İstatistik bilimi üzerine yazılan kitapların
bazılarında artık çok klasikleşmiş olan şöyle
bir ön cümleye rastlanır: "Üç türlü yalan
vardır: Yalan, kuyruklu yalan ve istatistik..."
Geçtiğimiz günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan'ın
ağzından büyüme rekoru gibi lafları duyunca bu
cümleyi yeniden anımsadık.
Son 39 yılın büyüme rekoru! Söylenen buydu. Ve
sonra, ardından şu ekleniyordu: Ama işsizlik sorununu
henüz halledemedik...
Birkaç gün sonra da son zamanlarda burjuva muhalefetin
ajanı gibi çalışan Ankara Ticaret Odası (ATO)
başkanı Sinan Aygün'ün hazırladığı rapor ve başka
rekorlar geldi.
ATO'nun "IMF'li Yıllar Raporu"na göre
IMF ile son programların uygulanmaya başladığı
1999 yılından bu yana Türkiye'nin iç borç stoku
%326, dış borç stoku ise %50 artmış durumda.
Aynı rapora göre, 2000 yılında faize 25.2 milyar
dolar harcayan Türkiye, 2004 yılında faiz harcamasını
56.2 milyar dolara çıkardı. Türkiye'nin dört yılda
borç faizlerine harcadığı toplam 188 milyar dolar
1999 yılındaki milli gelire eşit düzeyde bulunuyor.
2004 yılı milli gelir 299 milyar dolara, 1999
yılında 2 bin 827 dolar olan kişi başı gelir ise
4 bin 172 dolara çıkarken, 1999 yılında 2 bin
200 dolar olan kişi başı borç rakamı, 2004 yılında
4 bin 328 dolara yükseldi.
2000 yılında 26.5 milyar dolar olan ihracat, 2004
yılında 62.8 milyar dolar olarak gerçekleşirken
yine 2000 yılında 40.6 milyar dolar olan ithalat,
2004yılında 97.2 milyar doları buldu. Buna göre,
anılan dönemde ihracat %44, ithalat %56 arttı
İthalatın ihracatın hızlı artması sonucu 1999
yılında 14 milyar dolar olan dış ticaret açığı
da 2004 yılında 33.5 milyar dolarla rekor düzeye
ulaştı. 2000-2004 yılları arasındaki toplam dış
ticaret açığıda 108 milyar dolar olarak gerçekleşti.
1999 yılında 9 milyar dolar bütçe açığı veren
Türkiye ekonomisi, 2004 yılında 30 milyar bütçe
açığı verir hale geldi. 2000-2004 yılları arasındaki
bütçe açıkları toplamı 113.7 milyar doları buldu.
Bu arada, yine rapora göre 1999 yılında %7.3 olan
işsizlik oranı, 2004 yılında %10'a yükseldi.1999
yılında yatırımlara 4 milyar dolar ayıran Türkiye,
2004 yılına gelindiğinde yatırıma ayrılan rakamı
ancak 5 milyar dolara çıkarabildi. Bu dönemde,
elde edilen vergi gelirleri 270 milyar doları
aşmasına rağmen yapılan toplam yatırımlar 26 milyar
dolarda kaldı.
Rant geliri elde etmeyi amaçlayan kısa vadeli
yabancı parasal yatırımlar 1999 yılında 20 milyar
dolar düzeyinde seyrederken 2004 yılında 30milyar
dolara, Şubat 2005 itibariyle 38 milyar dolara
çıktı.
Tablo böyle...
1947 yılında Recep Peker hükümeti döneminde IMF
bataklığınıa adım atıldığı günden buyana aslında
tablo hiç değişmiş değil. Türkiye, borçlanma,
sömürülme, yoksullaşma alanında rekorlar üstüne
rekorlar kırıyor. Yalnızca bu alanda değil, fuhuşta,
hırsızlıkta da her yıl bir öncekinden daha büyük
patlamalarla geliyor.
Peki bütün bunlara karşın, nasıl olup da Türkiye
ekonomisi büyüyor ya da büyüdüğü iddia ediliyor?
Daha doğrusu, büyüyen kim?
Başbakan bütün muhalefeti ve bütün itiraz edenleri
kıskançlıkla suçluyor. Herkesin AKP hükümetinin
büyük rekorunu kıskandığını söylüyor ve rakamları
gözümüze sokuyor. Gerçekten de rakamlara bakıldığında
durum böyle görünüyor.
Ama bu arada karanlıkta kalan soru şu: Bu rakamlara
karşın neden Türkiye en azından 1965 yılında olduğu
gibi biraz daha kalkınmış havası veremiyor ve
herkes feryat ediyor?
Onu da Maliye Bakanı Kemal Unakıtan yanıtlıyor.
Yoksulluk diye bir şey yok ki, diyor Unakıtan,
“Türkiye’deki hiçbir emekli maaşı yoksulluk sınırının
altında değil.” Yoksulluk sınırının 1,5 milyar,
açlık sınırının 600 milyona dayanması onun umurunda
değil; çünkü onun kendi sevgili Devlet İstatistik
Enstitüsü var. Ve ona dayanarak yoksulluk sınırının
aylık137 milyon, açlık sınırının ise 59 milyon
olduğunu iddia ediyor.
Böylece ortaya koydukları şey aslında artık ne
kadar halktan ve gerçeklikten koptuklarının itirafıdır.
Ya da başka bir olasılık var: Hepimizle alay ediyorlar.
Eğer böyleyse, yani bizimle, emekçilerle alay
ediyorlarsa, hiç kuşkuları olmasın, eninde sonunda
yanıtını alacaklar.
|