Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

O. H. Amanos

İçinde bulunduğumuz süreç devrimci politikaları hayata geçirmek için uygun nesnel zeminlerin, toplumsal çelişkilerin derinleşmesine bağlı olarak her geçen gün daha fazla oluştuğunu gösteriyor. Kapitalizm, doğası gereği, bir yandan tekelleşmenin, bir yandan da toplumsal eşitsizliğin temelini atar. Sistemin gelişmesiyle toplumsal eşitsizliğin keskinleşmesi birbirlerine bağlıdır. Bu nedenle kapitalizm var oldukça, bundan en çok etkilenen ve toplumsal eşitsizliğin giderilmesinde en çok çıkarı olan işçi sınıfı da, üretim sürecindeki konumundan dolayı, sosyal değişmelerin motoru konumundadır. Yani kapitalizm kaçınılmaz olarak mezar kazıcısı olan işçi sınıfını yaratarak gelişir. Kapitalizm, bir yandan kendi varlığının işçi sınıfını, işçi mücadelesini yarattığını biliyor, öte yandan da gelişen bu mücadelenin içini boşaltıp, devrimci politik perspektiften yoksun bırakmak için özel çaba sarf ediyor.
İşçi sınıfının devrimci politik hedefler ekseninde hareket etmesi burjuvazinin varlığı açısından bir tehlike oluşturduğundan, işçi sınıfının devrimci hareketinin ortaya çıkıp gelişmesinin engellenmesi için çok yönlü politikalar geliştirirler. Bu noktada, egemen sınıflar işçi sınıfının ekonomik mücadelesi ile politik mücadelesi karşısında farklı tutumlar izler. Ekonomik eksenli işçi mücadelelerini uzun süreli olarak tümüyle yasaklamak, yok etmek oldukça güç olduğundan esas olarak bunları yozlaştırmayı, kendi denetimi altında geliştirmeyi hedefler. Sınıfın ekonomik temelli kendiliğindenci bilinç zeminindeki hareketinin politikleşmesini engellemek için her yola başvurur. Devrimci sosyalist hareketlere (öznelere) ve sınıf içindeki ileri kadrolara ise fiziki ve başkaca her yoldan saldırır. Saldırının yol ve yöntemi zaman zaman değişse de, genellikle bu işler için organize ettiği sivil ve resmi faşist örgütlenmeleri aracılığıyla bunu yapar. Kapıkullarını sınıf savaşımı sırasında ciddi bir şekilde eğitip yetkinleştirirken, bunları işçi sınıfı hareketine önderlik etmeye aday hareketlere karşı (devrimci sosyalist güçlere karşı) harekete geçirir. MİT, kontr-gerilla, siyasi polis, ordu, mahkeme, cezaevleri bu kurumların belli başlılarıdır. Tüm bu kurumlar esas olarak işçi sınıfına önderlik edecek öznelere karşı organize edilmiştir. Bu kurumlar tüm kapitalist ülkelerde aynı işleve sahiptirler. Kullandıkları yöntemler biçim açısından değişse de, işlevleri aynıdır.
Diğer yanda ise en az fiziki, politik saldırılar kadar etkin olan bir saldırı aracı olarak sistemin hizmetine koşulmuş ideolojik aygıtlar vardır. İdeolojik aygıtlar esas olarak kapitalist sistemin geniş emekçi kesimler nezdinde meşrulaştırılması işini üstlenirler. Aile, okul, dinsel kurumlar, kültür ve sanat kurumları, görsel ve işitsel medya, vb. tüm kurum ve çalışmalar esas olarak sistemi meşrulaştırmayı temel alan ideolojik, düşünsel, entelektüel üretimler yaparlar. Başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçilerin yaşadıkları koşullara rıza göstermesini sağlamaya, sömürü ve baskının kaynaklarını görmelerini engellemeye çalışırlar. Bunlar içinde özellikle en popüler araçlar -hiç kuşkusuz başta televizyon olmak üzere- tüm medya araçlarıdır.
Siyasal manipülasyon, baskı, ideolojik ve kültürel yozlaştırma ve sistemin bütün diğer ilişki ve dinamikleri günlük yaşamı kuşatarak her yanına egemen olur. Sistemin yarattığı ilişkiler tamamıyla kendi doğasına uygun ilişkilerdir. Çıkar eksenli ve her şeyi metalaştıran, basit ve küçük hesaplar zemininde yozlaştıran bir yapıya sahiptir ve günlük yaşam bunun çeşitli versiyonları tarafından biçimlendirilir. Bu yaşam düzeninin üretilmesi sistem açısından hayati önemdedir, her alanda kendini var etmesini sağlamaktadır. Tüm bunların sonucu olarak sömürü ve yozlaştırma dişlileri arasında ezilme ile kabullenmişlik, bunların farklı kavramlarla kafalarda meşrulaşması iç içe gider...

Devrimci Parti Sınıf İlişkisi
Oligarşinin çabalarına karşın sınıf çelişkilerini tümüyle kontrol altına alması, başta proletarya olmak üzere emekçi sınıfların hoşnutsuzluğunu, istemlerini baskı yoluyla ya da gerici ideolojik manipülasyon yoluyla tamamen etkisizleştirmesi mümkün olmamaktadır. Çarpık bağımlı kapitalizm temelinde gelişen yeni-sömürgecilik ilişkileri, artı değerin önemli bir kısmının emperyalist ülkelere-tekellere aktarılmasını sağlamakta, yerli işbirlikçilerin tam bir yağma, yolsuzluk, çapul ekonomisi örgütlemelerine neden olmaktadır. İşçi sınıfının ve diğer emekçi kesimlerin tepkilerini yumuşatacak, onları ekonomik araçlarla sisteme bağlayacak dinamikler bu nedenle oldukça zayıftır. Bu nesnel zeminde çelişkiler sürekli biçimde daha şiddetli biçimde yeniden üretilmektedir. Emekçilerin öfkesi akacak kanal aramaktadır. Bulamadığında ise kendine dönmektedir. Sorun çelişkilerin büyüyüp büyümediği, şiddetlenip şiddetlenmediği noktasında değil, esas olarak bunların hangi kanallara aktığı noktasındadır. Bugün bu sorunun yanıtı açıktır; emekçi kitlelerin kendisini yok eden sisteme karşı öfkesi devrimci kanallarda ifadesini bulamamaktadır. Henüz devrimci güçler ile emekçiler arasında böylesi güçlü ve somut bir ilişkilenme, bütünleşme zemini yaratılabilmiş değildir.
Bu nedenle yukarıda belirttiğimiz gibi, kapitalizmin, düşmanı olan sınıfın öncülerinin en küçük bir varlığına dahi saldırması, yok etmesi, etkisizleştirmesi kendini var edebilmesi için özel bir önem kazanmaktadır.
İşçi sınıfının devrimci sosyalist partisi, işçi sınıfının tüm halk güçlerini etrafında saflaştırarak iktidar olduğu, buna bağlı olarak, toplumsal eşitsizliklerin (sınıfsal başta olmak üzere, etnik kültürel) ortadan kaldırıldığı her türlü gericiliğin yok edildiği, toplumun tam olarak özgürleşeceği sosyalizmi hedefler. Bunu yaşama geçirirken kendini araç olarak görür. Misyonunu sınıfa sosyalist bilinç taşıma, sınıfı kendi çıkarları doğrultusunda devrimci temelde örgütlenme ve devrimci eylemi geliştirmesini sağlama ve bu zeminde kendi devrimci iktidarını kurmasını sağlama olarak ele alır. Bütün bunlar elbette, kapitalizm ve onun kurumlarına karşı mücadele içinde gerçekleşir. Sınıfın en ileri kesimlerini saflarında toplayan devrimci sosyalist partinin öncülük edeceği mücadele, işçi sınıfını ve diğer emekçi sınıfları kapitalizme ve kurumlarına karşı kendi saflarında konumlandırmalıdır. Savaş temel olarak sınıf savaşımıdır ve hayatın her alana yayılmış bir savaşım söz konusudur. Devrimci sosyalist parti savaşı tek boyutlu ele almaz. Kapitalizmin ideolojik dezenformasyon, silahlı güçlerine, istihbari yapılanmasına da karşı bir duruş sergiler. Ve kapitalizmin bu kurumlar vasıtasıyla yaymaya çalıştığı politikaları devrimci müdahaleler yoluyla etkisizleştirerek kendi politikasını gündemleştirmeye çalışır. Bu savaşım her zaman karşılıklıdır, karşılıklı hamleler üzerinden gelişir.
Bu savaşımda başta proletarya olmak üzere emekçi kitlelerin çok yönlü olarak örgütlenmesi hayati önemdedir. Geniş emekçi kitlelerin devrimci temelde örgütlenmesini hedeflemeyen hiçbir çalışmanın sınıflar mücadelesi açısından fazlaca bir değeri olamaz. Kitleleri kazanamayan bir devrimci sosyalist partinin tek bir görevini dahi yerine getirmesi mümkün değildir. Bu bağlamda, kitlelerin örgütlenmesi meselesi öyle herhangi bir çalışma değil, tüm çalışmaların ana eksenlerinden biridir.

Mevcut Durum
Türkiye solu, tarihinden bu yana, işçi sınıfı ile ilişkisinde en geri düzeyi yaşamaktadır. Bunun nedenleri üzerinde durmak istiyoruz.
1- Dünya çapında sosyalist mücadelenin gerilemesi ve bunun coğrafyamızdaki etkileri önemli faktörlerden biridir. Emperyalist-kapitalist sistem karşısında halihazırda etkin bir devrimci sosyalist güç yoktur. Bu durum emperyalist-kapitalist sistemin sosyalist ve ulusal demokratik hareketlere saldırması için uygun bir zemin oluşturmaktadır. Bütün eksikliklerine rağmen, Sovyetler Birliğinin ve diğer reel sosyalist devletlerin salt varlığı bu tür saldırıların önünde bent oluşturabiliyordu. Gelinen noktada böylesi mevzilerin yitirilmiş olması ile emperyalizmin direkt saldırısı söz konusudur ve bu saldırılardan etkilenen bir sol portresi ortaya çıkmaktadır. İçinden geçtiğimiz dönem, konjonktürel durumun sosyalistler aleyhine işlediği bir dönemdir.
2- Karşımıza çıkan diğer olgu ise, devrimci parti ve örgüt olma iddiasındaki yapıların henüz geniş işçi ve emekçi kesimleriyle buluşacak bir politik ve pratik çalışma düzeyi üretememiş olmalarıdır. Ve bu özneldir. Dikkat edilirse sol içerisinde günümüz kapitalizmini bütünlüklü olarak çözümlemiş ve buna uygun bir savaş yürütebilen, kendi gündemini yaratabilen, özcesi, iktidar alternatifi olduğunu güçlü biçimde ortaya koyan bir devrimci parti veya örgüt henüz bulunmamaktadır... Bu ise geniş emekçi kesimleri açısından bir güven sorunu yaratmaktadır. Geniş işçi kesimleri kendilerini iktidara taşıyacak bir bilinç, örgütlülük ve mücadele düzeyini, pratiğini somut olarak göremedikleri noktada, devrimci güçlerle ilişkilerinde tereddütlü, daha da ötesi ilgisiz bir tutum ortaya koymaktadırlar. Çünkü her işçinin bir sınıfsal sezgisi söz konusudur. İstenildiği kadar ideolojik ilerleme yaratılsın, örgüt ve pratik mücadele düzeyinde güven olgusunu yerleştiremediğimiz ölçüde işçi sınıfıyla devrimci hareketin bağı o oranda kopuk olacaktır.
Geçmiş dönemle bu dönem kıyaslandığında elbette ki, sınıfın üretim içindeki konumlanışından kaynaklanan nesnel farklılıklar da vardır. Daha önceki dönemlere bakıldığında, dışardan bir devrimci fabrikaya girip mücadeleyi bütün fabrika düzeyinde örgütleyebiliyordu. Bugün ise fabrika içinde bölümler arasına bile ancak kimlik bırakarak girilebiliyor. Devrimciler bir yana işçilerin birbirleri ile ilişkisi bile ancak bu tarzda bir yoldan geçtikten sonra yaratılabiliyor. Esnek üretimin işçi sınıfını parçalayıcı, onun tüm fabrika düzeyinde ve bir ürünün üretilmesinin bütün aşamalarında birlikte davranmasını engelleyen yapısı nesnel bir kısıtlılığı gösteriyor. Burjuvazinin bütün bu uygulamaları yaşamı F tipi hücreye dönüştürme mantığının uzantısıdır. Aslında kendi politikalarıyla değerlendirildiğinde düşmanın sınıfı denetim altına alabilmek için kendi içinde tutarlı politikalardır. Şaşırmamak gerekiyor; varlık nedenleri budur. Değerlendirilmesi gereken nokta, sol hareketin kendi misyonunu yerine getirememesidir. Örneğin fabrika semboliktir. Bu noktada, işçi sınıfının yerleşim alanı da dahil bütün yaşam alanları üzerinden bilinçlendirme, örgütlendirme çalışması yapılması ve fabrika/işyeri-yaşam alanı ilişkisinin güçlü ve canlı kılınması yolu benimsenmelidir.

Partinin Kapitalizm Karşısındaki Konumu
Devrimci parti, devrimci amaçların gerçekleştirilmesi için vardır. Bu amaçlar devrimci bir sınıf hareketinin yaratılarak, kesintisiz olarak sosyalizme ilerleyen bir demokratik halk iktidarının kurulmasıdır. Yaşamdan ve emekçi kitlelerden kopuk bir perspektifin salt bu bakımdan değeri olmaz. O nedenle söylemiyle örtüşen bir pratik sergilemek zorunludur. Aksi takdirde sadece sınıfla bağlarını kuramamakla kalmaz, aynı zamanda eldeki güçler, kadrolar da yitirilir. Bir devrimci partinin, hareketin ciddiyeti düşman karşısındaki konumlanışıyla ilgilidir. Düşmanı ciddiye aldığı oranda kendi mücadelesini ciddiye alacaktır. Konumlanıştan kastımız baştan itibaren yapılanmasında örgütsel süreklilik, illegal yaşantının yerli yerine oturtulması, açık ve yasal olanaklardan güçlü biçimde yararlanılması ve politik mücadele perspektifinin yaşamda karşılığının yaratılabilmesidir.
Bugün içinden geçtiğimiz dönem tamamıyla faşist saldırıların yoğunlaştığı en gerici dönemlerden biridir. Bu koşullar içerisinde kapitalizmin dayattığı alanlarda mücadele etmeyi esas almak, kaçınılmaz olarak bizim açımızdan hüsranla bitecek sonuçlar yaratır... O nedenle inisiyatifin bizde olduğu bir militan devrimci mücadele tarzı geliştirmek ve esas almak zorunludur. İnisiyatifin bizde olduğu bir savaşta irademizi ortaya çıkartma şansı bulabiliriz. Ancak bu şekildeki bir mücadele, devletin devrimci mücadeleyi sınırlandırabilmesini engeller, mücadelenin sürekliliğini sağlaması ve düşman saldırılarını boşa çıkartma konusunda uygun bir zemin bulur. Ortaya koymaya çalıştığımız bu özellikler ütopik değildir. Devrimci bir mücadele tarzının olmazsa olmaz özellikleridir. Sınıfla doğru bağlar kurmak böyle bir mücadele tarzının sonucu olabilir. İnisiyatifin bizde olması demek, sürecin, olayların arkasında sürüklenmemek, tersine özne olmak, kendi tarzımızla, kendi mücadele araç ve yöntemlerimizle süreçlere, olaylara yön verme yeteneğini gösterebilmektir.

Parti-Kadro İlişkisi
Uzun zamandır sol cenahta kanayan yara olma özelliğini sürdüren başka bir nokta da, kadro yapılarının nitelik olarak zayıflığı, mücadele süreçlerinin öne çıkardığı görevleri yerine getirememeleri, devrimciliğin bir yaşam tarzı haline gelmemesi nedeniyle kadro sürekliliğinin sağlanamaması ve sonuçta ciddi bir kadro sorunu ortaya çıkmasıdır. Bunun yaşadığımız sürecin olumsuz nesnel dinamikleriyle, konjonktürle doğrudan ilişkisi var. Tabi buna özellikle 80 darbesinin altında kalan eski solcuların olumsuz örneklerini; her değerin mezarı konumuna gelmelerinin etkilerini de eklemek gerekiyor. Bunun yanı sıra, solun son 25 yılda yaşadığı yenilgi ve gerilemelerde güçlü bir direniş geliştirememesinin yarattığı moral yıkımın, güven kaybının da bu noktadaki rolünü özel olarak belirtmek gerekiyor. Direnişler, mücadeleler, düşmanın politik planlarını bozmaktan, saldırıların psikolojik etkisini kırmaktan uzak, parçalı ve sınırlı olmuştur. Unutulmamalı ki, savaşarak (güçlü bir direniş sonucunda) alınan bir yenilgi kolay kazanılmış bir zaferden daha anlamlıdır. Devrimci hareketlerin kadro yapısı bu olgularla sakatlanmış durumdadır. Dikkat edilirse devrimci hareketlerin kendi kadrolarını mücadele çizgilerinde süreklilik arz edecek şekilde tutamadıklarını gözlemlemekteyiz. Ancak asıl sorun, devrimci parti ve hareketlerin düzene alternatif olan bir mücadele düzeyi yaratamamalarıdır. Bunu bir kenara bırakalım, kendi politik stratejilerini, mücadele tarz ve yöntemlerini asgari düzeyde de olsa hayata geçirebilecek bir irade ve pratik geliştirememeleridir. Devrimci parti ve örgütler, siyaset sahnesinde gündem belirleyen, en azından kendi politik planını asgari düzeyde uygulayan bir konuma ulaşamadığında. edilgen bir konumda kaldığında, bir süre sonra kadroların mücadeleye olan güveni zayıflıyor ve bunun sonucunda da mücadeleye karşı bir yabancılaşma yaşanıyor.
Bunlar tek tek kadroların zaaflarıyla açıklanacak durumlar değildir. Çünkü devrimci militanların yanarken bile slogan attığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Cezaevlerinde 19 Aralık'ta yaşanan direngenlik bunun ifadesidir.
Bu tarza, bilince sahip devrimci kadrolar yaratmak devrimci sosyalizmin temel amacı olmalıdır. Partisine tam bir bilinç ve sadakatle bağlı kadroların önünde düzenin hiçbir çirkef kurumu duramaz. Emekçi kitlelerle parti arasındaki ilişkide olduğu gibi, kadrolarla parti arasındaki ilişkide de güven belirleyici temel öğelerden biridir. Devrimci bir yapıyı bir arada tutan olgu ideolojik birliğin üzerine kurulan güven olgusudur.

Varolan Süreci Tersine Dönüştürelim
"...Taktiklerimiz kitlelere gerçekleri söylemektir. Bizim yararımıza olmasa bile gerçekleri söylemeliyiz. Ancak, böylece kitleler bizlere güvenir. Tarihin tüm dönemeçlerinde, her zaman sadece ve sadece gerçeği söylersek, düşündüklerimizle yaptıklarımız farklılaşmazsa, sözde "taktik kaygılarla" halka yalan söylemezsek yenilmeyiz..."
"...Ve sen öyle hissediyorum ki, ( Lenin Zinovyev'e söylüyor) halka gerçeği söylemekten korkuyorsun. Proleter siyaseti burjuva yöntemlerle yürütmek istiyorsun. 'Kendi çevrelerinde' kendi aralarında gerçeği bilen, ama kitlelere, -kendi söylemleriyle, onlar cahil ve kıt anlayışlı oldukları için- bunu iletmeyen önderler, proleter önderler değildir. Doğru söylemeli, yenilgiden korkuyorsan bunu 'zafer kazanacak' diye satmamalısın; eğer uzlaşmaya gidiyorsan, kitlelere bunun uzlaşma olduğunu söylemelisin; zafere kolayca ulaştıysan, illa 'zordu' diye ısrar etmemelisin ve eğer zor olduysa da 'çok kolay' diye böbürlenmemelisin; hata yaparsan, kendi itibarın için, bunun hata olduğunu itiraf etmelisin. Çünkü sana itibar kaybettirecek olan esasında hataların konusunda sessiz kalmandır; eğer koşullar yön değiştirmeni gerektiriyorsa, sanki hiç bir değişim yokmuş gibi olayları sunmamalısın; eğer sınıfın sezgilerine ve devrimci sağduyuna güveniyorsan ona karşı doğru sözlü olmalısın. Bir Marksist'in bunlara inanmaması ayıptır ve çürümüşlüktür. Ayrıca düşmanı bile aldatmak son derece karmaşıktır, çift yönlüdür ve ancak en somut askeri taktikler alanında caizdir. Çünkü, düşmanlarımızla dostlarımız arasında demirden bir duvar yok, düşmanlarımız halk üzerinde hala etkililer ve kitleleri kandırma becerileriyle bizim dahiyane manevralarımızı, kitleleri aldatma girişimi gibi -üstelik başarıyla- gösterebiliyorlar. "Düşmanı aldatmak" adına kitleleri samimiyetsiz davranmak, aptalca ve yeni hesaplanmış bir siyaset tarzıdır. Proletaryanın gerçeklere ihtiyacı var. Ve soylu küçük burjuva yalandan daha fazla hiç bir şey onun davasına zarar veremez..." (LENİN)
Bizim temel hedefimiz düzenin bütün saldırıları karşısında kendini oturtmuş ve gündeme müdahale edebilen bir devrim hareketi yaratmaktır. Bu nedenle mücadelemizi yeniden yapılandırmak ve eksik olan noktalarımızı bertaraf etmek yükümlülüğümüz var. Biz çıkışı burada görmekteyiz
İkincisi, devrim ustası Lenin'in yukarıdaki alıntısında parti-kitle ilişkisinin nasıl olması gerektiği ile ilgili çok net düşünceleri vardır. Bizce parti-kitle-kadro noktasında sürecin yoğun olarak çıkarttığı sorunlardan, ilkeli politikalarla ve kitle-kadrolara açıklık ilkesi temelinde doğrular salt doğrular söylenerek kurtulunabilir. Ancak bu yöntemle parti, sınıfın ve onun önderlerinin güvenini kazanabilir, ona öncülük edebilir. Aksi takdirde şu anda olduğu gibi sol hareketler ayrı bir telden işçi sınıfı ayrı telden çalmaya devam edecektir.
Bu noktada, parti-kitle-kadro ilişkilerine ilişkin kimi ana hareket noktalarını şöyle toparlayabiliriz;
n Güçlü ve kitlesel bir devrimci mücadelenin nesnel zeminleri, yeni-sömürge çarpık kapitalist yapı tarafından sürekli biçimde üretilmektedir. Devrimci mücadelenin üzerinde yükseleceği nesnel çelişkiler oldukça derin ve keskindir.
n Bugün güçlü bir devrimci kitle hareketinin ve kadro yapısının bulunmayışında belirleyici faktörlerden biri, taraflar arasında, yani devrimci yapılar ile kitle arasında sağlam bir güven temelinin bulunmamasıdır.
n Güçlü ve büyük bir devrimci kitle hareketi ve kadro yapısı; kendi gerçeğini ve eksikliklerini gören ve bunları aşma noktasında somut bir plana sahip olan, bunu bütünlüklü olarak uygulamak için hareket eden bir devrimci sosyalist parti tarafından yaratılabilir.
n Güven bu noktada kilit unsurlardan biridir. Eksikliklerini görmek, bunları aşmak için somut bir plana sahip olmak ve bu planı uygulamak için harekete geçmek kadar, katılımcı bir örgütsel yapı oluşturmak, direnişçi bir pratik geliştirmek ve en az bütün bunların hepsi kadar önemli olan örgütün ve pratiğin istikrarını, sürekliliğini sağlamak karşılıklı güven ilişkisinin kalıcı bir tarzda kurulması için zorunludur.

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul