19 Aralık katliamının üzerinden 5 yıl geçti.
Katliamın ilk günlerinde verilen 28 şehidin ardından
bugüne dek gelişen süreçte 120 devrimci tutsağı
yitirdik ve buna karşın oligarşi operasyonun resmi
hedefi olarak ifade edilen örgütsel iradelerin
çökertilmesi hedefine ulaşabilmiş değil. Direniş
zamana yayılan bir biçimde devam ediyor. Bir yandan
ölüm orucu eylemi artık iki yapı tarafından sürdürülürken,
diğer yandan genel olarak tutsaklar kitlesi, oligarşi
tarafından dayatılan yaptırımları kabul etmiyor,
teslim olmayan bir noktada devrimci duruşunu koruyor.
Bugünlerde çok şey söyleniyor 19 Aralık üzerine,
söylenecek. Devrimci sosyalist hareket dipsiz
kuyuların, sonu gelmez polemiklerin girdabında
boğulmak niyetinde değil.
Devrimci sosyalist hareket, F tipi sürecinin başladığı
günden beri mücadelenin içinde yer almış, 19 Aralık'ta
olduğu gibi, sonrasında başlayan ölüm orucu sürecinde
de devrimci tutsaklar cephesinde safını tutmuştur.
Devrimci sosyalist hareketin önceden belirlenmiş
ölüm orucu eylemcileri, şu ya da bu biçimde tahliye
edildikleri güne dek eylemi kararlılıkla ve tek
bir fire vermeksizin sürdürmüşler, bulundukları
zeminlerde davranışlarıyla, tutarlı direnişçilikleriyle
örnek teşkil etmişlerdir. Esasen bu, özel bir
beceri ya da fedakarlık değil, hareketimizin geleneksel
tutumunun bu olay özgülündeki ifadesinden ibarettir.
Daha sonraki süreçte yazıp çizdiklerimiz, devrimci
yapılara sunduğumuz öneriler açıktır ve tarihsel
belgeler halinde özellikle 1. ve 4. sayılarımızda
yayınlanmıştır. Bugün geri dönüp baktığımızda
onlara eklenecek yeni bir şey bulamıyoruz.
Aradan geçen 5 yıl içersinde, 19 Aralık ve ölüm
orucu süreci, eyleme katılmış olan siyasi yapılar
tarafından belli zamanlarda değerlendirilmiş,
parti kongrelerinin konusu olmuş ve bu konuda
yayın organlarında çeşitli yazılar yayınlanmış,
polemikler geliştirilmiştir. Bu değerlendirme
ve polemiklerin zaman zaman gerçekleri açıkça
çarpıttığını, zaman zaman da ciddi "siyasi
unutkanlıklar" içerdiğini görmüyor değiliz.
Ancak başta da belirttiğimiz gibi devrimci sosyalist
hareket, bütün bu değerlendirme ve polemiklerin
ayrıntılarına girmek, yüzeysel tartışmalar içinde
sürüklenmek niyetinde değildir. Sosyalist Barikat'ın
sol içindeki ilişkiler-tartışmalar üzerine genel
bir tutumu var ve biz onu bozmamakta kararlıyız.
Hareketimiz, bütün süreç boyunca kendi düşüncelerini
her zaman, herhangi bir komplekse kapılmadan,
"kim ne der" diye ince hesaplar yapmadan
ortaya koymuş ve tarihsel belgeler olarak da yayınlayarak
kayıt altına almıştır. Ve son derece açık: Sürecin
siyasi gelişimi ve oluşan tablo, esas olarak bu
düşünceleri doğrular niteliktedir.
19 Aralık katliamının bir cezaevi operasyonundan
öte, devrimci hareketin beslendiği kaynağa, yani
emekçilere yönelik bir vahşet gösterisi olduğu
artık daha net anlaşılıyor. Bu meselenin bizim
"ince taktik"lerimizden daha öte bir
şey olduğu, oligarşi tarafından üst düzeyde planlandığı,
dolayısıyla bugün yapılan "şu şöyle olsaydı"
gibi tartışmaların çok anlam ifade etmediği de
ortadadır. Devrimci sosyalist hareket, ne o zaman
ne de şimdi, sorunun özünün şu ya da bu taktik
ayrıntıyla ilgili olduğunu düşünmedi. Sorun, 19
Aralık'ta bize ne yapıldığı değil, bunu yaparken
nasıl bu kadar pervasız olabildikleriydi ve bu,
doğrudan doğruya devrimci hareketin içinde bulunduğu
tablo ile ilgiliydi. Bu tabloyu gerçekten ele
alıp sorgulamak, bu sorgulamadan cüretkar bir
yenilenme atılımı çıkarmak ve ileriye sıçramak
yerine ikide birde film şeridini geri sarıp (üstelik
her seferinde şeride gerçek olmayan kareler ekleyerek)
olasılık tartışmaları yapmak bize hiç anlamlı
gelmedi ve gelmiyor. Türkiye devrimci hareketinin
bugünkü tablosu bir günde oluşmamıştır ve ancak
kapsamlı bir çözümleme ile anlaşılabilir. Bu,
"şurada sol hata yaptık" gibi değerlendirmelerden
daha kapsamlı bir olgudur. Bu yönde özeleştirel
tutumu da kapsayan bir çaba göstermek yerine,
boş övünmeler ya da dipsiz tartışmalarla oyalanmak,
gitgide daha gereksiz bir çaba haline gelmektedir.
Üzerinde yaşadığımız bu topraklar, bütünlüklü
bir devrimci müdahale istiyor. Ne emekçilerin,
ne de devrimci hareketin bizzat kendisinin bunun
dışında, buna hizmet etmeyen bir sürece tahammülü
yoktur. Oligarşinin kasaplarıyla gerçek bir hesaplaşmanın
koşulu budur.
5 yıl sonra, 19 Aralık tarihinin bize söylediği,
bizi zorladığı şey, tam da budur.
ALP
ATA YOLDAŞ'A
2005'TEN BİRKAÇ NOT…
Beş yıl oldu senden
ayrılalı…
Her ölüm erkendir denir ama bazıları daha
erkendir. Hep içimizde bir şey kalır; olsaydı,
şunu da görseydi, şunu da tanısaydı diye.
Son bir yıla şöyle bir baktığımızda, bir çırpıda
sayabileceğimiz ne kadar çok şey var… Güzeltepe
var örneğin, tam sana göre işler, kenarda
durmayı sevmeyen adamların işi.
Sonra mitingler, gösteriler, en son Avcılar'ın
şenliğinde yaşadığımız ortak duygular… Hiç
olmazsa Maltepe'deki HKM'nin kapısından içeri
girip bir selamlayabilseydin herkesi; sonra
ortalığı şöyle bir kolaçan edip "burada
ne eksik var ve ben ne yapabilirim" diye
mırıldansaydın…
Genç çocuklarımızı görmeni ne kadar çok isterdik
koca adam! Hareketin gelişmesini görmeni ne
kadar çok isterdik! Önümüzü berrak bir biçimde
görebildiğimiz bugünkü süreçte bizimle olmanı
ne kadar çok isterdik!
Sana layık olmaya çalışıyoruz, bunu bil. Hasretini
duyduğun her ne varsa olacak bu topraklarda.
İçinde "şunu yapabilseydik" diye
bir şey kaldıysa eğer son anında; bil ki,
o yapılacak.
Yoldayız, yürüyoruz…
İyi yürüyemezsek eğer, sana mahcup oluruz
diye korkuyoruz.
Tarihe olan borcumuzla sana olan borcumuz
bir ve aynı şeydir, ödenecek!
Bütün "aile" gözlerinden öpüyor.
Her adımda yanımızdasın… |
|