Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

32. Sayı - Ağustos 2005

E. Toros

Son aylarda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın doğru dürüst yerinde oturduğu yok. Ya ABD’ye gidip konferanslara katılıyor; ya Ortadoğu’da bir seminerde, toplantıda görülüyor; ya da Moğolistan’da yay çekip ok atıyor. ABD bürokrasisi içinde “Başkanın Özel Temsilcisi” diye bir statü vardır; belli bir bölge ya da sorunla ilgili görevlendirilen bu kişiler bir tür özel elçi ya da bakan yardımcısı gibi davranırlar, dolaşıp gezip Başkan’a rapor verir, onun kararlarını da başka yerlere iletirler. Tayyip’in bölgede üstlendiği rol de son zamanlarda bu statüyü andırmaya başladı; tek bir farkla ama; o, Başkanın “Özel Temsilcisi” değil, “Özel Uşağı” olarak ortalıkta geziniyor. Görevi de, Büyük Ortadoğu Projesi’nin taşeronluğu...

Bir Kez Daha BOP Üzerine...
Ortadoğu denilen bölge tarih boyunca ‘Eski Dünya’nın kalbi oldu. Günümüzde de dünya hegemonyasını ele geçirmenin yolu Ortadoğu’dan geçiyor. Çünkü emperyalist-kapitalizmin en temel yaşam kaynağı olan enerjinin (petrol-doğal gaz) yüzde 70’i Ortadoğu’da bulunuyor. BOP, petrol ve doğal gazın bulunduğu tüm bölgeyi kapsıyor: Cezayir’den Ortadoğu’ya, Kafkasya’dan Ortaasya’ya kadar... ABD, bir çok stratejik amacını gerçekleştirebilmesinin, ancak bölgeye istediği gibi yerleşmesi ile mümkün olduğunu çok iyi biliyor.... ABD emperyalizminin Türkiye, Suudi Arabistan vb. ülkelerdeki askeri üsleri ile, Afganistan, Irak işgalleri, emperyalizmin bölgedeki uzantısı olan Türkiye Oligarşisi ve Siyonist İsrail rejimi sayesinde bölgeye yerleştiğini söylemek mümkün. ABD emperyalizmi bölgedeki askeri varlığının çekeceği tepkileri yumuşatmak, bölgede gerçekleştireceği saldırıları meşru göstermek için, NATO’yu bölgeye yerleştirmek istiyor.
BOP hakkında toplumun hemen hemen her kesiminden farklı tepkiler ve açıklamalar geliyor. Bazı kesimler BOP’sini büyük bir pişkinlikle yerden yere vururken, BOP’un AB’ye girmemizi engellemek için ortaya atıldığını iddia ediyorlar, onlara göre AB’ye girersek ülkeye demokrasi gelecektir, vs. Burjuva liberal kalemşörler, sol liberaller ve postmodern kürt ulusal hareketinden oluşan AB’ci bu kesim; “Tayyip Erdoğan siyasi misyonunu bitirmemek için Avrupa nezdindeki misyonunu bitiriyor. Erdoğan, siyasi misyonunu bitirmemek için BOP projesine doğru kaymaya niyetlenecektir.” diyerek olayı AB’ye taraf olup olmamak veya Başbakanın siyasi misyonunu bitirmek istememesi üzerine açıklamaya çalışmaktadır.
Hükümete ve İslamcı sermayeye yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak Gazetesi’nde ise: “ABD Başkanı George Bush’un, Başbakan Erdoğan ile görüşmesinde gündeme getirdiği, Amerika’nın yeni projesi, Büyük Ortadoğu Projesi’nde Türkiye merkez konumunda ele alınıyor. ABD’nin bu çerçevede Türkiye’den imam, vaiz, müftü gibi yetişmiş din görevlilerinin Ortadoğu’ya gitmesini istediği ortaya çıktı. ABD’nin bu projeyle üç amaç belirlediği vurgulandı. Bunlar Müslüman ülkelerde demokrasinin yaygınlaştırılması, serbest piyasa ekonomisinin geliştirilmesi, radikal dini grupların örgütlenmelerinin önlenmesi, ‘İslami terör’ kavramının önüne geçilmesi.” deniliyor. Yeni Şafak açıkça BOP’nin uygulanması durumunda Türkiye ve ABD’nin ortak çıkarları olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Büyük Ortadoğu Projesi Neyi Amaçlıyor?
ABD emperyalizmi 1990’ların başında ortaya attığı YDD’yle zengin petrol, doğalgaz, maden kaynağı olan aynı zamanda geniş doğal kaynakları ile sermayenin yeniden üretimine büyük olanaklar sunan, geniş yatırım ve pazar alanlarına sahip bu coğrafyaya özel bir önem verdi. Kuzey Afrika’dan (Fas, Tunus, Mısır) başlayarak Ortadoğu’ya (Suudi Arabistan, Irak, İran) ilerleyen ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinden (Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan, Kazakistan vd.) geçerek Güney Asya’ya (Afganistan Endonezya, Çin) kadar uzanan bu bölgede 22 ülke ve yaklaşık olarak 500 milyona yakın insan bulunmaktadır. Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi bu coğrafya ABD emperyalizmi için hem büyük bir rant kapısı demektir, hem de Kuzey Afrika, Güney Asya ve Ortadoğu’yu içine alan coğrafyada diğer emperyalist ülkelere (Özellikle Rusya ve Çin’e ) karşı hegemonik üstünlüğünü daha da pekiştirmesi anlamına gelmektedir.
ABD Dışişleri Bakanı Condolezza Rice, “Bölgede daha uzun kalacaklarını, Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar olan tüm Ortadoğu ülkelerinde siyasi ve ekonomik değişimler yaşanacağını, Saddam Hüseyin rejiminin son bulmasının, bölgedeki değişimi kuvvetlendirdiğini, Arap aydınlarının, Arap hükümetlerinden eksik olan özgürlük anlayışını tanımlamalarını istediklerini, yeni bir Arap manifestosundan bahseden bölgesel liderlerin, Arap ülkelerinde iç reformlara, daha fazla siyasal paylaşıma ve ekonomik açıklığa destek verdiklerini” söylerken ABD emperyalizminin bölgeye dönük uzun vadeli planlarını da açıklıyordu.
BOP’un savunucularının en önemli iddiası ABD’nin bölgedeki totaliter düzenlere son vererek modernizmi, liberalizmi ve demokrasiyi getireceğidir. Modernizmden kastedilen bölgenin tam anlamıyla kapitalizme entegre edilmesidir, pazarların tüm potansiyelinin kullanılmasıdır.
Gerçekte ise ABD emperyalizmi BOP’u, öncelikle varolan mevcut durumunu, yani uzun zamandır elinde bulundurduğu dünyanın jandarmalığı görevini, ama aynı zamanda da giderek her geçen gün daha fazla sarsılan emperyalistler arası hegemonik güç olma konumunu onarmak, dünya hegemonyasını tekrar pekiştirmek, bu hegemonyanın sürdürebilirliğini sağlamak için ortaya attı. Dünyanın en önemli enerji kaynaklarının üzerine oturması ABD emperyalizmine diğer emperyalistler karşısında çok büyük bir avantaj, üstünlük ve rekabet etme fırsatı verecektir. Bu proje ile ABD Avrasya’da hakimiyetini kurma, bölge kaynaklarını kontrol etme, bölge ülkelerini hizaya getirme, hizaya getiremeyip denetleyemediği ülkeleri ise düşman ilan ederek, tecrit ederek (ambargo uygulayarak, ablukaya alarak) etkisizleştirmekte ve giderek saldırma ve işgal etmek için zemin hazırlamaktadır. Bunu sağlamak için gerekirse askeri güç de kullanmaktadır. ABD bu proje ile Asya’daki ‘Şanghay Beşlisi’nin (Hindistan, Pakistan ve İran’a gözlemci üyelik statüsü verilmesi) büyüyüp gelişerek güç merkezi olmasının kendi açısından tehdit oluşturacağını düşündüğü için bu bloklaşmanın önünü kesmek istiyor. Bu anlamda tabii 1990 öncesi dünya ve bölge statükolarına göre biçimlenmiş eski toplumsal ilişkilerin tasfiye edilmesi, kapitalizmin gelişimini engelleyen siyasal yapıların dağıtılması zorunluluktur.
ABD emperyalizmi için BOP yeni sürece uyum sağlayamayan yeni- sömürgelerdeki eski işbirlikçi yönetimlerin suyu sıkılmış bir limon gibi bir kenara bırakılması, gözden çıkaramadığı eski işbirlikçi yönetimlerin hizaya getirilmesi, yeni işbirlikçi yönetimleri kendi tarafına çekmek için havuç ve sopa politikasını birlikte uygulaması, hatta saldırgan yanını daha da pervasızlaştırarak arttırması, eski sömürgeci, mandacı modelleri yeniden uygulamaya başlaması, katliamcı bir politika izlemesi ve gerici faşist yönetimlerin BOP’a ters düşmediği sürece desteklenmesi anlamına gelmektedir. NATO Konseyi Daimi Üyesi R. Nicholas Burns’da bütün bunları açıkça ifade ediyor: “NATO’nun geleceğinin doğuda ve güneyde olduğuna inanıyoruz. Bu da Büyük Ortadoğu’dur.... Hem kavramsal yönelimimizle, hem de askeri gücümüzle doğuya ve güneye konuşlanmak zorundayız. .. NATO’nun gelecekteki misyonu, krizleri önleme ve söz konusu krizlere karşılık verme şeklinde olacaktır.... Yeni bir NATO inşa etmekteyiz....” Ortadoğu’ya kan ve göz yaşı reva görülmekte. Düşük yoğunluklu çatışma konsepti sürekli ve kalıcı bir hale getirilmek istenmektedir.
Bugün için de uluslararası tekellerin çıkarlarının garanti altına alınması, bölgenin toplumsal dokusunun dönüştürülmesi için siyasi istikrarın sağlanması gerekiyor. Bundan dolayıdır ki, ABD emperyalizmi bir zamanlar ihtiyaç duyup müttefik olarak kabul ettiği şu anki Arap yönetimlerininin bazılarını tasfiye etmek istemektedir. Artık bu devletlerin başında bulunan Şeyhler, Emirler, Krallar SSCB’nin tarih sahnesinde olduğu dönemdeki değerlerini yitirmişlerdir.
ABD emperyalizmi “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere her yere müdahale ediyor ve buralardaki ülkeleri ehlileştirmeye çalışıyor. Irak’ın işgalinden sonra sıra Suriye ve İran’a gelmiştir. Öte yandan, Ortadoğu’da Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün gibi ülkelerin başında bulunan halk düşmanı gerici diktatörlükler düne kadar işbirliği içinde oldukları emperyalist tekellerin çıkarlarına ters düştükleri oranda, ya da yeni süreçte neoliberal politikalara uyum sağlayamadıkları sürece iktidarda kalabilme şanslarının olmadığını bilmektedirler. Şüphesiz bütün bunların tümü ABD’nin doğrudan hedefi olmayacaklardır; ABD’nin Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi gerektiğinde en şeriatçı-gerici kesimleri kukla olarak kullandığı ve bu arada demokrasi-kadın ve insan hakları gibi üzerine çok demagoji yaptığı konuları hiç umursamadığı bilinmektedir.
Erdoğan’ın Gezmeleri...
Tayyip Erdoğan (ve sadece o değil, asıl bu işin öznesi olan Genelkurmay dahil Türkiye oligarşisinin bütün kesimleri) işte tam da bu projelerin taşeronu durumundadır. Üç günde bir yapılan dış geziler, özellikle ABD ziyaretleri bunun içindir. ABD, Türkiye ile “BOP” çerçevesinde pazarlıklar yapmaktadır. Erdoğan’ın ABD ziyaretinin en önemli yanı Ortadoğu ve Kafkasya’da gerçekleştirilecek savaşta Türkiye’nin alacağı roldür. Ancak bu rolün ne olduğu yeterince açıktır. Başbakan’ın gezisi boyunca üsler ve askerî teknolojik işbirliği, ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi vb. gibi, konular sürekli olarak gündemdedir. Erdoğan, ABD gezisi boyunca, ABD’li işadamları, finans çevreleri, ABD Hazine ve Ticaret bakanları, Dünya Bankası Başkanı Wolfensohn ve IMF Başkanı Köhler ile görüşmüş ve gerekli taahhütleri vermiştir. Türk-Amerikan İş Konseyi’nin Washington’daki yaptığı konuşmada Türkiye’nin BOP’ta rol alacağını açıkça ilan etmiştir.
Ayrıca Tayyip Erdoğan ABD gezisi sırasında şu çok şikayet edilen “anti-Amerikan duygular”ın önlenmesi konusunda da güvenceler vermiş, üstelik bunun için “Türkiye’de Amerikan karşıtlığı marjinal bir kesimi oluşturmaktadır” diyerek düpedüz yalan söylemekten de çekinmemiştir. Böylece aslında AKP’nin nasıl iyi kotarılmış bir emperyalist operasyon olduğu, oligarşinin hantal ve yetersiz Ecevit iktidarından neden kurtulmak istediği de bir kez daha açığa çıkmaktadır.

Ilımlı İslam Üzerine...
Bütün bunlar olup biterken kullanılan kavramlar da aslında o kadar önemli değildir. ABD emperyalizminin temsilcilerinin sık sık “ılımlı İslam”dan söz etmeleri, aslında projenin gerçek bir ayağını ifade etmektedir. Fiziki saldırganlığın ve ABD’ye “yardım-yataklık” etme işlevinin yanında Türkiye oligarşisi, aynı zamanda bölgede ideolojik-politik bir dayanak olarak düşünülmekte, Ortadoğu coğrafyasındaki İslami gücün ehlileştirilmesi, emperyalist politikalara uyumlu hale getirilmesi için bir sıçrama tahtası olarak kullanılmaktadır.
Bu anlamda Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün “Türkiye’nin ılımlı İslam diye bir şeye model olmasını kabul edemeyiz” gibi sözleri, esasen anlamlı ve samimi değildir. Kendisi de bizzat NATO eğitiminden gelmiş, emperyalizmin çıkarlarının savunucusu olan Özkök’ün projenin özüne hiçbir itirazı yoktur; tersine bölgede daha çok işbirlikçi görev almak konusunda AKP ile tamamen hemfikirdir. Zaten daha sonraları, bu mesele de çözülmüştür. Erdoğan’ın ABD gezisiyle birlikte herkes bu konuda ağız değiştirdi. Çünkü Amerikan emperyalizmi BOP’un yaşam bulması için Türkiye’ye bu görevi uygun görmüştü ve de üstelik çok kararlıydı, kesinlikle taviz vermiyordu. Büyük birader böyle olmasını istiyorsa eğer, küçük biradere düşen görev de, sofradan artan kemik artıklarından kapabildiği kadarını kapmaya çalışmaktı. Görüşme sonunda Bush şöyle diyordu: “Birçok konuda geniş kapsamlı bir görüşme yaptık. Çünkü Türkiye ile Amerika arasında önemli stratejik ilişkiler vardır. Başbakana, büyük Ortadoğu girişimini desteklediği için teşekkür ettim. Türkiye’de demokrasinin, bölge halkı için örnek olduğunu düşünüyorum. Başbakana Türkiye’nin Afganistan’daki liderlik rolü nedeniyle teşekkür ettim. ..” Daha sonra Erdoğan da özellikle BOP üzerine konuştuklarını ve anlaştıklarını açıkça söyledi. Açıkça anlaşılıyor ki, Amerikan emperyalizmi Ortadoğu’yu yeniden şekillendirebilmek için, Türkiye’ye bir rol biçmiştir. Ve adı nasıl konulursa konulsun, bu rol, ehlileştirilmiş bir İslami modelin yararlarını göstermektir. Türkiye’nin temsil ettiği bu model, ‘Büyük Ortadoğu’nun ideolojik temeli işlevini görecek, ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’nun coğrafi sınırlarını aşarak, Kuzey Afrika, Kafkaslar ve Orta-Asya ülkelerini de içine alan geniş bir çerçeveye oturtulmasını sağlayacaktır...
Bu açıdan ziyaret sonrasında Colin Powell’ın Türkiye’yi “islam cumhuriyeti” olarak tanımlaması bir gaf değil, projenin dillendirilmesidir.
Ayrıca, “Türkiye merkezli Büyük Ortadoğu Projesi”nin “ılımlı islam”ın önüne büyük bir pazar açacağı da bilinmektedir. AKP’yi destekleyen tüm şeriatçı kesim (“medya”sından sermaye kesimlerine kadar) “Büyük Ortadoğu Pazarı” hayaliyle “ılımlı islam”a doğru yelken açmakta tereddüt etmemişlerdir. Böylece “ılımlı İslam”cıların temel felsefe biçimini pragmatizm oluşturmaktadır.... Sonuçta nereden bakılırsa bakılsın, BOP, sıradan bir emperyalist politika değil, kalıcı bir düzen yaratma projesidir ve bu açıdan bütün Ortadoğu halklarını ilgilendirmektedir. Ve tabii ki bu durum, bütün Ortadoğu devrimcilerine ağır bir sorumluluk yüklemektedir. Bugünkü tarihsel sorumluluk, Türkiyeli, Kürdistanlı, Filistinli vd. devrimcilerin önüne Ortadoğu Devrimci Çemberi sloganını kuru bir slogan olmaktan çıkarma, pratiğe, yaşama geçirme görevini koymaktadır. Başta ABD emperyalizmi olmak üzere bütün emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin neoliberal saldırı politikalarından, Büyük Ortadoğu Projesine varana kadar, bütün gerici saldırı ve sömürü politikalarına karşı Ortadoğu Halklarının ortak duruşunu ifade eden Ortadoğu Devrimci Çemberi bugün çok daha anlamlı ve anlaşılır bir slogandır. Bize düşense, kendi coğrafyamızdan başlayarak bu devrimci atılım ve dayanışmayı ilmek ilmek örmektir. Sonuçta kazanacak olan emperyalistler ve kuklaları değil, Ortadoğu’nun yoksul halkları olacaktır.


 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul