Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

36. Sayı - Aralık 2005

"Kürdistan mı kuracaklar kardeşim, tamam kursunlar! Ama buradan da defolup gitsinler!" Bugünlerde bu tür kahve muhabbetlerini ne kadar çok duyuyoruz değil mi? Hatta geçen gün oturduğum bir kahvede adam doğrudan Mustafa Kemal'e küfrediyordu: "Oraları niye kurtardın hemşerim, adamların rahat durmayacakları besbelli, gidip şöyle Bulgaristan'ı filan alsaydın ya?"
Şovenizm ne kadar güçlü bir zehir değil mi? Sıradan aile babaları, halim selim mahalle bakkalları nasıl da birden dünyanın en mantıksız, en gaddar insanları oluveriyorlar?
Şu kadarcık mantık kalmıyor geriye!
Bir düşün şimdi. Şöyle sakin kafayla bir düşün. Şimdi, bu bizim Kürtler, Afrika'da, örneğin Kongo civarında bir yerlerde yaşasalardı, bizim kahve politikacılarının gündemine girecekler miydi? Tabii ki hayır! Oralarda bir yerlerde devletleri de olsaydı örneğin, o devletin buralarda elçileri-konsolosları filan olmayacak mıydı? Öğretmenlerimiz okullarda Afrika kıtasını çocuklara anlatırken sarı-kırmızı-yeşil bayraklı bu ülkeden de söz etmeyecekler miydi? Hatta Türkiye'nin bakanları oralara gidip döndüklerinde "dost ve kardeş Kürdistan halkıyla ilişkilerimiz fevkaladedir" gibi beylik laflar etmeyecekler miydi?
Peki yakında olunca durum neden değişiyor? Ben beni bildim bileli diktatörler tarafından yönetilen uyuşturucu cenneti Pakistan "dost ve kardeş ülke" oluyor da neden yanı başımızdakilerin katli vaciptir? Dünyada bin çeşit milletin devleti var da neden Kürtlerin yok? Bunun mantıklı bir açıklaması var mı? Kurarlar kurmazlar o ayrı sorun, kursalar iyi olur kötü olur o da tartışılır belki, ama "kuramazlar"ın karşılığı nedir? İnsanların rahatı yerindeyse, eşit ve özgür ilişkiler içersinde yaşıyorlarsa bunu tercih ederler mi etmezler mi, ben bilemem, ama neden onca yıldır bu coğrafyanın bütün yeraltı-yerüstü zenginliklerini emperyalistlere pazarlamak vatan hainliği olmuyor da, Şemdinli'nin köylüsü "hain" oluyor?
"Beceremezler!" Ya, evet, işçiler de devlet yönetmeyi beceremez zaten değil mi? Devlet yönetmek, yalnızca Sabancı"lara Koç'lara dalkavukluk edenlere mahsus bir iştir öyle mi?
"Ayrılsalar üç gün sonra bizden ekmek dilenirler!"
İyi, dilenirlerse sen de verme! Sen herkesi "dilenecek" kadar onursuz mu sanıyorsun!
"Üç gün ayakta duramazlar!"
Neden? Sen milyonlarca işsizinle, hortumcularınla, soyguncularınla, ilkokulların önüne dek uzanmış uyuşturucu satıcılarınla, sokaklarda yaşayan binlerce çocuğunla, trilyonluk dış borçlarınla ve daha bir sürü rezaletinle ayakta duruyorsun ya!
"Ortadoğu'da batılı devletlerin oyuncağı olurlar!" Hele şunu söyleyene bir bak! Amerika ne derse el pençe divan duran sanki senin ülkenin yöneticileri değil mi? BOP projesinin gönüllü şakşakçıları kimler, bir bak bakalım şöyle?
"Ama onlar bir ulus değil ki!" Senin elinde nasıl bir cetvel var peki? Boylarını mı ölçüyorsun insanların, renklerini mi? Nihal Atsız'dan mı miras kaldı ölçüm aletlerin yoksa? Sosyolog musun sen? Hem sana kim soruyor bunu zaten, sormak zorunda mı?
"Ama onların dilleri bile dil değil ki!" Sana ne? İnsanlar konuşuyorlar ve anlaşıyorlar. Senin dilbilim üzerine fikirlerini de hiç merak etmiyorlar doğrusu! Anadil, adı üstünde anadan öğrenilen dildir. Bir ananın çocuğuna nasıl sesleneceğine ne karışıyorsun sen? Bu dilin yetkin olup olmaması seni neden ilgilendiriyor? Bir dilleri var ve onlar bundan memnun. Üstüne üstlük şarkılarını söyleyip romanlarını yazıyorlar. Hem de onca yıllık yasağa rağmen yapıyorlar bunu.
Binlerce yıldır bu topraklarda yaşıyor insanlar. Sen gelmeden önce vardılar, sen geldikten sonra da var oldular. Yapay bir şey değil ki bu, gerçek insanlar bunlar, bu topraklarda yaşıyorlar, soluk alıp veriyorlar, gülüp ağlıyorlar, sevinip üzülüyorlar... Rakamlardan değil, insanlardan söz ediyoruz. Üstelik tüm bir Osmanlı İmparatorluğu döneminde kimse onlara siz yoksunuz dememiş. Sonra, uluslararası dengeler alt üst olmuş, "Yedi Kocalı Hürmüz" gibi herkesin bir yerden elini attığı Ortadoğu bölgesinde cetveller ortaya çıkmış ve sınırlar yeniden çizilmiş. İnsanlar bir de bakmışlar ki, üç adım ötede oturan amcalarını görmek için artık pasaport diye bir şeye ihtiyaçları var! Yüzlerce yıldır kendilerine vatan belledikleri topraklar artık ayrı ayrı devletlerin birer parçası olmuş. Yalnızca onlar da değil, koca bir Arap coğrafyası da parçalanmış. Resmen uyduruk krallıklar icat edilmiş hiç yoktan.
Yine de başlangıçta Cumhuriyet bile onlara "siz yoksunuz" dememiş! Peki sonra ne olmuş? Sosyoloji ve dilbiliminin kuralları mı değişmiş, örneğin "baş harfi K olan topluluklar ulus değildirler" diye yeni bir sosyolojik yasa mı icat edilmiş?
Şu meşhur harita sendromu vardır örneğin. Bilmemne ansiklopedisinde Kürdistan Haritası varmış denir, ortalık birbirine girer! Protestolar alır başını gider. İyi, tamam, kabul edelim biz de bunu ve şöyle yapalım: Elimize bir Ortadoğu haritası alalım ve Kürtlerin yaşadığı bölgeleri örneğin sarıya boyayalım… Ne çıkar ortaya?
Yani bu insanlar burada yaşamıyorlar mı? O zaman problem ne? Durduk yerde çayını yudumlarken nerden aklına geliyor milyonlarca insana hakaretler yağdırmak? Nereden olduğunu biliyoruz aslında değil mi? Elinde tuttuğun o şeyden, gazeteden! Oradan yayılıyor virüs ve bir süre sonra önce mantık kaybolup gidiyor ortalıktan. Sonra da beyin hücrelerin yavaş yavaş zehirleniyor. Oysa elindeki şeyi fırlatıp atsan ve kahvenin az ötesindeki inşaatta çalışan işçilerin yanına bir çöksen ve yalnızca türkülerini dinlesen, ne kadar çok şeyi anlayacaksın! Bir eli yağda bir eli balda yaşayan şu üniformalı yazar-gazeteci bozuntularının dolduruşuna gelmek yerine hiç Türkçe bilmeyen şu komşu teyzenin gözlerine bir baksan…
Kahve politikacıları… Zamanımızın zehirlenmiş ve zehirleyen insanı… Onlarla daha çok işimiz var dostum. Onlar, hayatın bir parçası ve yok saymakla ya da düşman olarak görmekle iş bitmiyor. Bir devrim hareketi ile entelektüel grup olmak arasındaki fark bu işte. Devrim hareketi, hayatın içinde soluk alıp veren, onun bütün olgularıyla karşılaşıp tanıyan ve her an, her saniye onları dönüştürmek için çaba harcayan bir şeydir.
Biz buyuz işte. Bunu için yoldayız, yürüyoruz.
Kendine iyi bak, umudunu diri tut.
Gelecek, sen nasıl istiyorsan öyle gelecek!

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19