Son günlerde medyadan ABD Savunma Bakan Yardımcısı
Paul Wolfowitz’in Dünya Bankası’nın başına getirilmesinin
haberlerini, tartışmaları ve değişik kesimlerin
tepkilerini izlemekteyiz. Adı her zaman savaş,
yıkım ve katliamla anılan bir “şahin”in (ABD siyasetinde
gerçekten “güvercin”ler olup olmadığı tartışması
bir yana) kendisini “dünya kalkınması”nın(!) önderi
ve “yoksullukla mücadele örgütü”(!) olarak tanıtan
bir bankanın başkanlığına getirilmesi gerçekten
de ilgi çekiciydi. Bu yazımızda, Wolfowitz’in
kim olduğunu ve yoksul halklar için ne anlam ifade
ettiğini irdelemeye çalışacağız.
Yeni-Sağ Çetenin Sadık Adamı
Haziran ayında Dünya Bankası Başkanlığı koltuğuna
resmen oturacak olan ABD Savunma Bakan Yardımcısı
Paul Wolfowitz 1977 yılında Başkan Ford tarafından
Savunma Bakanlığı’nda işe alındı. Görevi, Sovyetler’le
nükleer silah pazarlığında strateji geliştirmekti.
1977-1980 yıllarında Pentagon’da çalıştığı ve
1981-1982 yılları arasında da Birleşik Devletler
Siyaset Planlaması kurmaylarına başkanlık yaptığı
zamanlarda, yüksek teknoloji ve az askerle girişilecek
kıtalar ötesi savaşların planları yapılıyordu.
Amaç, insansız uçaklar, akıllı füzeler, nötron,
haberleşme durduran bombalar geliştirecek sistemi
oluşturmaktı. 1986’da emperyalist kapitalizmin,
yeniden yapılanma sürecinde Reagan döneminde büyükelçi
olarak gönderildiği Endonezya’da, CIA’nın örgütlediği
darbeyle iktidara gelen faşist diktatör Suhartoyu
yeniden popüler bir lider haline getirdi. Suharto,
hatırlanacağı gibi 1960’larda kendi ülkesindeki
solcuların listesini ABD Büyükelçilği’nden alarak
500 bin kişiyi katletmişti. Wolfowitz ayrıca 1989-1993
yılları arasında Savunma Bakanlığı’nda 700 kişilik
bir savunma politikaları birimini yönetti ve Doğu
Asya-Pasifik politikalarının belirlenmesinde önemli
rol oynadı. ABD emperyalizmi 1990’lardan sonra
Yeni Dünya Düzeni stratejisi saldırısını başlattığında
mimarlardan biri yine Wolfowitz’di. Örneğin Genişletilmiş
Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi de (BOP) Wolfowitz’e
mal edilmektedir.
Saddam, 1990’da Kuveyt’i işgal edince, çözüm arayan
müsteşar Wolfowitz Irak’a karadan müdahale, Kürt
ve Şii ayaklanması fikrini savunuyordu. Aynı günlerde
ABD Savunma Planlama Klavuzu’nu hazırladı. Klavuz,
ABD yönetimine, global ya da yerel güce dönüşmeye
çalışan tüm ülkeleri (Japonya, Almanya dahil)
engelleme görevi veriyordu. ABD’yi doğrudan ilgilendirmeyen
olaylarda bile nükleer, biyolojik, kimyasal silah
kullanmak mubahtı. 1993 yılında Ulusal Güvenlik
Akademisinde ulusal strateji ve dış politika konusunda
dersler verdi. 1997’de Clinton döneminde oluşturulan
Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin yönetiminde yer
aldı. Proje, “Pearl Harbour” gibi şok edici bir
olayın ABD’ye liderlik fırsatı getireceğini belirtiyordu.
Şok edici fırsat, 11 Eylül’le geldi. Dünya kamuoyunun
muhalefetine karşın Afganistan’ın işgalinden sonra
sıra Irak’ın işgaline gelmişti. İşgal tamamlandı,
Saddam yakalandı. Ama operasyonun gerekçesi olan
‘kitle imha silahları’ bulunamadı; Irak ile El
Kaide arasında bağ kurulamadı. İşgalden sadece
iki ay sonra yapılan bir röportajda hiç sıkılmadan,
pişkin bir şekilde şu açıklamayı yaptı; “Gerçek
şu ki, ABD hükümeti ve bürokrasisiyle ilgili bir
çok nedenden dolayı herkesin hemfikir olacağı
bir gerekçeye odaklanmak lazımdı. Bu da kitle
imha silahlarıydı” diye yalan söylediğini itiraf
etmekten çekinmedi.
Ancak Wolfowitz, Irak’ı 10 bin asker ve küçük
bir bütçeyle ‘demokrasiye kavuşturmayı,’ dünyaya
yılda 100 milyar dolarlık petrol satar hale getirmeyi
planlamıştı. 170 bin asker yetmedi. Harcama 350
milyar doları buldu. Petrol üretimi dibe vurdu.
Evdeki hesap çarşıya uymadı. Çünkü insan unsurunu
hesaba katmamışlardı.
Sonuçta bütün teknolojiye ve öldürücü silahlara
karşın savaş insanlar tarafından yürütülüyordu,
Bu günden bakıldığında Irak’ta direnişçiler giderek
çoğalıyor. Ancak ABD cephesinde ise savaşın ilk
günlerinde olduğu gibi savaşma meraklısı o kadar
da çok değil.
Şimdi aynı Wolfowitz Dünya Bankası’nın başına
getirildi. Üstelik ekonomi konusunda hiçbir ciddi
uzmanlığı olmadığı halde ve tam bir Bush darbesiyle.
Hayatı boyunca kasaplıktan başka bir meslek öğrenmemiş
olan bu adam, şimdi aynı mesleği “para” denilen
o müthiş silah aracılığıyla yapmaya hazırlanıyor.
Kartlar Açık Oynanıyor
Kuşkusuz bu, emperyalist sistemdeki yeni-sağcı
dalganın zirve noktasıdır. Öteden beri bu tür
kurumlara başkan seçilirken mümkün olduğunca yeni-sömürge
ya da Avrupa kökenli kuklalar tercih edilirken
bu kez kartlar açık oynanmış, son dönemin en azgın
politikacısı en temel kurumlardan birinin başına
getirilmiştir. Bu, dünya halklarına karşı açıkça
savaş ilan edilmesi anlamına gelmektedir. ABD,
açıkça sistemdeki üstünlüğünü ortaya koymuş, patronun
kim olduğunu AB çevrelerine ve bütün diğer emperyalistlere
de bir kez daha hatırlatmış ve bütün mızıldanmalara
karşın kendi politikalarını dayatıp istediğini
yaptırmıştır.
Tabii ki sistem-içi yakınmalar devam ediyor ve
edecek.
Bunlardan bir bölümü Bush yönetiminin zaten çok
dikkate almadığı uluslararası kurumlardan geliyor.
Örneğin 1300’den fazla Avrupalı Yardım Örgütü
ve bazı AB çevreleri bunlar arasındaydı. Bir çok
kurum, bankacılıkla ilgisi olmayan, Irak savaşı
yüzünden ismi bu kadar tartışmalı hale gelmiş
bir kişinin, böyle bir örgütün başına getirilmesini
eleştirdi.
Dünya Bankası’nın Nobel ödüllü eski baş ekonomisti
Joseph Stiglitz’de “yoksulluğa karşı savaşta doğru
general seçmek zaferi garantilemez, ama yanlış
general seçmek yenilgi şansını mutlaka artıracaktır”
diyerek muhalefetini ortaya koydu. Greenpeace,
Action Aid ve Oxfam gibi uluslararası kurumlar
de tepki belirtenler arasındaydı. Örneğin ABD
Politik Bilimler Enstitüsü yöneticilerinden Emira
Woods da Wolfowitz’in başkanlığının kabulünden
önce “Karar uluslararası toplumun suratına bir
tokat gibi patladı.
Genel anlamıyla tüm ülkeler için oldukça kötü
bir durum yaratan bu karar, özelinde insanların
yoksulluğun kucağına atılması ve birçok olanaktan
soyutlanmaları anlamına geliyor. Irak işgalini
kurgulayan birinin, dünyaya ne gibi bir yararı
olabilir” diyordu.
Bazı eleştiriciler de Wolfowitz’in durumunu Amerikan
eski savunma bakanlarından McNamara’ya benzetiyorlar.
Vietnam Savaşı’nın organizatörü olan MacNamara
da Dünya Bankası’na başkanlık etmiş ve onun döneminde
DB, ABD hegemonyasının tipik bir aracı olmuştu.
Şimdi yine bir başka kasap, aynı yoldan yürüyor.
Üstelik daha göreve yeni seçilmişken “ABD’nin
kısa vadede Dünya Bankası’nın en büyük hissedarlarından
biri olacağını” söylemekten de çekinmiyor.
Kısacası, önümüzdeki olgu tam bir hegemonya savaşı
adımıdır. Operasyon, ABD’nin emperyalist dünyadaki
hegemonyasının bir kez daha vurgulanması ve herkese
çizgilerin hatırlatılması anlamını taşımaktadır.
Öte yandan ABD, dünya halklarının zenginliklerinin
talan edilmesinin en önemli aracı olan Dünya Bankası’nı
da böylece “sağlamlaştırmış”, “yoksulluğun artışından
fazla kaygılanan sulugözlü yumuşakların” olası
ataklarının önünü sert bir darbeyle kesmiştir.
Başkanlığa yine ABD yanlısı olacak başka birinin
değil de Wolfovitz gibi bir katilin getirilmesinin
başka bir anlamı yoktur.
Kuşkusuz böylece Banka’nın tarihinde “yeni bir
dönem” başlamıyor. Sanki düne kadar DB hayır kurumuymuş
da Bush’un bu darbesiyle halklara saldıracakmış
gibi bir hava yaratmak şüphesiz ahmakça olacaktır.
DB, kurulduğu andan itibaren halkların kanını
emen bir kurumdur ve zaten kurulma amacı da budur.
Ancak Wolfowitz olayı, emperyalizmin yeni sürecindeki
politikaların kendisine uygun kadrolaşmasının
bir örneği olarak önemlidir.
Böylece aslında saflar netleşmekte, dünya halklarının
zihnini bulandıran “hümanist” yanılsamalar ortadan
kalkmaktadır. Wolfowitz ismi, bugünün, YDD’nin
somut simgesi ve gerçeğidir. Ve bütün bu emperyalist
kurumlar yerle bir edilmedikçe dünya halkları
yoksulluğun pençesinden kurtulamayacaktır.
Dünyanın tüm işçileri, işsizleri, yoksulları,
ezilenleri ve baldırı çıplakları olarak ayağa
kalkıp, örgütlenip, onlardan “dünyanın efendilerinden”
hesap sorarak onlara dünyanın kaç bucak olduğunu,
dünyanın gerçek sahiplerinin bizim ‘baldırı çıplakların’
olduğunu göstermenin zamanıdır.
|