İçinde bulunduğumuz süreç devrimci politikaları
hayata geçirmek için uygun nesnel zeminlerin,
toplumsal çelişkilerin derinleşmesine bağlı olarak
her geçen gün daha fazla oluştuğunu gösteriyor.
Kapitalizm, doğası gereği, bir yandan tekelleşmenin,
bir yandan da toplumsal eşitsizliğin temelini
atar. Sistemin gelişmesiyle toplumsal eşitsizliğin
keskinleşmesi birbirlerine bağlıdır. Bu nedenle
kapitalizm var oldukça, bundan en çok etkilenen
ve toplumsal eşitsizliğin giderilmesinde en çok
çıkarı olan işçi sınıfı da, üretim sürecindeki
konumundan dolayı, sosyal değişmelerin motoru
konumundadır. Yani kapitalizm kaçınılmaz olarak
mezar kazıcısı olan işçi sınıfını yaratarak gelişir.
Kapitalizm, bir yandan kendi varlığının işçi sınıfını,
işçi mücadelesini yarattığını biliyor, öte yandan
da gelişen bu mücadelenin içini boşaltıp, devrimci
politik perspektiften yoksun bırakmak için özel
çaba sarf ediyor.
İşçi sınıfının devrimci politik hedefler ekseninde
hareket etmesi burjuvazinin varlığı açısından
bir tehlike oluşturduğundan, işçi sınıfının devrimci
hareketinin ortaya çıkıp gelişmesinin engellenmesi
için çok yönlü politikalar geliştirirler. Bu noktada,
egemen sınıflar işçi sınıfının ekonomik mücadelesi
ile politik mücadelesi karşısında farklı tutumlar
izler. Ekonomik eksenli işçi mücadelelerini uzun
süreli olarak tümüyle yasaklamak, yok etmek oldukça
güç olduğundan esas olarak bunları yozlaştırmayı,
kendi denetimi altında geliştirmeyi hedefler.
Sınıfın ekonomik temelli kendiliğindenci bilinç
zeminindeki hareketinin politikleşmesini engellemek
için her yola başvurur. Devrimci sosyalist hareketlere
(öznelere) ve sınıf içindeki ileri kadrolara ise
fiziki ve başkaca her yoldan saldırır. Saldırının
yol ve yöntemi zaman zaman değişse de, genellikle
bu işler için organize ettiği sivil ve resmi faşist
örgütlenmeleri aracılığıyla bunu yapar. Kapıkullarını
sınıf savaşımı sırasında ciddi bir şekilde eğitip
yetkinleştirirken, bunları işçi sınıfı hareketine
önderlik etmeye aday hareketlere karşı (devrimci
sosyalist güçlere karşı) harekete geçirir. MİT,
kontr-gerilla, siyasi polis, ordu, mahkeme, cezaevleri
bu kurumların belli başlılarıdır. Tüm bu kurumlar
esas olarak işçi sınıfına önderlik edecek öznelere
karşı organize edilmiştir. Bu kurumlar tüm kapitalist
ülkelerde aynı işleve sahiptirler. Kullandıkları
yöntemler biçim açısından değişse de, işlevleri
aynıdır.
Diğer yanda ise en az fiziki, politik saldırılar
kadar etkin olan bir saldırı aracı olarak sistemin
hizmetine koşulmuş ideolojik aygıtlar vardır.
İdeolojik aygıtlar esas olarak kapitalist sistemin
geniş emekçi kesimler nezdinde meşrulaştırılması
işini üstlenirler. Aile, okul, dinsel kurumlar,
kültür ve sanat kurumları, görsel ve işitsel medya,
vb. tüm kurum ve çalışmalar esas olarak sistemi
meşrulaştırmayı temel alan ideolojik, düşünsel,
entelektüel üretimler yaparlar. Başta işçi sınıfı
olmak üzere tüm emekçilerin yaşadıkları koşullara
rıza göstermesini sağlamaya, sömürü ve baskının
kaynaklarını görmelerini engellemeye çalışırlar.
Bunlar içinde özellikle en popüler araçlar -hiç
kuşkusuz başta televizyon olmak üzere- tüm medya
araçlarıdır.
Siyasal manipülasyon, baskı, ideolojik ve kültürel
yozlaştırma ve sistemin bütün diğer ilişki ve
dinamikleri günlük yaşamı kuşatarak her yanına
egemen olur. Sistemin yarattığı ilişkiler tamamıyla
kendi doğasına uygun ilişkilerdir. Çıkar eksenli
ve her şeyi metalaştıran, basit ve küçük hesaplar
zemininde yozlaştıran bir yapıya sahiptir ve günlük
yaşam bunun çeşitli versiyonları tarafından biçimlendirilir.
Bu yaşam düzeninin üretilmesi sistem açısından
hayati önemdedir, her alanda kendini var etmesini
sağlamaktadır. Tüm bunların sonucu olarak sömürü
ve yozlaştırma dişlileri arasında ezilme ile kabullenmişlik,
bunların farklı kavramlarla kafalarda meşrulaşması
iç içe gider...
Devrimci Parti Sınıf İlişkisi
Oligarşinin çabalarına karşın sınıf çelişkilerini
tümüyle kontrol altına alması, başta proletarya
olmak üzere emekçi sınıfların hoşnutsuzluğunu,
istemlerini baskı yoluyla ya da gerici ideolojik
manipülasyon yoluyla tamamen etkisizleştirmesi
mümkün olmamaktadır. Çarpık bağımlı kapitalizm
temelinde gelişen yeni-sömürgecilik ilişkileri,
artı değerin önemli bir kısmının emperyalist ülkelere-tekellere
aktarılmasını sağlamakta, yerli işbirlikçilerin
tam bir yağma, yolsuzluk, çapul ekonomisi örgütlemelerine
neden olmaktadır. İşçi sınıfının ve diğer emekçi
kesimlerin tepkilerini yumuşatacak, onları ekonomik
araçlarla sisteme bağlayacak dinamikler bu nedenle
oldukça zayıftır. Bu nesnel zeminde çelişkiler
sürekli biçimde daha şiddetli biçimde yeniden
üretilmektedir. Emekçilerin öfkesi akacak kanal
aramaktadır. Bulamadığında ise kendine dönmektedir.
Sorun çelişkilerin büyüyüp büyümediği, şiddetlenip
şiddetlenmediği noktasında değil, esas olarak
bunların hangi kanallara aktığı noktasındadır.
Bugün bu sorunun yanıtı açıktır; emekçi kitlelerin
kendisini yok eden sisteme karşı öfkesi devrimci
kanallarda ifadesini bulamamaktadır. Henüz devrimci
güçler ile emekçiler arasında böylesi güçlü ve
somut bir ilişkilenme, bütünleşme zemini yaratılabilmiş
değildir.
Bu nedenle yukarıda belirttiğimiz gibi, kapitalizmin,
düşmanı olan sınıfın öncülerinin en küçük bir
varlığına dahi saldırması, yok etmesi, etkisizleştirmesi
kendini var edebilmesi için özel bir önem kazanmaktadır.
İşçi sınıfının devrimci sosyalist partisi, işçi
sınıfının tüm halk güçlerini etrafında saflaştırarak
iktidar olduğu, buna bağlı olarak, toplumsal eşitsizliklerin
(sınıfsal başta olmak üzere, etnik kültürel) ortadan
kaldırıldığı her türlü gericiliğin yok edildiği,
toplumun tam olarak özgürleşeceği sosyalizmi hedefler.
Bunu yaşama geçirirken kendini araç olarak görür.
Misyonunu sınıfa sosyalist bilinç taşıma, sınıfı
kendi çıkarları doğrultusunda devrimci temelde
örgütlenme ve devrimci eylemi geliştirmesini sağlama
ve bu zeminde kendi devrimci iktidarını kurmasını
sağlama olarak ele alır. Bütün bunlar elbette,
kapitalizm ve onun kurumlarına karşı mücadele
içinde gerçekleşir. Sınıfın en ileri kesimlerini
saflarında toplayan devrimci sosyalist partinin
öncülük edeceği mücadele, işçi sınıfını ve diğer
emekçi sınıfları kapitalizme ve kurumlarına karşı
kendi saflarında konumlandırmalıdır. Savaş temel
olarak sınıf savaşımıdır ve hayatın her alana
yayılmış bir savaşım söz konusudur. Devrimci sosyalist
parti savaşı tek boyutlu ele almaz. Kapitalizmin
ideolojik dezenformasyon, silahlı güçlerine, istihbari
yapılanmasına da karşı bir duruş sergiler. Ve
kapitalizmin bu kurumlar vasıtasıyla yaymaya çalıştığı
politikaları devrimci müdahaleler yoluyla etkisizleştirerek
kendi politikasını gündemleştirmeye çalışır. Bu
savaşım her zaman karşılıklıdır, karşılıklı hamleler
üzerinden gelişir.
Bu savaşımda başta proletarya olmak üzere emekçi
kitlelerin çok yönlü olarak örgütlenmesi hayati
önemdedir. Geniş emekçi kitlelerin devrimci temelde
örgütlenmesini hedeflemeyen hiçbir çalışmanın
sınıflar mücadelesi açısından fazlaca bir değeri
olamaz. Kitleleri kazanamayan bir devrimci sosyalist
partinin tek bir görevini dahi yerine getirmesi
mümkün değildir. Bu bağlamda, kitlelerin örgütlenmesi
meselesi öyle herhangi bir çalışma değil, tüm
çalışmaların ana eksenlerinden biridir.
Mevcut Durum
Türkiye solu, tarihinden bu yana, işçi sınıfı
ile ilişkisinde en geri düzeyi yaşamaktadır. Bunun
nedenleri üzerinde durmak istiyoruz.
1- Dünya çapında sosyalist mücadelenin gerilemesi
ve bunun coğrafyamızdaki etkileri önemli faktörlerden
biridir. Emperyalist-kapitalist sistem karşısında
halihazırda etkin bir devrimci sosyalist güç yoktur.
Bu durum emperyalist-kapitalist sistemin sosyalist
ve ulusal demokratik hareketlere saldırması için
uygun bir zemin oluşturmaktadır. Bütün eksikliklerine
rağmen, Sovyetler Birliğinin ve diğer reel sosyalist
devletlerin salt varlığı bu tür saldırıların önünde
bent oluşturabiliyordu. Gelinen noktada böylesi
mevzilerin yitirilmiş olması ile emperyalizmin
direkt saldırısı söz konusudur ve bu saldırılardan
etkilenen bir sol portresi ortaya çıkmaktadır.
İçinden geçtiğimiz dönem, konjonktürel durumun
sosyalistler aleyhine işlediği bir dönemdir.
2- Karşımıza çıkan diğer olgu ise, devrimci parti
ve örgüt olma iddiasındaki yapıların henüz geniş
işçi ve emekçi kesimleriyle buluşacak bir politik
ve pratik çalışma düzeyi üretememiş olmalarıdır.
Ve bu özneldir. Dikkat edilirse sol içerisinde
günümüz kapitalizmini bütünlüklü olarak çözümlemiş
ve buna uygun bir savaş yürütebilen, kendi gündemini
yaratabilen, özcesi, iktidar alternatifi olduğunu
güçlü biçimde ortaya koyan bir devrimci parti
veya örgüt henüz bulunmamaktadır... Bu ise geniş
emekçi kesimleri açısından bir güven sorunu yaratmaktadır.
Geniş işçi kesimleri kendilerini iktidara taşıyacak
bir bilinç, örgütlülük ve mücadele düzeyini, pratiğini
somut olarak göremedikleri noktada, devrimci güçlerle
ilişkilerinde tereddütlü, daha da ötesi ilgisiz
bir tutum ortaya koymaktadırlar. Çünkü her işçinin
bir sınıfsal sezgisi söz konusudur. İstenildiği
kadar ideolojik ilerleme yaratılsın, örgüt ve
pratik mücadele düzeyinde güven olgusunu yerleştiremediğimiz
ölçüde işçi sınıfıyla devrimci hareketin bağı
o oranda kopuk olacaktır.
Geçmiş dönemle bu dönem kıyaslandığında elbette
ki, sınıfın üretim içindeki konumlanışından kaynaklanan
nesnel farklılıklar da vardır. Daha önceki dönemlere
bakıldığında, dışardan bir devrimci fabrikaya
girip mücadeleyi bütün fabrika düzeyinde örgütleyebiliyordu.
Bugün ise fabrika içinde bölümler arasına bile
ancak kimlik bırakarak girilebiliyor. Devrimciler
bir yana işçilerin birbirleri ile ilişkisi bile
ancak bu tarzda bir yoldan geçtikten sonra yaratılabiliyor.
Esnek üretimin işçi sınıfını parçalayıcı, onun
tüm fabrika düzeyinde ve bir ürünün üretilmesinin
bütün aşamalarında birlikte davranmasını engelleyen
yapısı nesnel bir kısıtlılığı gösteriyor. Burjuvazinin
bütün bu uygulamaları yaşamı F tipi hücreye dönüştürme
mantığının uzantısıdır. Aslında kendi politikalarıyla
değerlendirildiğinde düşmanın sınıfı denetim altına
alabilmek için kendi içinde tutarlı politikalardır.
Şaşırmamak gerekiyor; varlık nedenleri budur.
Değerlendirilmesi gereken nokta, sol hareketin
kendi misyonunu yerine getirememesidir. Örneğin
fabrika semboliktir. Bu noktada, işçi sınıfının
yerleşim alanı da dahil bütün yaşam alanları üzerinden
bilinçlendirme, örgütlendirme çalışması yapılması
ve fabrika/işyeri-yaşam alanı ilişkisinin güçlü
ve canlı kılınması yolu benimsenmelidir.
Partinin Kapitalizm Karşısındaki Konumu
Devrimci parti, devrimci amaçların gerçekleştirilmesi
için vardır. Bu amaçlar devrimci bir sınıf hareketinin
yaratılarak, kesintisiz olarak sosyalizme ilerleyen
bir demokratik halk iktidarının kurulmasıdır.
Yaşamdan ve emekçi kitlelerden kopuk bir perspektifin
salt bu bakımdan değeri olmaz. O nedenle söylemiyle
örtüşen bir pratik sergilemek zorunludur. Aksi
takdirde sadece sınıfla bağlarını kuramamakla
kalmaz, aynı zamanda eldeki güçler, kadrolar da
yitirilir. Bir devrimci partinin, hareketin ciddiyeti
düşman karşısındaki konumlanışıyla ilgilidir.
Düşmanı ciddiye aldığı oranda kendi mücadelesini
ciddiye alacaktır. Konumlanıştan kastımız baştan
itibaren yapılanmasında örgütsel süreklilik, illegal
yaşantının yerli yerine oturtulması, açık ve yasal
olanaklardan güçlü biçimde yararlanılması ve politik
mücadele perspektifinin yaşamda karşılığının yaratılabilmesidir.
Bugün içinden geçtiğimiz dönem tamamıyla faşist
saldırıların yoğunlaştığı en gerici dönemlerden
biridir. Bu koşullar içerisinde kapitalizmin dayattığı
alanlarda mücadele etmeyi esas almak, kaçınılmaz
olarak bizim açımızdan hüsranla bitecek sonuçlar
yaratır... O nedenle inisiyatifin bizde olduğu
bir militan devrimci mücadele tarzı geliştirmek
ve esas almak zorunludur. İnisiyatifin bizde olduğu
bir savaşta irademizi ortaya çıkartma şansı bulabiliriz.
Ancak bu şekildeki bir mücadele, devletin devrimci
mücadeleyi sınırlandırabilmesini engeller, mücadelenin
sürekliliğini sağlaması ve düşman saldırılarını
boşa çıkartma konusunda uygun bir zemin bulur.
Ortaya koymaya çalıştığımız bu özellikler ütopik
değildir. Devrimci bir mücadele tarzının olmazsa
olmaz özellikleridir. Sınıfla doğru bağlar kurmak
böyle bir mücadele tarzının sonucu olabilir. İnisiyatifin
bizde olması demek, sürecin, olayların arkasında
sürüklenmemek, tersine özne olmak, kendi tarzımızla,
kendi mücadele araç ve yöntemlerimizle süreçlere,
olaylara yön verme yeteneğini gösterebilmektir.
Parti-Kadro İlişkisi
Uzun zamandır sol cenahta kanayan yara olma özelliğini
sürdüren başka bir nokta da, kadro yapılarının
nitelik olarak zayıflığı, mücadele süreçlerinin
öne çıkardığı görevleri yerine getirememeleri,
devrimciliğin bir yaşam tarzı haline gelmemesi
nedeniyle kadro sürekliliğinin sağlanamaması ve
sonuçta ciddi bir kadro sorunu ortaya çıkmasıdır.
Bunun yaşadığımız sürecin olumsuz nesnel dinamikleriyle,
konjonktürle doğrudan ilişkisi var. Tabi buna
özellikle 80 darbesinin altında kalan eski solcuların
olumsuz örneklerini; her değerin mezarı konumuna
gelmelerinin etkilerini de eklemek gerekiyor.
Bunun yanı sıra, solun son 25 yılda yaşadığı yenilgi
ve gerilemelerde güçlü bir direniş geliştirememesinin
yarattığı moral yıkımın, güven kaybının da bu
noktadaki rolünü özel olarak belirtmek gerekiyor.
Direnişler, mücadeleler, düşmanın politik planlarını
bozmaktan, saldırıların psikolojik etkisini kırmaktan
uzak, parçalı ve sınırlı olmuştur. Unutulmamalı
ki, savaşarak (güçlü bir direniş sonucunda) alınan
bir yenilgi kolay kazanılmış bir zaferden daha
anlamlıdır. Devrimci hareketlerin kadro yapısı
bu olgularla sakatlanmış durumdadır. Dikkat edilirse
devrimci hareketlerin kendi kadrolarını mücadele
çizgilerinde süreklilik arz edecek şekilde tutamadıklarını
gözlemlemekteyiz. Ancak asıl sorun, devrimci parti
ve hareketlerin düzene alternatif olan bir mücadele
düzeyi yaratamamalarıdır. Bunu bir kenara bırakalım,
kendi politik stratejilerini, mücadele tarz ve
yöntemlerini asgari düzeyde de olsa hayata geçirebilecek
bir irade ve pratik geliştirememeleridir. Devrimci
parti ve örgütler, siyaset sahnesinde gündem belirleyen,
en azından kendi politik planını asgari düzeyde
uygulayan bir konuma ulaşamadığında. edilgen bir
konumda kaldığında, bir süre sonra kadroların
mücadeleye olan güveni zayıflıyor ve bunun sonucunda
da mücadeleye karşı bir yabancılaşma yaşanıyor.
Bunlar tek tek kadroların zaaflarıyla açıklanacak
durumlar değildir. Çünkü devrimci militanların
yanarken bile slogan attığı bir coğrafyada yaşıyoruz.
Cezaevlerinde 19 Aralık'ta yaşanan direngenlik
bunun ifadesidir.
Bu tarza, bilince sahip devrimci kadrolar yaratmak
devrimci sosyalizmin temel amacı olmalıdır. Partisine
tam bir bilinç ve sadakatle bağlı kadroların önünde
düzenin hiçbir çirkef kurumu duramaz. Emekçi kitlelerle
parti arasındaki ilişkide olduğu gibi, kadrolarla
parti arasındaki ilişkide de güven belirleyici
temel öğelerden biridir. Devrimci bir yapıyı bir
arada tutan olgu ideolojik birliğin üzerine kurulan
güven olgusudur.
Varolan Süreci Tersine Dönüştürelim
"...Taktiklerimiz kitlelere gerçekleri söylemektir.
Bizim yararımıza olmasa bile gerçekleri söylemeliyiz.
Ancak, böylece kitleler bizlere güvenir. Tarihin
tüm dönemeçlerinde, her zaman sadece ve sadece
gerçeği söylersek, düşündüklerimizle yaptıklarımız
farklılaşmazsa, sözde "taktik kaygılarla"
halka yalan söylemezsek yenilmeyiz..."
"...Ve sen öyle hissediyorum ki, ( Lenin
Zinovyev'e söylüyor) halka gerçeği söylemekten
korkuyorsun. Proleter siyaseti burjuva yöntemlerle
yürütmek istiyorsun. 'Kendi çevrelerinde' kendi
aralarında gerçeği bilen, ama kitlelere, -kendi
söylemleriyle, onlar cahil ve kıt anlayışlı oldukları
için- bunu iletmeyen önderler, proleter önderler
değildir. Doğru söylemeli, yenilgiden korkuyorsan
bunu 'zafer kazanacak' diye satmamalısın; eğer
uzlaşmaya gidiyorsan, kitlelere bunun uzlaşma
olduğunu söylemelisin; zafere kolayca ulaştıysan,
illa 'zordu' diye ısrar etmemelisin ve eğer zor
olduysa da 'çok kolay' diye böbürlenmemelisin;
hata yaparsan, kendi itibarın için, bunun hata
olduğunu itiraf etmelisin. Çünkü sana itibar kaybettirecek
olan esasında hataların konusunda sessiz kalmandır;
eğer koşullar yön değiştirmeni gerektiriyorsa,
sanki hiç bir değişim yokmuş gibi olayları sunmamalısın;
eğer sınıfın sezgilerine ve devrimci sağduyuna
güveniyorsan ona karşı doğru sözlü olmalısın.
Bir Marksist'in bunlara inanmaması ayıptır ve
çürümüşlüktür. Ayrıca düşmanı bile aldatmak son
derece karmaşıktır, çift yönlüdür ve ancak en
somut askeri taktikler alanında caizdir. Çünkü,
düşmanlarımızla dostlarımız arasında demirden
bir duvar yok, düşmanlarımız halk üzerinde hala
etkililer ve kitleleri kandırma becerileriyle
bizim dahiyane manevralarımızı, kitleleri aldatma
girişimi gibi -üstelik başarıyla- gösterebiliyorlar.
"Düşmanı aldatmak" adına kitleleri samimiyetsiz
davranmak, aptalca ve yeni hesaplanmış bir siyaset
tarzıdır. Proletaryanın gerçeklere ihtiyacı var.
Ve soylu küçük burjuva yalandan daha fazla hiç
bir şey onun davasına zarar veremez..." (LENİN)
Bizim temel hedefimiz düzenin bütün saldırıları
karşısında kendini oturtmuş ve gündeme müdahale
edebilen bir devrim hareketi yaratmaktır. Bu nedenle
mücadelemizi yeniden yapılandırmak ve eksik olan
noktalarımızı bertaraf etmek yükümlülüğümüz var.
Biz çıkışı burada görmekteyiz
İkincisi, devrim ustası Lenin'in yukarıdaki alıntısında
parti-kitle ilişkisinin nasıl olması gerektiği
ile ilgili çok net düşünceleri vardır. Bizce parti-kitle-kadro
noktasında sürecin yoğun olarak çıkarttığı sorunlardan,
ilkeli politikalarla ve kitle-kadrolara açıklık
ilkesi temelinde doğrular salt doğrular söylenerek
kurtulunabilir. Ancak bu yöntemle parti, sınıfın
ve onun önderlerinin güvenini kazanabilir, ona
öncülük edebilir. Aksi takdirde şu anda olduğu
gibi sol hareketler ayrı bir telden işçi sınıfı
ayrı telden çalmaya devam edecektir.
Bu noktada, parti-kitle-kadro ilişkilerine ilişkin
kimi ana hareket noktalarını şöyle toparlayabiliriz;
n Güçlü ve kitlesel
bir devrimci mücadelenin nesnel zeminleri, yeni-sömürge
çarpık kapitalist yapı tarafından sürekli biçimde
üretilmektedir. Devrimci mücadelenin üzerinde
yükseleceği nesnel çelişkiler oldukça derin ve
keskindir.
n Bugün güçlü bir
devrimci kitle hareketinin ve kadro yapısının
bulunmayışında belirleyici faktörlerden biri,
taraflar arasında, yani devrimci yapılar ile kitle
arasında sağlam bir güven temelinin bulunmamasıdır.
n Güçlü ve büyük
bir devrimci kitle hareketi ve kadro yapısı; kendi
gerçeğini ve eksikliklerini gören ve bunları aşma
noktasında somut bir plana sahip olan, bunu bütünlüklü
olarak uygulamak için hareket eden bir devrimci
sosyalist parti tarafından yaratılabilir.
n Güven bu noktada
kilit unsurlardan biridir. Eksikliklerini görmek,
bunları aşmak için somut bir plana sahip olmak
ve bu planı uygulamak için harekete geçmek kadar,
katılımcı bir örgütsel yapı oluşturmak, direnişçi
bir pratik geliştirmek ve en az bütün bunların
hepsi kadar önemli olan örgütün ve pratiğin istikrarını,
sürekliliğini sağlamak karşılıklı güven ilişkisinin
kalıcı bir tarzda kurulması için zorunludur.
|