Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

TARİH SAYFALARINDAN

14. ve 15 yüzyıl Alman sanayisinin ilk nüvelerinin gelişme dönemleri. Feodalizm Alman tarihindeki miadını doldurmaya başlamıştı. Burjuvazi doğuyordu yavaş yavaş. Ticaret gelişirken uzak pazarlar için üretim yapar hale geldi Almanya. Özellikle ince yün, keten ipek kumaşlar dokunuyordu. Hindistan’dan kuzeye geçen ticaret yolu Almanya’dan geçiyordu. Alman kenti Augsbourg, İtalyan ipeklilerinin, Hindistan baharatının ve doğu ürünlerinin ambarı idi. Bu durum siyasi alanda farklı yansımalara yol açtı. Dağılan imparatorluktan ülkeye merkezi bir siyasi otorite kalmadı. İmparatorluğun dağılması kendini oluşturan parçaları da dağıttı. İmparatorluğu oluşturan kentler ve şövalyeler, birbirlerine, prenslere ya da imparatorluğa karşı birleştiler. İmparatorluğun çözülmesi beraberinde prenslerin ortama hakimiyetini getiriyordu. Savaşlar düzenliyor, parlamento topluyor ve halkı vergilendiriyorlardı. Bu vergiler köylülerin, bağımlı şövalyelerin serflerinin, angaryacıların ve yarıcı-kiracıların üzerine yükleniyordu. Köylülerin soyluluk tarafından sömürüsü yıldan yıla ağırlaştı, adalet bile parayla alınır hale geldi. Köylüden para sızdırmak için bahane bulunamadığı zamanlarda onu hapsediyorlardı.
Din adamları ikiye bölünmüştü. Feodal kilise hiyerarşisi, aristokrat sınıfı oluşturuyordu. Bunlar yiyici kesim din adamlarıydı. Dini çıkarları için tam bir kurnazlıkla kullanıyorlardı.
Din adamları zümresinin halk takımı, köy ve kent papazlarından oluşuyordu. Bunlara çok az para veriliyordu. Halka daha yakındılar ve çağın toplumsal harektlerine katılıyorlardı. Hatta bu hareketlerin teorisyen ve ideologlarıydı.
Kent topluluğunun başında ayrıcalıklı sınıf yani eşraf vardı. Bu sınıf zengin ailelerden oluşuyor, kenti bunlar yönetiyordu. Tahıl ve para tefeciliği yapıyor, her türlü tekeli kendilerine mal ediyor, baltalık ve otlak haklarını, birbiri ardına, komünün* elinden alıyor, komün orman ve otlaklarından salt kendileri yararlanıyor, yollar, köprüler, kapılar üzerine keyfi ayakbastı paraları ve başka vergiler koyuyor ve loncasal ayrıcalıklar, yurttaşlık ve ustalık hakları ve adalet ticareti yapıyorlardı.
Muhalefet içerisinde burjuva muhalefeti çoğunluğu oluşturuyordu. Halk muhalefeti sınıflarından kopmuş burjuvalar ve kalfalar, gündelikçiler ve lümpen proletarya, yurttaşlık haklarından yoksun kentlilerden oluşuyordu. Bu muhalefeti işler durumuna sokan köylü ayaklanmaları oldu. Bu ortamda en çok baskı altında kalan köylülerdi. Her yerde köylüye kötü davranılıyordu. Efendisinin hesabına köle gibi çalışmalı, öşürü, haracı, yolluğu, devlet vergilerini vermeliydi. Ve bey, köylünün mülkünü nasıl dilediği gibi kullanıyorsa, kişiliğini de, karısının ve kızlarının kişiliklerini de öyle kullanıyordu. İlk gece hakkı vardı. Canı istediği zaman, köylüyü, işkencenin beklediği hapse attırabiliyordu. Keyfine göre, dövdürtüyor ya da kafasını kestiriyordu. Bu arada köylülerin dağınıklığı ortak davranmayı güç kılıyordu.
Fakat köylüler bu düzene karşı kayıtsız değillerdi. Talepleri ilkel Hıristiyanlığın yeniden hayata geçirilmesiydi. Bu da Tanrı katında eşitlik, soyluluk ile aralarındaki ayrıcalıkların kalkması, efendi hakkını, vergileri yoketmek kısacası servet eşitliğinin sağlanacağı bir düzen istiyorlardı. Bunun öncülerinden biri deThomas Münzer ve etrafındakilerdir.
Thomas Münzer, 1498 yılına doğru, Stolberg’de doğdu. Babası da asılarak öldürülen Münzer, Halle’de Magdabourg başpiskoposu ve Roma Kilisesi’ne karşı gizli bir dernek kurdu. Daha sonra doktorluk yaptı ve kadınlar manastırında papazlık rütbesine erişti. Bu dönemde kilise dogma ve ayinlerine saldırmaya başladı. 1520’de Zwickau’ya birincil vaiz olarak gitti. Burada, kurulu sisteme karşı büyüyen öfkenin örgütlendiği tarikatlarla ilişkiye geçti. Bu tarikat Anabaptistlerdi. Thomas Münzer bu tarikata katılmadı. Diğer taraftan da onları kendi etkisi altına almaya çalışıyordu. Thomas Münzer ve Anabaptistler. 1521 yılında Zwickau Konseyi ile aralarında çıkan anlaşmazlıklar sonucu buradan ayrıldılar.
Thomas Münzer, daha sonra 1522’de Thüringe’den Allstedt’e vaiz olarak atandı. Burada dinin katı kurallarına karşı saldırısı devam etti. Yapılan ibadetleri değiştirerek, kendi ibadet tarzını hayata geçirdi. Halk, Thomas Münzer’in etrafında toplanıyordu. Bu sayı giderek artıyordu. O zamanlar yaptığı propaganda genelde dinin dogmalarına ve rahiplere karşıydı. Ama bunu ortaya koyarken barışçıl yöntemleri redediyordu. Halkı ve prensleri Roma rahiplerine karşı silahlı ayaklanmaya çağırıyordu. Prensler bu çağrıya uymadılar. Münzer, artık yönünü tam olarak halka dönmüştü. Münzer’in saldırıları Katolikliği de aşarak, Hıristiyanlığın temel noktalarını hedef alıyordu. İncil’e bakışı değişmişti. İncil’i tek ve yanılmaz olarak görmüyordu. Münzer, aklı ön plana çıkarıyor, insanların güvendiği noktanın bu olması gerektiğini söylüyordu. Akla karşı kutsal kitabın çıkarılamayacağını, kutsal ruhun aklın kendisi olduğunu, imanın insan aklında hayata geçmesinden başka bir şey olmadığını söylüyordu. Bu sayede, insanın aklı sayesinde tanrısallaşıp, kutsallaştığını öğütlüyordu topluma. Münzer, cenneti öbür dünyada aramamak gerektiğini, cennetin yaşadığımız dünyada aranmasını, Tanrının krallığını yeryüzünde kurmak gerektiğini savundu.
Münzer’in yaymaya çalıştığı bu düşünceleri, onu döneminin devrimcisi yapıyordu. Diğer taraftan, politik olarak da komünizme yaklaşan teoriler ileri sürüyordu. Tanrı krallığını kurulmasını, kilisenin kaynağına dönmesine bağlıyordu. Münzer’e göre, Tanrının krallığı, sınıf ayrılıklarının olmadığı, özel mülkiyetin ortadan kalktığı, topluma yabancı devlet iktidarının olmadığı bir toplumdu. Toplumun bütün yaptıkları ortak olmalı, eşitlik hayata geçmeliydi. Ayrıca Münzer’e göre bu hareket Almanya ile sınırlı kalmamalı, dünyanın her yerinde bu görüşleri yayacak dernekler kurulmalıydı.
Kurduğu dernekle örgütlenme çalışmalarını devam ettirirken, dergiler çıkarıyor, halkı düzene karşı çıkmaya çağırıyordu. Bu çalışma, Allstedt’le sınırlı kalmıyor, değişik bölgelere de adamlarını gönderiyordu.
Allstedt yakınlarında, Mellerbach’taki Bakire Meryem kilisesi halkın ayaklanması sonucu yıkıldı. Prensler, ayaklanmayı yatıştırmak için Allstedt’e geldiler. Münzer’i şatolarına çağırarak görüştüler. Münzer, burada prenslere bir vaiz verdi. Ayaklanmanın sorumlusunun kendileri olduğunu belirterek: “Tefeciliğin, hırsızlığın ve eşkıyalığın batağı, tüm canlı varlıkları: sudaki balıkları, gökteki kuşları, toprak üzerindeki bitkileri kendi mülkleri yapan prensler ve beylerdir. Sonra da, yoksullara: çalmayacaksın! buyruğunu vaazederler, ama kendileri, ellerine düşen her şeyi kapar, köylü ve zanatçının iliğini sömürürler…
“Yoksulların kendilerine düşman kesilmelerinden sorumlu olanlar, beylerin kendileridir. Eğer ayaklanma nedenini ortadan kaldırmayı reddederlerse, ayaklanmanın kendisini ortadan kaldırmayı nasıl isterler? Ah! benim aziz beylerim, Tanrı demir bir çubukla eski kapların arasına ne de güzel vuracak! Eğer bana, bu nedenle, asi olduğumu söylüyorsanız, ne yapalım, öyle olsun, ben bir asiyim!” der.
Münzer, Saksonya Dükası tarafından Allstedt’den ayrılmaya zorlandı. Yazıları bundan böyle sansürlenecekti.
Münzer, tekrar prenslerin önüne çıktı. Derneği tespit edilmiş, madenci ve köylülerin derneklerindeki örgütlenmeleri meydana çıkarılmıştı. Saksonya Dükası, Münzer’i teslim almak istemiş, fakat Münzer, kenti zamanında terk etmişti.
Diğer taraftan, Anabaptistler (belirli dogmaları olmayan, egemen sınıflara düşman, törelerinde çileci olan,) Münzer’in görüşlerini ülkenin dört bir tarafına yayıyordu. Anabaptistler, yakalandıkları yerlerde, işkencelere uğruyor, yakılıyor ama yılmıyorlardı. Bu Münzer’i gittiği her yerde güvenliğini sağladı. Gittiği Nuremberg, kısa süre önce ayaklanmanın bastırıldığı bir yerdi. Münzer burada çalışmalarını gizli yönetti. Bastırdığı bir yazısı nedeniyle buradan da ayrılmak zorunda kaldı. Çeşitli merkezlere uğrayarak, İsviçre’ye gitti. Buradan sonra Karaorman’ın güneyine döndü. Burada da örgütlenme çalışmalarını sürdüren Münzer, çeşitli din adamlarını derneğinde topladı. 5 ay sonra tekrar Türingen’e döndü. Bu arada Almanyanın değişik bölgelerinde köylü ayaklanmaları oluyordu. Köylüler1524 yılında değişik aylarda ayaklanarak, serflik vergilerini, öşürleri ve feodal angaryaları reddederek ayaklandılar. Ayaklanmalar yayılarak ülkenin üçte ikisini kapladı. 1525 yılının Nisan ayı başında genel ayaklanma oldu. Almanya’nın çeşitli yerlerindeki köylüler silahlarıyla harekete geçtiler. Bazı yerlerde Nisan’dan önce ayaklanmalar oldu. Belirli noktalar ele geçirildi, kontlar idam edildi.
Thomas Münzer, genel ayaklanmadan önce 17 Mart 1525’te Mulhausen’de ayaklanarak yönetimi ele geçirdi. Burada önceden verdiği vaızlara bağlı kalarak, malların ortaklığını hayata geçirmeye çalıştı. Prensler, diğer yerlerde olduğu gibi burada önce sessiz kaldılar. Daha sonra, ordu toplanarak, Mulhausen’e doğru yürümeye başladı. Münzer, güçlerini Frankenhausen’de topladı. Bu güç askeri bilgi bakımından fazla gelişkin değildi, Münzer de aynı durumda idi. Prensler köylülerle görüşerek, sahte anlaşma imzaladılar. Bu anlaşmanın hemen ardından köylere baskın yaparak saldırdılar.
Münzer, adamları ile birlikte Schlachtberg diye bilinen bir tepede, yük arabaları barikatının arkasında gizleniyordu. Prensler, Münzer’in canlı verilmesi halinde köylülerin af edileceğini açıkladı. Köylüler barikatın arkasında savaş halini aldılar. Fakat paralı askerler yaklaşıyordu. Münzer’in adamları silahsızdı. Kısa bir direnişten sonra köylüler dağıtıldı. 8000 köylüden 5000’i öldürüldü. Başından yaralanmış Münzer, bir evde bulunarak tutsak edildi. Daha sonra Thomas Münzer, prenslerin karşısında işkence edilerek, başı kesildi. Ölüme giderken Münzer devrimci tutumundan, prenslere karşı olan nefretinden ödün vermeyerek, ölümün üzerine cesaretle gitti.
Köylü ayaklanmaları bir zamandan sonra durmaya başladı. Kontlar tekrar harekete geçtiler. Köylülerin işgal ettiği yerlere saldırdılar. Ayaklanmalar kanla bastırıldı. Köylüler elde ettikleri yerleri ellerinde tutamadılar. Köyler ateşe verildi, köylüler kılıçtan geçirildiler, asıldılar. Münzerin devrimci direnişi, aynı dönemde Anadolu’da ve dünyanın daha pek çok yerinde artık çöküş sürecinde giren feodal sistemlere karşı yükselen halk direnişlerinin önemli bir parçası oldu. Spartaküslerin bayrağı Münzerlerin, Pir Sultanların elinde yükseldi. Bu bayrak günümüzde proletaryanın ve emekçi halkların elinde..

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul