Beykoz'u
Gaspetmek İsteyenlere Karşı
Paşabahçe Direniyor
Y. Zorlu
|
"Oradan, gökdelenlerinden buraya
bakıyorlar. Boğazın kenarında bu fabrikaları,
gecekonduları görünce iştahları kabarıyor. Bizi buradan
kovmanın hesaplarını
yapıyorlar."
İş Bankası'nın gökdelenlerinden bakan patronlar, Boğazın
karşı kıyısındaki
Paşabahçe'yi görür de ağzının suyu akmaz mı? Bu güzel
beldeyi
emekçilerden, yoksullardan temizleyip, İstanbul'a yakışır
beş yıldızlı hizmet
alanı yapmayı istemez mi? İster elbette. Beykozlu herkes
bilir, bu hesaplar
yeni değildir.
Şişe-Cam patronu, 22 Temmuz'dan itibaren Paşabahçe Cam
Fabrikası'nı
kapatıp, 870 işçiyi 15 gün ücretli izne göndermeyi uygun
buldu. İşçiler
fabrikayı işgal ettiler ve anlaşma sağlanıncaya kadar
fabrikayı terk
etmeyeceklerini söylediler. 12 gündür, işçiler ve aileleri
fabrikanın bahçesinde
bekliyor. Patron hesaplarını daha önceden yapmıştı.
Yakıt ve hammadde
stokları eritilip kısa süreli alımlarla üretim sürdürülüyordu.
Fırınların
sönmemesi için işçiler, polisin müdahalesine rağmen
yakıt aldılar. Fakat daha
sonraki günlerde bu çaba yetmedi ve fırınlar söndü.
Paşabahçe'nin 870 işçisi Türk-İş'e bağlı Kristal-İş
sendikasında örgütlü.
Sendika, "Paşabahçe de işgal yok, sadece işyerlerinin
geleceğinden
endişelenen işçilerin bekleyişi var" açıklaması
yapıyor ve Şişe-Cam
patronunu görüşmeye davet ediyor. Şişe-Cam Genel Sekreteri
Rüştü Bozkurt
ise "Cam fabrikası olarak üretime devam etmeyebilir,
ancak orası boş da
bırakılmaz. Ayrıca, tarih yaşatılacak. Tarihi değerini
yükseltecek proje
geliştiriliyor" açıklaması yapıyor. Polis, fabrikayı
ablukaya alarak tecrit etti.
Buna rağmen her gün yüzlerce emekçi Paşabahçe işçisiyle
dayanışmaya
geliyor. En büyük destek ise Beykozlulardan. Her akşam
saat 21.00'de
toplanan Beykozlular fabrikaya kadar sloganlarla yürüyorlar.
Binlerce kişi
"Beykoz'lu Beykoz'a Sahip Çık", "Paşabahçe'yi
Peşkeş Çektirmeyiz",
"Paşabahçe İşçisi Yalnız Değildir", "İşçilerin
Birliği, Sermayeyi Yenecek"
sloganlarını karşı kıyıya duyurmak istercesine haykırıyorlar.
Duyuruyorlar da
elbette.
Paşabahçe Üzerine Hesaplar
1935 yılında kurulan Paşabahçe Cam Fabrikası, 111 ülkeye
ihracat yapıyor ve
Türkiye'deki ilk 500 büyük firma içinde 30. sırada.
Hatta 2001 yılında cirosunu
%81 artırmış. Buna rağmen Paşabahçe, yıllardır işçi
kıyımının olduğu bir
fabrika. Yıllara göre işçi sayılarına bakalım: 1989-
3046 işçi; 1991- 2685 işçi,
1993- 2173 işçi, 1997-1387 işçi, 2000- 1023 işçi, 2002-
870 işçi...
İşçi ücretleri emsal fabrikalara göre düşük. Son iki
yıldır da işçiler sıfır zamla
çalışıyorlar. Beykoz'un iki büyük fabrikası daha var:
Sümerbank Deri Kundura
Fabrikası, TEKEL İçki ve İspirto Fabrikası. Bu fabrikalarda
da işçiler, yıllardır
tasfiye ve kapatma tehditi yaşıyorlar. 1999 Ekim ayında
Sümerbank Deri
Kundura Fabrikası'nın kapatma kararına karşı işçiler
direndiler ve saldırıyı
püskürttüler.
Öte yandan, Paşabahçe'de cam işçiliği sadece fabrikada
yapılmıyor. Bölgenin
her yerinde yüzlerce cam işleme ve dekor atölyesi bulunuyor.
Bu atölyelerde
her yaştan işçi hiçbir sosyal güvenceye sahip olmadan
çalışıyorlar.
Sorun zaman zaman açıklandığı gibi zarar etme ya da
verimsizlik değil. Son
on yılda Türkiye'nin cam eşyaya olan ihtiyacı da birdenbire
azalmış değil. Asıl
sorun, Beykoz arazilerine el koyacak olan sermayenin,
emekçileri bu bölgeden
uzaklaştırmaya çalışmasından kaynaklanıyor. Tepelerden
aşağıya doğru
villalar yapılmakta. Sorun sadece fabrikaların alanlarıyla
sınırlı değil.
Fabrikaların kapatılmasıyla birlikte binlerce emekçi
ailesinin bu bölgeden göç
etmesi gerekecek. Göç etmeyenler de, eğer gecekonduda
oturuyorsa,
yıkımlarla karşılaşacak. Böylece bölge tamamen sermayenin
hizmetine
açılacak. 2000 yılında yapılan sayıma göre 216 bin nüfusa
sahip olan
Beykoz'da 75 bin kişinin yaşadığı mahalleler için bir
plan hazırlandı.
Bu plana göre, özellikle stratejik değerde olan 5 mahalle,
yerleşim planında yer
almıyor. Çiğdem Mahallesi, Gümüşsuyu Mahallesi ve Soğuk
Su Mahallesi
yeşil alan kapsamında gösterilirken, Ortaçeşme ve Yalıköy
Mahallesi de,
vakıf arazisi kapsamına alınıyor. Yani bu 5 mahallede
yaşayan insanlar
evlerinin tapusu bulunmadığı gerekçesiyle bu bölgeyi
boşaltacak. Daha sonra
ise İstanbul'un Boğaz manzaralı diğer semtlerinde olduğu
gibi bu alanlara da
villalar yapılacak. Beykoz'u emekçilerden arındırarak
plazalara ve villalara yer
açmak isteyen planlar, yıllardır Beykoz fabrikalarını
kapatmak isteyen devletle
işçiler ve halk arasında çatışmalara neden oluyor. 1999'da
Beykoz Deri
Kundura Fabrikası'nın kapatılması kararının hemen ardından
Rüzgarlıbahçe'de
yüzlerce eve yıkım gelmesi rastlantı değildi. Paşabahçe
Şişe Cam,
Sümerbank Deri Kundura, TEKEL İçki ve İspirto Fabrikaları,
Beykozluların ana
geçim kaynakları. Beykoz'u emekçilerden temizlemenin
yolunun ekmek
teknelerini ellerinden almaktan geçtiğini bilen sermaye,
10 yıldır gözünü bu
fabrikalara dikmiş halde.
Plan Başarıya Ulaşacak mı?
Paşabahçe'de bugün olanlar da bu zincirin devamı ve
bölge halkı işçilerle
birlikte direnişi sürdürüyor. Ancak bu, endişeli bir
direniş şu anda. Karşı tarafın
taktiği, öncelikle medya tekelleriyle birlikte direnişi
sessizliğe boğarak
çözülmeler ve umutsuzluk yaratmak, daha sonra da daha
kolay bir ortamda
saldırmak gibi görünüyor.
Buna karşılık sendika, artık tükenmiş olan bir sendikal
anlayışın da gerisinde,
olaya sadece ekonomik bir noktadan bakıyor ve uzlaşmalar
yolunu deniyor.
Yıllardır sıfır sözleşmelere imza atarak zaten bir anlamda
kendisini
gereksizleştirmiş olan Kristal-İş, şimdi de "işçi
kaydırma" ve "teşvikli tazminat"
gibi yollarla işin özünden, yani fabrikadan uzaklaşmaya
hazır görünüyor.
İşveren tarafının nasıl olsa bir noktada esneyip bir
orta nokta bulunabileceği
umudu canlı tutuluyor.
Böylece, her şeyden önce bu saldırının düpedüz ideolojik
bir saldırı olduğu,
burjuvazinin salt Paşabahçe'ye değil, bir bütün olarak
yoksullara, emekçilere,
onların işlerine, evlerine yüklendiği atlanıyor. Yıllardır
bu gerçek bilindiği ve
yüzlerce kez kanıtlandığı halde, çevre atölyeleri ve
mahalleleri de kapsayan
yeni bir sendikal yaklaşımla örülebilecek büyük bir
direniş, sadece
tazminatlara indirgenen bir çerçeveye hapsediliyor ve
o noktadan bir uzlaşma
aranıyor. Ama bu uzlaşma olsa bile sonuçta asıl saldırı
planı engellenmiş
olmayacak, Beykoz üzerindeki tehdit ortadan kalkmayacaktır.
Bu, olsa olsa
neo-liberal saldırıyı cepheden göğüslemeyi hedeflemeyen
bir anlayışın, kendi
dar sınırlarında da başarı elde etmesinin imkânsız olduğunu
bir kez daha
kanıtlayacaktır.
|