Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

E. Kaymaz

Nedir şu “Mortgage” dedikleri?
Son zamanlarda herkesin kulağına çalınmıştır. Türkiye’ye “mortgage” sistemi geliyormuş, kira öder gibi ev sahibi olacakmışız, evsiz kimse kalmayacakmış...
Türkçesi “ipotek” ya da “rehin” anlamına gelen “mortgage”, bir tür mülk edindirme biçimi olarak aslında yeni bir olgu değil. Kişisel tefecilik ilişkilerinde de öteden beri borca karşılık gösterilen malın ipotek edilmesi ve ödenmemesi halinde alacaklı tarafından alınması bilinen uygulamalardır. Aslında özellikle ABD’de bankaların bu işin içinde olması da eski bir uygulama.
Büyük bir gösterişle Türkiye’ye taşınan uygulama da farklı değil. Banka, müşteri adına müşterinin talep ettiği bir evi peşin olarak satın alarak mülkiyeti müşteriye devrediyor. Ancak müşterinin bankaya borcunun karşılığı olarak mülk ipotek ediliyor. Müşteri bankaya borcunu belli bir ödeme planına göre, önceden belirlenmiş bir vade sonuna dek aylık ödemelerle kapatıyor ve sonunda ipotek kaldırılıyor.
Tabii böyle anlatılınca her şey kulağa hoş geliyor ama derinlemesine bakınca işin aslının böyle olmadığı ortaya çıkıyor. Bütün iyi niyetimizle olaya en azından orta sınıflar açısından baktığımızda bile, sistemin kendisinin bir soygun biçimi olduğu açık. Çok sayıda kişiden toparlanan büyük para miktarlarıyla her şeyi ucuza kapatabilen kişi ya da banka, aslında söz konusu malı (evi) müşterisine astronomik fiyatlarla satmakta ve üstelik en küçük bir aksamada el koymaktadır. Ama sistemin bu kadarının işlemesi için bile ülke ekonomisinin klasik ölçütlere göre bir “istikrar”a sahip olması gerekmektedir. Çünkü her ciddi kriz durumu müşterilerden bir bölümünü yoksullaştıracak ve ipotekler yürürlüğe girecektir.
Türkiye’nin çarpık kapitalizmi için ise bu kadarı tamamen imkânsız bir şey. Bilindiği gibi, Türkiye’de sürekli bir kriz durumu vardır ve bu krizin her derinleşme noktası durumu iyice felç haline getirmektedir. Hortumculukla nam yapmış, emperyalizme göbekten bağlı olan, onlar öksürdüğü zaman vereme yakalanan bir Türkiye’den bahsediyoruz.
Bugün Türkiye’de milyonlarca insan, ancak karınlarını doyurabilecekleri yaşam koşulları içindedir. Mortgage sisteminden yararlanmak isteyen kişinin ilk etapta kenarda bulundurması gereken hazır bir meblağa sahip olması gerektiği düşünülürse, projenin emekçiler için ne kadar anlamsız olduğu açığa çıkar. Yıllık enflasyonun yüzde 9 olarak hesaplandığı koşullarda ev kredisinin faizinin yüzde 27 olması da başka bir ilginç ve akıldışı durumdur. 50 milyar lira konut kredisi alan bir kişi, ilk yıl 13 milyar lira faiz ödeyecek. İkinci yıldan itibaren, kredi için ödenen faizin oranı çığ gibi katlanacak. 20 yılın sonunda 50 milyarlık kredi için ödenecek toplam para, yüz milyarları bulabilecek. Taksitlerde aksama olursa, 3’üncü aydan sonra takibe geçilecek. Takip süresinde, ana para üzerinden faiz her yıl katlanarak büyüyecek. Buradan da anlaşılacağı gibi yaratılan bu sistemde kesinlikle 350 milyon asgari ücret alan ve Türkiye’nin yarısından fazlasını oluşturan emekçilere yer olmadığı çok aleni. Banka yöneticileri de aslında bunu doğrulamaktadır. Yapı Kredi Koray Genel Müdürü Hakan Kodal, söylendiği gibi 50-100 milyon TL taksitlerle ev almanın şu an için mümkün olmadığını, bunun ancak hükümetin vereceği destekler ve hazırlayacağı sosyal projelerle gerçekleşebileceğini söylemekte ve sistemin olumlu olsa da 2005’te hayata geçmesiyle hayal kırıklıklarının oluşabileceğini belirtmektedir.
Açıkça görülen odur ki devletin asıl derdi emekçiler değil, dip yoksullarının biraz üstünde yer alan ve elinde üç beş kuruş kefen parası tutabilen kesimlerdir. Uyduruk projelerle bu paraları banka sistemine çekmek ve bu arada yeni zenginler yaratmak projenin esas hedefidir. Üstelik bu projede hazır binalar da yoktur. Yani önce paralar toplanacak, binalar yapılacak ve bu arada da ödeme yapanlar eski evlerinde kira ödemeye devam edeceklerdir. Bir yandan başlangıç için 25 milyar gibi büyük rakamlar bulunacak, diğer yandan her ay yüksek faizli borç ve bu arada bir de kira ödenecek. Bu kadar yükü kimin kaldırabileceği sorusu bile ahmakçadır.
Bu sistemle yapılan binaların depreme dayanıklılığı ise Türkiye’de yaşıyorsak eğer, tamamen efsaneden ibarettir. Şimdiye dek devlet tarafından inşa edilmiş ve depremde çökmemiş tek bir binaya bile bu ülkede rastlanmamıştır. Burjuvazinin mantığı, kâr etmek için malzemeden ve emekten çalmaktır; böyle bir sistemden sağlamlık beklemek ise tamamen hayaldir.
Dikkat edilmesi gereken diğer birşey ise bu sistemin bankalara yani mali oligarşiye dayanıyor olmasıdır; Türkiye gerçeğinde son günlerde sık yaşadığımız ve her an yaşayabileceğimiz bir durum olan bankaların iflası yaşadığımız koşullarda olmayacak şey değildir. Bu da sistemin baştan iflası anlamına gelir.
Bütün bunların ötesinde, aslında Mortgage sisteminin bir başka sorunu da yaşanılan zamanla ilgilidir. 1945’lerden sonra reel-sosyalizmin oluşturduğu tehlikeye bağlı olarak sosyal sistemler uygulamaya çalışan Avrupa burjuvazisinin icat ettiği bir sistem olan Mortgage, şimdi, tam da bütün sosyal sistemler darmadağın edilirken yeniden cilalanıp ortaya sürülmektedir, ki bu baştan itibaren ölü doğmasının en büyük nedenidir.
Özellikle yeni-sömürge ülkelerin krizlerle çalkalanan ekonomik yapıları içinde böyle bir “sosyal iyilik sistemi” kurma iddiasının inanılacak hiçbir yanı yoktur. Emperyalizmin ve tekelci burjuvazinin zaten emekçi halkı insanca koşullarda yaşatmak gibi bir derdi hiçbir zaman olmamıştır, böyle bir olgu olsaydı, dünyada özellikle emperyalist ülkelerde hızla çoğalan evsizler ordusuna tanık olmazdık. Bütün bu açılardan bakıldığında görülen tek şey, büyük bir soygun fırtınasının yaklaşmakta olduğudur. Çok değil birkaç yıl sonra, ellerinde pankartlarıyla “mortgagezedeler”in sokaklarda görmemiz sürpriz olmayacaktır.
Kapitalizm tarafından yaratılan bütün diğer sorunlar gibi konut sorunu da kuşkusuz, çok köklü bir dönüşümle, yani bugünkü sistemin bir devrim yoluyla değiştirilmesiyle mümkün olacaktır. Kâr sağlamayı değil insanların insanca koşullarda yaşamasını hedefleyen sosyalizm, konut sorununu da bu anlayışla ele alacaktır.
Kuşkusuz bugünkü sistem tarafından kangrene dönüştürülmüş olan bu sorun bir çırpıda çözülmeyecektir; işe rant olarak kullanılan lüks konutlara el koyarak başlayacak olan sosyalizm, daha sonra kendi projelerini ortaya koyacak, bu arada insanları soluk alamayacakları biçimde üst üste yığan bugünkü düzenin mantığını da değiştirecektir. Herkesin mümkün olan en düşük harcamayla insan gibi yaşayabileceği konutlarda oturması, konutun yalnızca dört duvar değil insanın “yaşam alanı”nın bir parçası gibi görülmesi, sosyalist perspektifin esası olacaktır. Böyle bir yaklaşım ise bugünkü çapulcu hırzsızların asla anlayamayacakları bir şeydir.

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul