Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Y. Tüfekçi

Politika yapmak terimi, ne yazık ki sadece sömürücü sınıfların dilindeki anlamından kaynaklı olmayan nedenlerle toplumsal bilinçte “temiz” bir yere sahip olmadığından, bu bilinç noktasının oluşumunda kimin ne derece suçlu/suçsuz oluşunu burada tartışmayacağız ama bu bir gerçek. Daha doğrusu değiştirmemiz gereken birçok “gerçek”ten sadece biri (ve oldukça önemlilerinden biri). Bunun nasıl değiştirilebileceği konusunda kafa yorduğumuzda ise oldukça zengin bir tarihsel deneyimin, günümüzün gerçekliği ile nasıl bir araya getirilebileceği sorunu önümüze çıkıyor.
Bundan hareketle, tarihe; Kızıldere’ye biraz daha farklı bakmaya çalışacağız.
1970 yılı Aralık ayında kurulan THKP-C, o güne kadarki politik sürecin üzerinde yükselmişti. Bu dönem incelendiğinde ise karşımıza deyim yerindeyse bir “düşünceyi toplama” süreci çıkar. Bu “düşünceyi toplama” süreci, elbette ki eylemlerle, şehitlerle ama bir yandan da yoğun tartışmalarla birlikte yaşanan bir süreçtir.
Ancak bugün bu yazıda üzerine dikkat çekmeye çalışacağımız en önemli nokta “yaşamdan kopmama”dır. Yaşanan tartışmaların soyutluğu/kitabiliği ya da uluslararası sosyalist hareketler içindeki çeşitli eğilimlerin yansıması olarak gündeme gelişleri bile onların sürekli olarak ülkenin somut koşullarının “turnusol kağıdında” test edilmesinin önüne geçmemiştir. Ülke topraklarından, gerçekliğinden beslenmenin her zaman önemli bir hareket noktası, değerlendirme kriteri olduğu bu sürecin sonucunda; deyim yerindeyse “düşünce toparlandığında” ortaya bugün THKP-C diye ifade ettiğimiz netlik çıkmıştır. Bu salt düşünsel değil, eylemsel bir netliktir de. Bu eylemsel netliğin belki de en berrak ifadesi, Kızıldere’dir.
Gerçeklikle kurulan bağ, bu bağın niteliği ve biçimi, her tarihsel süreçte önemli bir kavrama halkasını oluşturmuştur. 12 Mart 1971’e evrilen süreçteki sınıf ilişkileri ve bunların çözümlenmesi üzerinden konan pratik, ortaya hangi sınıftan olursa olsun kimsenin silemeyeceği, reddedemeyeceği bir tarihsel gerçeklik çıkarmıştır. Tarihe müdahale yapma görevini omuzlamış olan devrimcilerin, hareket tarzı açısından böylesi bir örnek kolay kolay bulunmaz. 1971’in bu diyalektikten koparılarak sadece bir silahlı eylem ya da (eylemler dizisi), sadece bir illegal örgüt deneyim olarak THKP-C’yi ele almak, bunu yapan herkesi, hangi sınıfın adına hareket ederse etsin, yanlış sonuçlara götürecektir.
Mahir Çayan’ın yazılarında sıkça vurgu yaptığı “somut durumun somut tahlili”, belki de geçmiş sürecin anlaşılabilmesi ve çözümlenmesi açısından en önemli anahtardır. Bu anahtar, ülkenin ve dünyanın içinden geçtiği tarihsel/politik ve toplumsal sürecin bütünlüklü bir şekilde çözümlemesi ve bu çözümlemenin ışığında ortaya konan pratik olarak bugün karşımızda durmaktadır. Bir cümleyle özetlemeye çalışacak olursak; 2. Paylaşım Savaşı sonrasında dünyaya damgasını vuran ve eksenini ABD önderliğindeki emperyalist kamp ile bir iç bütünlük oluşturmasa da en gelişmiş gücünü SSCB’nin oluşturduğu sosyalist kamp arasındaki çelişkilerin biçimlendirdiği bir dünya manzarasında, emperyalistler ile sömürgeleri arasındaki sömürü ilişkisinin yeni biçimi (yeni-sömürgecilik) ve bundan hareketle şekillenen yeni-sömürge toplumsal/siyasal ilişki ve çelişkileri ile bunların çözüm platformu olarak ortaya konan arti-emperyalist, anti-oligarşik demokratik halk devrimi.
Çok basit ve bir o kadar da mantıklı görünen bu tablo, aslında yazımızın girişinde bahsettiğimiz anahtarın kendisidir de. Sonrası için kahramanlık, direnişçilik, ölümü hiçe sayma, vb. gibi pek çok şey de söylenebilir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki yaşadığımız toprakların devrimcileri açısından konuşacak olursak sayılan özelliklerin “eksik” olduğu hemen hemen hiçbir dönem yaşanmamıştır diyebiliriz. Bu bir “şans” ya da “özgün” bir nitelik değil. Dünyadaki çelişkilerin bu denli yoğun olduğu her köşesinde görülebilecek bir olgudur. Yani THKP-C’nin kuruluştan Kızıldere’ye kadarki pratiğini belirleyen şeyin, yukarıda sayılan “kahramanlık, vb.” olmadığını, yaşanılan somut tarihsel/siyasal sürece ilişkin bütünlüklü çözümlemelerin yapılarak bundan hareketle bir pratiğin ortaya konulmasıyla o ülkenin tarihsel sürecinin değiştirildiğini, deyim yerindeyse “tarih yazıldığını” söyleyebiliriz.
Şimdi buraya kadar yazdıklarımızdan hareketle en baştaki “politika yapmak” deyimine yeniden dönebiliriz. Mahir’ler de bir politika yaptılar. Kimse bu politikanın temizliğinden kuşku duymadı. Kimse onlara karşı en ufak bir güvensizlik beslemedi; hayatında onları hiç görmemiş, herşeyi burjuva basının çarpıtmalar, yalanlarla dolu haberlerinden ya da TRT haber bültenlerinden takip eden tüm halk kesimleri bunlara rağmen onlara güvendi, onları sevdi. Ve böylelikle onlar bugün hala toplumsal bellekte capcanlı imgeler olarak yaşıyorlar.
Bütün bunların kuşkusuz, “politika yapmak” denilen şeyin, nasıl ve hangi sınıfların duygularına yönelik olarak gerçekleştirildiği ile yakından ilgisi var. Bugün sık sık örneklerini gördüğümüz “dar alanlara” sıkışmış, kitlelerin gerçek ve somut ihtiyaçlarından, onların sezgisel duyarlıklarından kopmuş politika yapma biçimlerinin ötesinde, doğrudan emekçilerin dünyasına yönelik olan THKP-C pratiği, asıl bu yüzden kalıcı etkiler yaratabilmiştir. Yani çözümlemeler pratiğe, pratik de kitlelerin sezgilerine yönelmiş, sonuçta ortaya çıkan şey, sadece “kahramanlık” durumunu aşan bir olgu olmuştur.
Bugüne, tarihimizin şu andaki somut aşamasına gelirsek eğer, bu örneği “ders” kitaplarımızın ilk satırına yazmak gerekiyor. Bugün, yeniden yoldayız ve yolumuz yine Mahir’in deyişiyle yolumuz “engebeli, dolambaçlı ve sarp”. Sosyalist Barikat’ı ilk sayılarından bu yana takip edenlerin kolaylıkla farkedebileceği gibi dünyanın ve Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu süreci çözümleme çabası nettir.
Bu noktada bir takım temel taşları yerli yerine oturtmuş durumdayız. Kuşkusuz daha yürüyecek çok yolumuz var. Mücadelenin hiçbir cephesini boş bırakmayacağız. Ancak sağlam adımlarla yürüyoruz. Amacımız “yaşamımızı sürdürmek” değil. Varoluşumuzun amacı çok açık ve net: Devrim yapmak. Bundan başka bir yaşam ve varoluş tarzı bizler için mümkün değil. Bunun için “politika yapıyoruz”. Önderlerimizden öğrendiklerimiz bize yol gösteriyor.
Kızıldere’de yaşananlar, bu ülkenin kaderini değiştirdi. Bu değişikliği nihayete erdirmek için varız. Kızıldere, kendisi fiziksel bir yenilgiyi ifade etse de ne yapmak istediğimizin, nasıl yapmak istediğimizin en parlak ifadesi. Bunun için toprağımızı tanıyacağız, ondan besleneceğiz ve yine ona döneceğiz. Bizi besleyen bu toprakları besleyeceğiz.
Kendi dünyamız için değil, kendimizle birlikte bütün bir toplumu alt üst edecek, yeniden inşa edecek bir devrim için politika yapmaktan geçiyor bunun yolu. Halklarımızı tanıyarak, bilerek, üzerinde şekillendiği çelişki ve ilişkileri bilince çıkarıp buna göre politika üretip uygulayarak varacağız menzile. Ve hep birlikte yaşayacağız bu değişimi. Güzel günler göreceğiz, Ve o zaman 30 Mart 1972 tarihi o zaman daha başka bir anlamla taçlanarak belleğimize kazınacak.

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul