Eğitim-Sen
Ankara Yürüyüşünden Notlar...
Eğitim-Sen’in 24 kasım
2005’te startını verdiği “Büyük Eğitimci Yürüyüşü”
nün 26 Kasım Ankara’daki buluşmasına Devrimci
Sosyalist Gençler olarak katıldık ve destek olduk.
Ankara’ya girişin yasaklanması üzerine jandarma
çevik kuvvet ekipleri Ankara’ya açılan yolları
tutarak Ankara dışından gelen Eğitim-Sen otobüslerini
durdurmaya başladı. Eğitim-Sen’li öğretmenler
ve katılımcı üniversite öğrencilerini taşıyan
170 civarında otobüs (İstanbul gişelerinde 53,
samsun yolunda 52, Konya yolunda 31 ve Eskişehir
yolunda 32) durduruldu. Sabaha karşı 05’te Ankara
girişine gelen otobüslerden inen eylemciler yol
kenarında gergin bekleyişe başladı. Kızılay’da
arbede çıktığı haberi ve gözaltı olduğu bilgisi
ulaşınca gergin bekleyiş hızlandı ve İstanbul
gişelerinde yaklaşık yarım saatlik bir arbede
yaşandı….
İstanbul gişelerinde bekleyen eylemciler hem yürüyüşün
yasaklanmasına hem de kürsü yönetiminin uzlaşmacı
ve pasif yaklaşımlarına tepki gösterdiler. Eylemciler
kendi inisiyatifleri ile yolu çift şerit olarak
trafiğe kapattı. Ardından sendika yönetimi eylemcileri
yolu açmaya ikna etti.
Yol kenarında ateş yakıp ısınmaya çalışan eylemciler
sık sık “parasız eğitim, parasız sağlık”, “örgütlü
toplum, demokratik Türkiye”, “Susurluk Şemdinli,
işte çete devleti”, “emekçiye değil, çetelere
barikat”, “faşizme karşı omuz omuza”, “zafer direnen
emekçinin olacak”, “direne direne kazanacağız”,
“bombanız, gazınız vız gelir vız”, ve “biz çocuklarımıza
onurlu bir gelecek bırakacağız! ya siz?” sloganlarını
attılar. uzun zaman geçmesine rağmen kürsüden
herhangi bir açıklama yapılmaması, eylemcileri
oyalaması ve sürekli olarak ‘Eğitimsen’in şanlı
geçmişinden bahsetmesinin mevcut tutumla uyuşmadığını
gören eylemciler kürsüyü yuhaladı... “barikat
kalksın yürüyüş başlasın” sloganı atılarak eylemcilerin
inisiyatifi ile yol tekrar çift şeritten trafiğe
kapatıldı. Son ana kadar “lütfen yolu açalım”
diyen kürsü, yolun açılmayacağını anlayınca kapatılmasını
sahiplendi ve ‘yolu kapatıyoruz’ açıklamasında
bulundu. O esnada yol kapanalı 5 dakika olmuş
ve jandarma müdahaleye hazırlanıyordu.
Çevik kuvvetin müdahalesi iki panzerden yoğun
bir şekilde tazyikli su ve biber gazı ile başladı.
Polisin attığı gaz bombalarından biri bir öğretmenin
ayağına isabet edip ayağın kırılmasına sebep oldu.
Ayağı kırılan öğretmen hemen ambulansla hastaneye
kaldırıldı ve ameliyata alındı.Jandarmanın müdahalesine
karşılık olarak eylemciler taşlarla cevap verdi.
Panzerlerin ilk müdahalesi yarım saatlik direnişle
geri püskürtüldü. Arbede sırasında 2 öğretmen
daha gaz bombaları ve taşlardan yaralanarak hastaneye
kaldırıldı.
Eylem, ikinci gün de jandarma ve polis barikatı
ile karşılandı. Valinin şehre girişi yasaklaması
ve eylemcilere yapılan saldırılar hem sendika
hem de diğer kurumlar tarafından tepki topladı.
Kızılay önünde toplanan eğitimsen üyeleri öğretmenler
ile destek vermek amaçlı gelen öğrenciler “Milli
Eğitim bakanı Hüseyin Çelik ile Ankara Valisi
Kemal Önal’ı istifaya çağırdılar.
Eylemin ilk günü İstanbul gişelerinde bekleyen
ve geceyi geçirmek üzere dinlenme tesislerine
çekilen 1500 civarında eylemci gece geç saatlerde
Ankara’ya kaçak bir şeklide girmeyi başardı. Samsun,
Eskişehir ve Konya tarafından gelenler ise şehre
sokulmadı. Bunun üzerine Polatlı, Gölbaşı ve Elmadağ
da yollar trafiğe kapatıldı.
İstanbul’dan gelenler Ankara da eğitimsen 1 nolu
şubenin önünde beklemeye başladılar. Ardından
yüksel caddesine çıkıp yolu trafiğe kapattılar.
Orada bekleyen kitle tarafından alkışlarla karşılanan
eylemcilerin yolu polis panzerleri ile kesildi.
Eğitimsen başkanı Alaaddin Dinçer yaptığı açıklamada
Başbakan’ın eylemin yasadışı olduğu yönündeki
sözlerine değinerek, “Asıl bu eylemin kamuoyunda
meşruiyetini tartışmak yasadışıdır. Ya Başbakan
uluslararası sözleşmeleri bilmiyor ya da biliyor
ona göre davranmıyor” dedi. Dinçer, Milli Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in de “evlere şenlik bir
Bakan” olduğunu söyleyerek, öğretmenine düşman
bir bakanın varlığının tartışmalı olduğunu söyledi.
Dinçer, Bakan Çelik’in ve Ankara Valisi’nin istifa
etmesini istedi.
Ziya Gökalp Caddesi’ni 6 saat boyunca trafiğe
kapatan eğitim emekçileri, hükümete, Bakan Çelik’e
ve Ankara Valisi’ne öfkelerini alkış, ıslık ve
yuhalamalarla dile getirdiler. Eğitim emekçileri
“Ders: Demokrasi, Konu: Susurluk, Şemdinli. Amaç:
Karanlık Değil Aydınlık Türkiye” yazılı pankartı
da taşıdılar.
Bekleyiş sürerken saat 14.30 sıralarında Dinçer’in
açıklama yapacağının duyulması üzerine kalabalık
alkış ve sloganlarla mücadelenin ve kararlılığın
süreceğini vurguladı. Eğitim Sen Genel Başkanı
Dinçer yaptığı konuşmasının ardından Ziya Gökalp
Caddesi’ndeki topluluk dağıldı. Bizler de geldiğimiz
otobüslerle geri döndük.
Diğer illerden gelen öğretmenler de bulundukları
yerlerde açıklamalar yaparak illerine geri döndüler…
DEVRİMCİ SOSYALİST
GENÇLİK
Antakya'dan Devrimci
Sosyalistler;
Eğitim-Sen Eylemindeydik...
26 kasım cumartesi
günü düzenlenen büyük eğitimci yürüyüşüne biz
de katıldık .
25 Kasım cuma saat 8.30'da Antakya Yunus Emre
Parkı'nda bekleyen araçlarla Samandağ Eğitim-Sen
Şubesi ile Ankara'ya doğru hareket edildi. 26
Kasım Cumartesi saat 05.00'da bütün doğu illeri
şubelerinin toplanma merkezi olan ve Ankara'ya
yakın bir yerde bulunan Türkiye Şoförler ve Otomobilciler
Federasyonu’nda diğer illerden gelenlerle buluşuldu.
Eğitim-Sen Genel Sekreteri yaptığı açıklamada
Gölbaşı mevkiinde girişi engellemek için yola
polis ve jandarma tarafından barikat kurulduğunu,
barikatın kaldırılması için görüşmelerin başladığını
ve gidiş için sonucun bekleneceğini açıkladı.
Bekleme sırasında, sloganlar atılarak, halaylar
çekildi. Daha sonra konvoyla Ankara'ya hareket
edildi. Gölbaşı mevkiine 3-4 kilometre kala konvoy
durduruldu ve otobüsler ara yola çekildi. Kısa
bir bekleyişin ardından ani bir hamle ile barikat
yarıldı ve yol kapatılarak işgal edildi. Polis
megafonla sık sık müdahale tehdidinde bulundu.
Bu tehditlere "Baskılar Bizi Yıldıramaz",
"Gemileri Yaktık Geri Dönüş Yok" gibi
sloganlar atıldı. Bir süre sonra jandarma tarafından
saldırı girişiminde bulunuldu. Bu saldırı, devrimci
sosyalistlerin içinde bulunduğu devrimci ve emekçiler
tarafından kararlı bir şekilde geri püskürtüldü.
Antakya Sosyalist
Barikat Okurları
Telekom
Çalışanlarından Barikat Eylemi...
Son dönemlerde
ülkemizde ardı ardına gerçekleşen, neo-liberal
saldırı politikalarının bir sonucu olarak özelleştirilen
Türk Telekom'un yüzde 55 hissesinin Oger'e satışının
gerçekleşmesi için sözleşme 14 Kasım 05'de imzalandı.
Telekom çalışanları ve Telekom'da örgütlü sendikaların
üye ve yöneticileri Telekom'un satışını ve Telekom'dan
1153 işçinin işten atılmak istenmesini önlemek
amacıyla Ankara ve İstanbul'da ardı ardına eylemler
gerçekleştiriyorlar.
14 Kasım 05'de Ankara'da Telekom çalışanları ile
birlikte Haber-Sen, Türk Haber-Sen, ve Haber-İş
üye ve yöneticileri Telekom'un devriyle ilgili
sözleşmenin gerçekleştiği günün sabahı iş bıraktılar.
Kapıları kapatarak önce işyeri önünde, sonrada
sözleşme töreninin gerçekleştiği Halk Bankası
Genel Müdürlüğü önünde Telekom'un devrini protesto
amaçlı eylemlerini gerçekleştirdiler. Ankara İl
Telekom Müdürlüğünde toplanan işçiler işyeri kapılarını
kapattılar. Çalışanlar, içeri girmek isteyen diğer
çalışanları ve halkı eylemlerine destek vermeye
çağırdılar.
İstanbul'da ise Telekom çalışanları 14 Kasım 2005'de
iş bırakma eylemi başlattılar. Eylemlerinin bir
devamı olarak 15 Kasım 2005 günü İstanbul Gayrettepe'de
bulunan Türk Telekom Avrupa Yakası Müdürlüğü ve
Gayrettepe Telekom Müdürlüğü civarında toplanarak
slogan atan Telekom çalışanları ve Telekomda örgütlü
sendika temsilcilerine polis saat 10.00 sularında
biber gazı sıkarak saldırdı. Aralarında sendika
yöneticilerinin de bulunduğu 9 kişi gözaltına
alındı. Saldırının ardından dağılan Telekom çalışanları,
gün boyu gruplar halinde eylemlerine devam ettiler.
Yaklaşık 300 kişi Gayrettepe Telekom Müdürlüğüne
girerek kapıları kapattı ve barikat kurdu. Dışarda
kalan kitlede içerdeki direnişçileri desteklemek
amacıyla sloganlar attılar. İş bırakma eylemleri
halen devam ediyor. Şu anda Genel Müdürlüğün hiç
bir biriminde hizmet üretilemiyor.
Özelleştirmelerin salt el değiştirmeden ibaret
olmadığı bilinmektedir. Aynı zamanda kamusal olan
her şeyin paralı hale gelmesi ve metalaştırılması
anlamına da gelmektedir. Oger'in peşinat olarak
ödediği 1.5 milyar doların Telekom'un 1 yıllık
karının ancak yarısını oluşturduğunu dikkate aldığımızda
da öyle iddia edildiği gibi bu satışlardan kar
edilmediği, tam tersine kamuya ait bu sektörlerin
kelepir fiyatına verildiği görülmektedir.
Özelleştirmelere karşı ortak mücadele verilmediği
sürece bütün yaşamımızın metalaştırılmasının ve
aynı zamanda bütün kazanılmış haklarımızın birer
birer gasp edilmesinin önüne kesinlikle geçemeyiz.
Bugün Telekom'un yarın ise diğer kurumların satışının
tüm emekçilerin ortak sorunu olduğu ve hepimizi
ilgilendirdiği bilincinden hareketle eylemleri
ve direnişleri lokal parçalar olmaktan çıkararak
ortaklaştırmalıyız. Ancak o zaman seyirci olmaktan
çıkar kendi değerlerimize sahip çıkma noktasına
geliriz. Bütün deneyimlerden anlaşılacağı gibi
çözüm kendi ellerimizde ve ortak direniştedir.
HALK KÜLTÜR
MERKEZLERİ
|