Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

32. Sayı - Ağustos 2005

A. İbrahim Önsoy

Geçen sayıılarımızda “Yoksulluk ve Yoksulluk Karşıtı Hareketler”üzerinde dururken, aslında Türkiye’deki yoksulluğun en önemli ayaklarından biri olan emeklileri atlamıştık. Oysa, gerçekten de tamamen IMF’nin direktiflerine bağlanmış maaş düzeniyle, maruz kaldıkları bütün aşağılayıcı davranışlarla, açlık sınırının bile çok altında olan yaşamlarıyla emekliler bu ülkedeki yoksulluğunun en ciddi göstergelerinden biri. Fiilen çalışabilenleri bile en vahşi yollarla sömüren ve yaşamlarını cehenneme çeviren kapitalizm, üretim sürecinin dışında olanlara ise hiç değer vermiyor. Bütün bu gerçekliklerin daha iyi anlaşılabilmesi için DİSK Tüm Emekli-Sen İst. 3 Nolu Şube Başkanı Ali İbrahim Önsoy dostumuzun bir değerlendirme-araştırma yazısını okurlarımızla paylaşmayı yararlı bulduk.

İnsan doğar, büyür, yaşar, çalışır ve yaşlandığında kazandıklarını harcar. Çok çocuk sahibi olmak eskiden yaşlılığı garantilemekti. Makineli üretim ve teknolojinin varlığı ile kişinin sosyal güvenlik ihtiyaçları 17.y.y.’da ve özellikle 1789 Fransa Burjuva Devrimi ile başladı. Devlet ve vatandaşların günümüzdeki şekli orada temel atıldı. Çalışanlar toprağın gittikçe küçülmesiyle kentlere akın etti. Kentlerde onları bekleyen yokluk ve açlığa çalışmak bekliyordu. Çalışanlar hem emeklerinin hakkını almak hem de geleceği güvence altına almak için sendikalarında örgütlendi. Sendikaları sayesinde hastalandıklarında, sakat kaldıklarında ve yaşlandıklarında az da olsa belli bir ücret verilmesi için sosyal güvenlik kuruluşları kurdular. Ülkemizde ise bu durum eskilerden beri var ama sadece devlet kurumunda çalışanlara. Emeklilik sistemi Osmanlı Devletinin kuruluşuna kadar uzanır. Devletin kuruluşu ile Tanzimat dönemi arasında iki sistem uygulandı; Varidatın (gelirin) tahsisi usulü ile hizmet aylığına göre emekli aylığı verilmesi usulü.
Varidatın tahsisi usulü sistemine göre, tımar kanunu gereğince, emekli aylığı alan için bir yerin tımarı, diğer deyişle aşar(öşür) hasılatı ayrılırdı. Genellikle bu sistem eyalet sipahilerine veya “sahibi arz edilen” eşkinci tımarların yaşlılarına uygulanırdı. Ayrıca zeamet ve hastalardan yararlananlara ve bu arada beylere ve beylerbeyine “berveçi tekaüt” sancaklar ve sonradan kurulan salhaneler ayrılırdı. İkinci sistem ise günümüzde uygulanan emeklilik sistemini andırır. Zira önceleri ulufeli yeniçeri ocağına ve sonra devlet memurlarına uygulanan bu sistem, hizmet ve derece aylıkları üzerinden emekli aylığı bağlamak esasına dayanıyordu. Uygulanan bu sistemde kurumsal nitelikteki yeniliklerden biri de kuloğlanlarına, yani yeniçerilerin yetim kalan çocuklarına emekli aylığı ödeneği ayrılmasıydı.
Tanzimat döneminde ise Batıda görülen ve emeklilik işlemlerini yürütmekle görevli sandıklara benzer kuruluşlar Osmanlı Devleti’nde de faaliyete geçti. Bu tarihlerde her daireye özgü emeklilik işlemleri yürütülmekle görevli sandıklar kuruldu. Cumhuriyet döneminde ise devlette çalışan ile çalışmayanlar arasında sandıklar oluştu; devlette çalışanlar memurlar olup Emekli Sandığına bağlı olurken özel sektörde çalışanlar ise işçi olup Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı oldular. Ülkenin bir çok yerlerinde kurulan devletin ikameci kalkınma hamleleri sonucu çalışanlar sendikalarda örgütlenmeye başladı. Sendikaların belli bir güç olmaya başlamasıyla birlikte çalışanların kurumu federasyon ve konfederasyon olarak örgütlenmeye başladı. 1960’lı yıllarda devlet çalışanları üçe ayırdı ve ayrı yardımlaşma kurumları oluşturdu: Orduda görev yapan subay ve ast subaylar için OYAK, memurlar için MEYAK, işçiler için ise İYAK. Ama 1960’lar bitmeden MEYAK ve İYAK kendi kendilerini fesh etmek zorunda kalıyorlar, OYAK ise günümüze kadar geliyor ve ülke ekonomisinde sanayi ve mali sektörlerde hatırı sayılır ilklerde yer alıyor. 1970’lerin başında da esnaf, sanatkâr ve sanayiciler için BAĞKUR kuruldu.
Ülke genç bir nüfusa sahip idi. Günümüzde ise orta yaşlı bir nüfusa sahibiz. Hükümet ve devletin yanlışlıkları nedeniyle sosyal kuruluşlarda toplanan kesintileri devlet ucuz kredi olarak kullandı ve atıl yatırımlar yaptırdı. Birikimler doğru kullanılmadığı için gelirler giderleri karşılayamaz olmakta. Çalışanlar kendi sosyal kurumlarında söz sahibi olsa bile temel belirleyici değil, daha da önemlisi yıllarca çalışıp emekli olanlar kurumlarında söz sahibi değiller. Ama OYAK’ta ise emekli askerler (astsubaylar değil) temsil edilmekte. Hükümetler bu konu üzerine gidip emeklilerin de sosyal güvenlik kurumlarında temsil edilmesi gerekmektedir.

* * *
Günümüzde çalışanların yaş haddi yükseltilmeye başlandı. Doğru! Ama bir ayağı sakat. Neden mi? Emeklilerin maaşları ve sağlık güvenceleri yeteri kadar iyileştirilemedi. AB’deki bir emekli, maaşıyla ülkemizde aylarca tatil yapıyorken bizde ise açlık içerisinde. Daha geçenlerde ülke gelir dağılımı açıklandı, 1.6 milyarın altında geliri olan hanenin yoksulluk içinde, 650 milyon liranın altında olan hanenin ise açlık içinde olduğu belirtiyor. Çalışanların çoğu yoksulluk ve açlık içinde olan ülkenin yöneticileri ve yüksek bürokratları en alt düzeyde maaş alan asgari ücretlinin on katından fazla maaş almaktadırlar. Asgari ücretli bir işçi 300 milyon maaş alırken milletvekili 6.5 milyar maaş almakta, varın gerisini siz düşünün.
Devlet/hükümet, keza işverenler de ülkede genç emekliler var demekte. Bunu hak edenler kendi istekleriyle emekli olurlar. Ülkemizde emeklilik belli bir yaşa (örneğin memurların altmış beş yaşına) ulaşmasıyla elde edilir. Ama bunun dışında yasaların saptadığı sürece çalışan her görevli kendi emekliliğini isteyebilir. Hastalık, sakatlık gibi durumlarda ve ceza olarak da emekli olabilir. Hükümet ve yerel yönetimlere gelenler kendi yandaşı olmayanlara cezalar vererek çalışma ilişkilerini zorlaştırmakta. Sürgün ve tayinler keyfi olurken kimi zaman iş başı verdirilmeyerek tehditlerle iş yaşamı çekilmez konuma sokulmakta. Hele bir de emekliliği gelenlere yaptırımlar alabildiğine acımasızca uygulanmakta. Çalışanları erken emekli ederken acımasızca ertesi gün ülkemizde genç emekliler var demektedir.
Çalışanların erken emekliliği nedeniyle yaşamdan umutları ve beklentileri ellerinden alınmış gibi yaşama küsmüş durumdalar. Emekliler yaşamlarının en güzel yıllarını çalışarak geçirdiler deney ve tecrübelere sahip oldular, kimi 30-35, kimi 40-45 yıl çalıştı. Deney ve tecrübe yaşamla bağıntılıdır. Bu insanlar çalıştıkları kurumlarda ve örgütlendikleri sendika ve mesleki derneklerde bilgi beceri sahipleriydi, bunları birden yok saymak geçmişine sahip çıkmamakla özdeştir. Ülkemizde emeklilik ailesine ayak bağı olma ile özdeş tutulmakta. Oysa emeklilik kişinin çalışma sırasında hayalini kurduğu gezmeyi dağlara çıkmayı, yan gelip gazetesini okuyup uyumayı bahçesiyle bağıyla ilgilenmeyi gerçekleştirmesi demektir... Gözlemlediğimiz kadarıyla iş hayatını bıraktıktan sonra yaşama dair umutlarının bittiği duygusuna kapılanlar umutsuzluğa düşüp ölmektedirler. Oysa emeklilik yaşamın önemli bir kilometre taşıdır.
Emeklilerin hakları ve maaşlarına zam konusu sevgili hükümet yöneticilerinin iki dudakları arasında ve insafındadır. Çalışanlarına 2005 yılı için yüzde on oranında zam verenler emeklileri unutmuş. Sosyal Sigorta ve Bağkur emeklileri 2005 bütçesi hazırlanırken unutuldu. Çalışan ve emeklilere zam yapmayanlar iç borçlanma ve devlet tahvillerine yüzde yirmi/yirmi beş oranında faiz ödemektedir. Çalışanlar ve emekliler direk ya da dolaylı vergi verirken devlet tahvili alanlar devlete vergi vermeyerek vergi kaçakçılığı yapmakta ve birileri kollanmaktadır. Anayasanın altıncı maddesi “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” derken onuncu maddesi de” herkes kanun önünde eşittir” der. Görülüyor ki hükümete kim gelirse gelsin ülkenin çoğunluğu “eşitler arasında” değil.
Çalışanların şu ya da bu biçimde olsa da sendikal örgütleri var. Oysa emeklilerin örgütlü olabileceği bir gücü var ama sahip çıkılmadığından yok. Bunca yıldır kurulu bulunan dernek v.b. emeklilerin sosyal hakları ve sosyal güvenlik kuruluşlarında temsil edilmesini sağlayamadı. Emekliler çalışırken üst düzeyde kesilen paralar bugün kuşa çevrilmiş durumda. Bizlerden kesilen paralarla yapılan hastaneler ellerimizden alınıyor. Dün devletin kesilen paralarımızı ucuza kullanması yetmedi, hastanelerimize göz dikmektedir. Dün çalışırken ya da çalıştırırken sendikalaşmaya karşı çıksalar da bugün emekliler “Tüm Emekliler Sendikası”na sahip çıkmalıdır. Emekliler çalışırken örgütsüzlüğün acısını çekmişlerdir, bugün emekli olsalar da sorunlarını dile getirip çalışanların sendikalarıyla ortak basın açıklamaları v.b.leri örgütlemelidir. Çalışanlar ve emekliler örgütlülük içinde oldukça sorunlarına sahip çıkacaklardır; bugün örgütlenme içinde değilsen “bir eksik olarak toplanıyorlardır”.
Evet çalışanlar ve emekliler, örgütlü bir toplum yaratmak için sorunlarına sahip çık, bir eksikliği tamamla.


ALİ İBRAHİM ÖNSOY
DİSK TÜM EMEKLİ-SEN İST. 3. No’lu Şube Başkanı
EKİM 2004

 

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul