birliği'nin içişleri bakanlığı tarafından gözaltına alınmış, tutuklanmış ve fiziksel imhayla karşı karşıya kalmıştır. Gözaltına alınanlar, tutuklananlar ve fiziksel imhayla karşılaşanlar sadece Komünist Enternasyonal'in seksiyonu konumundaki SBKP yöneticileri değil, diğer seksiyon partilerinin yöneticilerini de içermekteydi. Bunlar içinde en bilinenleri Bela Kun (Macar Sovyet'inin lideri ve Komünist Enternasyonal'in kurucularından) ile Radek'tir. Şüphesiz ki bu yaklaşımlar SBKP ve SB'i tarafından Enternasyonal'in ve hem de enternasyonal anlayışının örselenmesi anlamına gelir.
* Yukarıdaki sonuçla bağlantılı olarak Komünist Enternasyonal, komünist partiler arasındaki ilişkiler konusunda kötü bir miras bıraktı. 1970'li yıllarda gündeme gelen "kıble" yaklaşımı bu yaklaşımdan beslenmiştir. Bir tarz "alt", "üst" ilişkileri ortaya çıkmıştır. Eleştirel olmaktan çok "merkez"in her söylediğinin doğru olarak kabul edilmesi biçiminde şekillenme olmuştur. Devrimci grupların kıbleleri farklı olsa da, kıblelerine yaklaşım aynıydı; diğer partilerin merkez konumundaki partinin yani kıblenin ekseninde politika yapması ve tabiyet ilişkisi. Doğru ve geliştirici olan ise tüm komünist partilerin birbirleriyle seviyeli, eşit temellerde ilişki yürütmesidir.
* Komünist Enternasyonal'in Sovyet devleti çıkarlarına oturması üç nedene bağlanabilir: İlki, Komünist Enternasyonale öncülük eden Rus Komünist Partisi, siyasal iktidarı alan tek bir parti olması itibarıyla otorite olarak kabul ediliyordu. Siyasal prestiji hiçbir parti ile karşılaştırılmayacak düzeydeydi. İkincisi, Avrupa'nın en büyük komünist partilerinin yenilgiye uğramaları, sadece Bolşeviklerin zafer kazanması ve bunun yarattığı etkiler, üçüncüsü, devrimci dalganın geriye çekilmesi.
* Sömürge ülkelerdeki devrimlerle ilgili olarak: gerek bakış açısı ve gerekse pratik tavırlar konusunda kongreler arasında bir süreklilikten bahsetmek mümkündür. Sömürge ülkelerdeki devrimler konusunda ilk beş kongreyle altıncı kongre arasındaki temel fark, 6. Kongre'nin görüşünü sistemleştirmesi ve bunu teorik bir ilke düzeye yükseltmiş olmasıdır. İlk beş kongre açısından söyleyebileceğimiz -sömürge ülkelerdeki devrimlerle ilgili- sahiplenilebilecek bütünlüklü, ilkesel yaklaşımların olmadığı; düşüncelerin, el yordamıyla bulunmaya çalışıldığıdır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Lenin, doğunun halkları için komünistleri uyarıyor ve onları daha önce dünya komünistlerinin karşılaşmadığı, bir görevin beklediğini açıklıyor. Lenin bu sorunların çözümünün herhangi bir kitapta bulunmayacağını ve bunun ancak komünistlerinin kendi bağımsız deneyleriyle çözebileceklerinin altını çiziyor. Ayrıca Lenin, Komünist Enternasyonal'in 2. Kongresi'nde Ulusal Sorun ve Sömürgeler sorunuyla ilgili sunduğu tezlerin daha sağlıklı tartışılması için katılımcılardan, ve "özellikle bu karmaşık sorunların herhangi biri hakkında somut bilgisi olan yoldaşlar"dan, değiştirip ya da eklemelerini ve somut noktaları iki ya da üç sayfadan fazla olmamak üzere yazmalarını" istiyor. Ancak bu süreler içinde pratik dayatmaların da bir sonucu olarak (sömürge ülkelerde komünistlerin başını çektiği hareketlerin olmayışı ya da zayıflığı) Komünist Enternasyonal, Kemalizm ve Koumintang konusunda, 1928 programında teorik bir ilke olarak dile getirilen "Burjuva demokratik devrimden sosyalizme geçiş" anlayışını aşan bir yaklaşım sergilememiştir. 1928 programında teorik bir ilke haline getirilen "Burjuva demokratik devrimden sosyalizme geçiş" sorunu bu maddi zemine oturduğundan ciddi bir sorunla karşılaşmadan kabul edilmiştir. Farklı iddialarda bulunanlar Komintern'in ve Sovyetler Birliğinin Kemalist hareketi hangi ilkelere dayanarak desteklediğini ortaya koymak zorundadır. Bunun yanında "sömürge, yarı-sömürgelerde devrimin ilk aşamasının neden komünist devrim olmayacağı" ortaya konulmalıdır. Devrime içeriğini veren temel olgu devrimin ekonomik alt yapıda neleri gerçekleştirdiği değil, siyasal iktidar sorunu ise, KP'lerin öncülük ettiği devrimler (sömürge, yarı sömürgelerde) nasıl devrimlerdir? Kesintisiz devrim ne anlama geliyor? Kesintisiz devrim sadece batılı ülkeler için mi geçerli?
* Kongrelerin tüzüksel işleyişe uygun olarak yapılmaması anlayışı -ve bu anlamıyla demokratik merkeziyetçilik anlayışının demokratik boyutunun ortadan kaldırılması anlayışı- Komünist Enternasyonal anlayışından beslenmiştir.

Dipnotlar
(1) Çok yüksek, dik ve henüz keşfedilmemiş bir dağa tırmanan bir insan düşünelim. Diyelim ki, bu insan inanılmaz zorlukları ve tehlikeleri aşarak, kendisinden önce bu dağa tırmananlardan daha yükseklere çıkmayı başardı, fakat hala zirveye ulaşmış değil. Öyle bir duruma gelmiş ki seçtiği yönde ve izlediği yolda yürümesi zadece zor ve tehlikeli değil, artık düpedüz olanaksızlaşmış. Bu dağcı geri dönmek, aşağı inmek, daha uzun da olsa kendisine zirveye ulaşma olanağı sağlayacak başka yollar aramak zorundadır. Hayali dağcımızın dünyada henüz ulaşılmamış bu yükseklikten aşağıya inişi belki de çıkışından daha tehlikeli ve zorludur:kolayca hatalı bir adım atabilir; aşağıya inerken ayağını koyduğu yeri iyice görmesi kolay değildir; yukarıya hedefe doğru tırmanırken içinde bulunduğu özellikle yüksek morale sahip değildir vs. insanın kendisini bağlaması ve buz kazmasıyla saatler boyu ayağını koyacak yerler ya da ipi sağlamca bağlayacak yerler oyması gerekir, kaplumbağa hızıyla, hem de gerisin geriye, varılmak istenen hedeften aşağıya doğru hareket etmek zorundadır ve umutsuzca tehlikeli acı dolu inişin ne zaman sona erip ermeyeceği, yeniden cesaretle, hızla, daha düz bir yolda ileriye, zirveye doğru gidebileceği biraz daha şans vaat eden bir yolun bulunup bulunmayacağı hala bilinmemektedir.
Bu durumdaki bir insanda, ulaşmış olduğu yüksekliğe rağmen yılgınlık anlarının baş göstermesi hiç de anormal olmayacaktır ve bu insan tehlikesiz bir uzaklıktan dürbünle (Smena Vek'çilerin dediği gibi) 'frenlere basarak iniş' bile denemeyecek (Zira fren iyi hesaplanmış, önceden denenmiş bir taşıtı, önceden yapılmış bir yolu daha önce sınanmış mekanizmaları gerektirir, oysa burada ne taşıt, ne cadde, önceden denenmiş hiçbir şey yoktur) Bu son derece tehlikeli inişi aşağıdaki insanların çıkardığı bazı sesleri duyabilecek olsa büyük ihtimalle bu anlar daha çok, daha sık daha ağır olacaktır.
Aşağıdan duyulan sesler ise garezkar birileri memnuniyetlerini açıkça gösteriyor. Acayip sesler çıkarıp bağırıyorlar: şimdi aşağı yuvarlanacak, müstahaktır, böyle bir delilik yapmasaydın! Diğerleri sevinçlerini saklamaya çalışıyor. Aynı Yuduşka Golovlev gibi yapıyorlar. Gözlerini gökyüzüne dikip yazıklanıyorlar:ne yazık ki endişelerimiz doğrulanıyor! Bütün ömrümüzü akıllıca bir planla bu dağa tırmanma hazırlığına harcamış olan bizler, tırmanışın planımız tamamen hazır oluncaya kadar ertelenmesini istemedik mi? Ve şimdi bu çılgının bizzat vazgeçtiği (bakın, bakın, geri döndü, iniyor, bir arşın ilerleme olanağı bulabilmek için saatler harcıyor! Biz sistematik olarak itidal ve özen talep ettiğimizde bize ne sözler sarf etmişti!) bu yola karşı böylesine gayretle mücadele ettiysek bu çılgını böylesine şiddetle mahkum ettiysek ve herkesi bu eylemi tekrarlamama ve desteklememe konusunda uyardıysak, bunu sadece, bu yüce palanı hiç tehlikeye atmamak için yaptık. Bu dağa tırmanma yüce planına duyduğumuz sevgiden yaptık.
İyi ki hayali dağcımız örneğimizde varsaydığımız koşullar altında savunduğu düşüncenin bu 'Gerçek dostlarının' duyamıyor, büyük ihtimalle midesi bulanabilirdi. Mide bulantısının ise kafanın dinçliğine ve ayakları sağlam basmasına zararlı olduğu söylenir, hele de bu yüksekliklerde.
Mecaz yapmadan
Bir örnek kanıt değildir. Her benzetme topallar. Bunlar kuşku götürmeyen ve herkesçe bilinen doğrulardır. Fakat genelde her benzetmenin geçerliliğinin sınırlarını anlaşılır bir biçimde ortaya koymak için bunları anımsatmanın zararı yoktur.
Rusya proletaryası yaptığı devrimle, sadece 1789 ve 1793 yıllarına kıyasla değil, aynı zamanda 1871 yılına kıyasla da çok daha yükseklere tırmanmıştır. 'neyi sonuçlandırdığımız, neyi sonuçlandırmadığımız' konusunda mümkün olduğunca serinkanlı, berrak ve açık bir hesap vermek gerekir:o zaman kafa dinç kalacak, mide bulantısı, hayal ve yılgınlık olmayacaktır.
(2) Lenin, seçme Eserler, c,10, s, 364)


 
 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19