Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

36. Sayı - Aralık 2005

Son yirmi yıldır yeni-sömürgeler dünyasında Ortaçağ’ın veba salgınına benzer bir hayalet geziniyor. Ulaştığı her karış toprağı mahveden, dünyanın en verimli alanlarını çölleştiren bu ahir zaman “azrail”i artık yoksul halklar tarafından iyi tanınıyor: IMF ve Dünya Bankası!
Uluslararası tarım ve gıda tekelleri her köşeyi yağmalıyor, her karış toprağı sahipleniyor, her ürünü kendi hanesine yazıyor. Önce “uzman”larını gönderip raporlar hazırlıyorlar, sonra yeni-sömürge ülkelerin önüne “reçete”lerini koyuyorlar; onların kendi tarımsal potansiyellerini yok eden “yeniden yapılandırma” programlarını uygulatıyorlar. Ve sonra, yağma başlıyor; buğday üreticisi ülkeye buğday satmak, et bolluğunda yaşayanlara et satmak...
Sonuç, kesin biçimde yıkım ve felakettir.
Afrika, Asya ve Güney Amerika... Aşağıda, tek tek ülkelere baktığımızda manzara daha açık biçimde görülecektir.

Afrika: Dünyanın En
Yeşil Kıtasında Felaketler Zinciri

IMF’nin dayattığı dışa açılma politikalarının Afrika tarımında yarattığı tahribat, kuraklık, açlık, kronik iç savaşlar saymakla bitmez. Afrika dünyanın en borçlu bölgesi haline geldi. 1980’de Afrika’nın toplam dış borçları GSMH’nin % 39.6’sı iken, bu oran 1996’da % 78.7’ye yükseldi. 1987-98 yılları arasında Aşağı Sahra’da mutlak yoksulluk içinde yaşayanların sayısı 80 milyon kişi arttı. Bugün Afrika’daki 48 ülkenin yıllık geliri, Belçika’nın yıllık gelirini ancak geçiyor ve dünyanın en yoksul 50 ülkesinden 33’ü Sahra Afrikası’nda bulunuyor.

Somali
1980’lerin başında IMF müdahalesi Somali’de tarım krizinin şiddetlenmesine yol açtı. Yapısal uyum programı tahıl ithalatına bağımlılığı arttırdı. ABD’den ithal edilen ürünlerin fiyatları düşürmesinin yanı sıra tarımsal girdi fiyatlarının yükselmesi, küçük çiftçileri yok etti. Kredi kuruluşları mısır, süpürge darısı gibi geleneksel ürünlerin üretimini teşvik etmek yerine, ülkenin en iyi sulanan arazilerinde ihracata yönelik meyve, sebze, yağlı tohum ve pamuk üretimini teşvik ettiler. Bu dönemde en verimli tarım toprakları bürokratlar, subaylar ve tüccarların eline geçti.

Zimbabwe
Bir zamanlar Güney Afrika’nın “ekmek sepeti” olarak anılan Zimbabwe, 1992’de yaşanan kuraklık ve kıtlıktan ciddi biçimde etkilendi. Mısır üretimi % 90 oranında düşerken, tütün üretiminde önemli artışlar sağlandı. Kitleler kıtlıktan dolayı karınca yerken, tütünden elde edilen gelir ise dış borç ödemelerinde kullanılıyordu.

Malawi
Bir zamanlar gıda ihracatçısı olan Malawi’de yapısal uyum programları uyarınca çiftçiler, hızla geleneksel gıda ürünleri üretimini terk ettiler. Mısır üretimi % 40 azalırken, tütün üretimi ikiye katlandı.

Ruanda
1990’da ticaretin serbestleştirilmesi, devalüasyon, tarım teşviklerinin kaldırılması, özelleştirme ve işten çıkarmaları içeren Dünya Bankası programı kabul edildi. Çiftçiler ekonomik kriz nedeniyle 300 bin kahve ağacını kökünden söktüler. Manyok, fasulye ve süpürge darısından oluşan geleneksel üretim de kahve krizinden etkilendi. Emperyalistlerin dayatmasıyla ticaretin serbestleştirilmesi ve tahıl piyasalarının kuralsızlaştırılması sonucunda yerel piyasaların dengeleri tarumar oldu. Ödemeler dengesi yardımı adı altında verilen kredilerin önemli bir yüzdesi silah alımına harcandı. Dahası Ruanda ordusu bir gecede 5 binden 40 bine çıkarıldı ve kredilerin önemli bir bölümü de buraya aktarıldı. Bu gelişmelerin hemen ardından Ruanda’da iç savaş, etnik çatışmalar, katliamlar başladı.

Gana
Gana, 1983’ten itibaren IMF ve DB ile 16 kez istikrar ve yapısal uyum anlaşması imzalamıştır. Yapısal uyum programının ihraç ürünlerine, özellikle de kakaoya aşırı destek vermesi, kimyasal gübrelere verilen sübvansiyonun kaldırılması, ülkenin gıda üretimini çökertti ve gıda maddeleri ihraç eden bir noktadan, gıda maddeleri ithal eden bir noktaya gelindi. Öte yandan Dünya Bankası’nın desteğiyle ticari ormancılık canlandırılmaya çalışıldı, artan kereste üretimi Gana’da zaten kısıtlı olan orman alanlarının tahrip edilmesiyle sonuçlandı. Ormansızlaşma aynı zamanda bölgesel iklim değişikliklerine ve toprak erozyonuna yol açtı.

Benin
1993’te uygulanmaya başlanan yapısal uyum programı nedeniyle, ülkenin odun ihracatı 6 yıl içinde 4 kat arttı ve bu yükü kaldıramayan topraklar çoraklaşmaya başladı.

Mozambik
Dünya Bankası ve IMF tarafından önerilen program yüzünden maun ağacı işleme sektörü tümüyle yok oldu.

Güney ve Güneydoğu Asya:
Yoksulluğun Artışı

Güney ve Güneydoğu Asya’da uygulanan IMF-Dünya Bankası programları küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin batmasına neden oldu. Tarım destekleme sisteminin çöküşüyle birlikte kırsal nüfusun büyük bir bölümü topraklarını yitirdi, aynı zamanda da tefecilik yaygınlaştı.

Hindistan
1991’de yürürlüğe giren IMF programı yüz milyonlarca insanın yaşamını doğrudan etkiledi, ülkede yaygın bir şekilde açlık ve yoksulluk baş gösterdi. IMF anlaşması gereğince tarım desteklerinin kaldırılması nüfusun % 45’ini oluşturan küçük ve orta çiftçilerin çoğunluğunu iflas ettirdi. Aynı programın altında milyonlarca topraksız tarım işçisi de ezildi. IMF programları girdiği her yerde emekçilerin düşmanı oldu, yoksulluğun değil yoksulların yok edilmesini sağladı. Milyonlarca tarım işçisi, emekçi kişi başına günde 50 sentin altında bir gelirle, adeta açlıktan ölmesi için kaderine terk edilirken, bir kısmı da açlıktan ölüyordu. Mülksüzleşme hızlandırılırken komünal köy arazileri zengin köylüler ve toprak ağalarınca yağmalandı, tefeciler güçlendirildi.

Bangladeş
Bangladeş’te 1970’lerin ortalarından itibaren uygulamaya konulan IMF programı gereğince tarım teşvikleri kaldırıldı. Bu süreç 1980’lerin başlarında küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin batmasına yol açtı. Ayrıca tarımsal kredilerin liberalizasyonu tefecilerin geleneksel rolünü güçlendirdi. Ticaretin serbestleştirilmesi ve tahıl piyasasının kuralsızlaştırılması, iç pazara dönük gıda üretiminde durgunluğa yol açtı. Bu durgunluk aynı zamanda ABD’li tahıl üreticilerinin çıkarlarına da hizmet etti.

Vietnam
Vietnam’da 1986’da uygulamaya konulan ekonomik reformlar, ekonomik ve tarihsel çöküşün yeni bir evresini de başlatmış oldu. Aynı yıl başlatılan ikinci tarım reformu dalgası köylülerin büyük bölümünün yoksullaşmasına yol açtı. Orta Vietnam’da köylüler gıda üretiminden vazgeçerek manyok, pamuk, ve özellikle de kahve gibi ihraç ürünlerinde uzmanlaşmaya teşvik edildiler. Vietnam’da kahve üretimi 1990’da 92, 1999’da ise 487 bin tona yükseldi ve ülke Brezilyanın ardından dünyanın ikinci büyük kahve ihracatçısı haline geldi. 1999’da kilosu 4.5 dolar olan kahve fiyatının 2001’de 1,3 dolara düşmesi üreticilerin kitleler halinde iflasına yol açtı. Öte yandan tahıl piyasası kuralsızlaştırıldı, çeltik üretimi bitirildi. Tarımsal destekleme sisteminin çöküşüyle birlikte kırsal nüfusun büyük bir bölümü topraklarını yitirirken toprak kutuplaşması ve tefecilik yaygınlaştı.

Filipinler
Balık yetişmesine uygun bir zemin oluşturan 500 bin hektarlık mangrov ormanının %90’ı tahrip edildi. Geriye kalan ise ihracata dönük balık ve karides çiftliklerine dönüştürüldü. Karides yetiştiriciliği için kurulan çiftlikler toprakların tuzlanmasına yol açtı.

Latin Amerika: Yıkım ve İsyan
Dünya Bankası verilerine göre 1980-90 arasında Latin Amerika’da GSMH %10 geriledi. Mutlak yoksulluk sınırı altında yaşayanlar 1980’lerde 130 milyon iken 1990’larda 180 milyona çıktı. Aynı dönemde nüfusun en yüksek gelirli % 20’sinin zenginliği, en yoksul %20’ye göre 20 kat arttı. 1990’larda Latin Amerika’da nüfusun % 44’ü yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 1990’da toplam dış borçlar 476 milyar dolar iken 1998’de 698 milyar dolara (GSMH’nın %45’ine) ulaştı. Bütün bu somut olgulardan da anlaşılacağı gibi IMF ve DB’nın dayattığı “yapısal uyum” ya da adı ne olursa olsun programları uygulayan Türkiye’de ya da bir başka emperyalizme bağımlı ve yeni-sömürge ülkelerde hiç bir şey fark etmemekte, üç aşağı beş yukarı hepsinin başına aynı akıbet gelmektedir. Sonuçta IMF ile ilişkiye geçen bu ülkelerin ekonomileri alt üst olmakta, GSMH’ları gerilemekte, dış borçları sürekli olarak katlanarak artmakta, özelleştirmelerden, vergilerden vb. elde edilen gelirlerin büyük çoğunluğu (bazı ülkelerde %50’yi geçmektedir) dış borç ödemelerine gitmekte, zenginle yoksul arasındaki fark katlanarak artmakta, verimli araziler çoraklaşmakta, ormanlar talan edilmekte, tarım ve hayvancılık yok olmakta, işsizlik ve yoksulluk her geçen daha da artmakta, açlıktan ölümler çoğalmakta vb. Yazımızın başlığında belirttiğimiz gibi facia yalnızca tarımda değil yaşamın tüm alanlarında yaşanmakta, emekçilerin hayatları felç olmaktadır.

Peru
IMF programları, Peru’da yasa dışı koka ekimi dışında tarımsal üretimde büyük düşüşlere neden oldu. Tarımsal tekellerin pazarlama ve dağıtım kanallarını sürekli denetlemesiyle kırsal nüfusun yoksullaşması daha da arttı. Tarımsal girdi ve kredi fiyatlarındaki hızlı yükselişler küçük çiftçilerin iflasına yol açtı. Üretim maliyetleri yükselen yerli üreticiler ucuz tarımsal ürünlerin ithal edilmesi sonucunda topraklarını yitirdiler. 1991’de çıkarılan toprak yasası, küçük çiftçilerin toprağını yitirmesine ve kentlerdeki ticari çıkar çevrelerinin büyük miktarlarda toprak satın almasına hizmet etti. Yoksul köylü yığınları ise giderek ticari tarımın yedek işgücü haline geldiler.

Bolivya
IMF destekli “yapısal uyum programı”nın uygulanmaya konulmasının ardından yabancı şirketler ülkedeki verimli tarım alanlarını ele geçirdiler. Toprakları elinden alınan çiftçiler ise toprak kaymasına müsait yamaçlarda ölüm pahasına tarım yapmaya ya da ormanları yakıp kendilerine tarım arazisi açmaya zorlandılar. Mülksüzleşen köylülerin çoğu işsizler kervanına katılmak üzere kentlere göç ettiler. Küçük çiftçilere verilen devlet desteği kesilirken, tarımda tekelleşme hızlandı. Tümüyle ihracata dönük tarım politikaları, kimyasala dayalı tarım tekniklerini getirdi, bunun sonucunda toprakta kaçınılmaz sorunlar yaşanmaya başlandı.

Şili
Şili en uzun süreli “yapısal uyum programı” uygulayan ülkelerden biridir. Orman ürünleri ihracatı 1983-89 yılları arasındaki dönemde ikiye katlandı, ancak bir çok çeşitlilikteki orman ağaçlarını kesilerek ormandaki çeşitlilik katledildi, ormandaki çeşitlilik, zenginlik yerini tek ağaç türüne, çam ormanı plantasyonuna bıraktı. Balıkçılık sektöründeki aşırı ve kontrolsüz avlanmanın kaçınılmaz sonucu olarak toplam balık üretimi 1992 verilerine göre % 22 oranında düştü, bugün bu oran çok daha fazla aşağılara inmiştir.

Kosta Rika
Kosta Rika 1980-89 arasında IMF ve Dünya Bankası’nın 9 istikrar ve “yapısal uyum programı”na tabi oldu. “Yapısal uyum politikaları”ndan en çok sığır yetiştiriciliği ve muz endüstrisi yararlandı. Bir yandan “yerli” ve yabancı tekellerin sahip olduğu muz plantasyonları genişlerken, öte yandan ormanların katledilmesi süreci aralıksız ve hızlandırarak sürdürüldü. Muz alanlarının genişlemesi bir yandan biyolojik çeşitliliği tehdit ederken, öte yandan bu plantasyonlarda çalışan işçileri ve ailelerini daha derin bir yoksulluğa sürükledi. Ormanlar bu kez de uluslararası fast-fost sanayiye sığır yetiştirmek için otlak ve meraya dönüştürülerek katlediliyordu.

Meksika
Meksika, 1940’tan 1970’lere dek gıda alanında kendi kendine yeten bir ülkeydi. Gıda üretimini son derece yüksek olan nüfus artış hızının iki katı bir hızla artırabiliyor, hükümet politikalarının temelini gıdada kendi kendine yeterli olmak oluşturuyordu. Meksika’da IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmalarıyla 1992’den beri uygulanmaya başlanan neoliberal politikalar, ulusal tarım politikalarını derinden etkiledi. Kırsal kesime yönelik bu politikalar devlet desteğinin çekilmesi ve tarımda düşük gelir uygulamasını içeriyordu. IMF ve Dünya Bankası programlarının yürürlüğe girmesiyle tarımsal üretim -mısır ve fasulye gibi- temel gıda ürünlerinden ihracata yönelik ürünlere ve hayvan yemlerine kaydı; tarımsal istihdam düştü, verimli araziler boş bırakıldı ve büyük miktarlarda gıda ürünleri ithalatına başlandı. Meksika, gıda üretiminde kendi kendine yeten bir ülke konumundan, 90’lı yıllara gelindiğinde IMF ve DB’nın programları sayesinde fasülyenin %40’ını, mısırın %25’ini, şekerin %30’unu ithalatla karşılayan bir konuma getirildi.
Neoliberal politikaların sonuçları, yoksullaşmış ve borçlandırılmış bir tarım sektörü ve çoğu kırsal kesimden olmak üzere yaklaşık 4 milyon Meksika’lının ABD’ye göçü oldu. Küçük köylülerin tarım dışına itilmesiyle yaratılan toprak pazarında ise “yerli”-işbirlikçi ve uluslararası büyük tekeller yeni yasalardan da yararlanarak toprağı kontrol altına aldılar. Tarım sektörüne de el atan uluslararası tekeller kırsal alanda büyük plantasyonlar kurarak ve geleneksel “ejido” topraklarından itilen küçük köylüleri (minifundista) ücretli işçi olarak çok ucuza çalıştırdılar.
Meksika örneği uluslararası sermayenin bağımlı ülke tarımına doğrudan üretim örgütlenmesini üstlenerek girmesinin ve kırsal alanı global tarımın tahkimi altına almasının çarpıcı bir örneğidir.

Sonuç: Sermayenin Sınırsız Talanı
ve Halkların Yoksullaşması

Görüldüğü gibi IMF ve DB destekli “yapısal uyum programları”nın bağımlı-yeni-sömürge ülkelerdeki tarımsal üretim ve kırsal nüfus üzerinde yarattığı yıkım çok açıktır. İhracata dönük ticari tarımın teşvik edilmesine karşın fiyat, girdi ve kredi sübvansiyonları kaldırılarak geleneksel gıda ürünleri üretiminin çökertilmesi nedeniyle kıtlık sorunu baş gösterdi. Ticaretin serbestleştirilmesi sonucu ithal edilen (gümrüksüz) teşvikli tahıl, et ve süt ürünleri kırsal ekonominin çökmesine yol açtı. Küçük ve orta çiftçiler topraklarını yitirerek ya büyük çiftliklerde mevsimlik işçi olarak çalışmak ya da kentlere göçmek zorunda kaldılar. Toprak kutuplaşması yoğunlaştı, en verimli tarım arazileri yerel işbirlikçi ve uluslararası büyük tekellerin eline geçti. Büyük toprak sahipleri ve tefeciler güçlendirildi. Doğal çevrenin tahribatı arttı, ormanlar talan edildi. Giderek daha geniş tarım arazileri erozyon etkisine açıldı, toprak tuzlulaştı ve çoraklaştı.
“Yapısal uyum programları” -yukarıda da özetlediğimiz gibi- facialara zemin hazırlarken bu programları uygulayan ülkelerin mali durumlarında bir düzelme olmadı. Bu programların gerçekte başarısız olduğu, yeni-sömürge ve emperyalizme bağımlı ülkelerde yıkıma yol açtığı, sadece ABD’nin, AB’ne üye emperyalist ülkelerin ve mali sermayenin işine yaradığı, çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. 1995’e değin IMF’den uyum politikaları için kredi alan (daha doğrusu dayatılan bu politikayı uygulamak zorunda kalan) 137 ülkeden 81’nin IMF’ye bağımlılığı azalmak yerine arttı, 89 bağımlı ülkeden 48’inin durumu iyileşmedi. 32’si ise daha da yoksullaştı. IMF politikalarına bağımlı hale getirilen ülkelerin dış borçları kriz sonrasında 1980’de 685 milyar dolar iken 1996 yılında 2 trilyon doları geçti. Bu arada IMF 1984-1990 döneminde yeni-sömürgelerden emperyalist ülkelere 715 milyar dolar aktarılmasını sağladı.
Bu arada IMF kendi yaptığı saptamasında “yapısal uyum programlarını” uygulayan ülkelerde ekonomik büyümenin, uygulamayan ülkelerin çok gerisinde kaldığını itiraf etmek zorunda kalmıştır. Görmek isteyenler için her şey gayet açıktır. Yeter ki görmek istensin. Sorun nereye baktığımızda değil neyi görmek istediğimizde. Bu “uyum programını” bizim gibi yeni-sömürge ülkelere dayatanlar, bu işin mimarları dahi sonuçta mızrak çuvala sığmayınca gerçeği itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Bizim gibi yeni-sömürge ülke yönetimleri bu kadar bariz bir gerçeği göremeyecek kadar kör, zır cahil olamayacaklarına göre sorun başka bir yerdedir. Sorun işbirlikçi karakterlerinden ve kendi kaderlerini emperyalist mali sermayenin çıkarlarına bağlı olduğunu düşünmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu durum bütün işbirlikçi, gerici yönetimler için geçerlidir.
O zaman sermayenin global ortak duruşuna karşı dünya halklarının ve devrimci sosyalistlerinin ortak mücadelesi, devrimci enternasyonalizm acilen yakıcılığını hissettirmektedir. Ancak ayağa kalktığımızda, kendi davamıza kendimiz sahip çıktığımızda, dünyanın tüm lanetlileri olarak bir araya geldiğimizde kapitalizmi tüm pislikleriyle birlikte ortadan kaldırabiliriz. Marşımızın son kıtasında belirtildiği gibi; “enternasyonalle kurtulur insanlık”....

(Not: Bu yazının hazırlanmasında Dr. Necdet Oral’ın sendika.org’da yayınlanan “Azgelişmiş
Ülkelerde Tarım Nasıl Çökertiliyor?” yazısından büyük ölçüde yararlanılmış, özellikle somut bilgilerin hemen tümü bu yazıdan aynen alınmıştır.)




 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19