İsmail Altunöz Yoldaş, 13 Haziran 2003 tarihinde
talihsiz bir kaza ile aramızdan ayrıldı. Sigortasız,
sendikasız ve çok düşük bir ücretle çalışan İsmail
yoldaş, çalıştığı inşaatın damında döşemeye çalıştığı
demir su borularının binanın üstünden geçen yüksek
gerilim hatlarına değmesi sonucu elektrik akımına
kapılarak aramızdan fiziki olarak ayrıldı. İsmail
Yoldaşı ölümünün ikinci yılında saygıyla anıyoruz.
18 Yaşında yiğit bir devrimci olarak seni yitirmenin
içimde bıraktığı acı ile bu yazımı yazıyorum.
Ve bunu yapmak bana dünyanın en zor işi olarak
geldi. Seni anlatabilmek; mücadeleni, yaşantını
anlatabilmek gerçekten düşündüğümden de zor geliyor.
İsmail, Antakya’nın Dursunlu köyünde dünyaya gözlerini
açtı. Küçük yaştan itibaren şu özellikleri dikkat
çekiciydi: Hayal gücünün gelişkenliği, arkadaşlarının
tamamının kendisinden yaşça büyük olmaları ve
kendisine yöneltilen tüm sorular karşısında çok
zekice yanıtlar vermesi.
Okul döneminde her zaman sınıfın en başarılı öğrencisiydi
Bu başarısı öğretmeni tarafından sınıf atlatma
istemini gündeme getiriyordu. İsmail 2. sınıfta
okurken öğretmen ailesini çağırıp, 2. ve 3. sınıfı
geçip 4. sınıftan devam etme istemini dile getirir.
Ancak bu istem ailesi tarafından çeşitli gerekçelerle
reddedilir.
İlkokulu bitirdikten sonra okula devam etmeme
kararı aldı ve erken yaşlarda ağır işlerde çalışmaya
başladı. İlk dönemlerde çalıştığı işyerlerini
sürekli değiştirmek durumunda kalıyordu. Çünkü
çırak olarak başladığı bu işlerde “zanaat öğretme”
adı altında kendisine ve arkadaşlarına dayatılan
ağır baskı ve sömürüye karşı anında tepkisini
gösteriyordu. İlk dönemlerinde hiç bir işyerinde
iki aydan fazla çalışmadı/çalışamadı. Haksızlık
can düşmanıydı ve katlanamadığı tek şeydi. Tepkisini
açıkça göstermekten de hiç çekinmezdi. Bununla
ilgili bir anımı anlatmak istiyorum: Bir gün patron
sert, asık suratıyla İsmail’e yaklaştı ve kendisine
“öğle yemeğine gideli 2 saat oldu, işini mi unuttun”
şeklinde çıkıştı. İsmail de “senin bana vermiş
olduğun haftalık ayarında çalışıyorum” diyerek
patronun suratını kızartan bir cevap vermişti.
İsmail, 15-16 yaşlarında Nazım’ın, Ahmet Arif’in,
Ömer Hayyam’ın şiirlerini ..., Şeyh Bedreddin’in,
Pir Sultan’ın, Deniz’lerin, Mahir’lerin, İbo’ların...
yaşamlarını okumaya başladı. Bedreddin’in, Pir
Sultan’ın, Deniz’lerin, Mahir’lerin yaşamları
ve kahramanlıkları onu derinden etkilemişti. Evet,
o andan itibaren “ben de Pir Sultan Abdal, ben
de bir Şeyh Bedreddin, bir Deniz, bir Mahir olacağım”
demeye başladı ve o andan itibaren kendini büyük
bir davaya adayan kişinin yaşam tarzını sürdürmeye
başladı...
İsmail kısacık yaşantısına çok şeyler sığdırdı.
Bir yanda ailesinin geçimine katkıda bulunmaya
çalışırken öte yanda dava sahibi olmanın gereklerini
yerine getirmeye çalıştı. Kültürel, sanatsal faaliyetlerle
de kişisel yeteneklerini devrim mücadelesi hizmetine
adadı... Gerek Ölüm Orucu sürecinde ve gerekse
de kapitalizme, faşizme karşı protestolarda bir
çok eyleme katılarak tereddütsüzlüğünü gösterdi.
Bu eylemlerdeki cesareti ve inisiyatifi protestolara
katılan bir çok genç insan açısından örnek oldu
İsmail’in özel ilgi alanı kültür sanat faaliyetlerdi.
Müzikte Ahmet Kaya, şiirde Nazım, Ahmet Arif ve
Ömer Hayyam sevdalısıydı. Ahmet Kaya’nın türkülerinin
çoğunu, belirtilen şairlerin de bir çok şiirini
ezbere bilirdi. Tiyatro onun için vazgeçilmez
bir tutkuydu. Etkinliklerde oynayacakları oyunu
yazıyor ve aldığı rollerle adeta bütünleşiyordu.
Hiç unutmam köyünde bin kişilik bir kitleye tiyatro
sahnelenmişti. Rollerinden birinde işçiyi oynuyordu.
Rolünü yaparken aslında zorlanmadı. Kendinde somutlaşan
işçi, emekçi kimliğini öylesine güzel oynadı ki
herkesin hayranlığını kazanmıştı. Aylar sonra
gittiğimiz evlerde insanlar rolünü hatırlıyor
ve onunla ilgili tartışıyorlardı. İşçi olmanın,
onurlu bir insan olmanın güzelliklerini sergilemişti...
Kısacası, yaşamının son anına kadar bağlı olduğu
sınıf ve bağrından çıktığı halk adına tereddütsüz
karar almak İsmail’in özünü oluşturuyordu. Güzel
yoldaşım attığımız adımlarda seninde azımsanmayacak
katkın oldu. Sana söz veriyoruz ki bıraktığın
işler yarım kalmayacak. Komünist bir dünya kuruncaya
dek mücadelemiz sürecek. Son gününde annene söylediğin
son sözler kulağıma, kulağımıza küpe olacak: Hani
davanla ilgili olarak annenin şaka yollu söylediği
“kendini yiyip bitiriyorsun bu sevdadan vazgeç”
sözüne karşı “bu işten ancak ölüm beni alıkoyabilir”
demiştin. Gerçekten böyle oldu. Kahpe ölüm bedenini
aldı, yalnız unutulmaması gereken bir şey var
ki, her yoldaş bir İsmail’dir artık. Senin yarattığın
her değer bizim için bir hazine, bizim için bir
mevzidir.
Seni Sevgiyle, saygıyla anıyorum...
|