YAZARI: Ingrid Strobl
TÜRKÇESİ: Nesrin Oral
YAYINEVİ: Belge Yayınevi
Silahlı
Direnişte Kadınlar, faşist teröre karşı Hollanda'da,
Polonya'da, İspanya'da ve Alman işgaline uğrayan
Doğu Avrupa ülkelerinde arkalarına bile bakmadan,
kendilerine sisten tarafından biçilmiş kılıfları
kabul etmeyerek, bunları değiştiren ve kadınların
aşamayacağı sanılan zorlukları göğüsleyerek savaşan
kadınları anlatıyor.
Daha on altı yaşında silahları kendilerine yastık
olan, yoldaş olan ve tüm ülkede egemenler ve işgalciler
tarafından en tehlikeli kişiler olarak ilan edilen
kadınlar...
Faşizme ve işgale karşı dağlarda savaşan kadınlar,
kısacık ömürlerine sığdırdıklarını, hayatlarının
en anlamlı dönemlerini, bu kitapta Ingrid Strobl
ile yaptıkları röportajlarla ve katkı olarak sundukları
yazılı metinlerle anlatıyorlar. Ingrid Strobl,
kitabında, yakın geçmişin bugüne kadar gizli kalmış
bir bölümünü aydınlatıyor, yani anti faşist savaşta,
devrimin ve devrimci savaşın temel taşlarının
içinde, en ön safta yer alan kadınların tarihinin
öğrenilmesine, pratiklerinin çözümlenmesine önemli
bir katkı sunuyor.
Kitap, Avrupa'da verilen anti-faşist gerilla savaşının
içinde yer alan kadınların yaşamlarını ve savaşta
nelerle karşılaştıklarını, hayatlarının bu evresinde
neleri düşünerek ve neye inanarak bu mücadelelerin
içinde yer aldıklarına değiniyor. Ve savaştan
sonraki yaşamlarına...
Öte yandan yazar, yaptığı araştırmalar sırasında
karşılaştıklarının toplamında ve savaşçı kadınlarla
yaptığı röportajlar sonrasında, silahlı savaşımın
içinde yer alan kadınların, savaş sonrasında kendilerine
biçilen rolün ne olduğuna da acı bir şekilde değiniyor.
Kadınların savaşta ve sonrasında ikinci planda
yer kalmalarına dair bir eleştiride bulunuyor:
"Doğu Avrupa gettolarında, işgal altındaki
Hollanda'da, Tito'nun partizanlar ordusunda, Lyon'dan
Bialystok'a kadar kadınlar da elde silah Nasyonal
Sosyalist ve faşist teröre karşı savaştı. Ancak
erkek arkadaşları savaştan sonra kahraman olarak
göklere çıkarılırken, onlar tarihin karanlıklarına
gömüldüler: Bu kadınlar, çaresiz uysal, varlık
rollerine tümüyle ters düşmüşlerdi."
Kitabın hazırlanış süreci tam da bu yukarı da
söylenen "geri plana düşme"den kaynaklı
olarak biraz sıkıntılı geçmiş. Yazar bütün araştırmalarına
rağmen bir sonuç alamayacağını düşünerek tam da
ümidini kestiği anda karşısına çıkan bazı olanaklar,
kitabın hazırlanmasında inanılmaz öneme sahip.
Bu olanakların sonucunda ortaya çıkarılan bir
tarih ve tarihin öznesi olan kadınlar; tüm gerçekliği
ile onların dilinden anlatılmaya çalışılmış. Kitap
çoğu noktada bu anlatımları doğru bir yerden yakalamaya
çalışmış ve tamamlamış.
Sosyalist Barikat olarak Strobl'un kitabını okurlarımıza
öneriyoruz. Özellikle mücadelede en önde yer alan,
alacak olan kadınların bu kitaptan öğrenecekleri
birçok şey olduğunu düşünüyoruz.
Bu ay içerisinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Günü kutlamaları yapılacak. Binlerce işçi ve emekçi
kadın yeniden sokaklara çıkıp işbirlikçi rejime
ve ataerkil sisteme karşı öfkelerini alanlarda
haykıracaklar. Ve şimdi, Strobl'un açığa çıkardığı
bu kahramanların yaşamları onlarca yıl geriden
gelip bugünkü yolumuzu da aydınlatıyorlar...
Ataerkil toplumun tüm kalıntılarını silmek, özgür
bir vatan ve insanca yaşam mücadelesinin tam da
içinde, önünde olmak için, kadınlarımız daha fazla
savaşmalı ve kendilerinden önce savaşanların pratiklerini
özümseyip ileri taşımalıdır.
Devrimci Halk Hareketi kendine sistem tarafından
biçilen kalıplara uymayan, bunun tam tersini gerçekleştirme
yolunda adımlarını sıklaştıran kadınlarımızın
omuzlarının üzerinde yükselecektir.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.
Direnişçi kadınlara saygıyla...
|